Sıklıkla Rei-ki’nin ne olduğuna dair sorulara maruz kalan biri olarak ne anladığımı kendimce anlatmak istiyorum bu defaki yazımda.

Kavram Kanji Japoncası iki kelimeden oluşuyor: Rei: Her yerde varolan – Ki: Ruhsal yaşam enerjisi;

 

Rei-ki: “Her yerde var olan ruhsal yaşam enerjisi”.

Öncelikle şu konuya değinmek isterim ki “Reiki’ye inanmıyorum, ya da inanıyorum” diyenlere gülümsüyorum. Çünkü bu bir inanç meselesi değil. Öyle düşünenlere soruyorum, elektriğe inanıyor musunuz? Ya da radyo frekanslarına?

Birileri inansa da inanmasa da her yerde mevcut olan frekanslar bunlar değil mi?

Haydi tüme varalım.

Ortalama insan vücut ısısı kaç derecedir? 36.5. Peki Isı nedir? En temel ortaokul bilgisi ile ISI=ENERJİ

Peki saçınızı tararken çıkan çatırtı nasıl oluşur? Statik elektrik mi, o da ne ENERJİ olmasın sakın? Aynı birikmiş enerji bazen araba kapılarında, demir trabzanlarda ve hatta başka bir insanın elini tuttuğunuzda çatırt ederek hoplatır sizi, ki sadece bir kutuptan diğerine akmakta olan enerjidir kendisi.

Kısacası insan bedeni çeşitli türlerde enerji üretir ve bunların tümüne birden BİOENERJİ denir. Kişinin biyolojik enerjisi. Bu enerjiyi kullanarak birilerine ya da kendinize şifa verebilirsiniz. Ki en yaygın kullanım biçimi NAZAR (Bakış) şeklinde görülür. Bir insan diğerine kendi enerjisini yönlendirebilir, genellikle bilinçli yapılmaz ama eminim bir çoğunuzun başına gelmiştir, beğenilen bir eşyanız zarar görür, ya da çok “göz alıcı”(tamlamayı iyi düşünmek lazım) olduğunuzda yürürken durduk yere bileğinizi burkabilirsiniz…

Bunları sık yaşayan insanlar için “yıldızı düşük” tabiri uygun görülmüş. Ortada bir düşüklük olsa da bunun kökeni astrolojiden çok kişi ile ilgili ve kast edilen enerjisinin düşük oluşudur.

Enerjinin bir yerden diğer yere akabilmesi için bir alçaklık yükseklik söz konusu. Dolayısı ile enerjisi yüksek kişilere nazar değemez. Ama kimsenin yıldızım düşük benim başıma hep kötü şeyler gelir diye kabullenmemesi gerekir çünkü kişisel enerjilerimizi yükseltmek için bir çok yol var ve Rei-ki de bunlardan biri.

Ne demiştik beden enerji üretir. Sindirim sistemi, dolaşım sistemi ve diğer sistemler tıpkı bir makine gibi işlerken ısı, elektrik, manyetik gibi çeşitli enerjiler üretirler ama hiçbir sistemimiz çalışmasa dahi var oluşları, yani en küçük parçaları atom ve molekülleri itibarı ile zaten enerji bütünüdürler.

Her şey ama her şey enerjiden, frekanslardan yani “öz bilgi”den oluşur.

Bunu örneklemek gerekirse. Günümüzün en sık kullanılan teknolojisi digital fotoğraf makinelerini ele alalım.

Herhangi bir nesnenin fotoğrafını çektiğinizde gerçeğinin bilgisini fotoğrafa aktarırsınız, ki üç boyutlu çekim yapan fotoğraf makineleri yakında geliyor, o zaman çok daha gerçekçi çekimler yapabileceğiz.

Konumuza dönelim, makineniz piksel gücü yöneltildiği objeden alabileceği detay gücü demektir. Işık sayesinde objenin bir kopyasını belleğinde frekanslar olarak saklar makine. Eğer bir telefonsa kullandığınız kızılötesi ya da diğer aktarım sistemleri ile yine frekansa dönüştürerek bir diğer cihaza aktarabilirsiniz.

Düşünsenize önünüzde durmakta olan nesneden alınan ışık enerjisi (bilgisi) bir makinenin içine depolanmış ve çeşitli frekanslara çevrilerek diğer makinelere aktarılabiliyor… Peki o zaman madde=enerji diyebilir miyiz? Bir gün gelecek “ışınlanma” (frekans aktarımı) canlılar için de mümkün olacak bence.

Var olan her şey atom ve moleküllerden oluşmuş birer enerji formudur.

