2321 YILININ 12 Temmuz’uydu. Demek 27 gündür uzayın derinliklerinde ilerliyordu. Artık iyice sıkılmıştı Tony Keller. “Hey gidi günler hey” diye iç geçirdi. Puluton’daki son görevinden bu yana ne kadar da alışmıştı Dünya’ya. New-Jersey’i, o küçücük apartman dairesini görür gibi oldu. Bettina şehvetli dudaklarını aralamış, ne kadar da tatlı bakıyordu. “Her halde uzay sınırları içinde daha tatlı bir sarışına rastlama olasılığım hemen, hemen hiç yok.” diye mırıldandı. 32 gün önce VB-8 Projesinin şu küçücük uzaygemisine pilot olarak atanmış, hemen beş günlük bir kurstan sonra da uzayın karanlıklarına doğru atılmıştı. Birden bilgisayarın beşinci kanalındaki sesle irkildi. “Allah cezanı versin emi. Yüreğimi hoplattın Bellfork” diye bağırdı.
Gemideki bilgisayar tüm güneş sistemi .’dışına gönderilen uzaygemilerindeki gibi Bellfork Co Ltd. yapısı 12 kanallı bir aygıttı. Tabii devrinin bütün araç ve gereçleriyle donatılmıştı. Bilgisayarın beşinci kanalındaki ışıklı ses konuşmaya başladı. “Niye kızıyorsun Tony? Sadece emirlere uyuyorum hepsi o kadar. Sen de biliyorsun ki görevlerimden biri de pilotumu dalgınlığından çıkartmaktır.” “Görevlerini de.seni de” diye atıldı Tony Keller S.Kanalı kapatırken. Hemen ardından da pilotu görüntülü müzik gösterileriyle oyalayan kanalın tuşuna bastı. Oysa tiz ses konuşmaya devam, ediyordu. “İlahi Tony. Bak nasıl da dalmışsın.” “Daldığım falan yok Bellfork. Şu münasebetsizliğine artık ara versen iyi olacak ha ne dersin?” “Buz gibi dalgınsın işte “diye diretti ses. “Hem de öyle bir dalmışsın ki 4.Kanalın pilotlar dalgınken müzik görüntülemeyeceğini bile unuttun. Biliyorsun ki bu durumda 5. Kanalım 3,5 dakika süreyle tüm kontrolü denetimim . altına alır.” “Kim yaptı seni Bellfork?” diye sırıttı Tony. “Herhalde senin kadar münasebetsizin biridir” “Bellfork Co Lcd. Fabrikası’/v diye gururlu bir sesle cevap verdi Bellfork. “A7-8002 no’lu Bellfork’um ben. Ayrıca yaptığım münasebetsizlik değil. Seni uzay boşluğu içinde karamsar düşüncelerle baş başa bırakmamak için de programlandım ben.” “Doğru” dedi Tony sıkıntıyla. “Doğru. Sen de haklısın.” 3,5 dakikalık süre dolunca 4.Kanal devreye girdi. Görüntüde Beta Cignus yıldızının o güze! ormanları belirdi. Görüntünün çalan uzay cazıyla uyumuna da doğrusu diyecek yoktu. Aradan 25 dakika geçtiğinde Tony artık derin bir uykunun içindeydi.
“Uyan Tony uyan!” sesiyle gözlerini açtı Tony. Uyku sersemi etrafına bakındı. II kanal birden alarm veriyordu. Yerinden fırladı ve derhal yorumlar kanalına bastı. “Hayrola Bellfork, neler oluyor?” “Doğrusu çok garip Tony. Gerçekten çok garip.” “Anlat” diye sabırsızlandı Tony. “Sen uyurken Kilon güneşinin 3.Gezegeninin yörüngesine girdik. Nasıl olsa yörüngede seyrettiğimiz için seni uyandırmadım. Birden bire saniyenin binde biri hızıyla 3.Gezegene iniverdik. Garip ve olanaksız Tony”. Tony ekrana eğildi. Aydınlatıcı ışık, ayarlamalarını mükemmel yapmıştı. “Vay canına!” diye haykırdı. Ekranda hiçbir gezegende görülmemiş devasa ağaçlar belirmişti. “Ölçümleri yaptım bile Tony” dedi Bellfork. “Bol miktarda oksijen var. Yalnız ağırlık birimlerinde enteresan bir değişim kaydediyorum, l üzerinden 0,5 ile 1,5 arasında değişiyor. Isı 22 derece. Tek