sonsuz:
Sevgili Cem, geçtiğimiz ay babasını kaybeden bir arkadaşım bana, “Acaba orada yalnız mıdır? Yalnız olmadığını duymak istiyorum,” demişti. Ölüm, yaşamla içiçe bir durum ve bir yakınımızı kaybetmek hepimizi etkiliyor. Bunda tabii sonrasında ne olduğunu pek bilmememiz de etken. Spiritüel bilgilerde ölümle ilgili çeşitli yaşanacağı söylenenler mevcut, ama onlarda da tutarsızlıklar var. Bu yüzden seninle bu sayımız için “ölüm”ü konuşalım istedim. Hem bana babasını soran arkadaşım hem de tüm okurlarımız için. İlk önce şununla başlamak istiyorum: Ölüm nedir?

cemsen:
Bilmiyorum.

sonsuz:
Hahahahahaha

cemsen:
Ama gerçekten bilmiyorum. Sen biliyor musun?

sonsuz:
E güzel. Bir röportajımızın sonuna daha geldik o zaman… (Gerçekten bilmiyor musun?)

cemsen:
Gerçekten bilmiyorum Hasan. Yani bana anlatılanlar var, varsayımlarım var ama gerçekten bilmiyorum. Henüz ölmedim çünkü. Fakat çalışmaların bir yerinde ölüm deneyimi yaşarsam belki o zaman yanıt verebilirim.

sonsuz:
Peki “Thumos” kitabında yazdıkların? “Thumos”un ölümsüz olmadan önce yaşadığı ölüm deneyimi? Onlar fantazi miydi?

cemsen:
Hayır. Fantezi değildi. Bu bilgiler bana aktarılan bilgilerin ışığında yazıldı. Yani hiçbiri benim ortaya attığım şeyler değil. Ustalardan gelen bilgiler. İkinci kitapta daha derin açıklamalarda bulunacağım. Elbette bana konulan sınırlar çerçevesinde.
Ben zor inanan bir insanım. Gerçekten çok şüpheci bir kafam var. Buna karşın sana çok net inandığım bir şeyi söyleyebilirim. Öte dünya var. Tanrı var. Ölüm zor konudur. Boşuna dememiş taocular yaşayanlar yaşayanların işleriyle ölenler ölenlerin işleriyle ilgilensinler diye.

sonsuz:
Bu ölüm meselesi tıkadı beni; ne yalan söyleyim.

cemsen:
Eee, normal değil mi? Peki aslında sen bana diğer bilgi kaynaklarının ölümle ilgili ne anlattıklarını söylesene. Ne diyorlar ölüm konusunda?

sonsuz:
Bir şey diyemiyor kimse aslında. Sağdan soldan okuduklarımızın dışında kimsenin bir yanıtı yok adam gibi.

cemsen:
Peki gel ben sana söyleyim bir şeyler ölümle ilgili. İçindeki sıkıntı geçsin biraz. Ama bunları kayıt dışı yapalım.

sonsuz:
Benim hissettiğim şeyler var, güzel olduğuna dair…

cemsen:
Ne hissediyorsun?

sonsuz:
Korkacak bir şey değil.

cemsen:
Yaşama güzel diyebileceğin kadar güzel ölüm de…

sonsuz:
Yaşam çok güzel. Biz sıkıyoruz biraz.

cemsen:
Tıpkı yaşamda olduğu gibi ölümde de evrim var Hasan. Ölümün nasıl olduğu senin Xing’in ile yani kalbin ile yakından ilgili. Eğer kalp huzurlu ise ölüm de öyle. Buna doğal ölüm diyor ustalar. Yani öldürmemiş, ortalama huzurlu bir insanın ölümü. Ama korkanların, kaza ile ölenlerin, amaçsızların ve arzulayanların ölümü de var. Her biri farklı etkilere sahip. En güçlüsü elbette ustaların ölümü.

sonsuz:
Adam iyi birisi ama kazayla öldü diyelim?

cemsen:
Kötü bir şey olmayabilir. Yani bir aç ruha dönüşmesi gerekmez. Genellikle amaçsızlar aç ruha dönüşüyor. Dünyaya bağlanıp kalıyorlar.

sonsuz:
…ya da intihar etti?

cemsen:
İntihar bazen bu hayatta çekilen acının bitmesinin sonucu olarak yaşanan bir özgürleşme hali olabiliyor. Elbette her intihar durumunda değil.

sonsuz:
Reenkarnasyona ne diyorlar peki?

cemsen:
Reenkarnasyon var. Ama yaygın kanıya göre anlatılandan biraz daha farklı.

sonsuz:
Nasıl bir şey peki?

cemsen:
Daha önceden anlatmıştım sanırım. Bireysel bir parçan varolmasına karşın asıl büyük parça ait olduğun toplam bilinçten geliyor. Deneyimler de öyle. Ama her bilinç tanrıya doğru evrimleşmeye çalışıyor.

sonsuz:
Mesela senin kitabın Thumos’ta, Thumos ailesine gidiyordu. Süper bir yere. Ben şunu düşünüyorum: öldüğümde annem babam annenem babaannem… artık tanıdık kim varsa onları tekrar göreceğim.

cemsen:
Evet. O nedenle bu yaşamda onları onurlandır ki sana destek olsunlar.

sonsuz:
Küserler mi yoksa?

cemsen:
Biraz fazlasını bile yapabilirler sanırım. Feng Shui’nin asıl amacı ne sanıyorsun ki sen? İki tane vazo, bir tane ayna koymak mı? Doğru feng shui ile adam bile öldürebilirsin.

