Karma kaçınılmaz olanı anlatır; özgür irade ise kaçınılmaz olanın şiddetini belirleme gücümüzü. Yaşamak zorunda olduğunuz şeyden kaçmak için mekan da değiştirseniz, o olayın aktörlerini şu ya da bu şekilde saf dışı da bıraksanız yaşamak zorunda olduğunuz karmik deneyimi yine de yaşayacaksınız. Bu sebeple söz konusu karmik bir deneyim olduğunda kaçmak diye bir şey söz konusu değildir. Yapabileceğimiz tek şey bu deneyimle, bilge bir şekilde yüzleşmektir. Bu konudaki bilgelik, yani kefareti olgun, cesur ve suçlamada bulunmadan ödemek, kurtulma korkusundan kurtulmak, yaşanılan deneyimin biz anımsamasak da bir sebebi olduğunu anlamak özgür iradenin kullanılmasını sağlar. Bu sayede bacağınız kırılması gerekirken sadece basit bir burkulma ile kurtulabilirsiniz ama yine de kaza kaçınılmaz bir şekilde yaşanacaktır.

Bu anlattığım çoğu insana muğlak, anlaşılmaz ve sanki inançla ilgili bir şeymiş gibi gelecektir. Sayfamda karma, ruh, reenkarnasyon gibi konularda paylaşım yapmama sebeplerinden bir tanesi bu kavramları anlatabilmek için öncelikli olarak pek çok şeyi anlatmam gerekmesi. Matematiksel bir kesinlik içinde birbirine bağlı pek çok olguyu bir bütünlük içinde kavramadan karmadan bahsettiğinizde, insan ettiğini bulur tarzı basit bir yargıda bulunmuş olursunuz. Karma, bizim irade gösterdiğimiz her şeydir. Her iradi eylem bir dizi başka eylem başlatır. Bu sebeple, geçmişteki iradi eylemlerin sonuçları bugün karşımıza çıkan olayları belirlemektedir.

Ülkemizde ya da kişisel hayatımızda yaşanan tüm olaylar geçmiş iradi eylemlerimizin sonucu olarak yaşanmaktadır. Bu sebeple bu yaşananlar kaçılmazdır; ancak şiddetleri bize kalmıştır. Eğer bu olaylara kişisel olarak ya da elbette daha da iyisi toplumsal olarak bilgece bakarsak, olaydan suçlamalar ve kınamalarla kaçmaya çalışmak yerine bu olup bitenin bir bedel olduğunu ve ödenmesi gerektiğini kabul edebiliriz. Bu bedeli öderken eğer soğukkanlı, karşı tarafı suçlamaktan uzak, hepsinden önemlisi de ne olursa olsun sağ duyu ile yalnızca ama yalnızca doğru olanı, adil olanı yaparsak o zaman bu yaşananların şiddeti değişecektir.

Önemli olan tek şey, acımızın bize yanlış bir şey yapmaya yönlendirmemesi, acımıza rağmen doğru olanı yapabilmektir. Kötü bir eylemin sonuçlarıyla karşılaşırken cesur olmak, cömert olmak, anlayışlı olmak, yanlış hedefe yönelmemek, sabırlı olmak, eğriyi doğrudan ayırabilmek en
önemli bilgeliktir.

Bunu toplumsal olarak anlayabilmek çok zor; bunu biliyorum. Yine de söze dökülmesi gerektiği için söze döküyorum.

Cem Şen

1968 yılında doğdu. 1981 yılında savaş sanatları eğitimi almaya başladı. 1987 yılında Zen Budizm’in Türkiye’deki temsilcisi olan İlhan Güngören ile tanıştı ve 1987-1990 yılları arasında Güngören’in asistanlığını yaptı. Bir yandan Güngören’i Zen çalışmalarında ve Tai Chi Ch’uan derslerinde destekleyen Cem Şen aynı zamanda Namık Ekin, Mustafa Aygün gibi eğitmenlerle savaş sanatları eğitimini sürdürdü. 1990 yılında ilk çeviri eseri yayınlandı. Aynı yıl çalışmalarını tümüyle Taocu çalışmalara yönlendirdi. Sırasıyla Mantak Chia, Master Wang, Master Wu, Eric Steven Yudelove gibi ustalardan eğitim alan Cem Şen aynı zamanda bu ustalardan farklı Taocu sistemleri öğretme yetkisi de aldı. Halen ustalar ile çalışmalarını ve dünyanın farklı yerlerinde bulunan yaşayan büyük bilgelerle iletişimini ve arayışlarını sürdürmektedir. 1991 yılında Dharma Yayınları’nı ve ardından 2003 yılında bu yayınevinden ayrılarak Klan Yayınları’nı kurmuş olan Cem Şen’in içlerinde “Enerjinin Dansı: T’ai Chi Ch’uan” ve “Dolmuşa Binme ve Dolmuştan İnme Sanatında Zen” adlı kitaplarının da bulunduğu 8 kitabı ve yaklaşık 40’a yakın çeviri eseri bulunmaktadır.