Susurluk siz de neyi çağrıştırıyor? Kara kara gözlükleriyle yıllarca medyada okuduğumuz karanlık ilişkiler yumağı içindeki insanları, çeteleri, mafyayı mı; yoksa bu ilişkilerin ortaya çıkmasına sebep olmuş bir trafik kazasını mı; veyahut geçen bayramda evinize dönerken durup yediğiniz tost-ayran ikilisini mi? Benim için Susurluk, burada olacağı zerre aklıma gelmese de; belediye düğün salonunda evlendiğim, çoluk çocuk her bayramda toplaşıp geldiğim ve yıllar ilerledikçe “burada ne işim var”dan, “buraya taşınsak mı yahu?”ya doğru düşüncelerimin dönüş yaptığı ve ayrıca da eşimin memleketi olan sevimli bir şehir… Aslında bu noktada hikayeyi biraz başa almam lazım sanırım ki bu düşünsel dönüşümüm biraz daha anlaşılsın.

Karşıyaka Belediye Düğün Salonu’nda…

Susurluk’a ilk gelişim eşim Talia ile evlenmeden önce, ailesiyle tanışma bahanesiyle olmuştu. İki caddeden oluşan küçücük bir şehirdi burası.”Halkın tek eğlencesi, Susurluk Park’ıdır” demişti Talia; ama ilk gördüğümde peyzaj çalışması yapılıyordu parkta ve pek de bir şey anlamamıştım bu küçük şehirden. Tek bildiğim yeme içme bakımından nefis şeyler bulunabildiğiydi.

Düğünümüz Susurluk’un Karşıyakası’nın Belediye Düğün Salonu’nda gerçekleşti. Düğünden çıkıp, doğru tostçuya gitmiştik, üzerimizde gelinlik ve damatlıkla. Sonra zaman ilerledi ve Duru Sonsuz hanım da katıldı Susurluk’taki tostçu ziyaretlerimize. Bu arada anlatıla anlatıla bitirilemeyen Susurluk Park’ı da açılmıştı ve açıkçası ben bu kadar methedilen bu parkın, nesinin bu kadar güzel olduğunu anlayamamıştım ilk başta. Cascavlak boş bir alan, birkaç alçı sütun, birkaç plastik ağaç ve işte memleketin her yerinde yüzlercesini görebileceğiniz sıradan bir parktı işte. Susurluklular’dan ise sürekli olarak “güzelim parkımızı mahvettiler” serzenişlerini duyuyordum. Sonradan öğrendiğime göre bu park, tamamen doğal olarak gelişmiş ağaçlar ve çiçeklerle dolu cidden enfes bir parkmış. Dönemin belediye başkanı, peyzaj yapacağım diye dozerlerle güzelim parka dalmış ve ağaçları yok etmiş. Yokedilen ağaçların yerine ise plastik ağaçlar dikilmiş. Ben parkla tanıştığımda, dev gibi iki çınar, köklerinin taşla kapatılması sonucu kurumuştu ve o gördüğüm çıplak arazi kesilmiş ağaç kökleriyle doluydu. Parkın “yenilenmiş” ve “peyzaj” görmüş hali açıldıktan itibaren Susurluklar’ın söylenmesinin bitmediğini görüyordum gelip gittiğim yıllar boyunca ve bir de bunun üzerine doğalgaz döşenmek için kazılan yolların yapılmaması da eklenince, Susurluk halkı belediye başkanının biletini kesivermişti. Yeni başkan ise Susurluk’un “efsane başkanı”, Tahsin Bozoğlu’ydu artık…