sonsuz:
Dur bakalım! Esas röportaj bu işte! Bunu yapacaktık. Ama kayıt dışı dedin?

cemsen:
Pekala bunları kullan; ama aynen konuştuğumuz gibi kullan. Biraz ciddiyetten uzak durabilir ama ne yapalım…

sonsuz:
O zaman ben hemen şu Feng Shui konusunu sorayım yahu, kafam karıştı. Nasıl adam öldürmek? Biz bambaşka biliyoruz bu Feng Shui’yi. Biraz açar mısın?

cemsen:
Feng Shui gerçek kullanım alanı olarak Yin dünya ile Yang dünya arasındaki dengeyi kurmak için kullanılan bir disiplin. Bu disiplin aslında yalnızca Çin’e özgü değil, dünyanın hemen her yerinde var. En bilenen örneği ise bizim topraklarımızda olduğu için Nekropolis ve Akropolis örneğidir. Eski Yunan’da Nekropolis, ölülerin şehri, Akropolis ise yaşayanların şehridir ve bu iki şehir arasında bir denge kurulması gerekmektedir. Dolayısıyla Feng Shui ustası, Yin dünyaya ulaşabilen bir insandır. Bu dünyada varolan her şey Yin dünyanın bir izdüşümüdür Hasan. O nedenle Yin dünya ile çalışan bir Feng Shui ustası belli bir uygulama yaptığında bu uygulama bir insanın ölümüne ya da bir ailenin mahvına bile neden olabilir.

sonsuz:
Peki pusulalar ya da köşeler ile yapılan çalışmalara ne diyorsun? Çeşitli semboller yerleştirmeye, böylece yaşamını etkilemeye? Bu senin söylediğin biraz aşmış bir uygulama sanki. Benim gibi Türk vatandaşlarının Feng Shui uygulama çabaları tatlı hayaller mi oluyor bu durumda? Çünkü işe yaradığını düşünüyorum şahsen ben.

cemsen:
Belli bir düzeye kadar işe yarıyor; ama tam güçle çalışmıyor. Bak sana ilginç bir deneyimimi anlatayım. Uzakdoğu’ya yaptığım gezilerden bir tanesinde turizm şirketi sahibi bir arkadaşımın işleri çok kötü gidiyordu. Ona feng shui yaptırmasını önerdim. Fakat oradaki feng shui ustaları çok para istediği için yaptıramadı. Bunun üzerine, “Ben bir feng Shui ustası değilim ama belli bir düzeyde biliyorum; dilersen senin için bir düzenleme yapayım,” dedim. O da bundan memnun olacağını söyledi. Bunun üzerine diğer turizm şirketlerinin de bulunduğu bir merkezde yalnızca onun şirketine feng shui uyguladım. Bazı değişiklikler yaptık, koruyucu ruhları yerleştirdik vs.

Ben düzenlememi bitirdikten yarım saat sonra arkadaşım beni telefonla aradı ve akşam yemeğe çıkmamızı teklif etti. Yemekte bana, çalışmalarımı bitirdikten yarım saat sonra aylardır bir türlü almayı başaramadığı işi aldığını söyledi. Daha sonraki aylarda işleri o kadar iyi bir hale geldi ki sonunda bulunduğu ülkenin en prestijli iş merkezine taşındı. Hatta bir süre sonra uzakdoğuya turist görüten hemen her kurum arkadaşımla çalışmaya başladı. Fakat aynı düzenlemeyi buradaki bir iş yerine uyguladığımda bu derece güçlü sonuçlar almadım. Evet yine bir takım iyileşmeler oldu ama bu derece güçlü değildi. Bunun nedeni uzakdoğuda Feng Shui gerçeğinin artık yerleşmiş olması ve bir anlamda oradaki Yin dünyanın benim yaptığım düzenlemelere hemen tepki vermesiydi. Ama elbette ben çok iyi bir Feng Shui ustası olsam burada da bir takım önemli şeyler başarabilirdim.

sonsuz:
Hmm aslında biraz da evin ya da işyerinin konumuna göre de etki ediyor Feng Shui sanırım. Neyse biz esas konumuza dönelim o zaman. Ölüm ve öte dünyayı tartışıyorduk. Reenkarnasyon konusunu çok hızlı geçtik, şimdi biraz daha açabilir misin? Nedir bu geldim gittim, ben oydum ben buydum hikayesi. Aslı astarı var mı? Yoksa birileri uyduruyor mu? Ayrıca reenkarnasyon varsa, cennet cehennem ne oluyor?

cemsen:
Hasan biliyorsun ben pek bu konuya girmek istemiyorum ama seni de kıramıyorum. Dolayısıyla haydi biraz konuşalım bakalım. Bu arada ben bu konuda kendi derslerim dahil ilk defa bu kadar şey anlatacağım sanırım. Yine de bazı şeyleri anlatamayacağım affına sığınarak. Ama bir gün yeterli sayıda öğrencim belli düzeye ulaştığında bunları da konuşacağız. Bütün bunları anlatmaya başlamadan önce dilersen biraz evrenin durumundan bahsedelim. Bunları daha ayrıntılı olarak şu anda yazmaya başladığım 2. Kitabımda anlatacağım ama biraz anlatmakta sakınca olmaz sanırım.

