Dayak cennetten çıkma mıdır? O zaman bu tabir nerden çıkmıştır? Burnumuz sürtüldüğünde; eskiler bazen ne doğru sözler söylemiş deriz. Ama ya bu? İşte bu bizim adam etme yöntemimizdir! Adam ettiğimiz o çocuklar gün gelir “kızını dövmeyen dizini döver” mantığı ile vurur yavrusuna. Çünkü çocuklarımızı terbiye (!) etme biçimimiz çoğunlukla şaplaktan geçer.

Üstelik dayak görünmezdir çoğu zaman. Vurulan yer morarmadıkça, kan akmadıkça sorun yoktur. Dayak yemiş sayılmazsın. Görünmez, söylenmez. Yasak bir tabu kelimesidir.

Ya kadınlar… Çoğu zaman ilk tokatta ses çıkartmazlar, ama ilerleyen dönemlerde bir tokatla sınırlı kalmaz yaşanacaklar… İttirmeler, yumruklar, tekmeler, bir cisimle vurmalar takip eder birbirini genellikle. İnsanların öfke anlarında kontrollerini ne kadar yitireceklerini bilemeyiz. O kişi, karşısındakinin yakınlığından ziyade, bir insan /  canlı olduğunu unutan bir yaratığa dönüşür. Ama dur demezler bazen. Tepkilerini, kırılganlıklarını dile getir(e)mezler.

Üstelik yaşa, eğitim düzeyine, dine, kültüre, ırka bakmaz dayak! Kadında da, erkekte de!  Ne zaman dayak olayı ortaya çıkar biliyor musunuz? Erkeğin karıştırdığı haltlar bir bir açığa çıkar ve kadının kafasına o an dank eder. Bu adam senelerce beni dövdü der. O an iş “zaten” lere döner. Ortalıkta bir sürü zatenler, şöyleydiler, böyleydiler uçuşur. Haksızdır kadın burada. Kendine fiziksel şiddet uygulayan kocasına dur demediği için. Bir tokat olayını affetmeyen kaç kadın vardır düşündünüz mü hiç? Bu tokatla boşanan yada? Ama iş diğer olaylarla birleşince yardımcı etken gibi sunuluverir. Bana defalarca vururdu denir. E be kadın yeni mi geldi aklına desen, diyemezsin… Çünkü; “Kol kırılır yen içinde kalır.”, “Aaa kocadır vurur.”, “Deli misin kızım her ailede olur?” Ne de olsa “vurduğun yerde gül biter” değil mi? Bunlar dikensiz üstelik gıkları çıkmaz. “Şöyle bir tane koyacaksın, görecek görünü” derler…  Koydular mı oturturlar.

“Tek bir tokat uğruna boşanan olmaz” demiştim ya daha önce. Dayak çoğu zaman yardımcı etkendir diğer olaylara. Sonradan öne sürülen “zaten” gibidir. Ve bizlerin şiddet anlayışı birbirimizden çok farklı ki… Susarız… Susarlar… Susturulurlar… Buna alışkınızdır çünkü.

Kadının şiddet gördüğüne inanmamız için illa yüzünün gözünün şişip kızarmasını, morarmasını bekler gibiyiz. İnsanız… Ve hep bu bahanenin ardına saklanırız. Ben bile öyle bir durumda fiziksel görüntüsüne bakıp; “aaa ama sabah iyi görünüyordu” diyebilirim. İnsanların özellerine inmedikçe neler yaşadıklarını bilemiyoruz. Çünkü hepimiz o kadar güzel maskeleniyoruz ki bu dayak olaylarında. Susuyoruz, anlatmıyoruz. Bazılarımız anlatsa da dinlenilmiyoruz.

Komşularımıza uygulanan bir şiddet söz konusu olduğunda susuyoruz. Onu bırakın kavga da bile duymamazlıktan geliyoruz. Perdemizi çekiyoruz, kapımızı kapatıyoruz ve maskelerimizi takınıp, hiçbir şey yokmuş gibi davranıyoruz. Her aile de olur diyoruz belki… Susuyoruz!

Bilmiyoruz… Suratının, makyajının, kıyafetlerinin altında ne morluklar olduğunu mesela… Yaka paça gecenin bir yarısı sokağa atılan kadını geri evlerine yolluyoruz. Üzerine basa basa “Senin yerin kocanın yanı” diyoruz. Ve hiç düşünmüyoruz; beyinlerindeki anıların, görüntünün netliğini. Bence her kadının beyni uğradığı haksızlığı hatırlamak üzere kayda alması, yüzlerce mega piksel görüntü kalitesi ile çekilmiş bir fotoğraf makinesi gibi. Olayların netliği her daim içlerinde… Çünkü ailelerimiz bize küçüklüğümüzden beri şunları öğretiyor:

– “Hay Allah’ ın cezası, yine mi… Kızım başımıza bela mısın”,

– “Bak hanım (bak anne / teyze / yenge) demedi deme, bu kız başımıza ne işler açacak, bak gör. Bir an önce baş göz etmeli…” sözcükleri ile dışlarlar bizi. Sürekli bir göz hapsidir. Komşular bile yer ararlar bazı bazı “mukayyet olun kızınıza” diyerek…!

