Her hafta bir bilgilendirici mail geliyor sevgili derKidaşım Kerem Sevenden. Vokaliz ile çıktıkları serüvenden notlar, haberler, sevinçler… Kendi serüvenimmiş gibi büyük bir heyecanla okuyor, yaptıklarını ilgiyle takip ediyorum. Eh, albüm de çıkınca tamam dedim artık kaçarı yok, onları da sorgulama zamanı geldi.

Pırıl pırıl bir cumartesi gününe provalarından önceye sözleştik. Sohbet yapacağımız mekana geldiğimde kendimi biranda 5 tane (ilk başlarken 4 idiler, Gökçer geç geldi) birbirinden yakışıklı, genç, hoş, işini bilen, muhteşem sesli beyefendi karşısında buldum. Önce yutkunup, sonra derin bir nefesle kendime geldikten sonra sohbetimize geçtik. Bu keyifli sohbeti okumadan önce size önerim; önce Vokalizin yeni çıkan albümünü alın. Play düğmesine basmadan ve aşağıdaki sohbeti okumadan evvel önce derin derin bir kaç nefes alın ve mümkünse oturarak okuyun yoksa etkileyici, cazip Vokaliz rüzgarından başınız dönebilir.)

Neslihan: Vokaliz Türkiye’nin ilk acapella grubu mudur?

Tolga: İlk acapella grubu değiliz. Türkiyede Cumhuriyetin ilk yillarından beri zaten bir koro müziği kültürü var, okullarda, devlet opera ve balelerinde. Bu özel sektördeki korolar şeklinde, Türkiye’de enstrüman kullanmayan ve popüler müzik yapan topluluk yoktu bugüne kadar.Son 10 yıl içinde bazı çalışmalar yapılmaya başlanmış. Bunun da sebebi yurtdışındaki “Manhattan Transfer”, “Swingle Singers” gibi dünyaca ünlü grupların Türkiyede de yakından takip edilebilmesi. İstanbul’da halihazırda zaten bir acapella topluluğu var. “Acapella Boğaziçi” isimli topluluk. Boğaziçi Üniversitesi bünyesinde bir grup. Biz onlardan biraz farklı bir iş yapıyoruz. Biz kendimizi beş erkek vokalden oluşan, tüm düzenlemeleri kendi yazan, makamsal ve modern müziği birleştiren Türkiyedeki ilk acapella topluluğu şeklinde tanımlarsak daha doğru olur.

 

N: Peki o zaman hemen acepalla’nın tanımına geçelim. Türkiye’de çok bilindik bir müzik türü değil ve acapella kelime olarak da oldukça yabancı Türk insanına.

Atakan: Acapella kelimesi latinceden gelen bir kelime. Baştaki “a” ön eki olumsuzluk eki ve capella ise eşlikli demek. Acapella birlikte eşliksiz anlamına geliyor, yani çalgı eşliksiz.

N: Enstrümanları sesinizle mi çalıyorsunuz yani?

Atakan: Evet. Şarkıların sadece sözlerini söylemiyoruz, enstrümanları da biz taklit etmeye çalışıyoruz. Hepimizin ayrı ayrı yapabildiği enstrümanlar var.

Kerem: Herkesin ses özeliğine göre özel partiler yazılıyor Vokaliz’de. Diğer bir topluluktan veya korodan da en büyük farkımız bu. Yazılan bu partileri bazen çalışmalarda değiştirebiliyoruz aramızda. Dolayısıyla sürekli kendini güncelleyen bir ekibiz.

Tolga: Yani özetle biz bu işi bir terzi gibi yapıyoruz, herkesin üstüne göre dikiliyor elbiseler.

N: Ama söylediğiniz parçalar, en azından benim dinlediklerim hep daha önceden yorumlanmış parçalar ve siz bunları acapella tarzında tekrar yorumluyorsunuz.

