16 yıldır koçluk ve danışmanlık yapıyorum. Bu süreç içinde ister içinde bulunduğu organizasyonda, ister kendi yaşamında olsun değişiklik yapmaya çalışan, kendini ve diğerlerini daha fazla başarıya, huzura ve anlamlı bir yaşama götürmeye çalışan bir çok liderle çalışma şansı elde ettim. Ondan daha uzun süredir kendimle ve kendi gelişimimle uğraşıyorum. Bu yolda, yani kendini bilme, kendini gerçekleştirme ve kendin olma yolunda öğrendiğin en önemli şey ne diye kendime sorduğumda, içinde bulunduğum içsel ve dışsal koşul ve koşullanmaların tam bir farkındalığı ve bu farkındalığı sağlayacak keskin bir dikkat olduğunu fark ediyorum.

Yine fark ediyorum ki, bu farkındalık ve dikkati destekleyen, kaybettiğimde tekrar tekrar beni bedenime, kalbime, zihnime ve içinde bulunduğum ortama ve bunların farkındalığına getiren yedi temel soru var. Sanki bana öyle geliyor ki, herhangi bir A noktasından B noktasına gitmeye çalışan, herhangi bir yerde bir şey değiştirmeye çalışan, liderliği ele almak isteyen her kişinin temel kılavuzları olmalı bu yedi soru:

Ben kimim? Gerçekten, ve derinden, ben kimim? Ben bedenim miyim? Ben zihnimde dolaşan ve beni oradan buraya atan düşünceler miyim? Ben gelip giden ve bana çoğunlukla işkence eden duygularım mıyım? Ben bazılarının üzerime yapıştırıldığı, bazılarının benim kendimin isteyerek üstlendiği rollerim miyim? Ben çocukluğumdan beri özenle biriktirdiğim yara izlerimden yarattığım ve temel amacı acı çekmekten kaçınmak olan egom muyum? Ben başarılarım mıyım? Ben geçmişim miyim? Ben dini ve spiritüel öğretilerden öğrendiğim, fikir olarak hoşuma giden fakat doğrudan deneyimim olmayan şeyler miyim? Ben ilişkilerim miyim? Ben gerçekten neyim veya kimim? Bu soruları soran ve üzerinde düşünen kim, veya ne?

Çünkü eğer kimliğimle ilgili kafa karışıklığı ve içsel çatışmaların içinde kaybolmuşsam, ve kendimi olmadığım bir şey olarak görme yanılsaması veya ihtiyacı içindeysem, beni yolumda tutacak pek de bir şey olamayacaktır.

Kalbimin en derin arzusu, taahhüdü ne? Ne veya neler beni en derinden etkiliyor? Çevremde nelerin yaşam bulduğunu gördüğüme kalbim mutlu oluyor, heyecanlanıyor, huzur buluyor? Gelip geçici tüm o duyguları, tüm kaprislerimi, tüm açgözlülüğümü, ve tüm korkularımı bir kenara bıraktığında, ve tüm bunların arkasında, derinde sakin ve izleyerek duran kalbim, aslında ne istiyor? Hangi derin taahhüdüme dayandırırsam yaşamımı, kalbim huzur ve mutluluk bulacak?

Çünkü eğer derin kalbimin taahhüdü ile temas halinde değilsem, devamlı değişen ve koşullar tarafından şekillenen düşüncelerimin, bu düşünceler ve koşullar tarafından tetiklenen duygularımın, gerçekçi olmayan arzularımın esiri olacak, ve hareketli hedeflerin peşinde koşacağım. Elde ettiklerimden aldığım tat keçi boynuzu tadında olacak, çok kısa sürecek ve bu tatlar bana aradığım anlamı veremeyecek.

Ne hediye vermek istiyorum? Ben ne yaratmak istiyorum? Vizyonum, gitmek ve birlikte olduğum insanları götürmek istediğim yer, hal, durum ne? Ben bir ortamda bulunduğum için, bir şirkette çalıştığım için, bir takımın veya işin lideri olduğum için, bir ülkenin vatandaşı olduğum için, bir grubun parçası olduğum için, bir ailenin ferdi, birilerinin anne babası, birilerinin eşi olduğum için ne değişecek? Varlığımın neye etkisi olsun istiyorum? Ben oradan geçtiğimde herhangi bir yerde iyiye ve güzele doğru, barışa doğru, huzura doğru herhangi bir değişiklik olacak mı, yoksa geçmesem de ne olacaksa onlar mı olacak? Bu etkimin farkında mıyım? Gerçekten kalbimin en derin taahhüdüne dayanan benim hediyem ne, liderliğimi ele aldığımda?

