Sen; kendinden kaçıyorsun!!’ dedi dehşet bir yüz ifadesi ile..

4-5 yıl önceydi. Atalarımın genlerinden bir haber iken soyağacımın peşine sadece kağıt üzerinde düşmüştüm. Soylarımı arıyordum ama aynada kendime bakacak yüzüm yoktu. Sevmiyordum işte, ne bedenimi, ne işimi, ne yaşamımı, ne anlamımı.. Sanki o soy ağacı bana cevap olacaktı. Bir o kadar da varoluştan bahsediyordum.. Sanki o sohbetler anlamlandıracaktı varoluşumu.. Her şeye çok cesurca atlayan bir sokak çocuğunun evde en küçük tıkırtıda masa altına ya da annesinin etkilerinin altına girmiş haliydim… Üzerine bir de ‘Analitik değilsin, bu konuda yetkinleşmelisin.’ Demesi eklenmişti işimin en yetkilisinin.. Bende kendimi kariyer testlerine sokmuştum… Aşırı analitik çıktığıma mı şaşırmalıydım, analitik değilsin diyene mi..

Yoksa..

Beni test eden çok başarılı bir İK yöneticisi dostumun ‘Sen; kendinden kaçıyorsun!!’ diyen dehşet içindeki bir yüz ifadesine mi?..

Kendimle yüzleşecek değildim. Saklanabilirdim. Öyle değilsin diyorlarsa öyle olmamayı – oynamayı seçebilirdim. İyi bir oyuncuydum bir zamanlar. Sahne eğitimim vardı yapabilirdim. İnanırlardı. Ben kendimi sahneden sonra hep izlerdim, bunların söylendiği dönem ise aynaya bakmaya tahammülsüzdüm.. Büyüdü attıklarım içime. Yırtıcı bir hale geldi. İçimde bir kedi beni ve etlerimi tırmalıyordu. Delip çıkmak istiyordu ne attıysam içime.

Bunun için yola düştüm. Her şey içimde olamazdı olsa olsa kafamda olabilirdi. Kafamı temizletmem lazımdı. Çünkü kafam ruhuma fazla geliyordu. Kafamdaki her hatalı dizini bir kütüphaneciye bırakıp arşivletmeliydim. Orta yaşlı sarı saçlı kütüphaneci kafamdaki dağınıklığı toparlarsa ruhum da olması gerektiği gibi (?) titreşirdi. Zihnimin kütüphanecisi doğum arşivlerimle başladı ve ‘sen kaçıyorsun’ dedi. Ne kadar da değişik bir bilgiydi.. ‘Kaçtıkça da bedenini terkediyorsun, terkettikçe başkalarının kütüphanelerinden özel koleksiyonlarını okuyorsun ama sendekiler hiç ellenmemiş.. Neden kendininkilere dokunmuyorsun?’ ve devam etti.. ‘Burada kal, dokun kendine, bırak diğerlerini, herkesi kurtaramazsın, önce sen, önce kendin.. Sonra diğerleri.. Gerekirse vur kendine, sars kendini, buradayım de, burada kal.. Gitme, kal. Dur ve kal. Kütüphaneni düzenleyeceğim, onu da şimdi bana bırak ve anda kal’. Her korku, her stres, her şiddet içerikli an benim bedenimden kaçma sebebim oluyordu. Ruhumu, bedenimi ve zihnimi koordine edemeyen ben başkalarının yaşamlarının tam orta göbeğine çomak sokuyordum. Orada bir kraliçeydim. İyi geliyordum. Yardım ediyordum. Çözüm buluyordum. Besliyordum. Kendimi öldürerek.. Asalak yaşamlı ilişkiler kurarak…

Düzenlendim…

Ben öyle sanıyordum.. Yogada bir asanaya bedenimi sokarkan, zihnimle akışı bilip ruhumla duruşta gevşiyordum. İlahi bir bütünleşmeydi her şey. Beni çok aşan bir nizamın parçaları ile nefesler, asanalar, seriler, eğitimler üst üste biniyordu.. Gene anlamıyordum. Bırakıyordum her şeyi evet anda kalıyordum evet ama duygusuzca… Duygularımı da tespih boncukları gibi saçıyordum…

Doğru düşünce, doğru duygu, doğru hareket birleşimi ne demek anlayana kadar darmadığınıktım. Ne hissediyorsun dendiğinde bilmiyorum diyordum – bilmiyordum. Kayıt yoktu kütüphanede ya da hala mı dağınıktı zihnim? Toparlanmıştı hani???

Hadsizliğimin doruklarında egomu dövüyordum. Taki bir gün tam kalbimin üzerine HADDİNİ AŞMA itişini yaşayana kadar…

Kendimden kaçarak başkalarının içinde yaşadığım yıllar ve yükler bitecek miydi?

Bana öyle bir şey yapmıştı ki; bunu her unuttuğumda kalbimi hatırlayacağım. Ustamın bir sözüyle beni dokunmadan sarsışını. ‘Yeteneklerin sana onları başkaları üzerinde denemen için verilmedi’ dedi. İlk defa biri KRAL(İÇE) ÇIPLAK dedi. Çünkü o yere, o kişiye, o bilgiye ne zaman hazırsan o sana o zaman, kendi halinde, kendi şekliyle ve su gibi akarak gelir. İşte ben öyle bir yerde öyle birileriyleydim..

Bana yeteneklerini kullan diyenleri, uyguladıkça güçleneceksin – sana bize çok ihtiyaç var burada kal ona dokun diyenleri ve eğitim almalısın, zamanla öğreneceksin, güzel bir kumaş var elinde dikmek için dikişi öğrenmelisin diyenleri bir bir dizdim önüme… Ben ne yaptım dedim. Hani felsefe bile ben kimimle başlıyordu?

Tüm bunları okurken – çalışırken ben neyi deneyimliyordum?

Kontratımı hatırlattı ustam. Kontratın neydi dedi?

Ve sevgiyle gözlerinin en derinine bakmamı sağlayarak “KENDİNLE KAL, KENDİNDE KAL” dedi..

Her seçim mübarekti.

Yolumu da ustalarımı da seçmiştim, Onlar da beni…

Çünkü her gün Sevgiyeydi ve Kardeşliğeydi ilk açılışı gözlerimizin…..

Duygu Sayılgangil