Çoğu kültürde kelimesi kelimesine aynı olmasa da şu anlama gelen bir deyiş mutlaka vardır : İnsan yedisinde neyse yetmişinde de odur derler. Ardından da “istisnalar kaideyi bozmaz” lafı ile bu ilk önerme güçlendirilmeye çalışılır. Oysa toplu halde yapılacak bir “İstisnaların çokluğuna rağmen kaideyi bozmayız” itirafı daha doğru olabilirdi belki.

 

Zamanın lineer çizgisinin dışına çıkıp şimdiki yetişkinlerin çocukluklarına, ya da şimdiki çocukların gelecekteki hallerine gitseydik eğer, şu istisnaların çokluğunu bizzat tespit edebilirdik. Ancak şimdiki teknoloji buna izin vermediğinden, kişilerinkendi çocukluğumuzdaki durumlarına ait gözlemlerimizle, şu anki hallerini tespit arasında çıkarımlarda bulunmakla yetinmek durumundayız. Buna da şükür.

Örneğin çocukken kurallara uymamakta direnenler ve kendi kurallarında diretenler, en iyi ihtimalle büyüdükçe toplumun dayattığı kurallara uymaya başlamış gibi görünseler de görünürde sadece bizi uyutanlardır mesela. Bu tip asi ruhlar azınlıktadır yine de. Gerçi çoğunun asiliği de inanmadıkları kurallar arasındaki boşluklardan yararlanıp küçük yaramazlıklar yapmak suretiyle arıza tip olarak etiketlenmekten başka işe yaramayacak kadar sönükleşmiştir. Çoğu erken dönemde daha ev ortamındayken, ondan yırtabilenler bir sonraki durak olan eğitim kurumlarında, o da mı olmadı iş hayatında “törpüleniverirler”. Kuralları sorgulayarak dünyayı değiştirme potansiyelleri, kendileri tarafından konulmamış kuralları kraldan kralcı davranarak koruma heveslisi yöneticilerin emri altında heba edilir.

Bahçede oynasın diye salıverildiğinde yedi mahalle öteden toplananlar da büyüdükçe çapı büyütüp dünyanın dört köşesine dağılıvereceklermiş hissi uyandırırlar. Oysa kaç tanesi dağların zirvesine tırmanmak, okyanusların derinine inmek, belgesel yapımcılığı gibi uç meslek ve hobi geliştirebilmişlerdir ki? Büyüdüklerinde belgesel meraklısı olmaları haricinde gezgin ve maceracı ruhlarını sandıklara gömmemiş kaç tanesinin adını sayabilirsiniz o maceracı çocukluk arkadaşlarınızdan?

Çocukluğunda saç fırçalarından kendine mikrofon yapan çocukların hepsi şarkıcı oluyor mu mesela? Hoş son zamanlarda bilgisayar teknolojisi sayesinde herkes albüm yapabildiğine göre, belki de bu gruptakilerin tek engeli vakti zamanında muhafazakar kodlarına sıkı sıkıya yapışıp “Çocuğumu popçu ya da topçu yapmam diyen ebeveynleri. Bazen medyanın gözümüze soktuğu sanatçı etiketlilere şöyle bir baktığımda neden bunların aileleri bu kodu geliştirme konusunda mutasyon geçirmişler acaba diye üzüldüğüm olmuyor değil o ayrı. Ama genele bakarsak kaç çocuğun güzel sesi eğitim almadan kesiliveriyor acaba?

Her sene badana yapmanıza sebep olan duvar boyayıcıların hepsi de büyüdüklerinde ressam olmuyorlar elbet. Boya kalemlerini ellerinden düşürmemek suretiyle yaratıcılıklarını konuşturan ufaklıkların, para kazandırmayan görsel sanatlara eğilimlerinin önü itinayla kesilir. En iyi ihtimalle yılların ve çevrelerinin onlara verdiği yöne göre tabelacılıktan bir ajansta grafikerliğe kadar yayılan skalada yerlerini alırlar. Kendileri için değil, başkaları istediği için ve başkalarının istediği şekilde yaratmanın hiç de yaratıcı olmadığının iç sıkıntısının farkındalığıyla muhtemelen.

Çocukluğunda vücut dilini de işin içine katarak konuşmayı sevenler, ileride ağızlarını kullanarak çalışacakları mesleklere yöneliyor belki ve ciddiyse avukat, mizah duygusu gelişmişse stand-up’çı oluyorlar bir ihtimal. Bunu da başaramayan ezici çoğunluk eşin dostun toplaştığı sohbet meclislerinde memleketi kurtararak ya da fıkralar anlatarak bilinçaltındaki ukdelerini tatmine uğraşıyor. Sahne sanatlarına yönelenlerin azlığına duyduğumuz üzüntü, “ya hepsi politikacı olsaydı?” düşüncesinin belirmesiyle bir nebze hafiflese de tamamen silinmiyor maalesef.

