Birkaç gün önce bir videoya denk geldim Tibet’in ölülerini akbabalara nasıl attıkları üzerine. Evet, Tibetliler ölülerini gömmezler çünkü yeterince toprakları yoktur; yakmazlar çünkü ülkelerinde yeterince ağaç da yoktur. Bu yüzden akbabalara yedirirler. Video çok acayipti. Normalde görseniz korkacağınız koca koca akbabalar, yemeklerinin hazırlanmasını sabırla bekliyorlardı. Benzer bir gelenek Bhutan’da da vardı, ama orada 5 yaşından küçük ölümlerde yapıyorlardı bunu. Büyükleri yakıyorlardı…

O sahneleri izlerken bir an o ölülerin yerinde kendimi düşündüm. Sonra tüm sevdiklerimi gördüm teker teker. Ölmüşüz ve bizi akbabalar yiyor. İlk başta fena oluyor insanın içi. Ama sonra bir an doğduğumdan beri bildiğim ama aslında idrak etmeyi başaramadığım bir bilgi içimde parladı: Bedenim ve kimliğim bu dünyanın, bu gezegenin, bu doğanın, bu zaman mekanın bir parçasıydı. Ben kendimi Hasan Çeliktaş zannediyordum hep ve ömrüm bu kimliği büyütmek ve korumak üzerine geçmişti, ama ben Hasan Çeliktaş değildim ki… Kendimin nice geçmiş hayatını, hatta paralel hayatlardaki benliklerimi de gördüm. Her biri farklı kimliklerdeydi, ama ben orada temel bir hata yapmıştım algımda. Ben kendimi o kimlikteki Hasan Çeliktaş olarak algılıyordum. Hasan Çeliktaş olarak o zamanda bir rahibeydim algısındaydım mesela. Ama değildim işte. Bu, Robert De Niro’nun oynadığı tüm filmlerde kendini unutup Don Carlaone olarak yer aldığını zannetmesi gibi bir durumdu. Peki bu durumda temel bir soru ortaya çıkıyor: Benim içimdeki gerçekten kim? Kendini Hasan Çeliktaş zanneden ben, aslında kimim?

Şimdi bu sorunun altına yüzlerce yanıt gelebilir. Ben de zaten bir sürü yanıt biliyorum. Ama bunun idrakini hissetmek farklı bir duygu. Barış Özkırış ile “Sonsuz Muhabbetler” çekerken beni çok ayıltan bir cümlesi oldu: “Benliğimizi savunmak için 50 farklı savunma mekanizması kullanıyoruz” dedi. Bir anda irkildim. O an idrak ettim. Ben zannettiğim nice şey, aslında BEN olmayan bir kimliği savunma ve var etme üzerine inşa edilmiş stratejilerden ibaretti. O an aklıma şu soru geldi: Peki ya tüm bu savunma mekanizmaları ortadan kalkarsa geriye ne kalır? İşte içimdeki yüzlerce odalı Benlik sarayı o zaman çatırdamaya ve çökmeye başladı. Sonra üzerine Theta eğitimi esnasında Begüm, her şeyle bir olma meditasyonu yaptırdı. Cidden kendimi o anda her şeyle BİR hissettim. İçimdeki BEN başka bir şeydi. Bambaşka bir şey… O BEN, kendisini Hasan Çeliktaş zannediyordu…

Sanırım o BEN ile günden güne daha fazla tanışma zamanı geldi. Şu anda gözlüyorum, hem de bol bol gözlüyorum. Çünkü gördüğüm her şey bana ait… Hem de her şey… Çevremdeki insanlar, gördüğüm olaylar, okuduğum haberler ve cidden her şey… Rahatsız olduğum her noktada da anında içime dönüyorum. Onu kucaklıyorum önce bir. Bana neler kattığını, nasıl hizmet ettiğini, onu hayatıma nasıl çektiğimi buluyorum. Sonrasında da onu içimdeki Yaradanın ışığına yollayıp, yerine bol bol koşulsuz, sonsuz sevgi dolduruyorum. (Theta Tekniği burada çok işime yarıyor.)

Sürekli bunu yaptıkça içimdeki demirden dağların bile erimeye başladığını hissediyorum. En sert noktalarımın yumuşadığını, en yoğun dirençlerimin hafiflediğini. Evet, halen keskinliklerim, sertliklerim, dirençlerim var. Var da onları fark eder etmez, hemen gözlemeye başlıyorum. Bana armağanını soruyorum, sonrasında bol bol kucaklama, sevgi ve şefkat…

Bu aralar ki dönemim böyle işte… Paylaşmak istedim sadece…

Peki ya BEN kimim? Henüz tam idrak enerjisini yaşamadım, ama hissediyorum ki bizler ölmeden de bu sorunun yanıtını yaşayabileceğiz…

Şükürler Olsun…

 

Hasan 'Sonsuz' Çeliktaş

18 Kasım 1976'da Mersin'de doğdu. Toros Koleji'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'ne girdi. Fakültesini çok sevdiğinden mezuniyeti sonrasında oradan ayrılamadı ve asistan kadrosunda eğitim hayatına devam etti. 2005'te ise İzmir'e yerleşti. 2001 yılında "Sonsuzlukotesi" mail grubunu kurmasıyla başlayan yazarlık hayatı, önce 2002'de sonsuzlukotesi.com'u, daha sonra da 2004'de derKi.com'u kurmasıyla devam etti. Bir yandan da Cosmopolitan, Esquire, Yeni Aktüel, Zodiac, Akşam Brunch gibi dergilerde ve Akşam Gazetesi'nde serbest yazar olarak yazıları yayınlandı. 2011'de ise Anadolu topraklarından doğup Amazon.com'da yayınlanan ilk Türk Spiritüel dergisi "The Wise"ı oluşturdu. Halen yazmaya devam ediyor. Duru Sonsuz ile Özün Dünya'nın babası sıfatıyla onlara rehberlik yapmaya çalışıyor...