Çünkü eğer benim varlığımla yokluğum bir ise, o varlığımla herhangi bir fark yaratamamışsam, bir katkıda bulunamamışsam, o zaman ne anlamı var ki. Victor Frank’ın da dediği gibi, “Tüm bunların anlamı ne diye sorduğunuzda, sorunun sorulduğu kişi, sizsiniz.” Ve bu katkı, anlam, otomatik olarak olmayacak. Sizin ilk iki soruyu ve yanıtlarını tefekkür edip, kalbinizle düşünüp, zihninizle hissederek benim gitmek istediğim yer, yaratmak istediğim gelecek resmi bu diye belirlemeniz, sonrasında da bilinçli bir biçimde, farkındalıkla dikkatinizi bu gerçekleştirmek istediğiniz vizyona odaklayıp odağınızı burada tutmak için çaba göstermeniz gerekecek. Çünkü bir sonraki soru, buraya ulaşmamak için sizin ne yapacağınızla alakalı.

Kendime nasıl engel olacağım? Hangi açlıklarımla, hangi kendimde reddettiğim taraflarım yüzümden, hangi her dokununca acıyan yaralarım yüzünden, ve hangi cahilliklerim yüzünden kim olduğumu, kalbimin taahhüdünü, ve vermek istediğim hediyemi, vizyonumu, amacımı unutup, duygularımın ve zihnimdeki düşüncelerin esiri oluyorum? Egom, nefsim, Mara beni tekrar tekrar nasıl esir alıyor? Neler en fazla tetikliyor beni ve yoldan, yolumdan çıkarıyor? İçinde bulunduğum dünya beni nasıl tekrar tekrar uyutuyor, yoldan çıkarıyor? Dikkat ve farkındalığımı hangi cehaletime yönlendirmem lazım, ki düşmeyeyim, düştüğümde çabucak toparlanıp çıkabileyim tekrar?

Yola çıkmaya ve bir şey değiştirmeye kalktığınız anda ister istemez şimdi içinde bulunduğunuz durumu oluşturmuş olan ve doğal olarak mevcut hali korumak isteyen her şey harekete geçecek. Kötü bir niyetleri yok. Sadece sizi ve kendilerini korumak istiyorlar. Herkes değişim ister, ama kimse değişmek istemez. Eğer gerçekten A noktasından B noktasına gitmek istiyorsanız içinizden doğacak güçlü duygulara karşı uyanık olmanın ve onlara tahammül etmenin, onlardan kurtulmak için şimdiye kadar yaptığınız ve muhtemelen vadettikleri sonuçlara hiç bir zaman ulaşmayan eylemlere otomatik olarak atlamamanın bir yolunu bulmanız gerekecek. Üstelik, bu içinizdeki duygularla başa çıkmanın yolunu bulamazsanız, bir sonraki soruda değindiğimiz dış koşullar, onları kullanarak sizi sağdan sola vuracaklar. Bunun sonucunda da kendi odak ve dikkatinizin hakimiyetini kaybedeceksiniz. Bu durumda da dikkatiniz “ben kim olmak istiyorum, kalbimin arzusu ne, ne yaratmak istiyorum” sorularının yanıtında değil, duygularınızın size dikte ettiği yönde olacak. Ve hiç bir şey değişmeyecek.

Robert Kegan “değişim için iki önemli soru var” diyor: “gerçekten ne istiyorum (ki ilk 3 soru bununla alakalı), ve kendi önüme nasıl engel olacağım?”. Bilirsem, yönetebilirim.

Neredeyim ve burada ne oluyor? İçinde bulunduğum bağlam, durum, ortam, koşullar sistem ne? Bu, nasıl çalışıyor? Bu bağlam, ortam ve koşullar, benim engellerimi nasıl tetikleyecek? Diğer insanları nasıl tetikliyor? Burada olan şey, neden ve nasıl oluyor, oluşuyor? Bu sistemin çalışma dinamikleri neler? Burada kimler var? Gerçekten, ne oluyor burada?