Susurluk’u Değiştiren Adam

Tahsin Bozoğlu’nun adını eşimden ve Susurluklular’dan çeşitli vesilelerle duyuyordum. “Tahsin Başkan’ın dönemi bir başkaydı, onun gibisi gelmedi” diyorlardı; eşim de “Zamanında Susurluk’a Timur Selçuk’u getirmişti de dinlemiştik. Öyle bir yerdi burası, şimdiki haline bak” diye hayıflanıyordu. Susurluk, benim gözümde de sıkıcı, hatta karanlık bir yer olarak geliyor, çok değil iki sene öncesine kadar. Hatta bunu, “Tüm ülkede Susurluk adı o kadar karanlık çağrışımlar yaratıyor ki, söyleye söyleye bu şehri de karartmışlar” diye değerlendirmiştim bir yazımda. Park vardı evet ama içerisinde rahat rahat gezemiyordunuz. Hiç hoş bakışları olmayan tekinsiz tiplerle karşılaşıyordum ve çok rahatsız oluyordum. Nitekim sonradan Susurluklular’dan öğrendiğime göre, parkın içindeki kafeler pek de aydınlık olmayan kişilere kiralanmış ve hatta zaman zaman buralarda çatışmalar, kavgalar bile çıkıyormuş o dönemde. İşte böyle hoş olmayan bir noktada Susurluk halkı, doğru bir hamle yaparak iyi yönetemeyeni, iyi yönetenle değiştiriyorlar belediye seçimlerinde ve Susurluk’un yapısı bir anda değişiyor.

Susurluk Belediye Başkanı Tahsin Bozoğlu, hayatta karşınıza çok sık çıkmayan, nadide insanlardan birisi. Onunla tanışma hikayem de çok keyifli idi. Belediye Açıkhava Sineması’nda Ferhan Şensoy’u izlemeye gittik eşim ve çocuklarla birlikte. Ben de gözlerimle başkanı arıyorum, bu methini çok duyduğum insanı tanıma adına. Alışkanlıktır bizim ülkede, başkanlar en önde protokole kurulurlar, önlerine bir masa atılır, bir de vazoda çiçek, açılmamış şişe sular da eklenir ve sahne tamamlanır. Sonra başkanlar, yaz sıcağında bile üzerlerinden çıkarmadıkları takım elbiseleriyle kurulurlar böyle oraya, önlerine neyi koyarsan aynı ifadeyle izlerler. Bu düşünceler içinde başkanı arıyordum, ama ön sıra bomboş… Sonra eşime sordum, “Nerede Tahsin Başkan” diye. “Çevir kafanı soluna bak” dedi. Ben en arkada oturuyordum ve birkaç sıra solumda; Asteriks çizgi romanlarından fırlamış sevimlilikte, üzerinde yatay kırmızı çizgili tişört ve kotuyla, 60’lı yaşlarında, irice birisi oturuyor. Hani yaptıklarını gördükçe başarılı bir belediye başkanıyla karşılaşacağımı biliyordum, ama bu durumu görünce sıra dışı ve “ruh” dolu bir insanı tanıyacağımı anladım. Hayatımda “ruh” dolu çok az insanla tanışmıştım ve bu kişiler, çevrelerinde değişimler yaratan, başkalarının hayatlarını etkileyip, onlara örnek olan insanlardı. Ülkemizin ve dünyamızın “ruh” dolu insanlara çok ihtiyacı vardı, ama onlardan pek bulunmuyordu. Az sayıdaki bu kişilere de zaten mevcut sistem ötelere gidip, daha geniş kitlelere hizmet etmeye izin vermiyordu. Gerçi böyle kişilerde de oralara gelecek hırs bulunmuyordu hani, hırs olsa bile birilerinin önünde eğilip bükülmedikleri için ilerilere gitme pek olası görünmüyordu mevcut düzende. İşte Tahsin Bozoğlu böyle “ruh” dolu bir insandı.

