Bu başlık Ramtha’dan esinlenerek yazmış oldugum bir esinleme.. Şöyle söylüyor Ramtha:

Siz ne duygu ne akılsınız. Sizin bütününüz değildir bunlar. Kadınlar kalpten çalışır erkekler akıldan. Evet bu bütünlüğümüzü tarif etmez ama kalp akıla yeğdir.

Bundan sonrası benim yorumlarımla devam edecek. Belki buradan romantizm ve aşka girip derginin bu sayısına uygun bir yazı yazabilirim. Gene de emin değilim artık harflere bırakıyorum ellerimi onlar ne yazarsa.. Ben de izleyeceğim.

Duygu kalpten gelir, tabi ki aklın beslemesiyle ve çoğunlukla onlar karşılıklı çatışma eğilimi gösterir. Birbirini köşeye sıkıştırmaya çalışan Tom ve Jerry gibi kuyruklarından kovalarlar birbirlerini. Hadi Tom akıl olsun Jerry’de kalp. Sonra Jerry aşk olsun, Tom da beklentiler. Kalp duygular olsun, akıl oyunlar.

Artık biliyoruz ki geleceğimizi belirleyen seçimlerimizdir. Bu seçimleri yaparken hangisini dinlemeliyiz. Aklı mı, duygu mu? Kryon “çekildiğiniz yere gidin” der. Akıl bir tarafa çeker, duygu bir tarafa. Biz kalbi sadece duygu sanıyoruz, belki sorun orada. Kalbim öyle diyor diye bir sürü davranışta bulundum, hatta kalbimden gelen kelimeleri sarf ettiğim çok durum oldu. Sonra baktım ki yanlışmış (Biliyorum evrende yanlış yok ama gene de dinleyin). Diyelim mesleki başarıdan korkan bir vakayız. Bir iş görüşmesindeyiz,  korkuyoruz; ya kazanmaktan, ya kaybetmekten. Kalbi yöneten o sırada egodur. Ama bu ego da kalbin içerisinde bir duygu yaratır. Biz bu duyguyu baz alamayız (Ki çogunlukla alırız). Duyguyu yaratan pek çok faktör var ve bu sadece akıl ve ego değil.

Kalbimiz ille de onu istiyor diyelim. Sıkışıyor, ağrıyor, yalvarıyor… ve dil de kendini tutamıyor gidiyor istediği şeyi karşısına alıp söyleyiveriyor. Bu evrensel olarak doğru mu? Bu evrensel olarak yeterli mi? Onun bize getireceklerini ve götüreceklerini biliyor muyuz? Hayır, kalp sadece yalvarıyor. Belki yalvaran sadece yanlızlığımızdır, bunu biliyor muyuz? O sadece duyguyu üretiyor. O, sadece deneyimlemem gerekenleri deneyimlet bana diye mi yalvarıyor safça. Her zaman değil. Çoğu zaman değil. Demek ki kalp, onu başı boş bıraktığında şaşırabiliyor da… Kalp bazen onsuz nasıl yaşıyorsun diye bağırabiliyor. Bu sefer akıl devreye giriyor, eğer ehlileşmiş bir akılsa  saçmalama onsuz tabi ki yaşayabilirsin, bu hissettiklerin geçici, sen de biliyorsun, sakinleş. Onsuz yaşamayı öğren, kendini sevmeyi öğren diye hiç umulmadık bir atraksiyonda bulunabiliyor (Biraz yaklaşıyorum bak romantizme). 🙂  Demek ki duygu yeterli değil.

Gelelim akla. Akıl….

Hele onu başıboş bırakırsan, o herşeyi zırvalayabiliyor 🙂 Böyle yapsaydın şöyle olurdu. Onu değil bunu söyleseydin o böyle derdi. O davranışı değil de şu davranışı gösterseydin şunlar şunlar olurdu.

Onu bunu, yanına da şunu bunlasaydın bunu şunu ve onu  buldururdun.. Bir bunu, bir de şunu yapsaydın sonuç ya şu ya bu olurdu. Sen zaten daha önce de bunu yapmıştın şu olmuştu, bak gördün mü gene şu oldu. Bir kısmını şu bir kısmını bu yapsaydın sonuç bu olmayabilir miydi?

Böyle dolu dizgin giderken bu sefer kalp bağırır: Yeteeeeeeeeerr!!! Susun!!! Bu! Sen buraya! Şu! Sen şuraya! O! Araya değilll şuraya! O sen yerine!.. Biliyorsun akıl. Olacak iş, ne yapsan da olur. Yaşanacak aşk ne olursa olsun yaşanır. Ve kader vardır… VArdır… VARdır… VARDIR!

Ve kader, bazen sırtta taşınacak ağır bir çantadır. Eğer yorulduysan, çantadan çıkart at bir kaç eşyanı. En değerlilerini at mesela. En kıymetli olanları. En hafif olanları bırak mesela. En sıradanlarını. At ki yürümeyi sürdürürken yerde gözüne çarpanları koyabilesin çantanın içine. Çantayı atamazsın ama içindekileri sen yerleştirebilirsin. Yeniden sevebilirsin mesela. Her an sevebilirsin.

Ne akıl ne kalp… Biziz…

Hem akıl, hem kalbiz.. Biz ikisini de kontrol edebileniz..

Çantamız  biziz… Biz yoldaki iz…

Ki bir izm ancak romantizme bu kadar yakışır….

(Nasıl sıkıştırdım ama romantizmi:))                                     

Konuk Yazar