Uzun adıyla, Daw Aung San Suu Kyi. Sevenleri ve destekleyenleri arasındaysa, “Hanım” (The Lady) diye anılıyor. O, bugün resmi kayıtlarda Myanmar olarak geçen Asya ülkesi Burma’da, askeri diktatörlüğün alçakça baskılarına, zulmüne ve işkencelerine direnişin ulusal simgesi olmuş durumda. Son 17 yılın büyük bir bölümünü, cezaevinde geçirdi; şu sıralarda da “zorunlu ev hapsi” altında tutuluyor Burma’da. Buna karşın susmuyor, yılmıyor, umudunu ve inancını yitirmiyor.

“Sessiz Ülke’de kimse bilemez/ Askerler tarafından ne zaman alınıp götürüleceğini” diyor San Suu Kyi, “Sessiz Ülke” adlı şiirinde:

“Sessiz Ülke’de kimse duyamaz
Cinayetler tarafından susturulup
Üzeri korkuyla örtülenleri.
Ama bütün o zorbalığa rağmen
Öyle bir sestir ki özgürlük,
Yalancılar onu aldatamaz
Ve o çığlık asla susmaz.”

San Suu Kyi

San Suu Kyi, 1990 ve 1991 yıllarında Nobel Barış Ödülü’ne layık görülmüş bir özgürlük ve demokrasi savaşçısı. Babası, Burma’nın İngiltere’den bağımsızlığı için mücadele eden ve 1947 yılında bir suikast sonucu öldürülen Aung San. İngiltere ve Hindistan’da eğitimini tamamlayıp, Mahatma Gandhi’nin şiddet karşıtı düşüncelerine büyük ilgi duyan San Suu Kyi, 1988 yılından bu yana, ülkesinde demokrasi, özgürlük ve insan haklarının yerleşmesi yolunda verilen zorlu politik mücadelenin içinde. Siyasi yaşama adımını attığı günden bu yana da, askeri cuntanın kara listesindeki bir numaralı isim. Adil seçimler yapılabilse, Burma’nın “Hanım”ının ezici bir zafer kazanarak iktidara geleceğini bilen generaller, halkın ve uluslararası çevrelerin tepkilerinden korktukları için onu bildik yöntemleriyle “ortadan kaldıramıyorlar” ama politikadan uzak kalması için de her çareye başvuruyorlar. Aldığı son ev hapsi cezasının, 27 Mayıs günü sona ermesi gerekiyordu; ne var ki “mahkumiyet süresi” yeni bir kararla bir yıl daha uzatıldı.

Tabii ki, korkunun ecele faydası yok. San Suu Kyi, bütün baskılara, engellemelere, zulme rağmen, o sakin ve kendinden emin tavrını bir gün bile değiştirmeden, tahriklere kapılmadan, sakin ve vakur biçimde mücadelesini sürdürüyor. Biliyor ki, cuntacıların “özgürlük çığlığını” tümüyle susturmaları asla mümkün değil. Ardındaki halk desteği, her geçen gün daha da büyüyor, onu hedefine doğru bir adım daha yaklaştırıyor.

Kate McGeown’un BBC sitesindeki Burma’yla ilgili gezi notlarını ve San Suu Kyi’nin resmi web sitesindeki yazıları okuduktan sonra, bir kez daha “Dünya değişecekse, bu, kadınların mücadelesiyle gerçekleşecek” diye düşünmekten kendimi alamadım.

Yalnızca Burma’da yaşananlara bakarak söylemiyorum bunu. Pazartesi günü, İran’ın demokrasi yanlısı kadınları, bütün o korkutucu baskılara ve polis saldırılarına karşın, etkili bir protesto gösterisi düzenlediler Tahran’da. Coplandılar, tekmelendiler, kelepçelendiler, yerlerde sürüklendiler ama korkmadılar ve özgürlük taleplerini haykırmaktan vazgeçmediler. Verdiğim linke tıklayınız, blog’u okuyunuz, fotoğraflara bakınız, bana hak vereceksiniz.

Yine birkaç gün önce, Meksika’daki Zapatistler’in lideri Subcomandante Marcos’un, “Korkusuz Kadınlar” başlıklı konuşmasının metnine rastladım ZNet’in sitesinde. Marcos, kadınların giderek yükselen sesini “kulaklarımızı yıkayan ışık” diye niteliyor; dört bir yandan maruz kaldıkları bütün cinsiyetçi baskılara, aşağılamalara, zincire vurulup bir “ev kölesi” ya da “seks objesi” haline getirilme çabalarına karşın, yılmadan mücadeleyi yükselten ve kadınlık onuruna sahip çıkanlara övgü ve hayranlığını dile getiriyordu.

Ama nasıl bütün erkekler baskıcı, seksist, gerici ve zorba değilse, bütün kadınlar da özgürlükçü, yürekli, açık fikirli ve mücadeleci değil tabii ki. Buyrun, yukarıdaki İran haberine bakın: Gösteri yapan hemcinslerini acımasızca coplayanlar da “kadın polisler”. Baskıyı gönüllü olarak kabullenip, kendilerine dayatılanı kaçınılmaz bir yazgıymış gibi benimseyen; buna direnme kararı alıp meydanlarda gösteri yapan hemcinslerinin coplanmasını televizyondan izlerken “Oh olmuş” diyen kadınlar da var. Hem de, işin acı tarafı, bunlar hâlâ çoğunlukta.

Ama beni, San Suu Kyi gibiler ilgilendiriyor ya da Tahran’da copların önünde dimdik ayakta duranlar. Bir başka deyişle, Marcos’un “korkusuz kadınlar” diye selamladıkları. Dünyadaki büyük değişimin harcını, o onurlu, vicdanlı ve akıllı kadınlar hazırlıyor.

