Hatırlıyorum da, eskiden sevdiğimiz sanatçı yeni bir albüm çıkarttığında koşa koşa bir kasetçiye gider ve albümünü satın alırdık. O zamanlar “Kasetçi” diye bir kavram vardı, yani sağda solda sadece kaset satarak para kazanabilen birçok mağaza vardı. Zaman içerisinde; kasetler, yerini yavaş yavaş CD’lere bırakmaya başladı.

Taş plaktan CD’lere uzanan zaman zarfında değişen çok şey oldu. Ne var ki, MP3 formatı icat edildiğinden beri hiçbir şey eskisi gibi değil. Zira MP3; hırsızlığı, evimizin rahatlığında masamızın başından yapılabilecek kadar kolay bir hale getiriyor.

“Hırsızlık” kelimesi birazcık rahatsız edici, öyle değil mi? Doğru… Gerçekler, bazen rahatsız edici olabilir. Şimdi, işin birazcık derinine inelim ve konuya farklı açılardan yaklaşalım. Yazının sonunda, neyin doğru neyin yanlış olduğuna kendiniz karar verin.

Para ve alışveriş deyince aklınıza manav, pazar, çarşı, sebze, meyve, giysi gibi şeyler mi geliyor? Yoksa YTL, Dolar, Euro, parite, sıcak para, Dow Jones gibi kavramlar ve boğa & ayının dansı mı? Ekonomi kavramının sizdeki imajı ne olursa olsun, değişmeyen bir gerçek var: Kavramsal olarak kadar karışık olursa olsun, ekonominin özünde çok basit bir prensip yatar.

Bu prensip; iki insanın, ellerindeki değişik mal / hizmetleri kendi rızasıya değiştirmesine dayanır. Örneğin; bende bir sepet elma varsa, bir sepet armutu olan arkadaşımla anlaşıp, 2 elma vermek karşılığında 2 armut alabilirim. Buna alışveriş denir. Buna karşılık; (sadece elma karşılığında armut vermeyi kabul eden) arkadaşım başka bir tarafa bakarken sepetinden (rızası dışında) gizlice bir armut alırsam, buna hırsızlık denir.

Özetle hırsızlık; bir başkasının emeği ile elde ettiği birşeyin mülkiyetini onun rızası dışında almaktır. Bu konuda herkes hemfikir, öyle değil mi? Güzel…

Gelelim müzik piyasasına… Müzik piyasasının işleyiş mantığı, elma-armut piyasasından çok farklı değildir. Bir sanatçı, yıllarını verip uzmanlaştığı müzik alanında bir takım eserler ortaya koyar ve bu eserleri plak, kaset, CD gibi bir medya üzerinde piyasaya sürer. Gidip bir CD satın aldığımızda ödediğimiz para ile satın aldığımız şey CD’nin plastiği değildir. Kutu ve CD’nin yanı sıra, CD üzerinde bulunan parçaları dinleme hakkını da satın almış oluruz.

Deminki örneğe dönecek olursak; para, bizim elmamızdır. Bunun karşılığında aldığımız armut ise, sanatçının parçasını dinleyebilme hakkıdır. Satın aldığımız CD’yi dinleme hakkı, tek kişilik bir haktır. Yani, CD karşısında ödediğimiz bedel (bir elma) karşılığında sanatçı ve plak şirketi, CD’yi sadece kendimizin dinlemesine (bir armut) razı olmuştur.

 

CD’yi kopyalamak suretiyle bir başka arkadaşımıza verecek olursak, ödediğimiz bedel karşılığında birden fazla kişiye dinleme hakkı sağlamış olur ve sanatçının (eser sahibinin) rızası dışına çıkmış oluruz. Herhangi bir alışveriş işleminde, karşı tarafın ürününü (armut) rızası dışında elde ettiğimiz zaman “hırsızlık” yapmış olacağımızı kabul ettiğimize göre, satın aldığımız bir CD’yi bizden kopyalayan bir arkadaşımızın da parçaları dinleme hakkını hırsızlık yoluyla elde etmiş olacağını görmek çok zor olmasa gerek.

Gelelim MP3 konusuna… MP3, satın alınan bir CD’nin kopyalanarak dosya haline getirilmesi suretiyle oluşturulur. Yani; bir MP3 dosyası ile kopya bir müzik CD’si arasında hiçbir fark yoktur.

Peki, etik kurallar ve yasa çerçevesinde MP3’ün (kopya müzik dosyalarının) konumu nedir?

Az önce gördüğümüz gibi; bir CD satın aldığımızda, aslında içindeki parçaları dinleme hakkını satın almış oluyoruz. Bir CD’yi istediğimiz kadar kopyalayabiliriz; sadece kişisel dinleme amacıyla kullandığımız sürece bunun hiçbir sakıncası yoktur. Ne var ki, kopyalanmış bir CD’yi veya MP3 dosyasını (parasını ödeyip dinleme hakkını elde etmemiş, dolayısıyla sanatçının rızası dışına çıkmış) bir başka arkadaşımıza verdiğimiz anda, arkadaşımız hırsızlık yapmış olur.

