Yunusların gösteri yaptığı bir havuzun kenarında, onları ilk kez bunca yakından görmenin coşkusu her yanıma dağılmış. Büyük gövdelerine karşın, gülümseme işareti çizilmiş gibi görünen yüzleri mi, yoksa gösteri sonrası herkes dağılıp giderken, havuz kenarına başlarını yaslayıp, gözleri ile izlemeleri mi- bunun için kafalarını yan çevirmeleri gerekiyor- bakışları mı bilmem, bende başlarını okşama duygusu ile karışık hüznü uyandırıyor. Yunusları oldum olası çok severim, bana hep duygusallık- yardım ama en önemlisi özgürlük duygusunu çağrıştırırlar. Dayanılmaz uzaklara gitme arzumu gerçekleştiren onlar olduğundan belki de. Fakat onlara dokunmak, koca gözlerine bakmak başka bir duyguymuş. Bir şeyi daha öğrendim diye seviniyorum.

 

 

Gösteriyi izleyen süreçte ilk kez düzenlenen bir şampiyonanın sonuçlarının açıklandığı ödül töreni olacak.  Neden buradasın diye sorduklarında ya da neden buradasınız dediklerinde, ilki düzenlenen Affetme Şampiyonası için diyoruz. Bazıları için bu olağan karşılanan bir sözcük, bazılarının ise yüzüne bir gülümseme yayılıyor. Aslında bizim de yüzümüzde bir gülümseme var, ne ölçüde affedebilmişiz, tam başarmış mıyız, affetmek ne güzelmiş, bunları konuşuyoruz, karasal bir iklimden gelinen, deniz kokulu bu şehirde..

 

Affetmek kelime olarak değişik çağrışımlar yapsa da insanlara, herkesin affetme üzerine bir tezi olsa ve  konuya  yabancı olmasalar da, gerçek süreci hakkında tam da bilgi sahibi değil çoğu kişi. O sırada,  kelli felli bir bey çıkıp da,  “ Ben kesin affetmeyeceğim filancayı, öyle çok şey yaptı ki, affedeyim de rahatlasın mı “ diyor. Ortamdaki kimse sesini çıkarmıyor, demiyoruz ki, “ Affedince o değil, sen rahatlayacaksın, zaten o kişinin bilincinde senin onu affedip etmemen çok da önem taşımıyordur.”

 

Bu konu bilişsel düzeyde çok fazla bileşen içerdiği için, “ Affettim oldu -bitti “ denilecek kadar kolay değil.  Affettiğiniz kişiyi zihinde serbest bırakmak gerekiyor, bununla birlikte, o kişi ile görüşmek şart olmasa, yüz yüze gelinse de gelinmese de, ona karşı olan duygu ve görüşlerin  nötr  olması, yaşam sürecinde iyi yaşaması için dilekte bulunmak gibi bir çok kuralı var. Sorularla affetmenin gerçekleşip gerçekleşmediğini saptamak olası olsa da, o sorulara yanıt veren durumunda olmak, öyle pek de sıradan ve kolay olmuyor, tüm içindeki taşlar oynuyor insanın, grafikleşmiş yerini bulmaya çalışan puzzle kareleri gibi yer değiştiriyor. Ortaya doğru resim çıkarsa, başardım diyoruz.

Ben ilk kimi tam affetme anlamında – nasıl affettim, bilincim yaşam filmimi geriye sarıyor,

bakıyorum epey uzun zaman olmuş.

 

Uzun bir süreç bu, öncelikle kişinin kime kızgın olduğunu bulması gerekiyor, sonra bilincinde bırakmaya hazır olması, en son aşamada ise bırakma uygulaması devreye giriyor. Kızgınlığın veya yaşanan olayın boyutu kişi için ne kadar zedeleyici ise, bunu içinde- bilişinde bırakması da, o denli zorlayıcı unsurlar içeriyor.  Bırakma aşaması üç katmandan oluşuyor; Kızgın olunan kişiyi, o sırada oluşan  kişisel kızgınlığı, kişisel kızgınlıktan dolayı kendine kızan yanı bırakmak gibi.