Uzun adıyla, . Sevenleri ve destekleyenleri arasındaysa, “Hanım” (The Lady) diye anılıyor. O, bugün resmi kayıtlarda Myanmar olarak geçen Asya ülkesi Burma’da, askeri diktatörlüğün alçakça baskılarına, zulmüne ve işkencelerine direnişin ulusal simgesi olmuş durumda. Son 17 yılın büyük bir bölümünü, cezaevinde geçirdi; şu sıralarda da “zorunlu ev hapsi” altında tutuluyor Burma’da. Buna karşın susmuyor, yılmıyor, umudunu ve inancını yitirmiyor. “Sessiz Ülke’de kimse bilemez/ Askerler tarafından ne zaman alınıp götürüleceğini” diyor San Suu Kyi, “Sessiz Ülke” adlı şiirinde: “Sessiz Ülke’de kimse duyamazCinayetler tarafından susturulupÜzeri korkuyla örtülenleri.Ama bütün o zorbalığa rağmenÖyle bir sestir ki özgürlük,Yalancılar onu aldatamazVe o çığlık asla susmaz.” San Suu Kyi, 1990 ve 1991 yıllarında Nobel Barış Ödülü’ne layık görülmüş bir özgürlük ve demokrasi savaşçısı. Babası, Burma’nın İngiltere’den bağımsızlığı için mücadele eden ve 1947 yılında bir suikast sonucu öldürülen . İngiltere ve Hindistan’da eğitimini tamamlayıp, ‘nin şiddet karşıtı düşüncelerine büyük ilgi duyan San Suu Kyi, 1988 yılından bu yana, ülkesinde demokrasi, özgürlük ve insan haklarının yerleşmesi yolunda verilen zorlu politik mücadelenin içinde. Siyasi yaşama adımını attığı günden bu yana da, askeri cuntanın kara listesindeki bir numaralı isim. Adil seçimler yapılabilse, Burma’nın “Hanım”ının ezici bir zafer kazanarak iktidara geleceğini bilen generaller, halkın ve uluslararası çevrelerin tepkilerinden korktukları için onu bildik yöntemleriyle “ortadan kaldıramıyorlar” ama politikadan uzak kalması için de her çareye başvuruyorlar. Aldığı son ev hapsi cezasının, 27 Mayıs günü sona ermesi gerekiyordu; ne var ki “mahkumiyet süresi” yeni bir kararla bir yıl daha uzatıldı. Tabii ki, korkunun ecele faydası yok. San Suu Kyi, bütün baskılara, engellemelere, zulme rağmen, o sakin ve kendinden emin tavrını bir gün bile değiştirmeden, tahriklere kapılmadan, sakin ve vakur biçimde mücadelesini sürdürüyor. Biliyor ki, cuntacıların “özgürlük çığlığını” tümüyle susturmaları asla mümkün değil. Ardındaki halk desteği, her geçen gün daha da büyüyor, onu hedefine doğru bir adım daha yaklaştırıyor. ‘un BBC sitesindeki Burma’yla ilgili ve San Suu Kyi’nin yazıları okuduktan sonra, bir kez daha “Dünya değişecekse, bu, kadınların mücadelesiyle gerçekleşecek” diye düşünmekten kendimi alamadım. Yalnızca Burma’da yaşananlara bakarak söylemiyorum bunu. Pazartesi günü, İran’ın demokrasi yanlısı kadınları, bütün o korkutucu baskılara ve polis saldırılarına karşın, etkili bir düzenlediler Tahran’da. Coplandılar, tekmelendiler, kelepçelendiler, yerlerde sürüklendiler ama korkmadılar ve özgürlük taleplerini haykırmaktan vazgeçmediler. Verdiğim linke tıklayınız, blog’u okuyunuz, fotoğraflara bakınız, bana hak vereceksiniz. Yine birkaç gün önce, Meksika’daki Zapatistler’in lideri ‘un, “Korkusuz Kadınlar” başlıklı rastladım ‘in sitesinde. Marcos, kadınların giderek yükselen sesini “kulaklarımızı yıkayan ışık” diye niteliyor; dört bir yandan maruz kaldıkları bütün cinsiyetçi baskılara, aşağılamalara, zincire vurulup bir “ev kölesi” ya da “seks objesi” haline getirilme çabalarına karşın, yılmadan mücadeleyi yükselten ve kadınlık onuruna sahip çıkanlara övgü ve hayranlığını dile getiriyordu. Ama nasıl bütün erkekler baskıcı, seksist, gerici ve zorba değilse, bütün kadınlar da özgürlükçü, yürekli, açık fikirli ve mücadeleci değil tabii ki. Buyrun, yukarıdaki İran haberine bakın: Gösteri yapan hemcinslerini acımasızca coplayanlar da “kadın polisler”. Baskıyı gönüllü olarak kabullenip, kendilerine dayatılanı kaçınılmaz bir yazgıymış gibi benimseyen; buna direnme kararı alıp meydanlarda gösteri yapan hemcinslerinin coplanmasını televizyondan izlerken “Oh olmuş” diyen kadınlar da var. Hem de, işin acı tarafı, bunlar hâlâ çoğunlukta. Ama beni, San Suu Kyi gibiler ilgilendiriyor ya da Tahran’da copların önünde dimdik ayakta duranlar. Bir başka deyişle, Marcos’un “korkusuz kadınlar” diye selamladıkları. Dünyadaki büyük değişimin harcını, o onurlu, vicdanlı ve akıllı kadınlar hazırlıyor.

Burak Eldem