Hasan, bir yin dünya bir de yang dünya var biraz önce de söylediğim gibi. Her şeyin yaratıldığı dünya yin dünya. Yani örneğin, Einstein izafiyet teorisini bulduğunda aslında bu teoriyi o bulmadı. O kendi olağanüstü yetenekleri sayesinde yin dünyadaki bu bilgiyi kullandı. Bizim dünyamızdaki her tür teknoloji, bilimsel gelişme, felsefe yin dünyadan geliyor. Bizler hazır olduğumuzda bu bilgi bizlere ulaşıyor. Yin dünya, yang dünyayı kendi seviyesine ulaştırmaya çalışıyor. Bu nedenle bir gün bu dünyanın ölümsüzlerle dolu olacağına inanıyorum. Elbette bu zamana kadar başka bir takım güçlere yenilmezsek.

Neyse konu karmaşık olduğu için biraz farklı konuları anlatıp ardından reenkarnasyona girmek istiyorum izninle. Bu sayede daha kolay anlaşılacaktır konu. Umarım senin için bu yöntemi izlemenin bir sakıncası yoktur?

Bu dünyadaki her şey 5 Elemente ve yin ile yang’a göre düzenlenir. Örneğin bir zamanlar dünyada, metal elementindeki bir dengesizlik bitkilerin anormal büyümelerine neden olmuştu. Bunun nedeni zayıflayan metalin, ağaç elementini kontrol edememesiydi. Su elementi, Ağaç elementini besleyerek bitkilerin anormal büyümelerine ve bunun sonucunda da dinozorlarların yaratılmalarına neden omuştu.

Elbette bu oluşumun ardından başka şeyler de vardı ama bu da burada konuşmak istemediğim bir konu. Dünyada ya da Yang boyutta ne zaman bir felaket olsa Yin dünya devreye girerek bir kahraman yaratır ve bu kahramanın dünyaya yeniden düzen getirmesini sağlar. Aynı şey bu dönemde de yaşandı ve sonunda, insan türü yin dünyanın doğal bir izdüşümü olarak bu dünyada varlık göstermeye başladı. Beş elementin bu güçlü etkisi her zaman bu boyutun üzerinde hakim olacak. Bu arada geçen sayılarımızda 5 Element ile ilgili olarak yazdığım yazıyı bu aşamada okuyucularımız yeniden okuyabilirler.

İnsanın ruhu, bir tür zihin bedeni ve fiziksel bedeni vardır. Bu bedenleri bir arada tutan şey ise “De” ya da “Te” olarak adlandırılan ve genellikle “Erdem” olarak tercüme edilen şeydir. “De”, 5 element sistemindeki “Toprak” elementine karşılık gelir ve tıpkı toprağın birleştirici gücü gibi “De” de bizim varlığımızı bir arada tutar. De arttıkça varlığımız daha da güçlenir. Enerjimiz artar, uzun bir yaşamımız olur ve en önemlisi de öldükten sonra bilincimizi korumayı başarabiliriz.

sonsuz:
Bir dakika bir dakika karışıyor biraz. Bir dakika bir dakika, karışıyor biraz. Oralara geçmeden önce Yin dünya, Yang dünya nedir? Kısaca farkı söyler misin?

cemsen:
Yin dünya her şeyin ilk olarak oluştuğu boyuttur. Burası bizim bildiğimiz anlamda ölümsüzlerin ve ölümsüzlerin de üzerindeki bir takım varlıkların sonsuzlukta varoldukları bir boyuttur. Yaratılan bir varlık ya da herhangi bir şey ilk olarak Yin boyutta yaratılır ve ardından bir tür izdüşüm olarak Yang boyutta yani yaşadığımız bu gerçeklikte fiziksel olarak bedenlenir.

sonsuz:
Manevi dünya yani değil mi?

cemsen:
Manevi dünya diyebiliriz evet. Dinler de buradan gelir. Örneğin Din kelimesinin çince karşılığı “Ataların Öğretisi”dir. Ancak ata için iki kelime kullanılar: Bir tanesi bizim maddi atalarımız bir tanesi de Yin boyuttaki ilk atalarımız. Yani Din, ilk atalarımızın öğretileridir. Konunun biraz karışık ve zorlu olduğunu biliyorum. O nedenle umarım çok akıl karıştırmıyorumdur.

sonsuz:
Valla biraz karışmadı desem yalan olur. Ama kaldığımız yerden devam edelim çünkü dallandıkça dallanır bu kısım. En son ödükten sonra bilincimizi korumayı başarbiliriz demiştin. Reenkarnasyon bir nevi bilinç transferi mi?

