Bir zamanlar “bildiğini” sanan bir bilemeyendim. Şükür ki bilmediğimi biliyorum nihayet! Nasıl mı? Evimin bir odasını kitaplıklara armağan etmemi gerektirecek kadar okuduktan, geceler boyu tefekkür ettikten, gündüzler boyu kuytuda hep Özümle hemhal olup sohbet ettikten, karşıma “tesadüf eserleriyle” çıkan güzel gönüllüleri uzun uzun dinledikten sonra… Pek bir şey bilmiyorum evet, ama bildiğim bir şey daha da bilmez duruma geleceğim…

Bu bilmezlik hali içinde elbet bilen bir kalp taşıdığım gerçeği kulağıma sık fısıldanıyor “iç ses” tarafından. Ve yine bu bilmezlik hali içinde bilmeyip de emin olduğum (tuhaf bir durum biliyorum!) bazı bilgiler birikiyor, sürekli “eski şeyleri” unutup duran dağarcığımda…

İşte bu biriken konulardan bu aralar önemli addettiğim, sıklıkla karşıma çıkan ve “yola düşmüş ama bir karmaşa içinde hissettiğim ruhların hallerinden damıttığım konuyu dile getirmek istedim.

Felsefeci bir dostum bir düşün yazısının “sorularla” başlamasının yararlı olduğunu söylerdi. Öyle yapalım: “Tanrı bizden ayrı mı” “Biz Tanrı mıyız” “Yaratıcı Ben miyim” “Düşünüyorum o halde Yaradan mıyım” !

Kuantum ve Yaratma düşüncesi

Kuantum düşüncesinin kitlelere yayıldığı ve sempati topladığı bu çağda ne demek istediğimi anlamak zor olmayacak. Aslında bu yeni bir anlayış değil; Hallac-ı Mansur 900!lü yıllarda “en el Hakk” (Ben Tanrıyım) dediğinden beri süregiden bir tartışma. Hallac “Tanrı benim”mi demek istiyordu, yoksa “Ben Tanrıda kayboldum” mu?

Bunun günümüzdeki tezahürü ise “Düşüncelerimle yaratıyorum o halde Yaratıcı benim” ileri noktasına varıyor. Bu noktaya gelenlerde Yaratıcı Tanrı’yı (Rabbi) reddetmek de sık rastlanır bir durum. İşte tam bu noktada anladığımız kadarıyla tekamül yolundaki “sapma” gerçekleşiyor, ve “kendine hizmet” yani negatif kutuptan yola devam ediliyor.

Elbet bir gün tüm ruhlar Mevlana’nın dediği gibi “iyi ve kötü’nün ötesindeki o yerde” buluşacağız. Bu sözüm “kutuplaşmayı aştık” diyen canlara. Hala buralardaysanız tam olarak aşmamışsınız demektir. O yere giden yolsa  seçimlerden geçiyor. Bir çok disiplinler, kadim öğretilerden idrakimizce damıtabildiğimiz kadarıyla; yol ayrımı esasta iki türlü: “Kendine Hizmet yolu” (negatif) ve “Bütüne Hizmet Yolu” (pozitif)… Kendimizi elbet seveceğiz “Ben olmadan hiçbirşey yok” çünkü. Ama kendimizi bütünden ayrı/üst tutmak, sinsice şişmiş egomuzla ayakta durarak değil, aksine Öz’ümüzden gelen koşulsuz sevgi ve ışık’ın duru ve güçlü duygusuna yaslanarak olmalı. Koşulsuz verilen sevginin geri dönüşünü deneyimleyenler ne demek istediğimi daha iyi anlayacaklar.

Yaratan ve Yaratılan BİRdir evet. Ama AYNI değildir. Basit bir örnekle; (Abdülbaki Gölpınarlı’nın oğlu gönül dostumuz Yüksel Bey’e selam ederek) Yaradan Güneş’tir ve biz onun IŞINlarıyız. Işın Güneşin parçasıdır ve toplamda BİRdirler evet, ama Işın tek başına Güneş’in kendisini karşılayabilir mi?

Kuantum düşüncesini “düşüncemle yaratıyorum öyleyse Yaratıcı benim” haline sokan zihinler ne yazık ki tam da yol üzerindeyken bir karmaşaya sürükleniyor. Bizler ancak kendi patikalarımızdaki dönemeçlere karar vererek “yol”umuzu yaratıyoruz; ne ki o yol hep BİRe akıyor…

Büyük planda ise elbette, “iyi” ve “kötü” ayrımları önemsiz çünkü hepsi aynı yere varıyor sonunda. Ama biraz da yol’un kendisiyse yolculuk, o halde yolculuk araçlarımızın seçimlerini iyi yapmamız gerekli olsa gerek.

Özgür İradeye sonsuz saygımızdan bunun bir yönlendirme değil, seçimler üzerine farkındalık yaratma girişimi olduğunu da belirtelim.

Şimdi anlatmaya çalıştıklarımı farklı bir üslupta fakat aynı Öz’de dile getiren bir alıntıyla daha anlaşılır kılmak istiyorum. Burada biraz “kanal bilgileri”ne de gönderme var. Ama sonunda hepimiz “kendi içsel kanalımızı” bulmakla yükümlü olduğumuzdan genel de alabiliriz:

“Dördüncü yoğunluk derecesi (bilinci) bir negatif varlığın, kendini sevmenin herkesi sevmek olduğuna inanç beslemesi, negatif temaslara maruz kalmalarının sebebidir. Böylece, kendisine öğretilen ya da tutsak edilen her varlık, karşısında kendini sevmeyi öğreten bir öğretmen bulur. Bu öğretinin amacı, bu şekilde negatif dördüncü yoğunluk derecesi için hasat edilebilecek “kendine-hizmet” eğilimli varlıklar yetiştirmektir. Bu varlıklar kendi (yüksek negatif varlıkların) negatif amaçlarına yönelik olarak kullanılmak üzere yetiştirilir.” RA Bilgileri

Bu konuda 80’li yıllardan beri zihinlere atılan bu yanlış inanç tohumunun kaynağıyla ilgili olarak, A. Kerim Soley’in değerli fikir ve araştırma yazısını okumanızı da öneririrm:
“…Celse katılımcılarına daha başta  ‘sen tanrısın’  mesajı verilmesinin ne kadar doğru olabileceği de hayli kuşkuludur. Yani bu,  ‘sende o cevher ve ona erişim potansiyeli var’  demekten oldukça farklı birşey… Herkese göre değişebilen ve bir ölçüde de havada kalmış bir tanımın ya da nitelemenin, bir bakıma  ‘dayatılmış’  olması ne ölçüde gerçekçi olabilir? Kaldı kihenüz işin çok başında olanlarda  ‘diğerlerinden ayrışma’, hattâ  (tanrı korusun ama)  megalomanca saplantılara kapılma riski de vardır. Çünkü  ‘olmadan önce olduğunu sanmak’  da,  ‘bu yöntemle olmaya koşullanmak’  da aynı derecede sakıncalıdır…”https://www.derki.com/ruhsallik/item/2538-ramtha-uzerine

Hepimize seçimlerimizle güzelliğe doğru yollar olsun… “İyi ve Kötü’nün ötesindeki o yerde” buluşuncaya dek…

Mia Pelin Özdoğru