Bozoğlu’nun Susurluk’u

“Bu gördüğün sinemayı nerdeyse bedava mal ettim. Bak yerde gördüğün bu taşlar, parke taşı. Sahnenin olduğu yerde boş bir bina vardı, bir tarafını yıktırdım, duvarını yıktırdım oldu sana sahne. Sandalyeleri de dizdik mi, al sana oldu hem tiyatro, hem sinema sahnesi.” Ferhan Şensoy’un oyununun arasında tanıştığımızda, ayaküstü anlatıverdi “2 kalas 1 heves” şeklinde imal edilmiş, Susurluk Açıkhava Sineması sahnesini Başkan Bozoğlu. Sonraki buluşmamızda ise Susurluk’ta gerçekleştirdiklerini anlattıkça bir yandan kaynak yönetiminin iyi yapıldığında, ne gibi mucizelere yaratılabileceğini görüyor, bir yandan da “özelleştirme” adı altında, ülkemizin birçok gelir getirme potansiyeli bulunan ürününün nasıl yok yere satıldığını görüp hayıflanıyordum. “Kamu kaynakları, iyi yönetilirse, korkunç güçlü ve büyük getirisi olan teşebbüslerdir.” derken Başkan, Susurluk’ta 1.5 sene içinde yaptıklarını kısaca özetliyordu: “Başkanlığa 14 sene sonra yeniden geldim ve Belediye’nin maaşlarını ödeyemediği 80 çalışanı vardı. 1.5 sene geçti, şu anda 300’den fazla çalışanı var ve her ayın 1’inde gidip maaşlarını bankamatiklerden çekerler. Bunu nasıl yaptım? Susurluklular’dan para toplayarak mı? Tonuna 50 kuruş aldığım su parası dışında hiçbir para almadım halktan. Sadece Belediye’nin az bir paraya, özel şahıslara kiraladığı işletmeleri devraldım ve kendim işletmeye başladım. Bu işletmelerden gelen gelirle artı çeşitli diğer kalemlerle, hem Belediye’nin borçlarını ödüyorum, hem maaş veriyorum, hem de Susurluk’u geliştiriyorum.” Bu noktada Belediye’nin aylık gelir ve gider tablosunu isteyen herkesin hem Susurluk içindeki panolardan, hem de internetten açık biçimde inceleyebileceğini belirtmem gerekiyor.

Belediyespor Hani, Nerde?

Tahsin Başkan’ın geldiği ilk aylarda, Susurluk içinde yayınlanan bir gazetedeki şu haber dikkatimi çekmişti: “Belediyenin, Susurlukspor’a verdiği tüm maddi destek, başkan tarafından kesilmiştir.” Sonradan Başkan’ın Park’ta halkla yaptığı bir buluşma ve hesaplaşma toplantısında karşılaştığım tavrı ve söyledikleri, ülkemizdeki birçok belediye başkanına ders olacak nitelikteydi. Soru cevap kısmında, birileri Susurlukspor için sahayı istiyor ve başkan net biçimde şunu söylüyordu: “Hayır, o saha 11 topçunun değil, tüm Susurluk gençlerinin malı. 11 adam spor yapacak diye orasını kapatamam. Orası bütün Susurluklular’ın kullanımına açık olacak. Zamanında Susurlukspor’a bir sürü para akıtılmış, nerde bu paralar? Benden omuzlara alınıp ‘En büyük Başkan, bizim başkan!’ diye bağrılacak birisi olmam beklenmesin. Ben Türkiye Şampiyonu olmuş 11 topçudansa, Türkiye sonuncusu olmuş ama spor yapan 1000 genci tercih ederim. Ayrıca belediyelerin futbol takımı, spor takımı olmaz; belediyelerin spor politikaları olur, daha fazla gencin spor yapması adına.” Nitekim Belediye’nin verdiği destekle şu anda 400 genç farklı dallarda spor yapıyor ve Susurluk’a ödüllerle de dönüyorlar hani.

Tahsin Bozoğlu“Belediye Başkanlığı Ayırma Makamı Değildir!”