cemsen:
Evet ve hayır. Bunu anlamak için önce De yani erdem kavramına şöyle bir bakalım. Erdem, son derece önemli bir yapıştırıcı ya da birleştirici unsurdur demiştim. Erdem arttıkça ona bağlı olarak insanın enerjisi ve bilinci de artıyor ve güçleniyor. Fakat erdemin dereceleri var. En alt seviyede erdem, birilerine yardım etmek anlamında. Çalmamak, öldürmemek, yalan söylememek vs vs. En üst düzeyde erdem ise insanları Tao’nun yoluna yönlendirmektedir. Tao kelimesine takılma lütfen. Tao derken bir tek doğru bu anlamında bir kelime kullanmıyorum. Başka adlarla da adlandırabiliriz bunu. Temelde anlatmaya çalıştığım şey, herşeyi oluşturan yüce güce yönlenmek. İnsanları, doğru çalışmalar aracılığıyla uyandırdığımızda, onların kalplerindeki acıyı dindirdiğimizde, onlara umut verdiğimizde, gerçeğe ulaştıran yolda yürümelerini sağladığımızda, istesek de istemesek de büyük bir De geliştirmeye başlarız. Ancak onları yanlış yollara yönlendirdiğimizde, içlerindeki karanlığı büyüttüğümüzde ise De’miz azalır. Bu nedenle zaman zaman yanlış çalışmalara belki biraz saldırgan bir şekilde karşı çıkıyor ve sanki çok katı ve sinirli bir insanmışım gibi bir izlenim yaratıyorum. Aslında bütün bunların ardında insanlara duyduğum sevgi var. Onların yanlış yerlere yönlendirildiklerini gördüğümde çok üzülüyorum. Neyse yine konumuza dönelim. Eğer yeterince De’miz varsa bu durumuda öldüğümüzde fiziksel bedenimiz ve enerjimiz alt boyutlara çekilirken ruhumuz Yin boyuta doğru çekilmeye başlar. Orta Yin boyut dediğimiz yere ulaştığımızda De’mizin gücüne bağlı olarak, bu yaşamımıza ait olan bilgileri yitirmeye başlarız. Bir bilinç vardır ama yetersizdir. Fakat yine de De’miz bizi bir arada tutar ve reenkarnasyyona sürükler. Yani, öğrenim sürecini devam ettirmek için yeniden geliriz dünyaya. Fakat, geçmiş yaşamlarımıza ait anılarımız silinip gider. Eğer çok güçlü bir De’miz varsa, bu durumda bilincimiz ölümden sonra kaybolmaz. Fakat eğitimimiz tamamlanmamışsa yeniden bu boyuta çekiliriz. Bu boyuta doğduğumuzda geçmiş De’mizin gücüne bağlı olarak hayatımız biçimlenir. En güçlü De’ye sahip olan insanlar genelllikle ailelerinden oldukça farklı çocuklar olarak gelirler bu dünyaya. Bu insanların geçmiş yaşamlarını hatırlama ve bilinçlerini koruma potansiyelleri çok güçlüdür. Zamanla eğer doğru çalışmaları uygularlarsa bütün bilgilerini bir tür sezgi gibi anımsamaya başlarlar.

Bir de De’si zayıf olan insanlar vardır. Bu insanlar öldükten sonra kendilerini korku dolu bir boyutta bulurlar. Ruhları o kadar zayıftır ki basit bir rüzgarın esmesi bile onlara parçalanma duygusunu andırır bir korku ve acı verir. Bu varlıklar, üst dünyalardan onları kurtarmaya gelen varlıkları bile dinleyemeyecek kadar “BÜYÜK BİR UNUTMAYA” çekilirler. Ve ne yazık ki reenkarnasyonları mümkün olmaz ve yokolup giderler.

sonsuz:
Yok olup gitmek mi? Nasıl yani?

cemsen:
Bildiğin anlamda yokolup gitmek Hasan. Ölürler. Bu ölümün ölümüdür.

sonsuz:
Örnek verebilir misin bu insan tipine? Dünyada nasıl görürüz onları?

cemsen:
Bu insanların en büyük özellikleri büyük unutma dediğimiz şeye çekilmiş olmalarıdır. Negatif duyguları çok baskındır. Nefret, kıskançlık, açgözlülük gibi duyguları çok baskın hissederler. Hepsinden önemlisi de korkuyu. Bu insanlar aydınlanma çağrısını duyamazlar. Ruhsal gelişim için kalplerini açma potansiyelleri yoktur. Ölüm süreci başladığında da kendilerini amaçsız ve en önemlisi bilgisiz, cahil bir durumda bulurlar. Ama merak etme sakın. Ruhsal bir disiplinle ilgilenmeyen bir insan bu durumda değildir. Bir yanlış anlaşılma olmasın. Yine de her insanın özü aslında daha yüksek bir boyuta ilerleyecek bir tür ışığa sahiptir. Varolan tüm bilgi ışıkta gizlidir. İlk kaynak ışıktır. Bizim özgün DNAlarımız da ışıktır. Bu tür insanların ışığı iyice karartılmıştır. Onları görünce tanıyabilirsin. Bu insanların illa kötü olmaları da gerekmez bu arada. Fakat en belirgin özelliklerinden bir tanesi şudur: Maddi dünyaya ait çok fazla arzuları vardır. Bu da onları bu dünyaya çiviler ve ölümden sonra orta Yin dünyayı aşıp, bilinçlerini belli bir düzeyde koruyarak reenkarnasyon süreçlerini başlatmalarını engeller. Bunun sonucunda yalnızlık ve unutmaya çekilirler. Benim uzun süredir bütün bu hayal edin olsun, yok Secret filan gibi şeylere niçin karşı çıktığımı da belki şu anda anlıyorsundur. Çünkü bütün bunlar aşırı dünyevi takıntılara neden oluyor.

İnsanlar, ölümden sonra, De’lerinin birleştirici gücünün de yardımıyla Orta Yin dünyanın karmaşasını aşıp Üst Yin dünyaya ulaştıklarında burada sakin ve huzurlu bir ortama ulaşırlar. Bu ortamda bilgileri yeniden derlenip toplanır ve bilinçlerine ulaşır. Ardından bulundukları seviyeye uygun olarak reenkarnasyonları başlar.

