Bu kadar kitap okuyoruz; bunca spiritüel bilgiyle haşır neşiriz; onca meditasyon yapıyoruz; temizlendik temizlendik, arındık arındık; gökten inmeyen enerji, dizilmedik gezegen, gelmeyen kanal bilgisi kalmadı; oraya buraya enerji göndere göndere bir hal olduk; Facebook duvarlarımız insanlık tarihinin en bilgece sözleriyle doluş taşıyor… Ama değişen bir şey yok… Demek ki bir şeyleri yanlış yapıyoruz… Veya illüzyon içinde illüzyon yaratıp halen hakikatten kaçıyoruz…

Spiritüel camia diyorsun, üstatlar diyorsun, üstat sandıkların birbirinin arkasından kuyu kazıyor, pastadan nasıl pay kaparım derdinde kavga edip duruyor. O güzelim bilgiler, farklı isimler altında pazarlanıp bir anda önce “paraya çevrilme” derdine dönüşüyor. Kendine hayrı olmayan nice kişi, sertifika alıp bir an önce koç vs. olma derdinde. Sevgiden, kardeşlikten bahsedenler ise ilk karşılaştıkları vakada lanet ve bela okumada önde koşuyorlar yaldır yaldır.

Sonra da ışık savaşçılarıyız biz, dünya barışını getireceğiz gibi hayaller peşinde kendimizi tatmin ediyoruz. Kendi evimizde barışı sağlayamıyoruz, ne Dünya barışı? Sanki gördük dünyayı, tanıyoruz da barış getireceğiz. Geç aynanın karşısına bak, sen o bedenin içinde barış içinde misin? Sağ tarafın sol tarafını yiyor, sol tarafın sağına gömüyor. Geçmişin geleceğinle elele etmiş, şimdini yok ediyorlar. Kendini bile sevmiyorsun, sadece miş gibi yapıyorsun, sonra bahset birbirini sevmekten, barıştan kardeşlikten… Aslında tek bir dürtün var şu anda: hayatta kalabilmek…

Evet, kızgınlıkla yazıyorum belki bu yazıyı. Kimseye değil, kendime… Halen bir gıdım bile genişleyememişliğime… Kendi kendime oynadığım oyunlara… İçimde sınırlarımı çizememişliğime… Bir türlü dengeleyemediğim öfke ve şiddet duyguma… Bu kadar şeyi bildiğimi zannedip ama aslında bunların yüzde birini bile hayatıma geçirememişliğime… Halen bundan iki ay sonrası için endişelenmeme… Bok varmış gibi kontrol etmeye çalışmama, teslim etmememe… Kıçımı yerinden kaldırmamama… Bir sürü şey yapabilecekken kendimi sabote etmeme… Offf neyse… İçimde acıyor bir yerler… Bir yerde yanlış yapıyorum… Aslında hepimiz yanlış yapıyoruz diyerek başladım yazıya, ama dedim ya herkes kendinden sorumludur. Ben kendi adıma sorumluluğumu kabul ediyorum… Yanlış yapıyorum ama neyi? Dilerim farkına varabilirim…

Hasan 'Sonsuz' Çeliktaş

18 Kasım 1976'da Mersin'de doğdu. Toros Koleji'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'ne girdi. Fakültesini çok sevdiğinden mezuniyeti sonrasında oradan ayrılamadı ve asistan kadrosunda eğitim hayatına devam etti. 2005'te ise İzmir'e yerleşti. 2001 yılında "Sonsuzlukotesi" mail grubunu kurmasıyla başlayan yazarlık hayatı, önce 2002'de sonsuzlukotesi.com'u, daha sonra da 2004'de derKi.com'u kurmasıyla devam etti. Bir yandan da Cosmopolitan, Esquire, Yeni Aktüel, Zodiac, Akşam Brunch gibi dergilerde ve Akşam Gazetesi'nde serbest yazar olarak yazıları yayınlandı. 2011'de ise Anadolu topraklarından doğup Amazon.com'da yayınlanan ilk Türk Spiritüel dergisi "The Wise"ı oluşturdu. Halen yazmaya devam ediyor. Duru Sonsuz ile Özün Dünya'nın babası sıfatıyla onlara rehberlik yapmaya çalışıyor...