Bir zamanlar atom bölünemez diye okutulmuştu bize okullarımızda ama böldüler ve içinde önce nötron, proton, elektron denen parçaları buldular, yani çekirdeği… Onu da böldüklerinde ortaya çıkan muazzam enerji atom bombası olarak adlandırıldı nükleer enerji üretilirken. Şimdilerde ise daha da ötesi olduğu keşfedildi, parçacıklar, kuarklar ve o minik parçacıkların davranışları (maddeyi oluşturma esasları) ile ilgilenen bilime de Kuantum Fiziği denildi.

Kuantum Fiziği ışığında ortaya koyulan ve insanları hayrete düşüren gerçek ise, o en küçük parçacıkların sadece olasılık olarak var oldukları ve her bir bilinçle etkileşime girdiklerinde farklı davrandıkları.

Kuantum fiziği bu sebeple Olasılıklar Fiziği olarak da adlandırılır ve şunu söyler: Bütün olasılıklar aynı anda var ve biz aralarından “bazılarını” gerçek olarak seçer ve algılarız.

Bu kavramı ilk duyduğumda epey afallamıştım. “Bütün olasılıklar aynı anda var.” Bu bize anlatılan, kainatın dışında bir yerlerde oturmuş yarattıklarını gözlemleyen Tanrı baba kavramından çok daha büyük bir gücü anlatıyordu çünkü. Bütün olasılıkları aynı anda var edebilen bir bilinç, bir güç; ki kendisi de o bütünün içinde, her bir parçacık aslında o. Belki de O sadece hayal kuruyor şuan… Tıpkı insanın uykusu esnasında maddi kısmının durup bilinciyle kainatlar yarattığı ve bedenin o rüya alemi gerçeklerine reaksiyon veriyor olması gibi…

Şimdi bütün bunların Rei-ki ile ne ilgisi var diyeceksiniz haklı olarak.

İnsan neydi; enerji. Kainat neymiş; enerji. Yani birbirinden ayrı olan hiçbir şey yok aslında ve enerjiler frekanslar sürekli iletişim, etkileşim halinde. Ve bunlardan bazıları negatif bazıları pozitif frekanslar.

Rei-ki “Her yerde var olan ruhsal yaşam enerjisi” pozitif frekanslardan biri. Kullanabilmeniz için işin erbabı bir kişinin sizi bu kanalı çekmeye ayarlaması gerekiyor, düşünün her hangi bir tv durduk yere hadi ben bir de şu kanalı çekeyim der mi? Sizin merak edip ben bu kanalı da çekmek istiyorum demeniz gerekiyor.

Sonrasında ise elektriği ileten kablo misali Rei-ki enerjisini ileten bir kanala dönüşüyorsunuz, sizin veya sevdiklerinizin ihtiyacı olduğu anda ise şalteri açıyorsunuz enerji akmaya başlıyor.

Önce başlangıç seviyesi birinci dereceyi deneyimliyor, kendinize ve yakınlarınıza enerji aktarabiliyorsunuz, bir sonraki seviye ikinci derece olduğunuzda ise uzaktan enerji aktarımı yapabilme yeteneğinizi geliştirmek üzere çalışıyorsunuz, ayrıca dilerseniz bilinçaltı çalışmaları da yapabiliyorsunuz rei-ki ile.

Bazılarımız bu uzaktan enerji yollama işini hafife alarak “hadi canım olur mu öyle şey” diyor. Şimdi düşünelim yine telefonlarımızdan örnekle. Bugün artık hemen hepimizin üzerinde en az bir tane mobil telefon bulunuyor değil mi ve eminim her birimiz en az bir defa SMS yollamışızdır. SMS’in işleyişine bakalım birlikte. Telefonumuzun klavyesini kullanarak bir metin yazarız, sonra telefonumuzun işlemcisi o metni alıp bir frekansa dönüştürür ve aktarım istasyonuna yollar, oradan uyduya gider mesaj, oradan varacağı yöndeki telefona yakın aktarım istasyonuna ve sonuçta da diğer telefona, sonra o telefon gelen frekansı tekrar yazılı metne dönüştürür ve karşıdaki kişi sizin yolladığınız mesajı (enerji) okur, alır.

Soru burada şu, bilinci olmayan en basit model bir telefon bile bunu kıtalararası mesafede dahi yapabiliyorken bilinci olan insan neden yapamasın? Keza bilgisayar ortamı da tıpkı bunun gibi frekanslar iletimi ile çalışan bir ortamdır. İnternet denen ağ aslında sadece frekanslardan oluşan bir bilgi bankasından başka bir şey değildir ve kuantum fiziği ile kainatı anlamak adına en güzel örneklerden biridir… Var görünen her şey sadece birer frekanstır; MATRIX’tir.