Cengiz: Repertuarı seçerken Türkiye’de veya Dünya’da tanınmış bir parça olmasına ve acapella bir yorumu olmamasına ayrıca da acapella bir yorumu yapıldığı zaman insanları gülümsetecek veya belki takdir ettirecek bir anranje olabilmesine dikkat ediyoruz. İşte bu “cover” denilen şey. Bir de kendi bestelerimiz var. Onlar acapella besteler değil, albümümüzde onlara da yer verdik, eşlikli yorumlar. Ama sahne performansımızda acapella yorumlarını yapıyoruz. Birde albümde olan dans müziği kısmı var onu da Murat Uncuoğlu ile yaptık.

N: Dans müziği derken, enstrümanlı mı?

Cengiz: Evet albümde enstrümanlı ama onu sahnede enstrümansız kendi seslerimizle ve bir bilgisayar programı ile sadece kendi seslerimizle söyleyeceğiz.

N: Peki niye acapella? Türkiye gibi yeniliklerin çok büyük mücadele ve emek istediği, hele ki müzik konusunda neredeyse tek ritm ve melodi ile birbirinin aynı müziklerle yatıp kalkan bir yerde az seçilen bir yolu seçmediniz mi? Nasıl çıktı bu acapella fikri?

Cengiz: Bu konuyla ilgili çok düşündüm. Bir arkadaşım söylemişti, yurtdışında buna “delik” diyorlar. Müzik konusunda Türkiye’de bir delik var ve biz o deliği bulduk. Türkiye de bir acapella topluluğu yok. Bir araya geldiğimizde de hem fikir olduğumuz şeydi bu idi, Türkiye’de bir ilke imza atmak. Kurulma düstrumuz bu oldu.

Atakan: Acapella ekibi kurmak için kendimizi yeterli hissediyorduk. En önemlisi bu. Hani kuralım dedik de kurduk değil. Bu fikrin çok uzun bir geçmişi var aslında. 1991 yılından beri biz Cengiz, Tolga, ben tanışıyoruz ve o tarihte Cengiz bize bazı notalar yazar veyapiyano başına çağırıp acapella olarak şarkılar söyletirdi. Koro sevgimizde çok büyüktü. TRT Gençlik korosunda hepimizin emeği var. Bunların hepsi birleşince ve böyle bir şeyi yapabileceğimizi düşününce yola çıktık. Fikir babamız Cengiz. Bu konuda en çok ona borçluyuz bu grubun kurulmasını.

N: Biraz evvel delikten bahsettiniz. Bu deliği keşfedip yola çıkmaya karar verdiğinizde idealistlik mi yoksa, deliğin kapatılmasında bir ilk olmanın verdiği avantajlar mı ön planda idi?

Cengiz: Böyle bir eksiklik var, bunu kapatan biz olalım dedik. İnsanlara tanımadıkları bir şeyi veririrken, tanıdıkları bir şey ile sunulur ki insanlar ilgilensin. Nasıl bir ürünü tanıtmak için bilinen bir dergi ile verirler. Böylece insanlar bildikleri dergiyi okurken, bilmedikleri başka bir şeyi de tanıyor ve sonrası kullanmaya başlayabiliyor. Bunun gibi bir şeydi bizimkisi de. Acapella Türkiye’de tanınmıyordu ama arabesk ise en çok tanınan şeydi. Bizde buradan yola çıktık. Arabeskin tanınması acapellanın da tanınmasına yardımcı olacaktı.

N: Sadece arabesk parçaları mı acapella yorumluyorsunuz?

Cengiz: Arabesk ile yola çıktık çünkü en çok bilinen parçalar onlardı ama şimdi pek çok türden örneklere yorumlar yapıyoruz. Ama genelde Arabesk, Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği olanlar daha çok dinleniyor, dikkat çekiyor. Sonuçta hangi türü acapella yorumlarsak yorumlayalım, hepsi Türkiye de ilk oluyor.

