Dünya nüfusu 7 milyarı geçmiş durumda. Tüketim giderek artıyor ve alışılagelmiş, Dünya Ana’nın kalbinden koparılarak kullanılan kaynaklar da giderek azalıyor. Geliştirilen, geri dönüşüm de dahil bütün projeler bırakın kaynakların artmasını, korunmasına bile yetmiyor.

İçimizdeki yoksunluk bilinci ile kaynakların eksilmeye devam etmesi birleşince ortaya daha fazla “ya bana kalmazsa” korkusuyla başbaşa yaşayan, giderek seve seve köleleşen insan düşüncesi ve yaşam modeli çıkıyor. Siz köle olmayı kabul ederseniz, sahiplerden biri sizi ille de ele alır ya da başka bir deyişle “sistem ille de size bir sahip yaratır”.

Dünyada maddesel olarak varlığını açıkça gördüğümüz arz ve talep ilişkisine sistemsel açıdan bakalım. Yoksunluk bilincinin diğer ucunda varsıllık bilinci vardır. Her şey karşıtıyla vardır, karşıtıyla BİR ve bütündür. Yoksunluk bilinci hangi miktarda ise varsıllık bilinci de tam o kadar olmak zorundadır. Bu dengenin sürekliliğini sağlayan otomatik bilinç, iki enerjinin dağılım kısmına hiç karışmaz. Aynı miktardaki yoksunluk bilincini kaç kişi, ne oranlarda paylaşıyor? Bu sistemin hiç de ilgilendiği bir alan değildir. Aynı şekilde aynı miktardaki varsıllık bilinicini kaç kişi, ne oranlarda paylaşıyor kısmı ile de ilgilenmez. Sistemin tek ilgilendiği “dengenin var olması” ve kesintisizce sürmesidir. Alan kaymaları karşılıklı olmalıdır, bilinç sıçramaları ise dengeyi yeniden kuracak bir devinimle karşılanmalıdır. Yoksunluk bilinci bilinçaltı açısından bir taleptir, her şey azaltılarak arz edilir!

Sistem kimin zengin kimin yoksul olduğuna değil, enerji dengesinin durumuna ve daima kendi açısından bakar. İki uçtan birinde artma ya da azalma olduğunda diğer uçta da tam da aynı oranda artma veya azalma yaratılmasına çaba gösterir. Mesela yoksunluk bilinci içinde yaşayan bir kişinin piyangodan para çıktığında bunu kısa zamanda kaybetmesi aslında sadece madde dünyasında zenginleşip yine de yoksunluk bilinci ile yaşamaya devam etmesinin bir sonucudur. Alanda ilgili konuda hiç bir değişim olmamış, alan kayması bile yaratılmamıştır. Sistem hiç bir eylemde bulunmaz…

Kişi paraya kavuştuğunda bilincini de değiştirebilir ve “artık zenginim ve hep öyle kalabilirim, varsıllık benim doğal hakkım” diyebilir, bunu gerçekten içselleştirebilirse, alanda kayma, yani bir kümeden diğerine geçiş olur. İşte bu anda sistem yoksunluk bilincinin gücünde/etkisinde olan eksilmeye göre varsıllık bilincinde de bir düzenleme yapacak ve onu da yukarı çekecektir. Bu enerjide eksilme ya da artma değil, dağılımda yeni bir düzen yaratır. İçte ve dışta, madde dünyasında ve zihin yaşamında eşzamanlı uyumun yakalanması varsıllık bilincinin yükselmesi böylece yoksunluk bilincinin yarattığı sonuçların yeniden ve daha çok varsıllık yönünde düzenlenmesini sağlar.

Bundan bana ne? İşte bunu diyemeyiz çünkü biz de o koca sistemin minicik ve aynı zamanda olmazsa olmaz bir parçasıyız. Sistemde olan her dönüşüm bireyleri, bireyde olan her değşim de bütün sistemi etkiler ve yeniden düzenler.

NELER OLUYOR? NELER YAPACAĞIZ?

Egemen ve varsıllık bilincine daha fazla sahip olan güç, yani zengin kişiler enerjinin bu kısmını paylaşmak istemiyor gibi görünmektedir. İşin aslına bakarsanız çok zengin de olsalar, o insanların çoğunluğunda da dışarıda görünmese bile içten içe etkili yoksunluk bilinci tam gaz ilerlemeye devam ediyor.

