Sosyal psikolojide “çekicilik ya da “kişiler arası çekicilik” şeklinde kavramlaştırılan ve bir bireyin diğer kişilerle birarada olmayı tercih etme eğilimi günlük dilde sevmek, hoşlanmak, beğenmek gibi farklı sözcüklerle ifade edilmektedir. Çekicilik terimi, bir bireyin başka bir birey hakkında olumlu duygu ve değerlendirmelere sahip olma eğilimini işaret etmektedir.

Çekicilik olumlu duygu ve değerlendirmeleri işaret etmekle birlikte, temelde yatan duyguların türü dikkate alındığında sevgi, saygı ve aşk olmak üzere üç farklı tür çekicilikten söz edilebilir. Bazı araştırmacılar kişilerarasındaki çekicilik türlerini ve çekicilik sürecinde yer alan ilişki biçimlerini sınıflandırmışlardır. Sevgi, aynı cinsiyetten, aşk ise genellikle karşı cinsiyetten olan kişiler arasında yer alan çekicilik türleridir ve aynı cinsiyetten olan kişilerarasındaki ilişkiler arkadaşlık, kan bağı, ya da görev arkadaşlığı, karşı cinsiyetten olan kişiler arasındaki ilişkiler arkadaşlık, aşk, evlilik, evlilik dışı ve eşcinsel ilişkiler olarak birbirinden ayırt edilmiştir.

Çekicilik konusunda, iki bireyin birbirini neden çekici bulduğunu ya da hangi koşullarda çekici bulacağını açıklayan bir çok kuram geliştirilmiştir. Çekiciliğe ilişkin görüşlerden bazılarında, tutum benzerliğinin çekiciliği arttırdığı, bir başka deyişle aynı görüş, düşünce ve değerleri paylaşan kişilerin birbirlerini çekici buldukları ifade edilir. Bazılarında ise, birbirine zıt kişilik özellikleri olan bireylerin ihtiyaçlarını karşılıklı olarak tatmin ettikleri için, birbirlerini tamamlayıcı bir nitelik gösterdikleri ve bu tamamlayıcılığın kişilerarası çekicilikte belirleyici olduğu üzerinde durulur.

Görüldüğü gibi çekicilikle ilgili görüşlerde, benzer düşünce, görüş ve değerleri olan, diğer bir deyişle aynı tutumları paylaşan kişilerin birbirlerini çekici algılayacağı ya da çekiciliğin birbirlerine zıt özellikleri olan kişilerarasında ortaya çıktığı ileri sürülmektedir.

 

Cinsiyet rolleri ve çekiciliğe ilişkin araştırmalarda ise, toplumsal cinsiyetlerine uygun rolleri yerine getiren ve getirmeyen kişilerin ne ölçüde çekici algılandıkları incelenmiştir. Yazılı kaynaklarda kadınla erkeğin anatomi ve üreme ile ilgili işlevlerini ölçüt alarak yapılan ayrım “cinsiyet”(sex) diye tanımlanırken, davranışlara ve dış görünüme bağlı ayrım “toplumsal cinsiyet” (gender) olarak ifade edilmektedir. Kişilerin birini çekici algılamaları, onun üreme ve fiziksel anatomisinden çok, kadınsı mı erkeksi mi olduğuna ilişkin beklentilere dayanmaktadır.

Toplumsal cinsiyet, kişinin kendisi ve başkalarıyla ilgili bilgi süreçlerinde önemli bir etkendir ve kişinin kadın ya da erkek olarak değerlendirilmesini cinsiyeti, toplumsal cinsiyetine uygun özelliklerinin sayısı ve duygularının niceliği belirler. Kişilerden toplumsal cinsiyetleriyle özdeşleşen gözlenebilir belirtilere sahip olmaları beklenir ve söz konusu belirtiler kişinin kadınsı mı yoksa erkeksi mi olduğu konusunda bilgi verici bir nitelik gösterir. Kişiler başka birini değerlendirirken kadınlarda kadınlığı, erkeklerde de erkekliği belirleyen sosyal rollerin ne ölçüde yerine getirildiğine dikkat ederler. İnsanlar belirli özelliklerin sadece kadınlara ya da sadece erkeklere ait olduğunu varsayma eğilimleri doğrultusunda kişisel özellikler, görevler ve davranışlarla toplumsal cinsiyet arasında ilişki kurarlar. Sosyal rollerin kadınlarla erkekler arasında bu şekilde paylaştırılma eğilimine ise, cinsiyet kalıpyargıları adı verilir.