Tolga: Yaptığımız şey insanları görsel ve işitsel olarak da şaşırtıyor. Sahneye bakan seyirci sadece beş insan görüyor, ortada hiç enstrüman yok. Sahnede çıkan sesler akıllarında direkt bir enstrüman imajı oluşturuyor. İşte bu o insanın beyninde seslerle yapılan bir ilüzyon gibi şekilleniyor aslında. Enstrümanlar da aslında tarihe baktığınızda insan seslerini taklit etmek için yapılmışlar. Biz ise şimdi bunun tam tersini yapıyoruz. İnsan seslerini taklit etmek için yapılan enstrümanları taklit ediyoruz.

N: İşin doğasına, özünüze döndünüz yani. 

Vokaliz: Evet!

Kerem: Şöyle de bir güzelliği var. Samsun 19 Mayıs Üniversitesinde idik geçen hafta. Orada “İkinci Bahar”‘ı söyledik 300 kişi ile birlikte, çok da keyifli oldu hem seyirci, hem bizler için.

N: İşin özü herkeste var, böylece onlarda size eşlik edebiliyorlar.

Cengiz: Bu işte bir sıcaklık var. O da şu; Aslında baktığınızda insanların yanında her zaman var olan tek bir enstrümanı var, o da sesi. Ve biz şarkı söylerken sahnede, herkes bu şeyi, bu enstrümanı ile bizlere eşlik edebiliyor. Çoğu insan farkında olmadığı bir şeyi hatırlıyor, “benim sesim var ve ben bunu enstrüman gibi kullanabilirmişim” diyorlar. Kerem’in de demin bahsettiği Samsun konserimizde mesela insanlar bunu söylerken aslında acapella parçasının içindeydiler. Yani orkestranın yaptığı eşliği seyirci yapıyor bizlere.

Atakan: İzleyiciler bizimle beraber söylerken acapella’yı bizlerle beraber yaşıyor ve söylüyorlardı. Bir orkestranın çaldığı bir parçaya eşlik etmekten çok daha farklı bir şey bu.

N: Acapellayı onlara yaşatıyorsunuz, onlarda acapella yapıyor aslında.

Atakan: Evet

N: Sizin biraz evvelki tabirinizle Türkiye müzik sektöründeki bir deliği kapatmak üzere yola çıktınız. AmaTürkiye’de herhangi bir yola ilk çıkanın hep yaşadığı bir şey vardır; her zaman arkalarında takipçileri olduğu gibi maalesef kopyacıları, sahteleri de mantar gibi hemen türer. Siz emek verirsiniz, sizin fikrinizdir ama sizin harcadığınız emeğin %1’ni harcamadan sırtınızdan geçinmek isteyenler çıkar başka şeyleri ön plana çıkararak!! Sizin çıktığınız bu yolda bu tarz mantarlar oldu mu?

Tolga: Takipçi grupların, başka acapella grupların çıkmasını biz çok istiyoruz. Bu hepimizde bir sinerji yaratacaktır. Sonuçta hepimiz birbirimizden bir şeyler öğrenebiliriz, geliştirebiliriz. Halen daha Swinger Singers’ın 1970 lerde yaptığı albümü dinlediğimizde yeni şeyler öğreniyoruz, “şöyle yapmışlar, şöyle yorumlamışlar” diyoruz. Ortak konuda insanların aynı noktaya bakış açıları, düşünceleri farklı olabilir ama bu hepimize gelişme verecektir diye düşünüyoruz. Keşke taklitler değil ama bizler gibi aynı amaçta yeni gruplar, çalışmalar, meslektaşlar çıksa.

Cengiz: Nasıl arabeskte Ferdi Tayfur, Orhan Gencebay, İbrahim Tatlıses her biri yaptığı ile farklı şeyler kattıysa aynı şekilde acapella’da da yeni takipçiler seviyeyi yükseltmede, acapella’nın yaygınlaşmasında etki ve katkıları olacaklardır.

N: Tabii takipçilerin bahsettiğiniz pozitif etkisi olacağı gibi, sorumda bahsetmiş olduğum taklitçi, kopyacıların mesela geçen senelerde pop müziğinde karşımıza çıkan, sadece 90-60-90 ölçü şartı ile ses fakiri 3-4hatunun grup kurup, müziğin dışında her şeyi sunmaları gibi! Bu ve gilleri sizelere ne kadar katkı sağlarlar Allah bilir!!