Reenkarnasyonlarında karmalarına da bağlı olarak geçmiş yaşamlarındaki arzularını gerçekleştirmek üzere yeniden bu dünyaya geri gelirler. Fakat De’si güçlü olmayan insanlar orta yin dünyayı aşamadıkları için yokoluşa çekilirler.

sonsuz:
Hmmm peki ruhsal bir yola girmiş, ama işin ticari boyutuna fena halde takmış kişiler de mevcut. Onlar için de böyle bir durum sözkonusu olabilir mi? Yani uhrevi başlayıp, maddiye takılan birisi için de böyle bir durum söz konusu olabilir mi? Ya da mesela hepimizin bazı zayıf noktaları mevcuttur. Kimisi ruhsal gelişim de iyi gitmektedir, ama cinselliğe takıktır; kimisi pozitif ego yüklenmiştir… İlla safkan gitmek gerekmiyor öte tarafa değil mi?

cemsen:
Safkan ne demek?

sonsuz:
Yani pür-ü pak. Ermiş vaziyette.

cemsen:
Anladım. Hayır safkan gitmek gerekmiyor elbette. Yapabilsek ne güzel olurdu ama hayır. Eğitimin karşılığında para almanın bir sakıncası yok. Ya da cinselliğe meraklı olmanın da bir sakıncası yok. Ben enerjisi güçlü bir adam olarak cinselliğe meraklıyımdır örneğin. Pek çok ölümsüz ve ileri düzey çalışmalar yapan arkadaşlarımın da cinsel enerjilerinin güçlü olduğunu gördüm. Bu onları ruhsal olarak ilerlemekten alı koymuyordu. Dersleri için çok yüksek paralar alan tanıdıklarım da var. Bu da onların ruhsal gelişimine engel değil. Ama bu insanlardan hiçbiri önceliği paraya ya da cinselliğe koymuyorlar. Yani asıl öncelikleri insanların aydınlatmak.

sonsuz:
Zaten ben de önceliği ona koyanlardan bahsediyorum. İşini iyi yaptığın için para kazanmaya lafım yok. Bu insanlar zaten nasıl yaşayacaklar. Sen çok iyi öğretmensin diye Migros sana kapılarını açmıyor sonuna kadar. Ama bazıları da var, açık açık ben bu işte para gördüm, onun için girdim deyip, bir de insanları kılavuz karga modunda yanlış yönlendiriyorlar. Şeyh görünümlü şeytanlar diyorum bunlara. Onları kastetmiştim. Yani…

cemsen:
Haklısın.

sonsuz:
Yani 3-5 spiritüel kitap okudum diye “kurtuluş” baki değil sanırım.

cemsen:
Hayır kesinlikle böyle bir şey yok. Hatta bu ruhsal kitaplar bazen insanları yanlış yönlendirip içlerindeki karanlığı artırabiliyor ve onları “Büyük Unutmaya” çekebiliyor. Bu nedenle temkinli olmak lazım. Gerçek Yol o kadar zor değil Hasan. Çok basit ve çok güzel. Enerji dolu, keyifli ve mutlu.

sonsuz:
Peki bu noktada şu akla geliyor. “De”mizin ne kadar güçlü olduğunu nasıl anlayabiliriz?

cemsen:
De’nin gücü arttıkça hayatın kolaylaşmaya başlar. Kendini keyifli ve sağlıklı hissedersin. İnsanlara yardım etmekten zevk alırsın. İyi bir şeyler yaparsın ama yaptıklarının bilinmesini istemezsin. De’si güçlü olan insanlar genellikle uzun ve sağlıklı yaşar ve doğal bir şekilde ölürler. Ölümsüz olmak için güçlü bir De’ye sahip olmak kesin bir ön şarttır. Aynı zamanda başka insanların içlerindeki De’yi geliştirmeleri için onları özendirirler.

sonsuz:
Zaten bir laf vardır: gerçek usta ustalar yaratır diye. Birileri sizi kendine bağımlamaya çalışıyorsa uzaklaşacaksın, ama ustalaştırmaya ve sizin onu aşmanıza çalışıyorsa, işte gerçek üstat o’dur bence. Ben başka birşey soracağım yalnız.

Şimdi uzun, sağlıklı, mutlu insanlar deyince aklıma hep tarlasında pirinç yiyen Japon köylüleri geliyor. Hani 120’sine kadar yaşarlar da, hükümetleri bile bıkar bunlardan. Bizim gibi Türkiye’de yaşayan, gerçekten iyi niyetli, insanlar için birşeyler yapmaya çalışanların “De”si ne alemde? Öyle karmaşık bir ülkede yaşıyoruz ve yaşamlarımızda stres yüklü ki “De”ler ceeee yapıp duruyor bize. Bizim durumumuz nedir üstat?

cemsen:
Biliyorum sevgi ile söylüyorsun ve ben de seni çok seviyorum Hasan ama öncelikli olarak ben bir usta değilim. Olmayı çok isterdim ama değilim henüz. Usta olmak terimini anlatayım önce ardından soruna yanıt vereyim. Usta kelimesi Çince’de aynı zamanda baba anlamına gelir. Bir insanın usta olması için onun önce ölümsüzlüğün ilk aşamasına ulaşması ve ardından da kendi ögrencilerini ölümsüzlüğün ilk aşamalarına ulaştırarak onların bir anlamda ruhsal babası olması gerekir. Bundan sonra usta ünvanını alır. Yani ben henüz bir usta değilim. Şimdi soruna dönelim.