Daha fazla işyeri yaratılması, daha fazla insanın istihdam edilmesi -çoğu zaman- varsıllık bilincinin bir sonucu değildir. Yatırımcıların ana amacı diğerlerine istihdam sağlamak değil kendi hanelerine daha fazla kaynak aktarmaktır. O yüzden çok zengin de olsa, çok yatırım yapma kapasitesine sahip de olsa genellikle yatırımcılar da bankacılık ve sigorta devlerinin birer kölesi halinde çalışmaya devam eder, işsiz kalmaktan korkan işçi gibi kendi sahip olduklarını kaptırmaktan korkar ve elbette önünde sonunda bunu da gerçekleştirirler. Anlaşılan o ki varsıllık bilinci -şimdilik- biraz banka yatırımcılarında, biraz sigorta yatırımcılarında açığa çıksa da çoğunlukla hepimizin içinde, görünmeyen yerlerde gizlice yoluna devam edip onu fark ve kabul etmemizi bekliyor. Az sayıda varsıllık bilinci taşıyan insana karşı kümenin sahip olduğu çok miktardaki enerji eşite yakın dağılınca ortaya sayılamaz miktarda parası olan minimal sayıda insan çıkıyor.

(Diyelim ki bu enerji kilo ile ölçülebilir olsun. Dünya üzerindeki 6,5 milyar insanın sahip olduğu yoksunluk bilinci toplamda 1000 kg. olsun. Geriye kalan 500 milyonkişiye de aynı miktarda,yani 1000 kg. varsıllık bilinci kalacaktır. 6.5 milyar insan 1000 kg enerjiden kendi payına düşeni alacak ve karşı taraftda 500 milyon kişiye 1000 kg. enerjiden pay düşecektir.)

Açıkça ortada olan ve egemen güçlerin bilerek ve isteyerek pompaladığı “tüketmelisin ve -ya yetmezse korkusuyla da- tasarruf etmelisin” bilincinin sonucu, toplumun en zengininden en yoksuluna bütün katmanlarına belli bir plan dahilinde dağıtılıyor. Özellikle medya ve sinema, yasaklansa da yeterince önlem alınamayan subliminal advertising (bilinçaltı reklamcılığı) yöntemleri bu alanda etkin birer araç olarak hırs, erk ve hızla kullanılıyor.  Bunun bir sonucu olarak da yaşam içinde son yılların moda deyimiyle “mobbing” ortaya çıkıyor. Sigorta şirketi bankaya, banka yatırımcıya, yatırımcı altındaki üst düzey beyaz yakalıya, üst düzey beyaz yakalı kendi altındakine… Böyle sürüp giden “işsiz kalırsın, kalmak istemiyorsan benim dediğime uyacaksın, sendikaydı, dernekti, bırakacaksın, haklarından ben istediğimde vazgeçeceksin” pompasıyla da giderek artan hak ihlalleri artık durdurulamaz boyutlara ulaşıyor. Toplumun neredeyse bütün kesimleri şu ya da bu şekilde hak ihlali ve mobbingden musdarip. 🙁

Bu ihlaller sadece işyerinde değil, aile içinde de aynı biçimde kendisini gösteriyor. Anne çocuğunu “hakkını helal etmemekle” tehdit edip istediğini yaptırıyor, baba “mirasından mahrum bırakmak” konusunda gözdağı veriyor, kardeş “bir daha görüşmemek” her alandaki partner ve arkadaşlar “yalnız bırakmaktan” dem vuruyor…

Bana göre bütün bunlar aslında içimizdeki “yoksunluk bilinci” ile yüzleşmeyi red etmemizin doğal bir sonucu. Onun varlığını kabul etmediğimiz, onunla da uyum içinde, aynı alanda ve birbirimize değmeden yaşamayı öğrenemediğimiz sürece ihaller ve mobbingler de sürecek gibi geliyor bana. Kişi “yeterince yok” ile başlayan ve “sevgi, ilgi ve bilgimi paylaşmazsam yalnız kalırım” veya “işsiz kalırsam olanı da kaybederim” ile devam eden -çoğu zaman farkında bile olmadığı- düşünceler ürettikçe, bilinçaltının alacağı mesaj “kaybetme korkumu perçinle, bana bunu devamlı anımsat” gibi bir şey olacağından sistem kişinin karşısına kendisine bu düşüncesini sıklıkla geri bildirecek birilerini getirecektir.

İşyerinizde mobbinge uğradığınızı, evinizde ve sosyal çevrenizde sık sık ihlal edildiğinizi düşünüyorsanız, belki de içinize tekrar bakmak, içinizdeki yoksunluk bilinci ile bir de bu açıdan uyumlanmanız gerekmektedir.

Uyumlanmak için sonsuz ve sınırsız olasılıklara sahibiz. Bu olasılıklardan biri de bilinçaltında bu alanda arınma yapmaktır. Kolay bir yol: İçimdeki yoksunluk bilinci seni şimdi görüyorum, varlığını onurlandırıyorum. Seni yarattığım için özür diliyorum. Lütfen beni bağışla, teşekkür ediyorum, seni seviyorum. Ho’oponopono, AN’dan AN’a Ho’oponopono…

Zeynep Alan Sevil Güven