Rei-ki yani “Her yerde var olan ruhsal yaşam enerjisi” sizi kainatın pozitif enerjisinden beslenmeye ve bunu paylaşmaya yönlendirir.

Rei-ki’nin canım ülkemin yüksek bilinçli insanları tarafından en çok dalga geçme konusu olarak kullanılan yanı Re2 Re3 Re4 kısmına gelince de şunu sormak isterim, neden okumaya üniversiteden değil de ilk okuldan başlıyor oluşumuz garibinize gitmiyor da Rei-ki alan ve bunu kullanmayı öğrenen birinin kademe kademe ilerlemesi sizi şaşırtıyor? Eğer küt diye “profesör” olunabilse aynı hızda Rei-ki 3 (master) de olunabilirdi… Ama ehliyeti aldığınız gün yirmi yıllık şoför gibi araba kullanmayı bekleyemezsiniz değil mi?

Aynı sebeple Rei-ki’yi deneyimlemek, anlamak, öğrenmek de zaman gerektirir.

Rei-ki sadece enerji alışverişini öğretmekle de kalmaz, aynı zamanda bir yaşama biçimidir. Bu sebeple kişisel gelişim aracıdır ve maalesef bizlere okullarımızda evlerimizde öğretilmeyen birçok yaşam kuralını da öğretmektedir.

Aslında Rei-ki’yi beş temel esası özetler. Gelin bu esasları ve açılımlarını bir Reiki Master olan Jennie Austin’den öğrenelim.

1- Özellikle bugün, endişelenmemeye çalış.
2- Özellikle bugün öfkelenmemeye çalış.
3- Özellikle bugün, elindeki nimetleri say.
4- Özellikle bugün, kendin için de olmak kaydıyla, gayretle ve dürüstçe çalış.
5- Özellikle bugün, yaşayan her şeye saygı göster.

Özellikle bugün öfkelenmemeye çalış. 

Öfke fazlaca enerji tüketen duygulardan biridir. Öfkeli olduğunuzu hissediyorsanız, bu öfkeyle harekete geçmeyin – bu sadece değerli enerjinizi olumsuz bir şey için harcamak olacaktır. Öfke doğal bir mekanizmadır, ama kontrolünüzü kaybetmek üzere olduğunuzu hissediyorsanız, uygulayabileceğiniz yöntemler var.
• Öfkenizin kabarmakta olduğunu hissettiğinizde, derin bir nefes alın ve kendinize gerçekte kime ya da neye öfkelenmiş olduğunuzu sorun.
• Başka birine kızdıysanız, bunun nedeni, onun sizinle aynı görüşü paylaşmaması mı?
• Biri bir şeyi yaparken, sizin yapacağınızdan daha farklı bir yöntem mi izledi?
• Bu kişi sadece bir hata mı yaptı? Kimse kusursuz değildir.
• Kendinizi başkalarının yerine koyun – nasıl hissetmiş olabileceklerini düşünün.
• Onların bakış açılarına saygı gösterin, insani zayıflıkları karşısında anlayışlı olun.
• Tabii gerçekte sizi öfkelendiren kişinin kendiniz olduğunu da fark etmiş olabilirsiniz. Genellikle başkalarında kendi yansımamızı görürüz. Kendinize duyduğunuz öfkenin nedenini keşfedin.

Özellikle bugün, elindeki nimetleri say.
Toplumumuzda bize daima nelere sahip olmamız gerektiği söylenir. Bu bir tür beyin yıkamadır. Başkalarının bizim sahip olduğumuzdan fazlasına sahip olduğuna, bahçe duvarının diğer yanındaki çimlerin bizimkilerden daha yeşil olduğuna inanmamız sağlanır!
• Yaşamınızdaki güzel şeyleri hatırlayın. Bir liste yapmaya çalışın. Yalnızca maddi değeri olan şeyleri değil, altından kıymetli olan şeyleri de ekleyin. Örneğin ailemiz, arkadaşlarımız, başımızın üzerindeki çatı, sağlığımız, içtiğimiz su, özgürlüğümüz…
• Bir iki saniye durup içinde bunlar olmayan bir yaşam düşleyin.
• Bir süre de sizden daha az şanslı olanları düşünürseniz, dikkatinizi gereken noktaya toplamış olacaksınız.