Cengiz: Acapella da böyle bir örnek yaşanması zor, zira acapella müzik yapabilmeniz için en önemli şey sesiniz, gırtlağınızdır. 5 tane şan bölümü mezununu da yan yana getirip acapella grubu kuramazsınız. Koro mantığında farklı ses ve tonlar lazım.

Tolga: Herkes solist olabilir ama herkes korist olamaz. Bugün İstanbul’da binlerce kebapçı var ama insanların ağız tadı ile beğenerek sürekli gittiği sadece 3-5 tane iyi kebapçı vardır. Türkiye’de özellikle ticari endişelerden dolayı müzik piyasasında bir yozlaşma var. Ama buna karşı da yapılmış pozitif, çok değerli, kalıcı, kaliteli çalışmalar da var. Biz bu pozitif yanda olduğumuzu düşünüyoruz.

Atakan: Herkes kendi potansiyelinde müzik yapabilir ama dinleyici seçicidir, beğenir ya da beğenmez.

Kerem: Ben çıtayı biraz daha yükseltmek istiyorum. Bizim şöyle bir özelliğimiz var. Atakan’ın Türk Halk Müziğine yatkın bir alt yapısı var, benim Türk Sanat Müziğine; Gökçer’in yabancı müziğe , Cengiz’in hemen her tür müziğe; Tolga’nın ise Klasik Müzik alt yapısı kuvvetli. Böyle beğeni ve deneyimleri olan beş müzik sevdalısı yan yana geldiğinde de ortaya çok çeşitli şeyler çıkabiliyor. Bu anlamda da başka bir ekibin Vokaliz’i taklit edebilmesi çok zor.

Cengiz: Sırrımızı açıkladın Kerem!

N: Oleyyyy, sırınızı size açıklattıran ilk kişi oluyorum bu durumda ben de ve derKi okuyucuları da bu sırrı öğrenen ilk hayranlarınız.

Peki, bu hafta ilk albümünüz çıktı hayırlı uğurlu olsun öncelikle, çok ara açılmadan ikincisini bekliyoruz diyeceğim ama şunu da biliyorum ki müzik piyasası çok da rahat bir dönemde değil. Daha popülist yaklaşımlarla hatta bazen ses, müzik bile ikinci planda kalacak şekilde bakılarak albümler çıkarılıyor. Ayrıca korsan satışlar ve kopyalama da büyük bir dert ve piyasadaki hareketi bayağı azaltmış durumda. Böyle bir piyasa var yani ortada ve siz bu piyasaya çok kaliteli bir albüm çıkardınız, beklentileriniz neler?

Tolga: Müzik endüstrisinin durumu ortada, bence bir süreç yaşıyoruz, 1960’lardan sonra başlamış bir süreç bu. Bu sürecin nedeni ise bence insanların düşünce ve düşünmeye, soyut olan bazı değerlere gerekli önemi vermemesinden kaynaklanıyor. Aynısı kitap yazarları için de geçerli. Düşünceye ve verilen emeğe bir saygı meselesi bu. Batı da bu problem bizdeki kadar büyük değil. Bu tabii klasik bir cevap olacak ama eğitimle alakalı bir şey. Daha kitap okumadan, televizyon seyretmeye başlamamızın da büyük etkisi var diye. Bunun da çözümü eğitim ve bilinçlenmeden geçiyor diye düşünüyorum.

N: Bilinçlenmek, eğitim çok önemli tabii ama mesela geçenlerde bir yerde okudum bir araştırma yapıyorlar “neden kopya, korsan kullanıyorsunuz” diye. Alınan yanıtların %90’ı ekonomik sebepler, satış fiyatlarının çok yüksek olması gösteriliyor. Tabii bilinçli bir insan bunun bir emeğin karşılığı olduğunu bilir ama ekonomik etkilerin her şeyin üzerinde olduğu şartlarda ve bir ülkede yaşıyoruz doğal olarak bilinçlisi bile rahatlıkla korsan ya da kopyaya yönelebiliyor.