 

Öfke veya kızgınlık buzdağına benzediği, suyun altında kalan kısım üstte  görünenin katlarcası olduğundan, tüm duyguların ortaya çıktığı süreçte, kişiler direnç gösterebiliyor, ağlıyorlar veya “ Hayır istemiyorum, ama deneyeceğim”  diyebiliyorlar. Bunların hepsi olumlu tepkiler, bırakmaya yelken açıldığını gösteriyor ve kişi öfkelerinden kurtuldukça hafifliyor, onu gölge gibi izleyen karmaşadan arınık, serbestçe geleceğine ilerliyor. Bir de öfkesinden hiç vazgeçmek istemeyenler var ki, taşıdıkları duyguları yayıp- genelleyerek, her gün katlanan sayılarla çarparak büyütüyorlar. Bir gün iki ile, ertesi gün dörtle, sonra… Devam edip giden bu süreçte gün geliyor, affedemediklerinin ağırlığıyla, kendileri ağırlaşıyor, etrafa insanlara- olaylara- yaşama nefret dolu bireylere dönüşüyorlar.

 

Öyleyse affetmek en güzeli gibi görünüyor, diğer bir deyişle  affedip hafiflemek ne iyi…

Kişileri bundan alıkoyan ne peki? Elbette  ki zor bileşenler. Affettiğiniz kişi için çok fazla unsur olsa da, en azından kabul edip onaylanan belirtiler öne çıkıyor;

          Mutlu olmasını isterim

          Sıkıntı içinde olduğunu duysam, herhangi birine duyduğum hisler geçerli olur

          Hasta ve yalnız olduğunda, ona destek olunmasını isterim…….

ve benzeri bir çok ayrıntı.

 

Küçük bir testle kişinin kendinde bunları sınaması mümkün. Affetmenin temel amacı o kişi ile görüşmek, onu sevmek, yanında veya destek olmak anlamı da taşımıyor, bu durum sadece zihinde o kişiyle ilgili olumsuz duyguları silmek olarak adlandırılabilir.

Ancak bu  küçük testleri yapıp, o kişiyi affettim demek kolay mı?

 

Affettiğiniz kim – affettiğim kim peki?

Sizi en sevdiğiniz anda bırakan bir sevgili mi, öfkeli davranan anne- babanız mı, özel sırlarınızı saklamayan bir dost mu, yüklüce borç alıp da ortadan kaybolan bir arkadaş mı? Bunların affedilmesinde de zorlanabilir kişi, ama ya affedilecek kişi, sizi hastanelik edercesine döven veya bıçaklayan ya da  tecavüz eden, ailenizden birini öldüren biri ise? Bu durumlarda affetmek biraz zor görünse de, hangi şıkkı seçerdiniz? Onu affedip hafiflemeyi  mi, yoksa ona duyduğunuz öfkeyi her gün katlayıp- çoğaltarak yaşamı kendinize zehir etmeyi mi? İşte labirentin karışıklığı bu noktada başlıyor, yaşanan deneyimin ağırlığı ile affedip bırakmayı denemek arasındaki bağlantı oldukça güçlü.

 

Bu konuda bilinen en çarpıcı örnek Afrikalı bir bayandan söz eder. Küçük yaştaki oğlunu  öldüren adama duyduğu derin öfkenin ardından, onu affeden bu bayan, oğlunun katili olarak anılan adamın farkındalık kazanıp,  normal yaşam şartlarına uyum sağlaması için onu süreli olarak hapisten çıkarmak, belli tedavilerden geçmesi, iş bulması için uğraş vermiştir. Öfkenin ağırlığı yerine, affetmenin hafifliğini seçmiştir.

 

Seçimler her zaman bizim elimizde, bir çok kişiyi affettiğimizi sanırken, bazen araya sıkışmış birileri çıkabiliyor bilinç dehlizinden,  bakıyoruz ki söylenmeye başlıyoruz, “ O bunu hak etti mi ki öyle iyi şartlara sahip olmuş, zamanında  böyle de yapmıştı, duygusuzun biridir…” demeye başlamışsak, belli oluyor ki affetmediğimiz biri uzaktan el sallıyor bize. Durumu öyle bırakmamak gerek diye düşünüyorum  hemen başlamalı affetme alıştırmasına, ağırlıklar altında kalmamak adına…

 

Nicedir, affetmekten söz edilince yunuslar gelir oldu aklıma. Onca koca bir gövde ile sudan metrelerce yukarı sıçrayıp, tekrar sulara dönecek denli hafif olmak…

Konuk Yazar