Oyun ve oyuncakların tarihi şüphesiz insanlık tarihi kadar eskidir. İnsan; oyun oynayan bir varlık olarak, oyuncak dünyasında geniş yelpazeye sahiptir. Kişisel tarihimize baktığımızda çocukluğumuzun unutulmaz oyuncakları arasında uçurtmanın yeri bambaşkadır.

Mahalle kültürünün, yaşadığı yıllarda; babalarımız ya da mahallenin büyük ağabeyleri çocukları toplar, hep beraber uçurtma yapardık. Kırtasiyelerden alınan elişi kağıtlarla, marangozların artık tahtalarından yapılan çıtaları getirirdik. Sevinçle ve heyecanla uçurtmalarımızı yapmaya koyulurduk. Bu sevimli ve umut dolu oyuncağımızın tarihinin, çok farklı temellere dayandığını kocaman insanlar olduğumuzda öğrendik.

Uçurtma ilk olarak Budizmin bir ritüeli olarak, sosyal rolünü alır. Gökyüzünü süsleyen uçurtmalar, Budizmin yaygın inanış olarak görüldüğü, Çin’de hızla yayılır. Hatta Çin’in Weifeng şehri uçurtmacıların başkenti olarak anılır. Uçurtmanın, gökyüzüne törenlerle gönderilerek, uğursuz ve olumsuz güçleri uzaklaştırdığına inanılır. Bu nedenle güçlü ve koruyucu sembol çizimlerinin olduğu uçurtmalar yapılır.

Uçurtmanın ortaya çıkışı hakkında çeşitli efsaneler de vardır. Bir efsaneye göre; rüzgarlı bir havada bir Çinli şapkasının uçmasını önlemek için ona bir ip bağlar ve böylece ilk uçurtmayı yapmış olur.

Uçurtma Çin’den, Kore ve Hindistan’a giden tüccarlar, -devri zamanın kültür taşıyıcıları da diyebiliriz.- tarafından tüm Asya kıtasına yayılır. Uçurtma gittiği her ülkede o ülkenin kültür öğelerinden izler taşıyarak, varlığını sürdürür. Misafir olduğu her ülkede uçurtmalara farklı anlam, amaç ve özellikler yüklenir.

Başka bir efsaneye göre ise, uçurtma hırsızlık amaçlı kullanılır. 300 yıl önce, Nagoya Kalesi’nin çatısındaki altın heykeli çalmak isteyen bir hırsız kendisini uçurtmaya bağlar. Hırsız heykelin küçük parçalarını çalar; ancak yakalanarak, cezalandırılır. Uçurtma suç aracı olarak ilk defa burada karşımıza çıkar.

Uçurtmanın tarihinde Hindistan’daki kayıtlara ise 1500′lü yıllarda minyatürlerde rastlanır. Bu resimlerde genç bir adamın, görüşmesine izin verilmeyen sevgilisine mesaj ulaştırmak için uçurtmayı beceriyle kullandığını görürüz. Uçurtma, romantizm kariyerine de bu alanda devam eder.

Hangi kültürde olursa olsun, uçurtmanın üzerinde semboller ve figürler kullanılır. Bu semboller farklı dilekleri dile getirmesinin yanı sıra farklı renklerle de anlamlarını güçlendirir. Budizm’e göre, uçurtmanın ipinin kopması uğursuzluk işaretidir.

Yine Budizm inanışına göre uçurtma aynı zamanda hasadın ve toprakların daha bereketli olması için gökyüzüne gönderilir. Tanrı’ya güzellikler için gönderilen bir dileğin sembolü olur.

Üzerinde yer alan figür, sembol ve çoğu zamanda ejderha motifleriyle, kötü güçleri ve uğursuzlukları kovalayarak, gökyüzünün askerleri haline dönüşür.

Uçurtmanın batıdaki serüveni Marco Polo ile başlar. Vazgeçilmez kültür taşıcıları olan tüccarlar bu alanda da tarih sahnesinde rollerini alırlar.

Uçurtma batıya geldiğinde çok büyük bir heyecanla karşılanır. Merak uyandıran yeni bir oyuncaktır. Ancak uçurtma, batı kültürü üzerinde neredeyse hiçbir etkide bulunamaz. Doğudaki anlam derinliği bu yolculuk sırasında gerilerde kalır.

Uçurtma batıdaki serüvenine bilim alanında devam eder. Benjamin Franklin ve Alexander Wilson, uçurtmaları rüzgar ve hava akımları üzerindeki bilgilerini arttırmak için kullanırlar. Sir George Caley, Samuel Langley, Lawrence Hargrave, Alexander Graham Bell ve Wright Kardeşler uçurtmalarla deneyler yapar ve bu deneyler uçakların yapılmasında çok faydalı olur.

George Pocock adlı bir öğretmen 1822’de at arabasını çekmek için uçurtmadan yararlanır.

I. Dünya Savaşı sırasında, İngiliz, Fransız, İtalyan ve Rus orduları düşmanların yerlerini belirlemek ve işaretleşmek için uçurtmaları kullanılır.

II. Dünya Savaşında ise, Harry Saul’un Hücum Uçurtması(Barrage Kite) uçakların hedeflere yakın olabilecek kadar alçaktan uçmalarını önler. Denizde kaybolan pilotlar bir Gibson Girl-box uçurtması uçurur ve böylece yerleri tespit edilir. Uçaklardan yararlanılan yerler arttıkça, uçurtmalar daha az kullanılır olur ve daha çok eğlence maksatlı uçurulmaya başlanır.

Doğunun tersine batı uçurtmalardan yararlanır, işlevselliğini sonuna kadar kullanırlar. Aslında bu durum, batılı bakış açısının temelinde yatan mantık konusunda da bizlere ışık tutar.

Doğuda uçurtmanın ipinin kopması uğursuzluk işareti olarak görülmesine karşılık, batıda bu inanışın izine dahi rastlanmaz. Bu yorum farkının temelinde doğunun manasal derinliği ve inanış farklarının yanı sıra batının pozitivist yaklaşımını yeralır.

Bu noktada; uçurtmanın doğudan batıya yolculuğunda şeklen bir göç olduğundan bahsedebiliriz. Semboller ve renklerinin tahtını, çocukların sevdikleri obje ve çizgi film kahramanları yıkar. İpi kopan uçurtmanın uğursuzluk getireceği inancı, yerini sevdiği oyuncağını kaybeden bir çocuğun hüznüne bırakır.

Güçlü bir kültür öğesi olan uçurtma, her toplumda, dolayısıyla her yeni kültürde kendine bir ifade alanı bulur. Ancak bu ifadeler uçurtmanın tarihinde de görüldüğü gibi köklü ve bambaşka anlam değişikliklerine doğru değişim gösterir.

Kimbilir Tanrı’nın celalini üzerimize çekmek için, belki de bir çocuğun hüzünlü gözleri yeterlidir.

Elif Oktav Erdemli