Tolga: Şimdilerde 10 YTL gibi azami bir fiyata bir müzik albümü alabiliyorsunuz. Bakıldığı zaman herkes kendi için her ay 10 YTL veya 20YTL’si illa ki vardır ve harcar. Ben de bir anket çalışmasında bulunmuştum ve bu çalışmada CD’ler 1YTL olsa alır mısınız diye soruldu, alınan yanıtlar yine kopya alırım oldu. Bu acı bir şey ve bu ancak eğitim ve bilinçlenme ile çözülecek bir şey. Hatta keşke tüm albümler ücretsiz olsa. Sponsor bulalım ve sponsor karşılasın albümün masraflarını ve ücretsiz dağıtsın halka. Korsanı da ortadan kaldıracak tek yöntem budur.

Cengiz: Ben Batı hayranı bir insan değilim. Fakat yurtdışına gittiğimde bir şey çok dikkatimi çekti ve hayran kaldım. Kimse onları uyarmadan aldıkları, kulladıkları şeyin ücretini ödüyorlardı. Mesela metroda acaba ödemeyen varmıdır diye kontrol eden yoktu. Bu bir bilinç meselesi. Türkiye’nin genelinde bu bilinç eksikliği var. Ayrıca fakir bir ülkeyiz. Dün Beyoğlu, Cezayir Sokağı’nda yürürken bunu bir kez daha fark ettim. Bizim köyün, ki ben Antalya’nın Serik köyünde doğdum, çok daha güzel yolları vardı. Bahsettiğimiz yer İstanbul. Dahası var mı?

Tolga: Dünya’nın dönme hızını hiçbirimiz değiştiremeyiz. Aynı şekilde Dünya’nın bir de medeniyet hızı var. Bunun tabii lokomotifleri var, daha ortalarda olan ve gerisinde olanlar da var. Yeni bir hareket başladığında özellikle baştakiler rahatlıkla harekete ayak uydurabiliyorlar ama geridekiler için aynı şey geçerli olmuyor.

Cengiz: Medeni ülkeler bir yol katetmiş ve biz Türkiye olarak bunun yıllarca gerisinde kalmışız ve birden televizyon, medya, internet, radyo aracılığıyla bu gelişmişliklerin bombardımanına uğradık ama alt yapımız bunu kaldırmıyor. Bunu özümseyebilmek zaman alacak gibi.

Tolga: Türkiye’de buna uyum sağlamaya çalışıyor şu anda, biraz evvel bahsettiğim geçiş süreci bu.

Kerem: Geçenlerde YouTube da seyrettim Japonlar, Sony firması, robotlar yapmış ve harikulade dans ediyorlar. Türkiye içinse bu bir bilimkurgu filminden bir sahne ya da şimdilik uzaklarda bir ihtimal gibi geliyor bana.

N: Aklıma seyrettiğim bir reklam filmi geldi. Detay hatırlamıyorum ama şu sahnesi çok hoşuma gitmişti; bazı şeyleri ilk biz Türkler yapsaydık konseptinden çıkmışlar ve aya ilk biz çıksaydık diyorlar ve görüntüde ay da bayrağı dikmiş yanında halay çeken astronotlar var. Buna göre bizimde yapacağımız robotlar emin ol onlardan çok sonra bile olsa kesin farklı ve şahsına münahasır olacaktır.

Cengiz: Bu konular konuşulduğunda aklıma hep Maslow’un “İhtiyaçlar hiyerarşisi” geliyor. İnsanın yemek yemeğe ihtiyacı varsa, müzik ya da kitap satınalmak ikinci derecede kalır ve buna doğal olarak para harcamak istemez.