Ronald Heifetz diyor ki, “Tüm liderlik hataları, teşhis hatalarıdır”. İçinde bulunduğumuz ortam ve bağlamı, koşulları doğru değerlendiremezsek, müdahalelerimiz de doğru olmayacaktır. İnsanların davranışların %80’i içinde bulunulan koşullar tarafından belirlenir ve çoğu zaman biz bu koşullara, sistemlerin insanların ve bizim üzerimizdeki etkilerinden tamamen bihaber bir şekilde oluştururuz teşhislerimizi. Bu durumda da anlamadığımız şeyleri yönetemez, değiştiremeyiz. İçinde bulunduğumuz sistemler, bizim kendi içimizdeki duygusal sistemlerle (4. Soru) işbirliği yaparlar ve bizi ve dikkatimizi ulaşmak istediğimiz amaçtan uzaklaştırırlar (ilk 3 soru).

Nasıl uyanık kalacağım ve kalbimi açık tutacağım? Tüm bu iç ve dış faktörler, koşullar, içimdeki korkular, tutunduklarım, açlıklarım, çevremdeki insanların korkuları, tutundukları ve açlıkları, işbirliği içinde beni uyutmaya, tetiklemeye, yolumdan çevirmeye çalışırken, nasıl tuzağa düşmeyeceğim? Nasıl uyanık kalacağım? Nasıl içimdeki ve dışımdaki dirençleri kişiselleştirip de kalbimi kapatmayacağım? Nasıl bu endişe, korku, arzu, ihtiras ve öfkelerle zihnimin berraklığını kaybetmesi ihtimaline karşı duracağım? Düştüğümde kendimi nasıl kaldıracağım? Nasıl tekrar tekrar kendime hatırlatacağım? Nasıl uyanık kalacağım? Dikkatimin ve odağımın efendisi nasıl olacağım?
Çünkü uyanık kalamazsam, içimdeki ve dışımdaki dünyanın şimdiye kadar yaptığı şeyleri yapmasına müsaade edersem, tekrar aynı şeyleri yapacağım, yine aynı sonuçları alacağım, aynı şekilde yaşayacağım. Onun için uyanık kalmanın, farkındalığımı ve konsantrasyonumu geliştirmenin bir yolunu bulmam lazım. Uyanıklığımı kaybettiğimde tekrar uyanmanın bir yolunu bulmam lazım. Güçlü bir beden, açık bir kalp, ve berrak bir zihin geliştirmem lazım. Ve dikkatimin ve farkındalığımın kontrolünü her ne koşul olursa olsun elime almanın yolunu bulmam lazım.

Mevcut koşullar içinde şimdi nasıl ilerlemeliyim? İçinde bulunduğum koşullarda, ilk üç soruya verdiğim yanıtların gösterdiği yönde, şimdi yapabileceğim en iyi adım, eylem, hamle ne? Hem hayatta kalıp, hem de ilerlemek için ne yapmalıyım? Ne yaparsam lider olmaktan çıkıp hedef haline gelirim? Kendimi ve diğerlerini onların tolere edebilecekleri seviyede nasıl ittirebilirim? Bu ortamda destek alabileceğim kişiler kimler? Yaratacağım değişimle rahatsız olacak ve zarar görecek kişiler kimler? Onlarla nasıl bir etkileşim içinde olmam lazım? Kim beni nasıl durdurmaya çalışabilir? Tüm bunları hesaba katarak nasıl ilerlemeliyim?

Çünkü liderlik, insanları tolere edebilecekleri seviyede rahatsız etme sanatıdır. Eğer içinde bulunduğunuz koşulların müsaade ettiğinden hızlı gitmeye kalkarsanız, insanlar kendi bütünlüklerini korumaya çalışacakları için açık veya kapalı saldırılara uğrayabilirsiniz. Cam duvarların yerini bilmeden hızla ilerleyen kişi, o cam duvarların yerini onlara çarptığında bırakacağı kan izlerinden öğrenir. Onun için stratejik davranmak ve amacınıza ulaşmak için içinde bulunduğunuz durum ve koşulları gerçekçi ve doğru değerlendirmek zorundasınız. Unutmayın: Bir adım öndeyseniz lidersiniz, on adım öndeyseniz hedef.

Bu soruları sorduktan sonra, insanın aklına ister istemez Rilke’nin o muhteşem şiiri geliyor:

“Kalbinde çözülmeden kalan her şey için sabırlı ol ve soruların kendisini sevmeye çalış, kilitli odalar ve yabancı lisanda yazılmış kitaplar gibi. Cevapları şimdi arama; şu anda cevaplar sana verilemez, çünkü sen henüz onlarla yaşayamazsın. Anlaman gereken, her şeyi yaşamaktır. Şu anda soruları yaşa. Belki daha ilerde, farkına bile varmadan, günün birinde kendini cevabını yaşarken bulacaksın.”

— Rainer Maria Rilke

Dost Can Deniz