Bir aylık aradan sonra yine taşlarla olan serüvene birlikte devam edelim.

 

Daha önce de anlatmıştım, ben uzun yıllarımı Azerbaycan’da geçirdim. Geçen ay yazamayışımın nedeni ise artık oradaki evimi kapatmak üzere eşyalarımı toplamaya gitmemdi. Taşlarımın taşıyabildiklerimi daha önce buraya getirmiştim ama özellikle büyük olanlar ve kırılgan olanları orada bırakmıştım. Neredeyse bir yıldır onlardan uzaktaydım.. gittiğim zaman onları nasıl aldığım ve onlarla yaşadığım deneyimlerim bir bir canlandı tekrar içimde .

 

Taşlarla ilgilenmeye başladığınızda, bir süre sonra taşlar kendiliğinden sizi buluyor. Bunun bir-iki hoş örneği Bakü’deki evimde karşımdaydı…

 

Bu işe ilk başladığım zamanlarda ilk öğrendiğim şeylerden biri, “taşları seçerken kendimiz seçtiğimizi sanırız ama aslında onlar bizi seçerler” kısmıydı. Nasıl seçerlerdi peki?

 

Biliyorsunuz madde gibi görünse de aslında çevremizdeki herşey enerjiden oluşuyor. Bir taş almaya gittiğiniz zaman sizin enerjinizde nerde bir zayıflık varsa mutlaka o bölüme hitap edecek renkteki ve enerjideki taş, yine ya enerjisi ile ya da rengi ile size sizi cezbedecek sinyaller göndermeye başlıyor. Rasyonel aklımız her zaman pek kabul etmese de aslında herşeyi enerji ile algıladığımız için biz de bu sinyali alıyoruz ve elimiz o taşa gidiveriyor hemen ve onu seçtiğimizi sanıyoruz. Oysa kocaman bir dükkan dolusu taş arasından bizdeki zayıflığı görüp enerjisi ile bize destek vermeye hazır o doğanın mucizeleri. 

 

 

Tabii bazen da bunun daha uçuk örnekleri de yaşanabiliyor. Bir dolu taşım olmasına rağmen ben hep daha değişikleri ve daha fazlası diyen bir garibim. Bir kitapta küçük küçük kristallerden oluşmuş bir kuartz kümesi görmüştüm ve kafayı ona takmıştım, rengi de hafif mavimsiydi. Tabi neden takılmıştım kısmının cevabı yok şu an, demek o sıralar böyle bir enerjiye gerek duyuyormuşum. O sıralar yakın planlarımızda hiç seyahat olmaması ve Bakü’de de taş bulma sıkıntısı olduğu için bu çılgın arzuma gem vurup oturmak zorunda kalmıştım.

 

Aylardan Mayıstı ve doğum günüm yaklaşıyordu. Kocam da ben de doğum günleri kutlamalarını çok sevmeyiz, zorunluluk haline gelmiş bir olay olduğu için, ancak Azerbaycan bu konuda abartılı bir üne sahiptir. Doğum günü kutlamamak, hatta “adam gibi kutlamamak” hakaret gibi bir şey desem yeridir. Tabii Azeri arkadaşlarım doğumgünüm için o gece bizi ziyaret edeceklerini söylediklerinde yapacak bir şey yoktu. Ha bir de Azerilerin pastaları çok meşhurdur bu arada. İnanamayacağınız büyüklükte ve yükseklikte pastalar yaptırırlar. Pastanın büyüklüğü ve yüksekliği size verdikleri önemi gösterir.

 

Arkadaşlarım ellerinde iki kocaman kutu ile girdiklerinde kalacak olan pastaları buzdolabına nasıl sığdıracağımı düşünmeye başlamıştım acı acı. Ama o da ne? kutunun bir tanesinde bir gariplik vardı. Diğerine göre biraz daha ufak bir kutu olmasına rağmen bayağı ağırdı. Ben daha detaylı düşünmeye fırsat bulamadan arkadaşlarımdan biri geldi “bu pasta sadece senin için yapıldı ve çok özel gel onu salonda bizim yanımızda aç” dedi. Elimde koca bir kutu ile içeri geldim.

 

Kutuyu açtığımda hayatımdaki en büyük sürprizi ve mutluluğu yaşadım desem yeridir. Kutudan pasta yerine kocaman bir kristal kümesi çıkmıştı. Yüzüm ne hal almışsa herkes yerlerde gülmekten kıvranıyordu, ama kimse umurumda diildi o an, zaman durmuştu sanki, kafama taktığım kitaptaki küme karşımda bana bakıyordu. Bu nasıl bir mucizeydi bilemiyorum. Sadece Nasıl? diyebildim cılız bir sesle. Yani ufak tefek kolye uçlarından başka taş olmayan bir şehirde nasıl buldular bunu?

 

Cevap cidden komikti. Bir arkadaşları yeni bir işe tayin oluyor ve ondan önce çalışan kişi (bir Türk) masasında duran bu taşı ona bırakıyor. O da ne yapacağını düşünürken, o sırada odaya giren benim arkadaşlardan biri “aa bunu bana veriyorsun” diyor, adam da masada yer açıldığı için sevine sevine veriyor ve taş bana geliyor. 

 

Buna daha fazla bir yorum yapmayı gereksiz buluyorum! Gördüğünüz gibi mucizelerin sonu yok! Ne yazık ki sevgili taşım şu anda Bakü’de paketlenmiş halde İstanbul’a doğru yola çıkmayı beklediğinden sizlere resmini yayınlayamıyorum.

 

Gelecek ay, en değerli taşlarımdan olan Kalsedon Gülü ve onunla buluşmamız, üzerimdeki etkileri, ayrıca taşların yatak odalarında tutulmamaları konusunda bir arkadaşımın deneyimleri ile ilgili yazımda buluşmak üzere…

Tijen Aykut