N: Vallahi burası Türkiye denge daha tam oturamadı. Sizin de dediğiniz gibi hayati ihtiyaçlarını ancak karşıladığından müziğe, kitaba lüks bakıp almayan da var ama bunun yanındaborca, harca girip son model cep telefonu alanda var. Neyse bir an önce bilinçlenmiş, emeğe saygı gösteren bir toplum olabilmemiz umudu ile biraz daha sizleri kurcalamak istiyorum. Müzik dışında başka neler var hayatınızda yoksa sadece Vokaliz mi?

Kerem: Lig TV de spor spikerliği yapıyordum, Türkiye’nin vasat spor spikerlerinden biri olmaktansa müzik alanında bir ilki gerçekleştiren ekibinde, belkide Türk Müzik Tarihine geçecek bir ekipte olmak daha idealist ve güzel geldi bana ve görevimi geçen hafta itibarı ile bıraktım, şuan sadece Vokaliz var hayatımda.

Atakan: Ben değişik orkestralarda gitar çaldım ve bunun dokuz yılı da değerli müzisyen Kıraç’ın orkestrasında geçti. Halen de tam olarak kopmuş değilim ama şu an hayatımda birinci planda Vokaliz var.

Cengiz: Benim de birinci planda önümüzdeki yıllarda hep Vokaliz var ve olacak.

Tolga: Benim de diğerlerinden farklı bir cevabım olmayacak.

Gökçer: Son 3 yıldır Vokaliz dışında başka hiçbir şeye ne vakit ne de enerji harcamadım, istemedim ve böyle devam edecek.

N: Peki, birlikte şöyle 5-10 sene ileri gidelim, Vokalizi nerede görüyorsunuz?

Gökçer: İlk olarak kişi başı ikişer milyon doları tamamladıktan sonra birbirimizden kurtuluşu görüyorum.

N: Aaaaa Gökçer, 5-10 yılda ikişer milyon dolar az değil mi? Yahu bugün biraz jön bakış, 1-2 medyatik haberle bunu 1-2 yılda yapanlar var. Ne kadar mütevaziymişsin.

Gökçer: Şaka bir yana, önümüzdeki 5 yılda Vokaliz ilklere imza atmaya devam edecek. Geçen gün internette bizim hakkımızda yazılan bir yorum vardı ve çok hoşuma gitti. Yaptıkları klip ile denizin bitmediğini gösteriyorlar diye bahsediyorlar bizden. Yapılmamış, az el atılmış, yeni şeyleri yapmayı seviyoruz. Zaten hiç birimizin günlük hayatımızda çok akıllı, uslu insanlar olduğumuz söylenemez, macerayı seviyoruz.

N: Zaten Türkiye gibi bir yerde ancak macerayı, riski seven yapar yaptığınızı. Yoksa akıllı adamın yapacağı şey değil.

Tolga: Şu anda başarılı bir grubuz tabii bunda Türkiye’de olmamızın payı büyük. Belki Amerika’da veya Avrupa’da olsaydık başarıyı hemen yakalayamayabilirdik. Bireysel olarak hepimizin grup kurulurken de farklı düşüncelerimiz vardı. Mesela ben önümüzdeki 5 yılda Vokaliz’in klasik orkestralarla Türk motiflerini de kullanarak belki New York’ta sahne almasını planlıyorum.

N: Süper bir fikir ve kesin izlemeye ve sizi ayakta alkışlamaya gelirim

Tolga: “Hayat siz gelecek için planlar yaparken başınızdan geçenlerdir” diye bir söz var. Tabii biz planlar yaparken bir yandan da hayat hızla ilerliyor ve yeni şeyler karşımıza çıkabiliyor. Mesela biz albümü hazırlarken “Ezginin Günlüğü” nün 25.yıl albümü de hazırlanıyormuş. Çok yakın bir tarihte, bu albümde bulunmamız için albümün prodüktörü de olan Sevgili Ustamız Burhan Şeşen’den bir teklif geldi. Ben Türkiye’de sanmıyorum ki albümü bile çıkmamış bir gruba, Sezen Aksu, Zuhal Olcay, Bülent Ortaçgil gibi dev müzisyenlerin bulunduğu Tribute albümü için teklif gelmiş olsun. Sonuçta önümüzdeki yıllarda da her ne yapacaksak, hangi projede olacaksak bir Vokaliz farkını göstermeye devam edeceğiz.