Aynı şekilde, bedelini ödeyerek dinleme hakkını satın almadığımız bir MP3 dosyasını Internet’den indirdiğimiz anda hırsızlık yapmış oluruz.

Bu yazıyı okuyanlar arasında, eline bir tuğla alıp kuyumcunun vitrinini kıracak ve altınları alıp kaçacak kaç kişi vardır? Oldukça karlı olmasına rağmen, “Düpedüz hırsızlık!” denecek böyle bir işi yapacak pek fazla kişi olmadığını düşünüyorum.

Peki, bu yazıyı okuyanlar arasında Internet üzerinden veya arkadaşından elde ettiği kopya MP3 dosyalarını dinleyen kaç kişi var? Neredeyse herkes bu kategoriye dahil, öyle değil mi?

Yazık… Demek ki bizi hırsızlık yapmaktan alıkoyan tek şey; işin zahmeti, gürültü patırtısı ve yakalanıp cezalandırılma korkusu imiş. Hırsızlık kolay hale geldiği ve yakalanma riski ortadan kalktığı anda bu yola sapıyorsak; sopa gösterildiğinde hırsızlık yapmıyor olmamız bizi ne kadar erdemli kılar?

Korsan CD satan bir tezgahtardan CD satın almak ise, ucuz olduğu için çalıntı olduğunu bile bile mal almakla aynı şeydir.

“Evet ama, orijinal müzik CD’leri çok pahalı, alamıyorum, ne yapayım?” diyenler çıkacaktır. Bu ifadenin, kuyumcuyu soyarken yakalanıp “Evet ama, altınlar çok pahalı ve alamıyorum, ne yapayım?” diyen hırsızın ifadesinden hiçbir farkı yoktur.

Olaya bir de kuyumcu açısından bakın. Yıllarını verdiği sanatı ile altını özenle işleyip, karşılığında (ekmek, su, giysi, barınak gibi ihtiyaçlarını karşılamak için kullanacağı) para isteyen kişinin altınlarının rızası dışında elinden alınması çok yazık, değil mi? Böyle bir kıyaslama yapıldığında, hangi düşünce yapısına, görüşe ve inanca sahip olursanız olun, kuyumcuyu haklı bulacağınızı tahmin ediyorum.

 

Şimdi, MP3 ve kopya CD konusunda olaya bir de müzisyen açısından bakalım. Yıllarını verdiği sanatı ile parçaları özenle yazıp, dinleme hakkı karşılığında (ekmek, su, giysi, barınak gibi ihtiyaçlarını karşılamak için kullanacağı) para isteyen kişinin parçalarının rızası dışında bedavaya dağıtılması çok yazık, değil mi? Böyle bir kıyaslama yapıldığında, hangi düşünce yapısına, görüşe ve inanca sahip olursanız olun, sanatçıyı haklı bulacağınızı “umuyorum”.

Sonuçta MP3 ve müzk CD’leri, lüks ürünlerdir. Bahsettiğimiz şey; ekmek, su gibi vazgeçilmez şeyler değildir. Ekmeğin suyun pahalıya satılıyor olması zorbalık olabilir – bu konunun, ayrı bir başlıkta tartışılması gerekir. Ancak, “olmazsa olmaz” kategorisine girmeyen bir ürünün veya eserin üzerine sanatçı / dağıtımcı şirket istediği fiyat etiketini yapıştırmakta özgürdür. Ben istersem CD’deki parçaları son derece değersiz bulup 1 YTL’ye satarım, istersem son derece değerli bulup 100.000 YTL’ye satarım. Bu; armut satıcısının bir armut karşılığnda 1 elma veya 100.000 elma talep etmesi konusunda özgür olması gibi birşeydir. Elmacının sırf fiyatı yüksek bulduğu için armut çalması etik midir? Bu sorunun cevabını kendi vicdanınıza bırakıyorum…

Kopya MP3 dosyaları için vereceğiniz bu vicdani karar; kopya oyun, VCD, DVD’ler ve Playstation Chip’leri için de geçerli olacaktır. Hırsızlık yapmayı bir şekilde etik bir kurala bağlayabiliyor musunuz? Vicdanınız, bu konuda son derece rahat mı? Sanmıyorum…

Bıçak tek başına kötü bir şey değildir, onu iyi veya kötü yapan şey, içinde bulunduğu elin niyetidir. MP3 de tek başına kötü bir şey değildir, onu iyi veya kötü yapan şey, içinde bulunduğu bilgisayarın sahibinin niyetidir.

Şeytanın gökten zembille inip açık açık “Gelin, hep birlikte kötülük yapalım!” diye bağırmasını beklemek saflık olur. Günah ayrıntıda gizlidir. MP3 ise birçok ilginç ayrıntı içermektedir.

Gerisini vicdanınıza bırakıyorum…

Kerem Köseoğlu