Susurluk’a son gittiğim günlerde “22. Ayran Festivali” devam ediyor ve bu küçük kentin sahnesinde çok değerli isimler boy gösteriyordu. Bu isimler arasında, 12 Eylül referandumu nedeniyle de, politikacılar da yer alıyordu. Sahneye çıkan politikacıların “Hayır” görüşünü temsil edenlerden oluşmaları konusunda gelen eleştirilere Başkan’ın yanıtı yine ders doluydu: “Festival öncesinde bütün siyasi parti başkanlarını topladım, her birine sorabilirsiniz! Park’taki kürsüyü, meydanı ne zaman, kimi getirmek isterlerse kendilerine vereceğimi hepsine söyledim. Kim bize başvurduysa kürsü de onlara yer açtık. Çünkü belediye başkanlığı, ayırma makamı değildir. Tabii ki benim de görüşüm, partim var. (Bu arada Tahsin Başkan CHP’li) Ama belediye başkanlığı makamı, bu konuştuğum kürsü hepimizin; tüm siyasi inançların, tüm siyasi partilere oy verenlerin ortak makamıdır dedim ve hepsine bu kürsüde yer vereceğimi söyledim. Ama bazı partiler katılmadılar. Katılsalardı, onlar da size hitap etme şansını bulacaklardı.”

Bu yazıyı okurken şu anda belki Susurluk’ta bir tesiste, tostunuzu kemirip, ayranınızı höpürdetiyorsunuz veya bu şehirden geçiş yaptığınız zamanlar gözünüzde canlanıyor veyahut belki de Türkiye’nin bir ucundasınız ve bir ömür boyu yolunuz buralara düşmeyecek. Ama her ne yapıyor olursanız olun, ilk duyduğumuzda kafamızda karanlık çağrışımlar yapan bu şehirde, tüm ülkeye örnek olacak çalışmalar yapan “özel” bir insanın yaşadığını bilin. Umarım Tahsin Bozoğlu gibi insanlara daha fazla rastlarız ve daha da yüksek kademelere gelirler. Tahsin Başkan mı? Geleceği hakkında sorduğumda “Daha ötesinde gözüm yok, ben Susurluklar’a hizmet edeyim yeterli” yanıtını veriyor. Ama onun yönettiği bu küçük şehirden, büyük kademelere gelecek gençler olacağına inanıyorum ben. Susurluk’ta, ilk gördüğümde “Ne işim var burada yahu?” dediğim şehirde, 1.5 ay kaldım ve çok güzel insanlar, gençler tanıdım: Bilgen, Mehmet Can, Koç Ailesi, Hakan, Ceyhun, Cüneyt, Ali ve diğerleri… Onlar, onların ileride olacak çocukları; şu anda Susurluk’ta yaşayan çocuklar ve gençler… şu sözlerle kendilerine, ama aslında tüm hepimize hitap eden bir bilge başkana sahipler: “Hayatın her anı bir seçimdir ve seçim yapmak çok önemlidir. Şehrinizi seven insanları yöneticiniz olarak seçin. Biz bugün varız, yarın yok; ama bu şehir her zaman olacak. Siz, bu şehri sevenleri seçerseniz, sahip olduğunuz güzellikleri korur ve onlara daha fazlalarını eklersiniz. Ama yanlış seçimler yaparsanız, güzelliklerinizi işte Park’ımızda yaşadığımız gibi kaybedersiniz. Seçim yapmak çok önemlidir, Susurluklular. Lütfen seçiminizi doğru yapın…”

Hasan 'Sonsuz' Çeliktaş

18 Kasım 1976'da Mersin'de doğdu. Toros Koleji'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'ne girdi. Fakültesini çok sevdiğinden mezuniyeti sonrasında oradan ayrılamadı ve asistan kadrosunda eğitim hayatına devam etti. 2005'te ise İzmir'e yerleşti. 2001 yılında "Sonsuzlukotesi" mail grubunu kurmasıyla başlayan yazarlık hayatı, önce 2002'de sonsuzlukotesi.com'u, daha sonra da 2004'de derKi.com'u kurmasıyla devam etti. Bir yandan da Cosmopolitan, Esquire, Yeni Aktüel, Zodiac, Akşam Brunch gibi dergilerde ve Akşam Gazetesi'nde serbest yazar olarak yazıları yayınlandı. 2011'de ise Anadolu topraklarından doğup Amazon.com'da yayınlanan ilk Türk Spiritüel dergisi "The Wise"ı oluşturdu. Halen yazmaya devam ediyor. Duru Sonsuz ile Özün Dünya'nın babası sıfatıyla onlara rehberlik yapmaya çalışıyor...