Özellikle bugün, kendin için de olmak kaydıyla, gayretle ve dürüstçe çalış.
Bir dürüst çalışma günü ilan edin. Yaşamınızı kazanma şekliniz konusunda dürüst olun. İçinde bulunduğumuz toplumun benim dürüst olmamak diye tanımlayacağım şeyleri kabul ettiğini görmek için etrafımıza bakmamız ya da haberleri izlememiz yeterli. Bu tavır da her birimize pahalıya mal oluyor. Burada üzerinde düşünmek isteyebileceğiniz birkaç soru var.
• Aldığınız bir şey için fazla fiyat istense, ya da ödediğiniz paranın üstü tam olarak verilmese ne yapardınız? Ne hissederdiniz?
• Aldığınız şeyin değerinin altında bir fiyat istense, ya da paranızın üstü fazla verilse ne yapardınız? Ne hissederdiniz?
• İçinde para olan bir cüzdan ya da değerli bir şey bulsanız ne yapardınız?
• Cüzdanınızı ya da değerli bir şeyinizi kaybetseniz ne hissederdiniz?
• Yalan söylemek ya da gerçekleri biraz saptırmak sizin için ne derece kolay?
• Bir bilgiyi kendinize saklamak ve bu şekilde birilerini aldatmak sizin için ne derece kolay?
• Biri sizin meydana getirdiğiniz bir şeyi alsa ve ondan faydalanıp size de bir şey vermese ne hissederdiniz?
• Güzel bir iş gününün bitiminde deneyimleyeceğiniz başari duygusundan daha güzel bir his yoktur.

Bu prensibin daha eski sekli, kendinizi geliştirmek üzere çalışmanız gerektiğini ve böyle yaparak hem kendinize hem de çevrenizdekilere fayda sağlayacağınızı söyler. Başkalarını değiştiremeyiz, ancak kendimizi değiştirerek onları etkileyebiliriz. Herhalde yanında olmaktan zevk aldığınız birini tanıyorsunuzdur; onunla beraberken kendiniz ne kadar iyi hissettiğinizi düşünün – demek istediğimi anlıyor musunuz? Bir yerlerden başlamamız gerekiyor ve başlayabileceğimiz tek yer yine kendimiziz.

Özellikle bugün, yaşayan her şeye saygı göster.
Buna gezegenimiz, çevremiz, bütün canlılar, renklerine ve inançlarına bakılmaksızın size dostça davranan bütün insanlar ve kendiniz de dahilsiniz. Hepimiz bir bütünün parçasıyız. Birimize yaptığımız bir şey mutlaka bizim de içinde bulunduğumuz bütünü etkileyecektir. Bizimkiyle aynı olmasa da, başkalarının bakış açısına saygı göstermeliyiz. Bir şeyi yapmadan önce, kendi ihtiyaçlarımızı karşılarken başkalarına bir zararımız dokunmayacağına emin olmalıyız. Hepimizin Yaratıcı’nın eseri olduğumuzu, içinde bulunduğumuz büyük sahnede herkese eşit rol verildiğini ve bir kişi olmazsa resmin eksik kalacağını bilmeliyiz.
• Kendim hakkında ne düşünüyorum?
• Kendimi seviyor muyum?
• Özel bir şekilde konuşacak ya da davranacak olsam, bunun ne gibi etkileri olurdu? Başkalarını rahatsız eder ya da bir şekilde onlara zarar verir miydi? Beni nasıl etkilerdi?
• Belirli bir şekilde konuşmaz ya da davranmazsam, bunun ne gibi etkileri olur?
• Hem uyum içinde yaşayıp hem de kendimi önemsemeye nasıl devam edebilirim?

Reiki kuralları
1 Şifa arayan kişinin, değişmek, tamamen iyileşmek için gerçekten istekli olması gerekir.
2 Reiki’nin ya parasal ya da enerji olarak bir karşılığı olmalıdır. Bu, Reiki’ye saygı duyulduğunu ve gerçek iyileşmenin, zorlama ya da kontrol altında tutulma gibi koşullar olmaksızın, kabul edildiğini gösterir.

Gayet güzel açıklamış sevgili yazar. Son olarak düşünmenizi istediğim birkaç noktaya değinmek istiyorum:

Anneler çocuklarının ağrıyan yerine ellerini koyduğunda hangi güçle dindirirler? Ya da neden bizler acı hissettiğimiz yerimize hemen elimizi götürürüz? Acaba içgüdülerimiz bize unutturulmuş, gizlenmiş güçlerimizi mi işaret etmeye çalışıyor?

Rei-ki insanlara zarar değil sadece mutluluk verir.

Kerem Seven