Atakan: Türkiye’de acapella müziğini Vokaliz’le tanıtmaya çalışıyoruz ve önümüzdeki dönemde de bu müzik türünde markalaşmak yani Vokaliz ile acapella kelimelerinin hep birlikte kullanılmasını istiyoruz.

Kerem: Tıpkı, UHU, Selpak gibi…

N: Peki bir de ben söyliyeyim bundan 5-10 sene sonra sizi nerede görmek isterim. Birincisi kesinlikle sadece Türkiye sınırları içinde değil, uluslararası bir platformda görmek isterim. Dünyadaki tüm acapella grupları içinde Türkiye’nin de sesini, müziğini, motiflerini duyuranbir grup olmanızı arzu ederim. Ve son olarak da Türkiye’de en kısa zamanda uluslararası bir acapella müzik festivaline öncülük etmenizi isterim. İstanbul 2010 Kültür Şehri ilan edildi ve şimdiden harıl harıl çalışmalar başladı. Mesela bu döneme yönelik bir festival olabilir.

Gökçer: “Sultans of the Dance” grubu ilk çıktığında yer yerinden oynamıştı. Yaptıkları şey aslında çok bilinen bir şeydi. Ama bunu öyle bir gösteriş ve ihtişam ile sundular ki her izleyen büyülendi, etkilendi, ayakta alkışladı ki bunu hak ettiklerini düşünüyoruz. Vokalizin’de önümüzdeki beş yıl içinde en temel planlarından birisi de böyle bir gösteriye imza atmak. Sonuçta baktığınızda şarkı söylüyoruz, herkes şarkı söyler, duşta, arabada… Vokaliz, çok sesli müzikle Türkiyede olsun, dünyada olsun ürününü ortaya koyuş şekli ile daha da ilerletip, süsleyip sunabilmeyi amaçlıyor.

Atakan: Akademik çizgiler içinde yazıyoruz şarkılarımızı ama popüler bir şekilde sunuyoruz. Ve böyle de devam edecek.

Tolga: Bu da müziğimizin daha sıcak olmasını, dinleyiciye sıcak gelmesini sağlıyor.

N: Başta biraz değinmiştik ama detayına inmedik. Her biriniz şarkı söylerken aynı zamanda bir enstrümanı da seslendirebiliyorsunuz? Kim hangi enstrümanı seslendiriyor?

Gökçer: Herkes kendi ses aralığına, gırtlağına göre enstrümanları seslendiriyor.

N: Mesela “ney” sesini kim yapar.

Atakan: En iyi Gökçer yapar. Bağlamayı ben yaparım, Kerem bas gitar, ritmbas, Tolga’nındaritmleri kuvvetlidir, davulları güzel yapabilir.

Tolga: Aslında şunu da eklemek lazım. Biz birebir enstrüman sesi çıkartmıyoruz ama arada yaptığımız “dımçak, dımçak…” seslerini dinleyenler o parçayı daha önceden tanıyorlarsa ona göre bir veya birkaç enstrüman ile bağdaştırıyorlar.

N: İnce sesleri nasıl hallediyorsunuz yani bir bayanın çıkarabileceği? Grubunuza bayan almayı düşünmez misiniz? Sesim iyi olsa hemen talip olacağım ama…

Atakan: İnce sesleri Gökçer çıkarıyor genelde.

N: Tipi de pek göstermiyor ama…

Gökçer: Vokaliz kurulurken neye ihtiyacımız var diye kurulmadı. Vokaliz kurulurken zaten 15 yıldır müzik hayatı içinde bulunan ve birbirini bilen, aynı amaç ve hayali taşıyan insanlar bir araya geldi.

