Varolan herşey enerjidir. Enerji, farklı frekanslarda titreşerek varolurken, farklı titreşim hızları, farklı oluş biçimleri/ farkındalık halleri/ bilinç seviyeleri oluşturur.

Enerji değişir, dönüşür, yoğunlaşır, seyrelir, katılaşır ve yavaşlar yahut geçirgen ve esnek olur; ancak kaybolmaz ya da eksilmez. “Ölüm” denen deneyim, bu yüzden gerçek bir “son” değildir. Enerjiye idrakle -bilişle- hükmetmek, yön vermek mümkündür. Her düşünce bir enerjidir ve bütünlüğümüzdeki düşüncelerin enerji seviyesi- titreşim hızları – ile orantılı olarak genleşir ya da daralırız. Fikirlerimiz, algılarımız, yargılarımız, beklentilerimiz, korkularımız,hoşgörü ya da nefretimiz bu titreşim frekansı doğrultusunda şekillenir.

Enerji değişebilir, dönüşebilir, genleşip daralabilir olduğu için – deneyimlerimiz ve deneyimlerden edindiklerimizle, içsel düşünüşle – enerjimizin yoğunluğunu değiştirebilir, farklı bir varoluş biçimi içerisinde olabiliriz. “Ne düşünürsen o olur(sun)” cümlesinin anlatmak istediği de budur.

Hastalık dediğimiz haller, enerjinin işleyişini, potansiyelimizi nasıl ve ne şekilde kullanabileceğimizi öğreten çetin öğretmenlerdir. Her hastalığın bir zihinsel nedeni – denebilir ki hatırlattığı/ uyardığı bir noktası – vardır. Hastalıklar, metaforlardır.

Bilgisayarınızda bir problem olduğunda – örneğin virüs girdiğinde – mevcut akılsal korunma yöntemlerini kullanmayı unuttuğunuzu anlarsınız / fark edersiniz. Varolan bir korunma sistemini kullanmayı gözden kaçırmak, o sistem için gerekli maddi bedeli verip sistemi kurmak zahmetinden kaçınmak, korunma sisteminin işleyişini öğrenmek ve gerekli kontrolleri yapmak için gereken vakit, emek vb. olguları kullanmamak gibi nedenler, bilgisayarınıza virüs girmesini mümkün kılar. Kişisel verileriniz, önemli programlarınız hatta kimi zaman bilgisayarınızın tamamı zarar görür. Bu epey can sıkıcı “virüs girme” hali, siz bir anti-virüs programı kullanmıyorsunuz diye “size verilmiş bir ceza” değildir. Sisteminizi yeterince tanımaktan uzak durmuş olduğunuz için, bu tür bir araz size, sisteminizi yeniden gözden geçirme, eksikleri giderme hatta kimi zaman yeniden yapılandırma uyarısı verir. İhtiyaca göre, gerekli “bakımı” yapar ya da sisteminizi “bütünüyle” yenilersiniz ve ister bu “araz”ın nedeninin anlattığı / hatırlattığı noktanın farkında olun ister olmayın, sonuçta sisteminiz gerektiği ölçüde yenilenir.

Bilgisayara virüs girmesiyle, bedene virüs girmesi arasındaki benzerliği; neden ve sonuçları, kendi zihinsel yapınızı,algınızı, davranış biçim ve nedenlerinizi inceleyerek – kendinizi tanıyarak -görürsünüz.

Hastalandığınızda iki seçeneğiniz vardır: Öncelikle doktora gider, tedaviye başlar, bir yandan da “bu bana reva mı? neydi suçum da cezalandırıldım?” diye hayıflanırsınız. Çok zaman tıbbi tedaviyle – belki yanısıra psikolojik yardımla – hastalık “atlatılır”; ancak bilgisayarınıza virüs girdikten sonra sisteminizi tümüyle değiştirseniz bile sorunun kaynağını gözden kaçırdığınız için – bir anti-virüs sistemi eklemediğiniz için – yeniden virüs girer sisteminize. Belki aynı virüs, aynı yeri hasara uğratır, belki başka virüs başka bir yeri ve zarar görmekten incinir, sıkılır, kaybettikleriniz için öfkelenirsiniz. Birisi/birileri sizi”cezalandırıyormuş” gibi hissedersiniz. Hastalıklar, benzer ya da farklı biçim ve uzuvlarda oluştukça / tekrarlandıkça da aynı “cezalandırılma” hissini duyar, kırılır, öfkelenir, isyan edersiniz.

Bir hastalık oluştuğunda / tekrarlandığında ikinci seçeneğiniz şu olabilir: Doktora gider, tedaviye başlar, ” ‘Hastalık’ nedir? Neden olur? Sistemimde eksik olan nedir? Neyi değiştirmeli/ eklemeli/ kaldırmalıyım? (Tekrarlandı ise) Tekrar etme nedeni nedir? Tıbbi tedaviyi asli tutarak yanısıra nelerden fayda sağlayabilirim?” diye analiz edersiniz. Sorunun kilidini bulduğunuzda çözümün anahtarı da elinizdedir ve hangi felsefi, teolojik bakış açısına
sahip olursanız olun sonuçta ikinci seçeneği takip etmek hem içgörü vererek sorununuzu çözecek hem de analiz yeteneğinizi ve bilinç düzeyinizi etkileyerek değiştirecektir.

İlk seçenekten gitmek hiçbir biçimde hata, yanlış, ayıp ya da günah kavramıyla adlandırılamaz. Bu bir seçimdir ve seçimlerinizi siz yaptğınız için sonuçları da siz tercih edersiniz. İlk seçenek size bir “zavallı, aciz, cezalandırılan” olma hissi veriyorsa ikinci seçenekten ilerlemeyi deneyin. Hoşunuza gitmiyorsa bu iki seçenek; hepimizin değişen, dönüşen, düşünce ile şekillenen , seçimleriyle kendi varoluşundaki deneyimlerini yaratanlar olduğumuzu hatırlayın ve kendiniz için üçüncü bir seçenek yaratın.

Banu Nirun