Hemen hepimiz, hayatımızın bir evresinde kişisel gelişim ile ilgilenmiş, spiritüel eylemlerde bulunmuş, terapiste veya en kötü ihtimalle yirmi dakikalık görüşme süresiyle insan beynine hakaret eden devlet hastanesi psikiyatristlerine gitmişizdir. Bu deneyimlerin akılda bıraktığı bir çok soru vardır ama en elzem olanı şu: “gerçekten kötü olan bir hayata karşı kafamda olumlu bir ilüzyon mu yaratmaya çalışıyorum, yoksa hayat aslında gördüğüm kadar kötü değil mi?”

         Bu soru ve soruya verilen her tatminden uzak cevap, kişileri biraz daha gelişmekten, değişmekten dönüşmekten uzaklaştırır ve en nihayetinde olumsuz bakış açısı kronik hale gelir. Böylece kişiler, hayatlarında rahatsızlık veren batık yatırımlarından sıyrılacak gücü içlerinde bulamazlar ve hali hazırda kendilerini beslemeyen yaşam platformlarını dönüştürmekte motivasyon açısından yetersiz kalırlar. Nedir bu batık yatırımlar? Kötü giden evlilik, kariyer, her tip ilişki, davranış modelleri vs…

Peki, hayat gerçekten o kadar kötü müdür?

İnteraktif Gerçeklikler

         Temel psikolojiden başlayalım; insanlar hayatları boyunca psişik açıdan onların önünde dirençli engeller oluşturan bir takım olaylarla karşılaşırlar. Bu olayları atlatamadıkları dönemlerde akıl, neden-sonuç ilişkisi ile başarısızlığı açıklamaya girişir. Bu açıklamalar yapıcı ve sorunun kaynağına yönelik değilse – yani çoğu zaman- genelleme içerir. Tüm erkekler aldatır, tüm kadınlar şeytandır, hayat kötüdür gibi. Yani açıklama, engeli şişirir niteliktedir, hem zaman hem mekan açısından. Örneğin tüm erkekler aldatır genellemesine bakalım; dünya nüfusunun 3.2 milyarı erkek, “aldatır” kelimesi ise geniş zaman. Yani dün, bugün ve yarın da demek bir yandan. Sonuç olarak “tüm erkekler aldatır” dediğimizde, 510.100.000 kilometre kare dünya üzerinde yaşamış tüm erkekler, hiç olmadı bugün yaşayan 3.2 milyar erkek aldatır demiş olduk. Dolayısıyla karşılaştığımız engel, algımızda bizim aşabileceğimizin çok üstünde bir boyuta ulaştı.

         Burada genellemeyi yapan kişi, aslında bunu kastetmediğini, belki de sadece kendi çevresini kastettiğini söyleyecektir. Fakat psikolojiye göre kelime seçimlerimiz hem kendimize verdiğimiz hem de dışarıya vermek istediğimiz mesaj açısından önemlidir ve doğrudan bilinç dışına, yani kontrol edemediğimiz bilinç bölümümüze işleme özelliği vardır. Tüm kelimesini kullandığımızda beynimizin bu kelimeye karşılık verdiği anlam tamamı şeklindedir. Biz bunu kast edelim veya etmeyelim, beyinde bu kelime tekrarlandığında, yine örneğimize dönersek bir yerden sonra bu fikir kadın kişisinin  bilinç dışında sabitleşecek ve genel olarak düzgün erkeklere dahi güvenememeye başlayacaktır.

Peki akıl bu eziyeti kendine neden çektirmektedir?

         Çünkü Ego, gücünü muhafaza edebilmek durumundadır. Şayet karşımıza çıkan engelde esas noksan olanın ya da hatalının biz olduğunu kabul edersek, daha da önemlisi noksanlığa-hataya dair akılcı ve gerçekçi bir açıklamamız yoksa, bu durum egonun zedelenmesi ve özgüvenin bozulması anlamına gelecektir. Yani Ego gelişmemiş  ve bilgilenmemişse iki cevap verecektir ya “ben aldatılacak kadar değersizim” ya da ” erkekler aldatır”.