Cengiz: Gruba katılan hiçbir arkadaş için sınav filan yapmadık. Acaba bu arkadaş yapar mı diye hiç düşünülmedi. Ve parçalar seslendirilirken de o adamın yapabileceği, seslendirebileceği şeyler yazıldı.

Tolga: Ve birlikte çalışmaya başladıkça da bizim Vokaliz’e inancımız arttı. Mesela biz grubu kurduğumuzda 2007 Nisan ayında albüm çıkartmayı düşünmedik ama bu bizim şu an da üzerinden geçtiğimiz yoldaki bir nokta oldu.

N: Peki, canlı performanslarda sanatçı da, enstrümanda sizsiniz. Sanırım enstrümanlı bir performansa göre daha çok ses ve efor sarf ediyorsunuz. Ne kadar süreyle canlı performansta sahnede kalabiliyorsunuz?

Cengiz: Gerçekten çok yoruluyoruz. Uzun performanslar doğal olarak daha fazla yoruyor.

Tolga: Örnek vermek gerekirse birer saatten 2 bölüm halinde arada kısa bir dinlenme ile toplam iki saat yapabiliriz ama bu gerçekten ciddi bir performans anlamına geliyor. Daha çok 50 dakika ilk yarıyı yapıp, sonra 15 dakika kadar dinlenip 1 saatlik bir performans yapabiliyoruz. Bu odaklanma ve kondisyonla da alakalı bir şey.

Kerem: Aslında biz de yaşadıkça öğreniyor ve anlıyoruz. Ses sisteminin de çok etkisi var. Kötü bir ses sistemi varsa daha fazla efor sarf etmek zorunda kalıyoruz.

N: Sesinizi nasıl koruyorsunuz, diyafram çok önemli bildiğim kadarı ile ses sanatçıları için spor filan yapıyor musunuz?

Cengiz: Ben her sabah çocuğumu okula götürüyorum, sonra geri gelip diğerinin dertleri ile ilgileniyorum yani bayağı hareketliyim sabahları.

Gökçer: Gece sporları da var…

Kerem: Ses koçumuz Gökçen Koray ile birlikte ses çalışmaları yapıyoruz.

Atakan: Uykuya dikkat etmek gerek, uyku sese çok iyi gelen bir şey. Yeteri kadar dinlenemezseniz bu sesinize yansıyabilir.

N: Şimdiki sorum Vokaliz’den bir yana, her birinizin hayat felsefesi? Tek tek yanıt alayım birbirinden kopya çekmek yok ama…

Kerem: Okumak, öğrenmek, paylaşmak.

Atakan: Yaptığım işi başarılı yapmak.

Cengiz: Başta ailem ve yakın çevremdeki dostlarımla birlikte mutlu bir hayat sürmek.

Tolga: Ben de yaptığım işi en doğru ve iyi şekilde yapmak istiyorum ama bunu müzikle yapmak istiyorum.

Gökçer: Ben efsaneleşmeden ölmek istemiyorum.

N: Ben de efsanevi olmuş bir grupla, efsanevi olmadan evvel tanışmış ve böyle güzel bir sohbet yapmış olmak istiyordum ve olacak sanırım. Son olarak derKi okuyucularına bir mesajınız var mı?

Cengiz: derKi okuyucularına albümümüzü tavsiye ediyoruz, gerçekten çok emek verdik, çalıştık, inandık. Türkiye’de bu konuda bir ilke imza atan Vokaliz’e destek vermelerini bekliyoruz.

Tolga: Vokaliz derKi; bizi takip etmeye devam edin.

N: Öncelikle sizleri, gelecekte “efsanevi” diye konuşulacak bir grubu tanımaktan çok memnun oldum. Bu “efsanevi” yolculuğunuzda sizlere sonsuz başarılar diliyorum ve daha önce de belirttiğim üzere sizleri en kısa sürede uluslararası platformda görmeyi arzu ediyorum. Şu an ki heyecanınızı, inancınızı ve neşenizi hiç kaybetmeden “efsanevi” olabilmeniz dileğimle…

Neslihan Yavuzer Behmuaras