Yıllar önce, etkisinde uzun zaman kurtulamadığım bir roman okumuştum; Çöl Savaşçısı – Tuareg… Yazarı, İspanyol usta Alberto Vazquez Figueroa. 1984 de kaleme alınan Roman, aynı zamanda müthiş bir savaşçı olan bir çöl sakininin başından geçen dramatik bir olayı anlatıyordu. Bir bakıma “Delikanlılığın kitabı” gibiydi Çöl Savaşçısı. Çöldeki çadırına sığınan bir konuğu zorla elinden alan askerlere karşı tek başına savaş açıyordu Gacel Sayah. Çünkü bu, bir Tuareg’e asla yapılmayacak bir saygısızlıktı. Bu gizemli insanların konuklarına duydukları büyük saygıyı ve çaya olan düşkünlüklerini de bu roman sayesinde öğrenmiştim. Eh bu kadarı da beni Tuareg’leri öğrenmeye itmek için yeterli nedendi sanırım. “Gidip gördün mü?” derseniz, sadece “Okuyup, araştırıp öğrendim.” diyeceğim, keşke yakından görme şansım olsaydı. Ama dünya üzerinde geniş bir coğrafyayı gezerken, bu insanların yaşadığı Afrika kıtasını görmek kısmet olmadı bir türlü. Zaten Güney Yarımküre’ye bir inebilsem Afrika, tümüyle Güney Amerika kıtası ve Avustralya-Yeni Zelanda beni bekliyor olacak. Ama bir süre daha bekleyecekler gibi bir his var içimde. O romandan aklımda kalan en çarpıcı kavramlardan biri de; acılı ve çaresiz bir ölüme eşdeğer “Çöl içindeki çöl” kavramıydı. Figureoa usta, çölün içindeki bu dönüşü olmayan farklı çöl’ü “Yatay uçurum” sözleriyle tanımlıyordu.

Ha, bu arada roman filme de çekildi. 1987 de başrolünü yakışıklı aktör Mark Harmon’un oynadığı bir filmdi. Şimdi boyu 1.70 ler seviyesindeki, kumral-yeşil gözlü Harmon’un, nasıl iki metrelik, esmer bir Tuareg savaşçısını oynadığını soracaksanız, bunu bana değil de yönetmen Cirio H. Santiago’ya sormanız gerek sanırım. Hoş, o soluk soluğa macera atmosferinde ve kapalı Tuareg giysileri içinde, dostumuz Harmon’un akça pakça batılı görünüşü biraz kaynayıp gidiyordu ya…

Kimdir bu Tuareg’ler:

Tuaregler, Cezayir, Libya, Mali ve Nijer arasında geniş bir alanda yaşayan ve Berberi dillerinden birini konuşan, özgün bir halk tanımlara göre. Değişik kaynaklar nüfusları için değişik sayılar veriyorlar. Bağımsız bir siyasi örgütlenmeye sahip olan Tuareg’lerin sayıları, en yeni verilere göre bugün 1.2 milyona yaklaşıyor ve bu etnik grup, Nijer’in 12 milyonluk nüfusunun yaklaşık yüzde 10’unu oluşturuyor. Araştırmalara göre tamamı Müslüman. Kuzey Tuaregler çoğunlukla çölde, Güney Tuaregler ise daha çok step ve savanlarda yaşıyorlar. Kuzeyde yer alan başlıca Tuareg konfederasyonları; Ahaggar ve Azcer, güneyde ise Asben, İfora, İtesan, Avellimiden ve Kel Tademaket. Güney Tuaregler, zebu (bir çeşit sığır) ve deve yetiştiriyor ve bunların bir bölümünü Kuzey Tuareglere satıyorlar.1970’lerde ve 1980’lerde Moritanya‘nın güneyi, Senegal, Nijer, Burkina Faso ve Çad‘ı etkisi altına alan kuraklık, Güney Tuareglerin sayısının azalmasına ve hayvancılığa dayalı geleneksel yaşam biçimlerinde önemli değişikliklere yol açmış.