         Kişi toptan zarar görmemek adına gerçek sebebi bilecek eğitimi de yoksa ikinci şıkkı seçti fakat işler burada da bitmiyor. Şimdi bu fikir sık sık doğrulanmalı. Bunun için de interaktif bir gerçeklik oluşturulmalı. Dolayısıyla bu evrede kişinin çevresinde bol bol aldatılmış, onun gibi tüm erkeklerin kötü olduğunu düşünen kadın arkadaşları olacak. Böylece gerçeklik onaylanacak. İş burada da durmayacak, sağlıklı ilişkisi olan insanların sahte bir resim çizdikleri, er geç onların da ilişkilerinin bu sebeple bozulacağı düşünülecek ve zihin bu yeni oluşturulan gerçekliği korumak adına büyük bir efor harcayacak.

Bu çaba ise başka sorunları beraberinde getirecek.

  • Kişinin sağlıklı ilişki kurma isteği ile yeni gerçekliği sık sık çatışacak ve bu durum bir takım psikolojik veya fizyolojik tepkimeler doğuracak.
  • Kişi ihtiyaçlarını bastıracak bu bastırma da aynı şekilde sorunlar yaratacak.
  • Kişinin çevresi zenginliğini kaybedecek ve tek tip olumsuz bir fikir etrafında birleşmiş insanlardan oluşacak.

         Son olarak kişi, yarattığı gerçekliğin olumsuzluğunun ağırlığı, bu gerçeklikten çıkmamak için harcadığı eforun yorgunluğu ile Beyin İshali’ne yakalanacak. Olumsuz ve çoğu gerçeklikten uzak düşünceler kişinin zihnini kemirecek, her geçen gün doz yükselecek ve en nihayetinde kişi, bu gerçekliğe katlanamaz hale gelecek.

Sosyalliğin Önemi

         İşlerin bu noktaya gelmesine en çok çanak tutan şey, anlaşılma ve kabullenilme üzerine kurduğumuz sosyal ilişkilerimiz. Bazen hepimiz, arkadaşımızın olumsuz bir fikrine o kadar katılmasak da, hem onu incitmemek hem de dışlanmamak adına bol keseden onay dağıtıyoruz. İşte tam o esnada aslında arkadaşımızın zihninde yarattığı interaktif gerçekliğe hizmet ederek, onu başlangıçta oluşan engeli aşmaktan uzaklaştırıyoruz. Elbette doğrucu olmak da nezaket ve doz ayarlamasıyla yapılması gereken şeyler, fakat aşırı onayın da işleri bu kadar karmaşık bir noktaya taşıdığı gerçek.

Oysa mesele ne olabilir?

  • Yalnızca birlikte olduğu adam, zayıf karakterli olabilir.
  • Kadının başına bu durum defaaten geliyorsa, onu bu tip insanlara çeken bilinç dışında oturmuş bir benlik algısı olabilir.
  • Denk gelmiş olabilir.

Görüldüğü gibi bu durumlar, terapi ile çözümlenerek aşılabilecek şeyler.Kişi sorunun sınırlarını çizebildiği ve esas gerçek sebebi görebildiği yerde önlemini de alabilecek, en azından bunu deneme motivasyonunu içinde bulabilecektir. Genelleme ve interaktif gerçeklikler de çözümlenebilir olmakla beraber, daha çok zaman kaybına ve daha uzun terapiye ihtiyaç duyar. Çünkü kişinin bu noktada oluşturduğu gerçekliği korumak için direnci daha yüksek olacaktır. Ayrıca bu gerçekliğe uygun yapılandırılmış sosyal ortam, batık yatırımların fazlalaşması, kişinin algısını değiştirdiği yerde hayatında daha fazla değişiklik yapması anlamına gelecektir ki, kişiler olumsuz sonuçlar doğursa da zaman ve emek harcadıkları şeyleri bozmak konusunda da genelde ekstra direnç gösterirler.

Ezcümle, bu tip kısır döngülere girmemenin yolu, engellerle karşılaştığımızda zihni verdiği cevaplar açısından kontrol altında tutmaktır. Her şey kötü, herkes karaktersiz, dünya toptan perişan değildir. Engellerin mutlaka anlatmak istediği, bize dair bir ders vardır ve o ders alındığında engel ortadan kalkar. Bu ders,  her zaman akılcı bir derstir, duygusal bir isyan değil. Bu akılcı dersi ise, hemen, illa o an görememek bizim “bozuk” olduğumuz anlamına gelmez. Hemen interaktif gerçeklik inşasına başlamaktansa, bir süre kendimize zaman verip, sakinleşmek, tekrar tekrar bakmak, gerektiğinde yardım almak, uzun vadede bizi büyük sıkıntılardan kurtaracaktır.

Emine Tülin Erinç

NLP ve Profesyonel Koç, Öğrenci Koçu,