Toplumsal cinsiyetlerine uygun sosyal rolleri olan kişiler ise, diğer bir deyişle kadınsı kadınlarla erkeksi erkekler, erkeksi kadınlarla kadınsı erkeklerden daha çekici algılanmaktadır. Diğer yandan, kadınsı olarak algılanan erkekler, hem kadınlar hem de erkekler tarafından hoşlanılmayan kişiler şeklinde tanımlanmaktadır.
Piliavin ve Unger, bir dizi araştırmayı incelemiş ve tanımlamış görevlerde güçsüz-yetersiz olarak algılanan kadınların, güçlü-yeterli görünen kadınlardan daha kadınsı ve çekici algılandığını saptamışlardır. Sadalla, Kenrick ve Vershure sert, soğuk, zeki şeklindeki özelliklerle tanımlanan erkeklerin, bu özelliklere daha az sahip olan erkeklerden daha çekici algılandıklarını belirtmişlerdir.

Kadınların mümkün olduğu kadar çekici olmaları teşvik edilirken, bilişsel yetenekleri fazla ve güçlü olan kadınlar bir yerde çekici bulunmayarak cezalandırılmış olurlar. Trafik, acil yardım, kalabalık bir mekandaki ilişkiler gibi birbirinden değişik alanlarda yapılan araştırmalarda görülen ortak nokta aynıdır. Birine bağımlı, boyun eğen, başkalarının fikrine başvuran, zekasını çok kullanmayan, çaresiz görünen kadınlar bu özelliklere sahip olmayan kadınlardan daha çekici algılanmaktadır. İlginç bulunabilecek bir araştırma örneklendirilirse, aynı kadın denek, fiziki görünümü ve bulunduğu ortam aynı iken, patlayan araba lastiğini değiştirirken iki farklı tutum izlemiştir. Birinde güçsüz–çaresiz ne yapacağını bilmez, diğerinde ise kimseden yardım istemeden lastiği değiştiren konumunda olmuştur. Güçsüz çaresiz durumdaki bayanın yardım alması ve çekici bulunmasının, yardım almayan bayana göre daha fazla olduğu görülmüştür. Burada algılayan erkekler yetersizlik ve güçsüzlüğü kadınsı özellik olarak gördükleri için kadını çekici algıladıklarından söz edilebilir.

Erkeklerde ise durum bunun tam tersidir, bağımsız, güçlü, atılgan, sert özelliklere sahip bu özellikleri taşımayanlardan daha çekici algılanmaktadır.

 

Kişilerin çekici algılanmalarında yerine getirdikleri görev ya da meslekteki başarının da rol oynağı saptanmıştır. Sekreter, hemşire, tezgahtar gibi yardımcı görevlerde çalışan kadınlar çekici olarak algılanırken, Erkeksi olarak tanımlanmış görevlerde başarılı olan kişilerin daha az kadınsı algılandığı bulunmuştur. Aynı tür görevlerde başarılı erkekler ise, başarılı kadınlardan daha erkeksi ve olumlu olarak değerlendirilmiştir. Heilman ve Saruwatari ise, yöneticilik konumunun kadının algılanan fiziksel çekiciliğini azalttığını, yöneticilik dışındaki bir işin de kadının algılanan çekiciliğini arttırdığını ortaya koymuşlardır. Söz konusu bulgular özellikle erkeklere uygun olduğu düşünülen mesleklerde başarılı olan kadınların, toplumsal cinsiyetlerine uygun olmayan bir rol içinde olduklarından çekici algılanmayacaklarını gösteren bir nitelik taşımaktadır.

Kadınlardan başkalarıyla ilgilenmeleri, duygularını ifade etmeleri, aileye yönelik olmaları gibi özellikler; erkeklerden ise baskın, bağımsız, işe yönelik olma gibi özellikler beklenmektedir. İmamoğlu’nun Türkiye’de yaptığı bir araştırmada, kadınlardan iş yaşamından daha çok ev işlerinde başarılı olmalarının; erkeklerden ise ev işlerinden daha çok iş yaşamında başarılı olmalarının beklendiği bulunmuştur. Bir diğer araştırmada ise, kadınların iyi bir gelire ve yüksek düzeyde eğitime sahip olan erkeklerle evlenmeyi; erkeklerin de bir işte çalışmayan ya da kendilerinden daha az para kazanan kadınlarla evlenmeyi tercih ettikleri görülmüştür.
Söz konusu bulgular bir arada incelendiğinde, iş yaşamında başarılı olmanın kadınlardan çok erkeklerden beklenen bir nitelik olduğu ve evlilik tercihinde erkeklerin kadının iş yaşamında yer almasını tercih etmedikleri görülmektedir. Ayrıca başarılı erkeklerin başarılı kadınlardan daha olumlu değerlendirildiğini gösteren araştırma bulguları da bireylerin çekiciliğe ilişkin algılarında cinsiyet rollerine ilişkin beklentilerinin etkili olduğunu işaret etmektedir.

 

Konuk Yazar