Konumuz polyannizm, yani bu yazıda polyanna psikolojik sisteminden bahsedeceğiz.Polyanna’yı izlemiştiniz değil mi? Hani kendi halinde atlayan, zıplayan, acaba bundan sonraki bölümde hangi işkencelerden geçip bunların olumlu yanlarını bulmalı ve sevgili izleyicime projekte etmeliyim mantığıyla hareket eden acıların çocuğu  çizgi karakterden bahsediyorum evet. Bilindiği üzere, hepimizin hayatına bir şekilde bir yerlerde temas eden bu çizgi yaratık bir psikolojik sistemin kurucusu ve bu sistemin “isim bebeği” dir de aynı zamanda.

 

Evet, nedir bu polyannizm? Kişinin ağır işkence altında bile her şeyin yolunda gittiği inancında olmaya çalışmasını sağlayan bi savunma mekanizması. Psikolojik savunma mekanizmaları dönemsel olarak kullanıldığında, dozu  abartılmadığında ve mekanizmadan yaşam felsefesi oluşturmaya çalışılmadığı sürece bireylerin hayatlarını daha makul şartlarda idame ettirebilmeleri için faydalı olaylardır. Polyannizm de işte bu mekanizmalardan biri. Ben, Polyanna ve Polyannizme maalesef karşıyım, zira konu kişisi ve yarattığı akım aşırı doz optimist, problem çözmeye yönelik çalışmaktan çok problemin var oluşuna anlamlar yüklemekte. Formülü “aman da aman ne mutluyum bak zira bu felaket gelmeseydi başıma şunu şunu tespit edemeyecek ya da şu olayı gerçekleyemeyecektim” olan bu yaklaşım, evet problemlerdeki iyi tarafları görüyor ve evet bu iyi bir çaba fakat elindeki dataları sadece çıkarım yapmak amaçlı olarak kullanıyorsan, çözümü orada bulabilir miyim acaba diye bir uğraş sarf etmiyorsan ne kadar da anlamsız bir atraksiyon olduğu da çok açık. Evet, polyannist arkadaşlar gerçekten yaratıcılık meziyeti çok gelişmiş insanlar, bunu kabul ediyorum! Ama yarattığın şey de bir halta yaramıyorsa “E ne diye yarattın bunu kardeşim?” demezler mi adama? Zira uygulanan sistemin özeti sadece olaylara olumlu yanından bakıp şikâyet etmek. “Bu olaydan bu datayı çıkardım, ah ah ne yolardan geçtim ben ama bak yıkılmadım ayaktayım” mantığı (bkz. Mahsun) var burada. Kendini avutmaktır polyannizm o kadar işte! Düşünülenin aksine güçlü olmak değil, zayıf ve ezik olmaktır bir de! Hatta devekuşu olmaktır aynı zamanda; “Aha tehlike! Neden kafamı kuma gömmüyorum” tadında.

Evet, polyannizmi, çoğumuz optimist olmakla karıştırıyoruz sanırım, hayır efendim polyannizm, bardağın yarısı dolucu yaklaşımın (bkz. Optimizm) sonradan eklentilenmiş, sağlıksız ve mantıksız bi alt kültürü o kadar. Hayır, bardağın yarısı boş demek ayrı, yarısı dolu demek ayrı ve fakat iyi ki yarım bardak ölçeğinde bi olayım var yoksa bardağımın yarısı boş mu dolu mu nasıl tartışırdım gibi bir olay çok ayrı; bu bence özünden sapmış, mantık hatalı bi yaklaşım.  Evet, böyle eviriyor çeviriyor bu  polyanna psikolojik savunma sistemi operatörü  arkadaşlar dataları. Bu arkadaşlardan birinin kaleme aldığı ve sonunda mutlu olduğunu çıkardığı Polyanna’nın Mutluluk Sırları adlı güzide bir eser-i faciadan bir bukle oku ve sen de anla;

 ·Evimi  bir  parti  sonrası  temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam, birçok arkadaşım var demektir.