kelime ile insan yaşamına elverişli bir ortam.” “Göreceğiz Bellfork”. Gamma tabancasına uzandı. “Ben şöyle yakın çevreye bir bakayım. Haydi şimdilik hoşça kal”. Tony otomatik kapıdan çıkarken Bellfork da başarılar diledi. Tony ilerledikçe hayreti artıyordu. Aşağı yukarı 20 dakikadır yürümesine rağmen ne bir ağaca, ne de bir ota rastlamamıştı. Civarda hiçbir yaşam belirtisi yok gibiydi. Vay canına. Ya o ekranda görünen dev ağaçlar. Yoksa hepsi hayal miydi? Başlıksız, koruyucu elbisesiz yürüyebildiğine göre Bellfork “un verdiği bilgilerde yanlışlık yoktu. Peki o ekrandaki ağaçlar nerdeydi? Dışarı çıkarken neler, neler ummuştu. Dünyadakinden en az bir kaç misli yükseklikte binalar, kalabalık bir trafik, belki de güler yüzlü, aşifte kızlar…Birdenbire “Aman Tanrım” diye bir çığlık attı. “Oda ne?” Bütün umduğu şeyler şimdi karşısındaydı. Hiç rastlamadığı araçlara binmiş insanlar etrafında geziniyorlar, birbirinden güzel kızlar ona gülümsüyorlardı. “Hayal görüyorum.” diye söylendi gözlerini yumarken. “İmkânsız bir şey bu.” Gözlerini açtığında etrafı bomboştu. “Ah Bettina ah” diye düşündü. “Ne olurdu şimdi yanımda olsaydın?” Birdenbire irkildi. İşte Bettina karşısındaydı. Şehvetli dudaklarını aralamış ona doğru yaklaşıyordu. Tony yine gözlerini yumdu. Mantığı tıkır, tıkır çalışıyordu. “Eminim ki gözümü açtığımda yine görüntü yok olmuş olacak. Her nedense bu garip gezegende bilinmeyen bir güçinsanda hayallere sebep oluyor besbelli.” Gözünü açtığında yargısında haklı olduğunu gördü. Etrafta kuru topraktan başka hiçbir şey yoktu. Zaten kendisinde bir anormallik olamazdı. Çünkü daha 1,5 ay önce Birleşik Dünya Devleti’nin en modern Uzay Psikoloji Laboratuarı’nda 62 saatlik deneylerde sapsağlam çıkmıştı. Demek ki hayaller Tony’nin kendinden değil, (gezegenin bilinmeyen bir gücünden ‘oluşuyordu. “Peki güzel ama gezegenin üstünde yürüyorum, geziniyorum. Üstelik kendimdeyim de. Bu işte bir bit yeniği var. Dur bakalım.” Kronometrik uzay saatine baktı. 42 dakika 23 saniyedir yürüyordu. Aslında gemisinden bu kadar uzaklaşmaması gerekirdi. Neyse ki Adrian ipliği vardı. Son derece esnek bir metalden yapılan Adrian ipliği sayesinde kaybolma önlenmişti. Pilot bir yere indiğinde ucunu gemisine bağlıyor, cebinde duran yumağın içindeki iplik de yürüdükçe açılıyordu. İpliğin süresi ise 60 dakikaydı. Tony ipliğine bir göz attı. “O da ne? İpliğim, ipliğim yok.” Tabii ki olmazdı. Çünkü gemiden çıkarken büyük bir dikkatsizlikle unutmuştu Adrian ipliğini yanına almayı. Şimdi ne olacaktı? imajların canlanıp cirit attığı bu garip gezegende kaybolmuştu. Acı, acı gemisini ve sadık dostu Bellfork’u düşündü, işte bir hayal daha. Gemi karşısında duruyordu. “Ne yazık ki bu da hayal” diye düşünür düşünmez görüntü ortadan “kayboldu. İyice sıkılmaya başlamıştı. “Ah bari bir duble Böri Böri olsaydı” diye düşündü. İşte bir duble Böri Böri karşısındaydı. Bu hayali de defeder etmez başladı düşünmeye. Görevine devam etmesi, bu imajlar gezegeninden kurtulması lazımdı. Birdenbire aklına bir şey geldi. Hayalinde yarattığı bütün görüntüler sözde gerçekleşiyor, hatta maddi olarak da cisimleşiyorlardı. Şu halde… Bir bilen, gemisinin nerede olduğunu bilen bir varlık yaratabilirdi.
