İlkokulda çarpım tablosunu öğreniriz. Aslında matematiğin en sıkı konularındandır çarpım tablosu ve bizi de o yaşlarda bayağı zorlar. Hatta koca koca yaşlara gelip de halen sekiz kere yedi deyince kalıveren nice insanımız vardır. Ama eninde sonunda bunu öğreniriz ve sonra ömür boyu da kullanırız…

İşte hayatın da çarpım tablosu vardır. İnsanı çarpa çarpa öğretir bazı dersleri. Cidden zorlar adamakıllı. Ama esasında öğretmeye çalıştığı sekiz kere yedi kadar kolay bir bilgidir. Hayat boyu işimize çok yarayacaktır, ama öğrenene kadar da kendimizi kasar dururuz… Sürekli tekrar sürekli tekrar… Tıpkı hayatta bir türlü öğrenemediğimiz dersleri, alamadığımız mesajları tekrar edip durmamız gibi. Aslında tüm hikaye o sekiz kere yedi ellialtıyı öğrenmemiz içindir…

Bunun için nice sekizler, yediler çıkar karşımıza farklı roller ve kılıklarda. Kimi zaman annemizdir sekiz, babamız yediyle çarpışıp durur. Kimi zaman da biz sekiz oluruz da yedi olan eşimizle çarparız birbirimize… Hayatın çarpım tablosudur bu…

Peki siz hiç kızabilir misiniz sekize de yediye de, siz niye çarpışıp duruyorsunuz diye? Ulan rahat dursanıza bir yerinizde, canıma okudunuz, allah belanızı versin sizin, nefret ediyorum sizden der misiniz hiç? Belki ben niye öğrenmem gerekiyor şunları diye çok kızabilirsiniz o anda, reddedersiniz öğrenmeyi, yapamayacağım diye dövünürsünüz ama sekiz de oradadır, yedi de… Onlar hep varolacaktır, siz isteseniz de istemeseniz de… Siz reddetseniz de, dövünseniz de…

Ve affetmek demek, bağışlamak demek de sekiz ile yediyi birbirine çarpıp durdukları için “artık size kızgın değilim” demek değildir. Komiktir bu… Onlar sadece varlıklarının görevini yerine getirmişlerdir… “Evet, şimdi anladım. Sekiz kere yedi ellialtı ediyormuş” demektir bağışlamak… Öğretilmeye çalışanı öğrenmek, gösterilmeye çalışanı kabullenmek, mesajı içselleştirmek demekmiş her ne kadar hayatın çarpım tablosunda işlemler sekiz kere yediden daha karmaşık olabilse de…

Öğrendiğimiz bu bilgiyle de hayatımıza devam edebiliriz artık, çünkü çarpım tablosu hep yarayacaktır işimize…

Şimdi düşünün bir, bir yandan da… Her şeyi çok iyi bildiğimizi zannettiğimiz, bilgilerimizi birbirimize satıp hava yapmaya çalıştığımız, bu bilgilerle benlikler inşa etmeye çalıştığımız bu dünyada, aslında ne kadar ilerideyiz(!). Bağışlamanın bile ne olduğunu yeni yeni öğreniyoruz, ilk adımlarındayız belki de. Yani kısaca hayatta çarpım tablosunu bile öğrenemedik… Çarpım tablosu ki ilkokul birde öğretiliyor malum dünyamızda. Daha bizim bilinç seviyemiz nerelerde… Ve de ne bilinç seviyeleri bekliyor bizi ilerilerde… İlkokulu var, ortaokulu var, lisesi var, üniversitesi var, yükseklisansı var, doktorası var, doçentliği var, profesörlüğü var ve bir de üzerine akan sonsuz bir yaşam var…

Ne kadar sonsuz bir bilinç okulunun daha birinci sınıfındayız aslında… Ama olsun… Okula başladık ya en azından… Hızla ilerleriz alimallah…

Ama önce çarpım tablosu… Kucaklanacak sekizler yediler var önümüzde, ellialtılarla sonuçlanacak…

Hadi tatil bitti, çalışmaya…

Hasan 'Sonsuz' Çeliktaş

18 Kasım 1976'da Mersin'de doğdu. Toros Koleji'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'ne girdi. Fakültesini çok sevdiğinden mezuniyeti sonrasında oradan ayrılamadı ve asistan kadrosunda eğitim hayatına devam etti. 2005'te ise İzmir'e yerleşti. 2001 yılında "Sonsuzlukotesi" mail grubunu kurmasıyla başlayan yazarlık hayatı, önce 2002'de sonsuzlukotesi.com'u, daha sonra da 2004'de derKi.com'u kurmasıyla devam etti. Bir yandan da Cosmopolitan, Esquire, Yeni Aktüel, Zodiac, Akşam Brunch gibi dergilerde ve Akşam Gazetesi'nde serbest yazar olarak yazıları yayınlandı. 2011'de ise Anadolu topraklarından doğup Amazon.com'da yayınlanan ilk Türk Spiritüel dergisi "The Wise"ı oluşturdu. Halen yazmaya devam ediyor. Duru Sonsuz ile Özün Dünya'nın babası sıfatıyla onlara rehberlik yapmaya çalışıyor...