Naom Chomsky diyor ki: “İnsanları pasif ve itaatkar tutmanın yolu, kabul edilebilir düşüncelerin yelpazesini kesin bir biçimde sınırlamak, ama aynı zamanda bu yelpaze içinde çok canlı bir tartışmaya izin vermek, hatta daha eleştirel ve muhalif görüşleri cesaretlendirmektir. Bu, bir yandan sistemin varsayımlarını tartışma alanına konulan limitler yoluyla güçlendirirken insanlara sanki özgür düşünce varmış hissi verir.”

Bence sistemin veya bir takım gizli güçlerin bizi sınırladığını düşünmek ve bunun ardına sığınarak yaşamak da bu düşünce sisteminin sınırları içinde kalmakla hemen hemen aynı şey. Çünkü bu tip bir düşünce, aynen Chomsky’nin belirttiği gibi, en eleştirel, en muhalif görüşlerden biri bile olsa, bizi kutunun içine hapseden, tamamen güçsüz bırakan bir düşünce, kurban bilincini aşılayan bir düşünce. Biz ise fark yaratmaktan bahsediyoruz, kendi yaşamımızda kalite yaratmaktan bahsediyoruz, ve eğer doğruysa bile, bu bahsi geçen ve perde arkasından bizi yöneten güçleri görebilmemiz için bambaşka çeşit bir özgürlüğe ihtiyacımız var.

Biz bambaşka sınırlarla karşı karşıyayız burada. Hepsinden daha korkunç, hepsinden daha zararlı sınırlar bunlar. Ve hepsinden daha güçlü biri tarafından yerleştirilmişler: “Kendimiz” tarafından. Evet, kendimiz! Bizi kendimizden, kendi kendimize koyduğumuz sınırlamalardan daha çok ne pasif ve itaatkar kılabilir! Farketmemiz gereken şey şu ki özgürlük, toplumsal değil, bireysel bir kavramdır. 

Daha da öteye gideceğim. Hangimiz okul çağlarımızda Atatürk’ün Gençliğe Hitabesini okudu? Hepimiz mi? Pek sanmıyorum. Çünkü eğer okusaydık, hitabenin özgürlüğünü korumaya çalışan bir milletten değil, insanın kendi içindeki korkularına ve bloklarına karşı özgürlüğünü kazanma savaşından bahsettiğini fark edebilirdik! Diyor ki Atatürk, senin için değerli olan bir şeyi korumak istiyorsan, onu elde etmek istiyorsan, istediğin gibi, gurur duyabileceğin bir yaşam yaratmak istiyorsan, artık bahaneler uydurmayı bırak. Evet, her şey istediğin durumda olmayabilir. Hatta durum gayet kötü olabilir. Koşulların imkansızmış gibi gözükebilir. Üstüne üstlük kendine güvenini kaybetmiş, korkularına teslim olmuş olabilirsin.

Ve diyor ki hitabe, bütün bunlar, senin kişisel özgürlüğünü talep ve ilan etmemen için yeterli bahane değil. Eğer pes ediyorsan, koşullarının, korkularının, başkalarının kurbanı oluyor, özgürlüğünden, hayallerinden, yaratmak istediğin yaşamdan vazgeçiyor ve durumuna razı oluyorsan fark et ki bu senin seçimin. Çünkü aksini denemedin bile. Özgür olmamayı seçen sensin. Çünkü bu yaşamda yapmak zorunda olduğun hiçbir şey yok. Ve bunun için ihtiyaç duyduğun kudret, damarlarında dolaşıyor.

Tercüme edelim mi hitabeyi?

Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, iç özgürlüğünü, ve seçim hakkını sonsuza dek korumak ve savunmaktır.

Varlığın ve geleceğin sadece buna bağlıdır. Bu temel senin en değerli hazinendir. Gelecekte, önüne bu özgürlüğünü ve seçim hakkını kullanıp kullanmayacağını test edecek dersler ve sınavlar çıkacaktır. Eğer bir gün özgürlüğünü, değerlerini ve doğruluğuna inandığın şeyleri savunmak zorunda kalırsan, ve durumunun müsait olmadığını öne sürersen, garantiler ararsan, ve “bir gün” diye beklersen, yaratacağın sonuçlardan tamamen sen sorumlusun. Değerlerini korumak için girişeceğin mücadelede en büyük korkularınla yüzleşeceksin. Daha da ötesi, çevrendeki bütün dünya, seni yolundan vazgeçirmeye, peşine düştüğün değer ve hayallerin imkansız ve anlamsızlığına seni ikna etmeye çalışacak. Ayrıca, kendi kendini sabote ettiğini, gerçeğinden feragat ettiğini, ve bütün yaşamının değerlerinden feragat etmekle geçmiş olduğunu ve geriye ben diyebileceğin çok az şey kalmış bulunduğunu görebilirsin. Değerlerini korumak demek, sahip olduğunu sandığın şeylerden vazgeçmek, riske atılmak, maddi zorlukları göze almak, hatta hayatını tehlikeye atmak demek anlamına gelebilir.

Ey Türk geleceğinin evladı. Durum bu kadar kötüyse, ve özellikle de bu kadar kötüyken, kendi özgürlük ve seçim hakkını korumak, senin görevindir. Başka hiç kimse bunu senin için yapamaz. Eğer bunu yapmıyorsan, esaretin için kimseyi suçlama. Ama eğer korkularınla yüzleşmeye niyetliysen, ve yaşamak için ölümü göze alıyorsan, ihtiyaç duyduğun kudreti, damarlarında bulabilirsin.

Dost Can Deniz