Dünya karmaşık bir hal almaya başladığında Yin dünya, her şeyi yoluna koyacak bir takım kahramanlar ya da güçlü insanlar yollar. Kim bilir belki Atatürkler, Yunus Emreler, İsa hep bu güçlü insanlardandı. Bu çağ da karanlığın gittikçe yoğunlaştığı ve insanların kitleler halinde büyük unutmaya çekildikleri bir çağ ne yazık ki. Dolayısıyla bir o kadar güçlü insanların da doğması için zemin oluşuyor. Belki de şu anda aramızdadır bu tür insanlar.Ben en azından birkaç tane çok güçlü insan tanıyorum. O kadar güçlüler ki gerçekliği bile değiştirebilirler. Türkiye gibi ülkeler değil yalnızca stres dolu ülkeler dünyanın her yanı bu durumda. Dünya genelinde akıl almaz bir karanlık var. Gittikçe de güçleniyor ne yazık ki. Ancak hiçbir karanlık gerçek ışığı boğamaz. Bu nedenle nerede olursak olalım De’miz güçlenecektir.

“Genellikle” terimini kullandım çoğu zaman dikkat edersen. Bu durumda De’si çok güçlenmiş bir insan illa ki hasta olmaz diyemeyiz. Fakat genellikle hasta olmaz. Benim derslerimin en önemli özelliklerinden bir tanesi şudur. Öğrencilerime dersler başladıktan bir kaç ay sonra genellikle şunu sorarım: Bu kış kim hastalandı içinizden? Veee hiç kimse el kaldırmaz. Şaşkınlıklarını görmelisin böyle zamanlarda. Aaa gerçekten de biz hiç hasta olmadık derler.

Qigong yapmak, meditasyon filan gerçekten de çok önemlidir. Ancak gerçek enerji De’den gelir. De sayesinde kazandıklarımızı bu egzersizler aracılığıyla enerjiye dönüştürürüz. Bu nedenle De ile meditasyon, qigong gibi çalışmaların el ele gitmesi gerekir.

sonsuz:
Ben ama soruma yanıt alamadım. Böyle güçlü insanlar vardır dedin, tanıdığını da söyledin. Var mı bu ülkede öylesi sorusu aklıma geldi de. Ama önceki sorum yani bu kadar güçlü olmayan ama bu yolda ilerlemeye çalışan insanlar ne olacaklar? “De”lerimizi nasıl güçlendirebiliriz? Bu dünya için neler yapabiliriz? Malum herkes kahraman değil, ama iyi niyetli savaçı da bol.

cemsen:
Evet haklısın. Türkiye’de yakın zamana kadar güçlü insanlar vardı. Şu anda ben çok güçlü birisini göremedim. Ama benim görmemiş olmam böyle birisinin varolmadığı anlamına gelmez. Peki sana De’mizi nasıl güçlendireceğimizi De’nin türleri ile birlikte anlatayım o zaman. Çince terimler kullanacağım onlara aşina olduğum için. De’nin ilk aşaması Pin De aşamasıdır. Bu aşamada en önemli özelliğimiz şudur: insanların saygısını kazanmayı düşünmeden onlara yardım ederiz.

Burası çok önemli: insanların saygısını kazanmaya çalışmadan.

Yardım eder ve yardım ettiğimizin bilinmesine bile aldırmayız. Bunu para vermekten sırt sıvazlamaya, bir insana gülümsemeye, güzel sözlerle insanları rahatlatmaya kadar her şekilde değerlendirebilirsin. Bu tür insanlar, diğer insanların sevgisini ve güvenini kazanırlar. Ve genellikle uzun ve sağlıklı bir hayatla ödüllendirilirler.

İkinci aşama, Gong De’dir. Bu aşamada toplumun gelişimine hizmet edersin. Örneğin hayır işleri ile ilgilenirsin, eğitime katkıda bulunursun vs.

Üçüncü aşama Yin De’dir. Bu aşamada ölmüşlere, acı çeken ruhlara yardım edersin. Ölmüşlere saygı gösterirsin, onlara sunular yaparsın, dualar okursun vs. Eğer yeterince gücün varsa bulundukları aşamaya ulaşıp onların acılarını azaltmaya çalışırsın. Bu aşamada Yin bedenimiz, ruhsal zekamız ve enerjimiz akıl almaz bir güç kazanmaya başlar. Bu nedenle herkese atalarının resimlerin vs oluşan bir sunak tavsiye ederim. Ölmüşlerine saygı göstermelerini öneririm.

Dördüncü aşama en üst De düzeyidir. Bu düzey Dao De, olarak adlandırılır. Dao De’de ise insanların içlerindeki karanlığı aydınlatıp onları Tao’nun yolunda ilerlemeye özendirirsin. Yine Tao kelimesini dini anlamda kullanmadığıma dikkatini çekerim. İnsanlara ilham verir, onları aydınlanma yoluna yönlendirirsin. İçlerindeki unutmayı giderir, çektikleri acılardan kurtulmalarını sağlarsın. Bu en yüksek De’dir ve akıl almaz bir enerji verir. Bu aşamada, yardım ettiğin her insan, senin ruhsal bedenini iki aşama yukarıya çıkarır.

sonsuz:
Yalnız bu anlattıklarının bizim kültürümüzle çakışan yönleri var. Direkt anlamıyla alsan, sanki tüm mezarlık imamları hepten üçüncü aşama gibi duruyorlar. Ama öyle olmadığı belli. Bir de bu sunak kültürü bize çok yakın değil sanki. Ölmüşlerin ruhuna mevlit falan okutmak da aynı işlevi görür mü? Bir de spiritüellik içindekiler de şunu düşünebilir, yahu benim rahmetli dede çoktan enkarne olmuştur… ona sunak yapsam ne, yapmasam ne? Ayrıca böyle onurlandırmaya neden ihtiyaç duysunları ki?

