Hayır feminist değilim.

Aslında tam da bahsedeceklerimi kapsaması gerekirken, bunları teoriden öteye geçiremeyip uygulamada sembolik ve yüzeysel şeylerle uğraştığı için. “İnsan olma”nın mücadelesi vermesi beklenirken ideolojisini “kadın-erkek çatışması”na indirgediği için. Oysa ben eşit muameleden bahsediyorum. Her türlüsüne olduğu gibi kadına şiddete de karşı duruyorum, cinsiyet ayrımcılığıyla mücadele ediyorum…

Doğru, insan kendi kaderini kendi tayin eder ama sırf kadın olduğu için hayata 1-0 geriden başlayanlar var. Okutulmayan, zamanı geldiğinde “münasip kımetleri” ile everilen ardından da annelik rolünü ve dişi kuş olmalarından kaynaklı yuva yapma sorumluluğunu üstlenip kendilerine ait bir hayatı ol(a)mayan kadınları diyorum…

Türkiye’de bunlara rastlamak, özellikle de kırsal kesimde çok kolay. Hatta belki fazla uzağa gitmeye bile gerek yoktur! Diğer taraftan –mümkün mertebe- modern kadınlar var. Gelir dağılımının yarattığı fırsat eşitsizliğinden daha az etkilenen, kültür seviyesi daha yüksek kesimden kadınlar…

Güzel okullardan mezun, donanımlı kadınlar… Sıra iş bulmaya geldiğinde “aile rolü” , “annelik rolü”, “toplumsal rol” göz önüne alınıp, eşine- ailesine tabi olabileceği düşünülerek “cinsiyetine uygun” pozisyonlara getirilen kadınlar….

İspanya bu yolda güzel bir adım attı. Başbakan Zapatero “cinsiyet eşitliği” yasa tasarısını parlamentoya sundu. Buna göre şirket yönetim kurullarına 8 yıl içinde yerine getirmek şartıyla %40 kadın bulunması zorunluluğu getirilecek ,uyulmadığı takdirdedevlet ihalesi alınamayacak. Bunun yanında kadın-erkek maaşları dengelenecek ve kadın –erkek ayrımcılığı yapan işyerlerine 90 bin avroya varan para cezaları verilecek. Tasarı işaleminde rekabeti öldüreceği yönünde eleştiriler alsa da umarım yasalaşır ve maço İspanya attığı bu güzel adımla diğerlerine de yol açar.

Türkiye için bu konuda fazla umutlu olamıyorum maalesef… Yukarıda da değindiğim gibi feminizmi algılayamamış, dolayısıyla doğru uygulayamamış ve toplumsal yapının da etkisiyle (İslam gibi) ataerkil düzeni destekler bir tutum benimsemiş bir ülkedeyiz. Yapılan bir araştırma kadınların istihdam içindeki oranlarının 1950’lerden bu yana hızlı bir biçimde düştüğüortaya koymuştur (Prof. Dr. Türkel Minibaş). Kadınların istihdamdaki payının artırılması ve diğer çalışma koşulları alanda yapılan çalışmalar son derece yetersiz olduğundan bir sonuca varamıyor ve olduğumuz yerde saymaya devam ediyoruz. Bu alanda maalesef büyük bir boşluk söz konusu. Bana göre en iyi çözüm, konuya hükümetin el atması. İspanya bize örnek olmalı. Ama daha en temel konu olan kadına şiddetin önüne geçememişken daha ziyade sosyal bir hakka yönelik olan bu alanda adım atmamız biraz zor görünüyor… Milletvekillerinin örnek olmaları beklenirken birden fazla evlilik yapmış ve/veya aileiçi şiddete başvurmuş olduklarını görüyoruz. Ve mecliste kadın hakları tartışmalarının yer bulmasını bekliyoruz…

Öte yandan, bu sorunlara çözüm olmasını beklediğimiz, bel bağladığımız feminizmin uygulamadaki çelişkileridikkat çekiyor. Dünyada Fransız İhtilali sonrası doğmuş, Türkiye’de ise 12 Eylülü izleyen dönemde ağırlık kazanmış ve ezilen kadınlara erkeklerle sosyal, ekonomik ve hukuksal esitlik sağlamayı amaç edinmiş bu hareketin, “ezilen”lerin yanında olması vesilesiyle daha sol eğilimli olması beklenirken burjuva sınıfının elinde oyuncak olmuştur! Öyle ki Türkiye’de Duygu Asena tarafından “bir kadın neden yolda yürürken sigara içemez?!” noktasına kadar getirilmiştir. Böyle bir polemikte insan, “dünya üzerinde bunca sorun varken, yanıbaşımızda bombalar patlar,masum siviller ölürken , Afrika’da açıktan çocuklar can verirken feminizm adına ne kadar şımarıkça isteklerde bulunuluyor!” demekten alamıyor kendini!… Bu tıpkı “hayvanseverler”e duyduğum tepkiye benziyor. Hatta bu iki akımın esasen ne kadar haklı olduklarını ancak uygulamada yaptıkları hatalarının ve aldıkları eleştirilerin birbirine çok yakın olduğuna inanıyorum.

Hedef bir tarafın diğerine üstünlük kurması değil, insanca yaşayabilme fırsatı sunulması olmalıdır. Feminist başbakan Zapatero takdire şayan bir girişimde bulundu, darısı başımıza artık!

Evrim Varsavaş