Hımmm! Hayır, dur bir parti vereyim de ev dağılsın sonra ben evin dağınıklık seviyesine göre arkadaş sayımı tespit edeyim nasıl bir mantıktır ve niye ne kadar arkadaşın var diye merak ediyorsan oturup saymıyorsun ki? Hem bu mantıktaki bir adamın evini ben bir solukta talan ederim ki zaten, niye 2–3 kişi bir araya gelip kasalım? Dese ya, çılgınlar gibi eğlendik dün gece, bok etmişiz evi işte temizleyeceğiz paşa paşa! Ne gerek var burada savunma sistemi kullanmaya, polyanna siler geçer parlatır diyosa o ayrı tabii.

·Akşamları kendimi yorgun hissediyor ve bacaklarım ağrıyorsa, o gün üretici olmuşum demektir.

Nasıl ya, neyi ürettin bacaklarını yorarak ben onu anlamadım? “İş hayatı çok yorucu ama para kazanıyorum”a ne dersin?

·Pantolonum biraz sıkıyorsa, aç  kalmıyorum demektir

Ben ne insanlar tanıdım pantolonu sıkıyor diye aç kalan. Kime ne anlatıyor bu? Bak şu çok daha güzel bir yaklaşım hem, pantolonun çok sıkıyosa aşırı doyuyosun, semizliksin sen semizlik! Bi dana daha ne ister ki şu hayattan. Ne ki senin mantığından gidiyoz işte! 

Otobüs beklerken yanımdaki adam anahtarları ile oynuyor ve ben bu sesten  rahatsız oluyorsam, duyuyorum demektir.

Demek ki neymiş işitme testimizin fazları; önce otobüs bekleyeceğiz,  bu sırada adamın biri ve bu adamın birinin anahtarlığı olacak ve amcam mütemadiyen bununla oynayacak ki biz rahatsız olacağız hah bütün bunlar olduysa ses duyabildiğimizi anlayacağız, şükredeceğiz falan. Git odiograma gir ne gerek var ki bütün bunlara!

Daha bir sürü saçmalamış arkadaş ve yukarıdaki türevi anlamsız dataları verdikten sonra vardığı nokta tüm bunların farkına varabiliyorsam mutluyum olmuş. Ben böylesini tokat manyağı yaparım ki, “oh ne güzel oldu bu tokat davası yoksa meşhur beşkardeşle nasıl müşerref olurdum ben” olur bu arkadaş:) Evet okuyucu, yukarda da okumuş olduğun üzere, bu abartı-polyannist arkadaş olayın bokunu çıkarmış durumda. Mantık hatalarıyla dolu olduğunu söylemiştim bu mekanizmanın, yukarıdaki alıntılar da bunu ispatlıyor sanırım.

Nie taktı ki bu şimdi Polyanna’ya diyen arkadaşlar sanırım neden Clementine ya da ne biliyim Voltran’dan falan bahsediyor olmadığımız açıklık kazanmıştır artık; onların hiç biri polyanna gibi bi psikolojik savunma mekanizması oluşturmaya muktedir olamamış çizgilerdir zira! Yani hiç birimiz acil durum valfı sarışın bir hatun rehberliğinde balona girmedik ya da “dur böyle parça parça olmayacak; kolları, bacakları ve kafayı bir araya toplayayım” olmadık o bapta diyorum. Sanırım hepimizin yaklaşımlarında bazen bi tutam da olsa polyanna oldu değil mi ama? Olsun tabii, yok ona bir lafım; az olsun temiz olsun ama! Ey okuyucu, polyannizmi fazla abartıyorsan aman diyeyim abartma, ille bardağın dolu tarafına fiksliyorsan kendini optimist ol ama polyannist olma!

Ya bu arada Polyannayı bir de evlendirmişler sonraki seride. Açıkçası merak etmedim değil, zavallı ama çok güçlü Polyanna acaba ne zorluklarla mücadele ediyor bu seride. Kurgulayabildiğim iki şey var polyanna ve hazin hikâyesi-evlilik serisine dair; bir polyanna bu sefer acıların kadını, iki eşi kesin Sado-mazoşist bi amca.

Konuk Yazar