cemsen:
Evet, ölmüşlerin ruhlarına mevlüt okutmak böyle bir şey olabilir belki. Yin dünyayı yalnızca kendi ölmüşlerin olarak düşünme. Ayrıca imamlar bunu bir görev olarak yapıyorlar. Burada imamlara bir lafım yok yanlış anlaşılmasın. Ama ben bir seramoniden bahsetmiyorum. Ben gerçekten Yin dünyaya destek olmaktan bahsediyorum. Orada acı çeken bir sürü varlık var. Mesele onurlandırmak da değil yalnızca, destek görmek. Unutma gerçek yaratma Yin dünyada başlıyor ve izdüşüm olarak yang dünyaya geliyor. Yani orada yaptığın katkının buraya yansıması çok daha güçlü olacaktır.

Ayrıca bizim kültürümüz ölmüşlere sunu yapma konusuna hiç de yabancı değildir. Ölmüşlerin ardından dualar okunur, onlar adına yemek filan yapılıp insanlara dağıtılır. Hatta buna ölmüşlere hayır yapmak ya da ölmüşlerin hayrına gibi kelimelerle adlandırırlar. Bizim kültürümüz buna hiç de yabancı değil Hasan. Ayrıca bir insan reenkarne olsa bile hala yin kaynaktan beslendiğini unutma. Yani ölmüş atan yeniden doğsa bile ona bir şeyler sunmaya devam edebilirsin.

sonsuz:
Yabancı değil de şu kısım karışık geldi, 3. aşama buysa, o zaman bizim ülke de ermek üzere olan bir sürü amca-teyze var. Yani daha derin anlamı olmalı bu etkinliklerin. Yoksa İzmir’de evinin önünde lokma döktüren teyzeye ben ermiş ya da ermek üzere gözüyle bakayım mı?

cemsen:
Hayır elbette. Belki de yanlış anlaşılmasına neden olacak şeyler söylemiş olabilirim. Yalnızca hayır yapmak ve De toplamak tek başına aydınlanma getirmez. De bize aydınlanma için gerekli olan enerjiyi ve “şansı” ya da “Yuan”i kazandırır. Yani hala çalışma yapmamız gerekiyor. Buradaki en önemli şeylerden bir tanesi bilinmemek ve saygı kazanmaya çalışmamak. Evinin önünde lokma döken teyze kendi ölmüşleri için çok güzel bir şey yapıyordur şüphesiz ama bu teyze bunu hiç tanımadığı ölmüşler için pek yapmaz değil mi? Fakat bizim kültürümüzde mezarlık yanından geçerken onlara dua okumak gibi güzel uygulamalar vardır. Bunları da göz ardı etmemek lazım.

sonsuz:
Anlattıkların biraz karıştırdı kafamı, çünkü her türlü naneyi yiyip, iki kurban kestiren ve fakirlere dağıttıran insanlar mevcut. Ve sanki onlar aşama kaydetmişler gibi duruyor anlattıklarından, ama her türlü pislik de mevcut. Sanırım temel bir fark var “DE” için değil mi?

cemsen:
Hayır asla böyle bir şey yok. Yani sen dediğin gibi her tür kötü şeyi yap ve ardından hayırda bulunup De toplamaya çalış gibi bir şey olamaz. Bu senin için ile ilgili. Gerçek De, senin yaptığın iyi şeyden zevk almanı sağlar. Şimdi yaptığı güzel şeylerden zevk alan bir insan niçin insanlara acı çektirecek bir şey yapsın ki? Bu olsa olsa iki yüzlülüktür. Belki onaylamadığımız, dini yanlış yorumlayan bir takım kötü kişiler böyle bir şey yapabilirler. Aman bu insanlarla gerçekten De kazananları karıştırma. De’nin temelinin, insanların saygısını kazanma kaygısı olmadan yapılan şeyler olduğunu aklında tutarsan eğer bütün karmaşalar bir anda ortadan kalkacaktır. Ayrıca senin bahsettiğin bu tür insanlar belki, De’leri kalmadığ için, ölümden sonra büyük unutmaya çekilip yokolan insanlar da olabilir.

sonsuz:
Peki yine şu ölüler ve acı çeken ruhlara yardım konusuna dönelim. Nasıl yardım ederiz? Ama daha da önemlisi neden acı çekiyorlar orada? Dünyada çok zorluklar yaşamış bir insan, ölünce rahata ermiyor mu yahu? Yok mu nefes almaya fırsat.

cemsen:
Aslında Yin dünyadaki varlıklara yardım etmek 3. aşama De. Bu nedenle ilk olarak ilk ikisinde ustalaşmak gerek ki 3. aşamaya geçelim. Yine de ilk aşamada ölmüş olanlara saygı göstemek, onlara beklenti olmadan destek vermek, onlar için dua etmek, onları anımsamak gibi şeyler yeterli olabilir. Daha ileri aşama yardımlar şu an için ortalama bir insanın yapabileceği şeyler değil. Ama bazı insanlar zaten böyle doğarlar.

