Sözcükler düşüncenin sembolleridir. Yani bir anlamda onlarla düşünür, onları kullanarak kendimizi ifade eder ve başkalarıyla iletişiriz. Sorun onlardan çok, bizim onlara kendi anlayışımıza göre ‘yüklediğimiz’ ve o nedenle de yanlış anlamalara neden olacak kadar bozulmuş, herkese farklı şeyler düşündürebilecek yetersiz-çarpık anlamlandırmalardadır. Hal böyle olunca da, zaten çok az sözcükle doğru anlaşabileceğini sanan ‘yurdum insanları’ için sözcükler bütünleştirici değil ‘ayrıştırıcı’ olabiliyor; anlaşabilmenin değil de ‘anlaşamamanın’ aracı olup çıkıyorlar. Bir de buna son yıllarda ‘gerilimli toplum’ olmaktan kaynaklanan ve gittikçe artan tahammülsüzlüğümüz, hoşgörüsüzlüğümüz, her şeyin en iyisini, en doğrusu bildiğimizi sanma demek olan o ukalâca safdilliğimiz eklenince, iletişim sorunlarımız katlanarak büyüyor. Kısacası dili doğru ve yerinde kullanamadıkça doğru ve yeterli bir iletişim kuramıyoruz.

 Oysaki gündelik yaşamda o kadar çok kavramı yanılarak bir diğerinin yerine kullanıyoruz ki, sonunda hem işin içinden çıkamıyor hem de birbirimizi doğru anlamakta ve söylemek istediklerimizi doğru düşünüp doğru ifade edebilmekte hayli zorluk çekiyoruz. Karşımızdakiler de yazılıp söylenenleri bizim anlatmaya çalıştıklarımızın yerine, kendi bildikleri gibi anlamakta ısrarcı olunca mantıksal çözümlemelerde ciddi yanlışlıklar ve taraflar arası kavram kargaşaları kaçınılmaz hâle geliyor.

Bunun temel nedenleri, öncelikle eğitim ve öğrenim yaşamımız süresince bizlere anadilimizin, gramerinin, linguistiğinin ve anlambiliminin yeterince öğretilememiş olması; daha sonra da bizlerin daha fazlasını öğrenme, dil konusundaki bilgimizi ve onu doğru kullanma becerimizi artırma isteğinden yoksun kalmamızdır.

Şimdi birbirine karıştırdıklarımıza, yanlış anlayıp yanlış aktardıklarımıza kısaca bir göz atalım:

. ‘Ruhsallık’ – Ruhçulukla,

. ‘Dindarlık’ – Dincilik veya Dinsellikle,

. ‘Mistiklik’ – Miskinlikle,

. ‘Astronomi’ – Astrolojiyle,

. ‘Adalet’ – Eşitlikle sıkça karıştırıldığı gibi;

. ‘Bilinc’i – Zihinle,

. ‘Bağlılığı’ – Bağlanmışlıkla,

. ‘Başarma’ isteğini – Hırsla,

. ‘Umutlarımız’ı – Tutkularımızla,

. ‘Özbenliği’ – Sahte Benlikle (ego),

. ‘Bilgiyi’ – Hurafeyle,

. ‘Tekbaşınalığı’ – Yalnızlıkla,

. ‘Cinselliği’ – Seksüalite ile bir tutabiliyoruz…

Öte yandan;

. ‘Duygulu Olma’yı – Duygusallıkla,

. ‘Duyarlılığı’ – Kırılganlıkla,

. ‘Dua’yı – İbadet ve Tapınma ile karıştırıyoruz…

Ayrıca;

. ‘Bilgeliği’ – Tevekkül ya da Boşvermişlik,

. ‘Erdem’i – İlgisiz Kalma veya Adamsendecilik,

. ‘Özgürlüğü’ – Sorumsuzluk,

. ‘Cesaret’i – Tedbirsizlik,

. ‘Bilme’yi – Zihinsel Fanatiklik ve Seçeneksizlik,

. ‘Fedakârlığı’ – Adanmışlık sanmak diğer önemli yanılgılarımızdandır…

Biraz daha devam edersek;

. ‘Felsefe’yi – Laklâkiyatla,

. ‘Gizemciliği’ – Mantıkdışılıkla,

. ‘Şuurlu İnanc’ı – Mekanik İnançla,

. ‘İnanma’yı – Teslimiyet ve İtaatle,

. ‘İyimserliği’ – Kabullenme ile,

. ‘Motivasyon’u – Kıskançlıkla

. ‘Meditasyon’u – Konsantrasyonla bir tutma yanılgısına düştüğümüzü görebiliyoruz…

Son olarak da;

. ‘Sadakat’i – Köle Olma veya Biat Etmeyle,

. ‘Saygı’yı – Korku ve Riya ile,

. ‘Şefkat’i – Acıma ile,

. ‘Zaman’ı – Şimdiki An ile,

. ‘İnanma’yı – İkna Olmakla,

. ‘Zihinsizliği’ – Akılsızlıkla,

eşdeğer sanmanın, içselyaşamımızda ne denli çarpıklıklara ve doğru düşünme ile ifade edebilme sürecimizde ne kadar önemli yanılgılara neden olduğunu; bütün bunların sonucunda da birbirimizle yeterince anlaşamayıp, bir türlü daha düzenli bir ilişki ve işbirliği oluşturamadığımızı fark edebileceğiz.

Benzeri zorlukları ve yanılgıları kendi dilini yeterince bilmeden ve semantiğini doğru kavramadan ikinci bir dili öğrenmeye çalışanlarda da gözlemleyebiliyoruz. Ortalıkta bunca kötü çevirinin boy göstermekte olmasının temel nedeni çevirmenlerin Türkçe’yi yeterince bilememeleridir.

Kişilerin kendini ifade etme ve birbirleriyle anlaşma aracı olan dil de yaşayan, gelişen canlı bir varlıktır. Bizlere düşen önce onu doğru öğrenmek, anlamak, üzerinde düşünmek ve onu doğru kullanmaya özen göstermek olmalıdır.

A. Kerim Soley