Geleneksel Tuareg toplumu, soylular, din adamları, vasallar, zanaatçılar ve eskiden köle emekçilerinden oluşan katmanlara bölünmüş. Tuaregler geleneksel olarak, kırmızıya boyanmış deri çadırlarda yaşıyorlar. Ne yazık ki plastik istilası ta çöle kadar uzanmış durumda ve naylon çadırlar yavaş yavaş bu deri ve keçe çadırların yerini alıyorlar. Bir de şu yüzlerini kapadıkları meşhur “peçe” leri var Tuareglerin. Eskiden delikanlılık çağından itibaren yüzlerini örtmeye başlayıp, aile fertleri dahil olmak üzere ölene kadar yüzlerini bir daha kimseye göstermezken, bu ilginç gelenek de kentleşmeyle birlikte kaybolmaya başlıyor. Günümüzde daha çok yetişkin erkekler; kadınların, yabancıların ve evlilik yoluyla akraba oldukları kişilerin yanında o meşhur çivit mavisi peçelerini takıyorlar . Tuareg toplumunun ileri gelenleri, yüzlerini örtmenin dini bir simge olmaktan ziyade, atalarının geçmişte çölde yaşamalarından kaynaklandığını ifade ediyorlar. Geçmiş yıllarda ticaret yapanlara deve kervanlarıyla öncülük yapan atalarının, çöl kumlarından korunmak için yüzlerini örttüklerini belirten Tuaregler, bu uygulamanın daha sonra gelenek haline geldiğini ve bunu devam ettirdiklerini söylüyorlar. Nijer’in başkenti Niamey’de yaşayan Tuareg toplumunda kadın, güçlü ve özgür yapısıyla da biliniyor. Ülkenin etnik yapısını oluşturan Hausa, Songay ve Kanuri gibi diğer topluluklardaki hemcinslerine oranla, Tuareg kadınının kendi hayatıyla ilgili kararları kendisinin verebildiği biliniyor.

Siyasal Durum;

Mali de yaşayan Tuaregler 1960’lar ve 1990’arda Mali’de bağımsızlık için ayaklanmalar başlatmış. 1990’lardaki isyanlardan sonra varılan barış anlaşmaları, Tuareglere daha geniş özerklik tanınmasını, eski militanların orduya entegrasyonunun sağlanmasını ve Tuareg siyasetçilerinin teşvik edilmesini öngörüyormuş. Ancak beklenen reformlar gerçekleşmemiş olmalı ki geçen yılın başından bu yana Mali ve Nijer’deki Tuaregler yeniden silahlara başvurmuş. Örneğin özerk devlet isteyen Tuareg örgütünün militanları, Mali’nin kuzeydoğusundaki bir askeri kampa, 32 kişinin hayatını kaybettiği bir saldırı düzenlemiş. Tuaregler Mali de özerklik isterken, Mali hükümeti de, Tuareg örgütünün silah ve uyuşturucu kaçakçılığı yollarının denetimini ele geçirmeye çalıştığını iddia ediyormuş. 2008 Mayısında Mali`deki askerî kamp baskınını da “Değişim İttifakı” adlı silahlı örgüt üstlenmiş. 2008 Nisan ayında Libya’nın arabuluculuğu ile bir ateşkes yapılmış olmasına rağmen, Tuareg örgütünün ateşkesten bir ay sonra askeri bir tedarik konvoyuna saldırmasıyla sessizlik bozulmuş, Mali ordusu ise “kuzeydeki askerlerini savaş halinde tuttuğunu çünkü ateşkesin yüreyeceğine inanmadıklarını” ifade etmiş. Bu konuda yer alan haberleri tararken, ilginçtir Tuareg’lerin sivil hedeflere saldırdığını gösteren bir tek habere bile rastlamadım.

Biz yine çöl romantizmine dönelim ve Tuareglerin deriden, deve kemiğinden ya da gümüşten çok güzel etnik takılar yaptıklarını söyleyelim. Tabi bir de benim kadar çaya düşkün biri için önemli bir özelliklerinden bahsedilerek Tuareg’lerin “dünyanın en güzel çayını demledikleri” söylenir. Tartışılır mı? Elbette tartışılır…

Yazımın sonuna, Apollonios rumuzunu kullanan değerli tarih dostu okurum için bir not eklemek istiyorum. Aslında geçen ayki yazımla ilişkili olarak yorum köşesine gönderdiği mesajı, aynı yerde yanıtlamak istemiştim ama bilmediğim bir nedenden dolayı ulaştıramadım ve mesaj geri döndü. O yorumda Apollonios dostumuz benden bir tarih kitabı önerisi istemişti. Bu süre içerisinde araştırma yaptım. İşte yanıtım. Öncelikle okuruma kendi okuduğum bir kitabı önereceğim: “TÜRKLERİN TARİHİ/PASİFİK’TEN AKDENİZ’E 2000 YIL” Yazarı: JEAN-PAUL ROUX. Kabalcı Yayınevi, Çevirmen: Aykut Kazancıgil/Lale Arslan Özcan . Bu kitap, benim okuduğum, Türk Tarihini anlatan en detaylı ve en tarafsız kitap olma özelliğini taşıyor. Çok sevdim, çok yararlandım. Genel Tarih Kitabı içinse mesleki birikimlerine ve okurluğuna güvendiğim dostlarımdan yardım aldım. Onların önerisi: “DÜNYA TARİHİ” Yazarı: WILLIAM H. MCNAIL. İmge yayınevi, çevirmen: Alaeddin Şenel. Bir diğeri ise 3 ciltlik: “MADDİ UYGARLIK/Gündelik hayatın Yapıları”. Yazarı: FERNAND BRAUDEL. Yine İmge yayınları, çeviren Mehmet Ali Kılıçbay. Sizlerden de kitap önerileri bekliyorum değerli okurlar…

Sabit Sümer