Sürekli birilerinin vicdanına kalmak ne demektir bilir misiniz? Sırasıyla önce ailemizin, bizden büyük – küçük fark etmez erkek kardeşlerimizin, aile büyüklerimizin, (!) babamızın, amcamızın, kocamızın, oğlumuzun vicdanlarına bırakılır bazılarımız…

Psikolojik şiddetten bahsetmiyorum bile…

Aşağıdaki yazıyı internet üzerinde buldum. Gerekli yasal uygulamalar içinde güzel bir kaynak. En azından neler yapılması gerektiğini basitçe ve herkesin anlayabileceği bir yazım tarzı ile anlatmış.

“Erkek şiddeti, kuşkusuz kadının evlilikte ve evinde uğradığı en yaygın haksızlıktır.Kadınlar aile içinde çoğu kez bu kaba güce maruz kalıyorlar. Erkek şiddeti, erkeğinkadına uyguladığı baskı, yıldırma, boyun eğdirme amacı güden, erkek iktidarını evde ve hayatın bütününde sürdürmeye yarayan bir mekanizmadır. Oysa gerek fiziksel şiddet, gerek psikolojik şiddet hem erkeğin hem de kadının yaşamlarına, ilişkilerine, işlerine, üretimlerine, çocuklarının ruh, beden sağlığına, eğitimlerine ve tabii tüm toplumsal yapıya çok büyük zararlar, yaralar açar.

Aile içinde kadına karşı uygulanan şiddet fiziksel, duygusal, ekonomik, cinsel, tehdit, çocukları kullanma, kadını çevresinden ayırma şeklinde olabilir.

Kadınların aile içinde maruz kaldığı şiddete karşı;

* Önce evine yakın bir karakola giderek şikayet etmesi gerekir.
* Polis memurları “nasıl olsa savcılığa gidecek, o nedenle doğrudan doğruya oraya başvur” deseler de karakoldan şikayetinin tutanağa geçirilmesinde ısrar edip, imzalatılmak istenen yeri okuduktan ve söylediklerinin dışında birşey yazılmadığından emin olduktan sonra
* Tutanağı imzalayıp mümkünse bir örneğini, değilse tarih ve numarasını alınması gerekir.
* Bu şikayet başvurusu üzerine karakolun yapması gereken, şiddete maruz kaldığını ileri süren kadını yetkili hükümet tabibine ya da adli tıp doktoruna gönderecek ve şiddetin belirtilerine ilişkin bir rapor alınması gerekir.

Bu raporla koca aleyhine ceza davası açılması kadının şikayetine bağlıdır.Eğer kadına uygulanan şiddet en az 10 gün ve daha fazla bir süre günlük işlerini yapmasına engel olacak bir durum yaratmışsa ya da vücudunda kalıcı bir iz bırakmışsa,savcılıkça koca aleyhine kamu davası açılacaktır.

Aile içinde şiddete maruz kalan kadının, kocası aleyhine cezai yönden şikayet etmek vedava açılmasını sağlamak dışında, boşanma davası açmaya, bu nedenle manevi tazminat istemeye, sulh hukuk mahkemesi hakimine başvurarak ayrı bir ikamet edinme talebinde bulunmaya hakkı vardır.

Ayrıca evlilik, insanların cinsel gereksinimlerinin yasala uygun bir biçimde karşılandığı bir kurumdur. Türk Ceza Kanunu’na göre maalesef evlilikte ırza geçme söz konusu değildir.Ancak cinsel ilişkiye zorlamak amacıyla şiddete başvurulmuşsa Yargıtay’ın bazı kararlarında bunun suç olduğu kabul edilmiştir. Kadın kocası tarafından istemediği cinsel davranışlara zorlanması durumunda da şikayette bulunabilir ve şiddet kullanılarak buna zorlanmışsa boşanma davası açabilir. Şiddetin kullanıldığını doktor raporu vb. şekilde ispat edebilen kadın, kocasından manevi tazminat da talep edebilir.

Aile içinde eşlerden biri diğerine, çocuklara ya da çocuklar tarafından ebeveynlerine karşı terbiye yetkisini kötüye kullanmak, birlikte yaşanan aile bireylerine fena muamelede bulunmak şeklinde cereyan ederse, takibi şikayete bağlı olmak üzere, taraflardan herhangi birisi, kötü muamelede bulunan aleyhine şikayette bulunabilir. Eşler arasında böyle bir olay cereyan ederse aynı zamanda boşanmaya, ebeveynler ile evlatları arasında cereyan ederse velayetin, vasi ile vesayet altında bulunan bir kimse arasında cereyan ederse, vesayetin ortadan kaldırılmasına karar verilebilir.

(Örneğin evdeki kocanın, eşi kadın ile ergin olmayan çocuklarını soğukta ve yoksulluk içinde sokağa atması hali, manevi cebir yoluyla eşin ters ilişkiye zorlanması halleri gibi…)”

Efsa