Laiklik en basit tanımı ile din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır, ama bundan ibaret değildir. Laik devlette din ve inanç ayrımı yapılamaz yurttaşlar arasında.

“Laik devlette nüfus kağıdında din hanesi olmaz çünkü laik devlet vatandaşının dinine imanına bakmaz. O devletin vatandaşı isen Müslüman da olsan, Hıristiyan da olsan, Alevi de olsan Sünni de olsan , Katolik de olsan , Ortodoks da olsan , Süryani de olsan, Nasturi de olsan Allahsız da olsan, sırf o devletin vatandaşı olduğun için hekesle eşit hakka sahipsin.” der Emre Kongar Küresel Terör ve Türkiye adlı kitabında.

Geçtiğimiz günlerde bu konuyla ilgili sevindirici bir gelişme yaşandı. Merkezi Nüfus İdaresi Sistemi çerçevesinde nüfus hizmetlerini yeni baştan düzenleyen yasa, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi. Yasa uyarınca, aile kütüklerindeki din hanesi, kişinin yazılı beyanına uygun olarak değiştirilebilecek veya boş bırakabilecek. İsteyen, nüfus cüzdanındaki din hanesini sildirebilecek. Böylece vasiler, çocuklarının din hanesini boş bırakabileceği gibi, 18 yaşını dolduranlar da tercihlerini nüfus cüzdanına işletebilecek.

Tamam, çok güzel ama peki ya diğerleri ne olacak? Menderes – Demirel – Evren – Özal “eser”i çarpıklıklar silsilesini düzeltebilmeye bu hız yeterli midir dersiniz?…

İslam dünyasında laikliği kurumsallaştırmış tek ülke Türkiye ve ben bununla sonsuz gurur duyuyorum ama bazı çelişkiler yok mu ortada sizce de?…

Kastım Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin zorunlu kılınması değil de, tıka basa İslam içerikli hale getirilmesinden! İmam hatip liselerinin varlığı değil, 1950’lerde Demirel tarafından ivme kazandırılıp mantar gibi türemelerinden! Eğitim-Sen’in yaptığı bir araştırmaya göre, sayıları (2004’te %34’lük rekor bir artışla) bugün 97 bini bulan imam ve hatiplerden Türkiye’nin sadece 5 bin tanesine ihtiyacı var. Bu okullarda okuyan öğrencilerin sadece yüzde 12’si din görevlisi olmak istiyor. Ya diğerleri ne yapmak istiyor dersiniz? Üniversitelerin hukuk ve kamu yönetimi gibi bölümlerini tercih ederek tabir-i caizse “kaleyi içten fethetmeyi” amaçlıyorlar.

Ben ateistim, çoğunlukla tercihime saygı gösterilmiyor. Hoş, bu insanlar aynı tanrıya inandıkları, tek farkın bağlılıklarını gösteriş biçimleri olduğu Hıristiyanı, Museviyi ne kadar anlayıp hoşgörü gösteriyor ki ateizme saygı duysun? Üstelik kendi tanrılarının şu sözünü bile dikkate almazken:

“Tanrı isteseydi yeryüzündekilerin hepsi inanmış olurdu. Yine de sen, insanları inansınlar diye zorlayıp duracak mısın?”

Demirel’in bir sözünü aktarıyorum:

“1930’lardaki laiklik anlayışının yanlış olduğunu düşünüyorum. Laiklik ateizm olarak görülmüştür.“

Bir yönüyle haklı bu söylediklerinde; evet, laiklik ateizm değildir. Ama ateizm de öcü değildir! Sayın Ahmet Taner Kışlalı şu sözleriyle de kısa ve öz çok güzel belirtmiştir ki, laiklik dini devre dışı bırakmak değil; din adına baskı yapmak, zor kullanmak isteyenleri devre dışı bırakmak anlamına gelir.

Sonuç olarak ben yine de pozitif düşünmeye zorluyorum kendimi,kim bilir belki de geçen hafta kanunun değiştirlmesi ile yaşadığımız gelişme küçük de olsa bir başlangıçtır, Aziz Nesin’i diri diri yakmaya teşebbüs eden çağdışı zihniyetin önüne geçilmesinde….

Konuk Yazar