Meraklı olup da sürekli soru soranlar ise en kırılgan olanlar belki de… Çocukken ebeveynlerini, büyüdükçe öğretmenlerini herşeyin nedeni niçinini sorgulayarak bunaltanlardan oluşan bu grubun üyelerinin çoğunluğu nedense büyüdükçe sorularından vazgeçiyorlar yavaş yavaş.

Ünzileler “Yağmuru kimin döktüğünü” sorgulamayı, doğdukları kültürün onlara biçtiği kalıba giriş kapısında bırakarak geçiş yapıyor ergenliğe. Çevrelerindeki her cihazın nasıl çalıştığını sormakla kalmayıp bir de üstüne kurcalamaya kalkıp bozunca cezalandırılanlar veya çoğunluğun koşulsuz kabullendiği en basit şeyleri bile “Ama neden?” diye sorguladıkları için “Çünkü ben öyle diyorum!!!” diye sindirilenler… Galiba en çok mutasyon sosyal etkenler ve toplum kuralları sebebiyle bu meraklı grubuna dahil olanlarda yaşanıyor. İşte yine belki de bu nedenledir ki meraklı hallerini ergenlik ve yetişkin yaşlarına taşıyabilenler, asosyal olanlar veya olmak zorunda kalanlardan oluşuyor.

Bu tespitimden sonra mühendisler ve bilim adamlarının düşük Eqlu olmaları yüzünden suçlayanlara karşı en ateşli savunucuları olmaya karar vermeyip de ne yapayım yani? Ya onlar sorularından vazgeçselerdi? Bazen uç noktalara sıçrasalar da dünya onların kendilerine sorduğu soruların cevabını bulmaları üzerine dönüyor belki de. Sorunları çözmek, eksikleri tamamlamak, gelişmek için sordukları doğru sorulara…

Doğru soruları sormaya başlayana kadar, 3 yaşından 23 yaşına kadar bir milyon yanlış veya zaten cevabı o zamanki toplumu oluşturanlar tarafından bilinen sorular sormuşlarsa ne olmuş yani? Hem cevabı zaten bilindiği düşünülen konuların daha doğru yeni cevapları da onları tekrar sorgulamaya cesaret edenler yüzü suyu hürmetine bulunmadı mı zaman içinde?

Sayı olarak çoğaldıkça çeşitliliğimiz de artacağına aksine azalıyorsa, gittikçe daha az soru sorar hale geldiysek, daha az yaratıcı olmaya başlamışsak eğer, bu işte bir yanlış var bence.

Sosyalleşmeyi yanlış anlamış ve hayatı kolaylaştırmak için koyduğumuz kuralları hapsolmuş olabilir miyiz acaba? Kendimizi keşfetmek ve kendimiz olmak dürtümüzü körelten kolaylıklara teslim olup sürü haline mi dönmeye başladık yoksa? Çocuk olup tüm bunlara ayak diremek için geç mi kaldık acaba?

Neden bu kadar çok şeyi sorgular ki insan? Sana ne çocuklara büyürken kaybettirdiklerimizden? Bireysel bir eylem olan tekamül yolculuğunun çocuk ruhunun saflığına ihtiyacı olduğundan kime ne ya da?

Bana ne. Soracağım ve sorgulayacağım işte. Hem bunlar daha ne ki? Daha soracak çoook sorum var.

İstisnalar ve arıza tipler kaideyi bozar.

Müjde Apay

1969 yılında İstanbul’da doğdu.Şişli Terakki Lisesi’nin ardından, İstanbul Üniversitesi Turizm ve Otel Yönetimi Bölümünden mezundur. Alison University Psycology Diploma ve Biology and Behavior of Psycology Sertifika, Psikiyatri Derneği Temel Psikoloji programlarını tamamlamıştır. 2009 yılına kadar Turizm ve Bilişim Sektörlerinde çalıştıktan sonra spritüel gelişim alanında çalışmak ve hizmet vermek üzere kurumsal hayata veda etme kararı almıştır. Müjde Apay, Klasik Sistem Usui Reiki Master’ıdır ve Reiki eğitimlerini destekleyen Işık Köprüsü, Çakra-Aura eğitimlerini almıştır. Eğitim ve uygulamalarından edindiği bilgi ve tecrübeleri, hem şifa uygulamalarında hem de Reiki eğitimlerinde etkili bir şekilde kullanmaktadır.