Gezegenler arası turizm şirketlerinin tecrübeli rehberlerini düşündü. Hepsi ince çerçeveli gözlükler takar, kibar, kibar gülümserlerdi. “Size yardım edemeyeceğim için üzgünüm Mr Tony.” Bu nazik sesin sahibi şimdi karşısındaydı. “Mr….?” “Mr Hyde” diye karşılık verdi karşısındaki. “Acaba bulunduğumuz gezegen hakkında…” “3.Gezegen maalesef gezegenler turizm ‘şirketleri haritalarında kodlanmamıştır Mr. Tony.” Demek rehberler de kendisine yardım edemeyeceklerdi. Hayali rehberi ortadan kaldırdı. Ne yapmalıydı? Kendisine yardımcı olabilecek hiç ,bir şey yok muydu? “Tamam, tamam, işte buldum. Her halde bu hayaller gezegeninin kendine has bazı varlıkları vardır. Var mı ha? Var mı benle kokuşabilecek biri?” “Var Tony” Kimse görünmüyordu. Ancak garip bir ses Tony’nin beyninin içinde tınlıyordu. Telepati. Tony bu konudan biraz anlardı. “Kimsiniz?” diye zihninden geçirdi. Başarmıştı. “Burada isimler yoktur Tony. İmajlar vardır. Adımı ne olarak düşünürsen ben oyum. Epeyce bir zamandır seni izliyorduk. Biraz geç olmasına rağmen bizlerle konuşabil-meyi Becerdin işte.” “Nasıl bir yerdeyim?” diye sordu Tony. “Burası 3.Gezegendir. İmajlar gezegeni. Burada sizlerin gerçek anlayışına göre hiçbir şey yoktur. Hatta sizin mekân anlayışınıza göre bir mekan da yoktur. Bu nedenle gezegenler arası turizm şirketlerinin haritaları bir yana en bilimsel yıldız haritalarında bile 3.Gezegen gösterilmemiştir. Gösterilemez de. İmajlarla dolu bir yaşam türünde, imajlardan oluşmuş varlıklar yaşar burada. Ne yazık ki bunları sana anlatabilecek kavramlar sizin beyinlerinizin içinde yok. Bu bakımdan anlayabildiğin, daha doğrusu sezinleyebildiğin kadarıyla yetinmek zorundasın.” “4. Boyut” diye haykırdı Tony. “Bir bakıma -böyle denilebilir. Ancak dediğinin tam karşıtı değil. Duyular dışı algılama dediğiniz olayları düşün. Bu bir anahtar olabilir. Bu yeteneklerini geliştirebilen pek çok dünyalı yüzyıllardır dönem, dönem bizlerle iletişim kurabilmeyi becermiştir. Ancak, madde evriminden başka evrim türleriyle ilgilenmeyen bilim adamlarınız sadece maddi evrenleri tanıyabildiler. Oysa evrenler o kadar çeşitli ve sınırsızdırlar ki anlatıla, anlatıla bitirilemez. Bizim gibi imaj olarak yaşayan varlıkların bile bilmediği yaşam türleri vardır.” Tony nerdeyse aklını kaçıracaktı. “Ama bütün bunlar imkânsız” diye itiraz etti. “Sonsuz ve sınırı belirsiz evrenlerde imkânsız diye bir şey yoktur. Sizin tanımaya çalıştığınız maddi evren kendisinden çok daha seyyal olan Astral evrenlerin yoğunlaşması sonucunda oluşmuştur. Böylece evrenlerdeki her şey kendi kendine yeni bir şeyler yaratır. Bu yaradılış devam ettikçe evrenlerin sonu olmayacaktır. Seyyal varlıkların yaratıcı formlarına göre evrenler, galaksiler, güneş sistemleri oluşur. Bunların hepsinde de kendilerine has yaşam biçimleri vardır.” “O halde bir gün sizler de cisimleşecek, bizler gibi fiziki varlıklar haline geleceksiniz.” “Hayır Tony. Böyle bir şey sonsuza kadar olmayacaktır. Çünkü bizim süptil yapılarımız çok farklı. Bizler kendimizi astrallıktan daha ince astrallığa dönüştürebilecek biçimde koordine ettik. Bu dediklerimi anlayabilmen imkânsız. Ne var ki bir şeyler sezmiş oldun her halde. Artık veda etme zamanı geldi. Birkaç saniye gözlerini yum. Elveda.” Her şey bitmişti. Tony gözlerini açtığında gemisi karşısındaydı. Onun evvelkiler gibi hayal olmadığım biliyordu. Ağır, ağır gemiye yaklaştı ve otomatik kapıdan içeri girdi. Pilot kabinine girdiğinde Bellfork sordu. “Niye dolaşmaktan neden vazgeçtin?” “Anlamadım” dedi Tony. “Neler saçmalıyorsun Bellfork. En az bir saattir dolaşıyorum.” “Haklısın. Zaten ne zamandır ne kadar dalgın olduğunun farkındayım. Bak şimdi de zaman duygusunu yitirdim” Maddi koşullara göre haklıydı Bellfork. Peki bütün bunların ötesinde neler olmuştu? Ne demekti bu anlatılanlar? Tony için her şey gerçekti. O astral evreni biraz olsun tanıyabilmişti. Kimseye bir şey anlatmamalıydı. Anlatamazdı. Öyle ya kime anlatabilirdi ki maddi evrenlerden başka evrenlerin ile olduğunu? “Tony” diye âdeta miyavlayan bir sesle haykırıyordu Bellfork. “Uzaydayız biz Tony. Hem de öyle bir yerdeyiz ki bize en yakın olan güneş sistemi 560.000 km. uzakta. Olamaz..olamaz”…
Olurdu. Buz gibi olurdu hem de. Onlar arkalarında hiçbir zaman açıklanamayacak bir anı bırakmışlardı. Ufak uzaygemisi yıldızlara doğru seyrine devanı ediyor, pilot koltuğunun önündeki ekranda görüntülenen uzay cazından çılgın melodiler yükseliyordu. Tony kimseye bir şey anlatmama kararı almıştı kendi kendine. Ama bir şeyi düşünememişti. Onlar yolculuklarına devam ederken başlarından geçeni, ilham perileri çoktan daktilomun satırlarına ulaştırmışlardı bile…