Ben okulu çok kıran bir çocuktum. Devamsızlığımı burada yazsam beni nasıl okuldan atmadıklarını sorarsın. Ben okulu kırdığımda nereye giderdim biliyor musun? Mezarlığa. Orada zaman geçirirdim. Sapık filan değilim yanlış anlaşılmasın. Çok huzur bulurdum orada. Tek tek mezar taşlarını okur. O insanların hayatlarını hayal eder. Onlara şefkat duyardım. Bazılarında bu zaten var. Yine yanlış anlaşılmasın kimseye böyle bir uygulamayı tavsiye filan etmiyorum. Yin dünyaya ulaşmak için ilk etapta kendi ölmüşlerinle ilgilen yeterli. İleri aşamalarda onların desteğine ihtiyacın olacak çünkü.

Ben, hayatında sorunu olan pek çok insana ölmüşlerinin mezarları ziyaret etmelerini önerdim, onlarla ilgilendiklerinde hayatlarının daha iyi bir yöne gittiğini hayretle gördüler. Bazen oluyor böyle şeyler.

Acı çekme meselesine gelince. Herkes çok mutlu yaşamıyor orada ne yazık ki.

Acılar sona ermiyor herkes için. Ayrıca karma etkisini sürdürüyor biz onu çözünceye kadar. Yin dünyaya katkı yaptığında o insan reenkarne olmuşsa bile halen onun karmasına destek olmayı sürdürebiliyorsun.

En önemlisi ne biliyor musun Hasan. Yaşarken insanın bir amacının olması. Eğer bir amacın varsa çoğu zaman Yin dünyada bu amaç seni bir arada tutabiliyor. Özellikle de bu amaç ruhsal gelişimi hedefliyorsa o zaman çok daha güçlü oluyor.

Bu arada insanlar hakkında kötü şeyler düşünmek bile hatalı De yaratabilir bazen. Bu nedenle Budistler ne zaman akıllarından kötü bir şey geçse, “özür dilerim, çok özür dilerim,” derler. Aynı şekilde aklımızdan geçen iyi şeylerin de illa ki insanlar tarafından bilinmeleri gerekmez. Yarattığımız kötü şeyler zaman içinde bir tür spiritüel DNA’ya dönüşerek fiziksel dünyada bedenlenirler. Bazı hastalıkların ve virüslerin kaynağı bu olabilir mesela. Aynı şekilde iyi şeyler de iyi meyveler verebilir. İnsanlar bilse de bilmese de. Elbette senin aklından geçenler maddi dünyada güç ve saygınlık kazanmaksa belki bunu kazanırsın ama bunun De’ne ne kadar katkısı olacağı tartışılır.

sonsuz:
Peki sana özel birşey sorayım. Gecinden olsun diyelim de yarın ölsen, seni ne bekliyor sence? Nelerle karşılaşacaksın? Hiç düşündün mü, bir fikrin var mı? Bir de insanların dünyevi inançlarına göre oluyor o tarafla karşılaşması diye biliyorum. Yani mesela koyu dindar bir insan nasıl inanmışsa onları yaşar diye biliyorum? Sen ne dersin?

cemsen:
İlk olarak umarım ki yarın ölmem. Yapacağım çok şey var. Bu bilinci kazanmak için kaç tane reenkarnasyondan geçtiğimi bilmiyorum ama çok olduğunu sanıyorum. Öldüğümde ne olacağım konusunda çok emin konuşamam tabii ki bu, burnu büyüklük olur. O nedenle sanırım, öldükten kısa bir süre sonra reenkarnasyonla yeniden geleceğimi ve kaldığım yerden devam etmeye çalışacağımı sanıyorum. Böyle bir zaman kaybı yaşamamayı tercih ederim tabii ki ama eğer Tanrı yarın ölmemi uygun buluyorsa buna da direnmem.

İnsanlar öldüklerinde inançlarına uygun şeyler yaşamıyorlar Hasan. Öldükleri anda ışık ile buluşuyorlar. Bu ışık bilgiyi içeriyor. Eğer De’leri sağlamsa orta Yin dünyayı geçip üst yin dünyada büyük ruhsal varlıkların kendileri için hazırladığı cennet vari bir yere gidiyor ve burada dinleniyorlar. Ardından zamanı geldiğinde yeniden geri dönüyorlar. Bu cennet vari yerler biraz değişim gösterebiliyor. Yine de genellikle sevdiklerimizle buluştuğumuzu söyleyebilirim. En azından benim öğrendiğim bu.

Hasan 'Sonsuz' Çeliktaş

18 Kasım 1976'da Mersin'de doğdu. Toros Koleji'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'ne girdi. Fakültesini çok sevdiğinden mezuniyeti sonrasında oradan ayrılamadı ve asistan kadrosunda eğitim hayatına devam etti. 2005'te ise İzmir'e yerleşti. 2001 yılında "Sonsuzlukotesi" mail grubunu kurmasıyla başlayan yazarlık hayatı, önce 2002'de sonsuzlukotesi.com'u, daha sonra da 2004'de derKi.com'u kurmasıyla devam etti. Bir yandan da Cosmopolitan, Esquire, Yeni Aktüel, Zodiac, Akşam Brunch gibi dergilerde ve Akşam Gazetesi'nde serbest yazar olarak yazıları yayınlandı. 2011'de ise Anadolu topraklarından doğup Amazon.com'da yayınlanan ilk Türk Spiritüel dergisi "The Wise"ı oluşturdu. Halen yazmaya devam ediyor. Duru Sonsuz ile Özün Dünya'nın babası sıfatıyla onlara rehberlik yapmaya çalışıyor...