Boşanma konusu; hakkında yazı yazılabilecek en zor konulardan birisi sanırım. Bir çok açıdan hepimize dokunuyor çünkü. Nasıl mı? Boşanma noktasına gelmiş bir çift düşünün. Bu olay sadece bir zamanlar muhtemelen birbirlerini çok severek ya da aşık olarak evlenmiş iki kişiyi değil, onların ailelerini, çocuklarını, geniş ailelerini, ahbaplarını ve en nihayetinde toplumu ilgilendiriyor, yapısına etki ediyor… Fakat sadece boşanma değil genel hatlarıyla toplumsal yapıyı etkileyen, sorunlu bir evliliğin sürdürülmesi de aynı zamanda. Toplumların yapıtaşı olan çekirdek aile içinde huzursuzluk varsa, bir şekilde giderilmesi gerekiyor.

Henüz yazının başında; bir avukat olarak; çocuklu kişilerin boşanmaya karar vermeden önce bu kararı, defalarca gözden geçirmesi ve çözüm yolu araması gerektiğini savunduğumu belirtmek isterim.Artık günümüzde, özel eğitim alan, sırf bu konularda uzmanlığı bulunan psikolog ve psikiyatristlerin bulunması umut vaadediyor. Çocuk ve ergen psikiyatrisi uzmanı Doç. Dr. Mücahit Öztürk’ün bir yazısında değindiği gibi; “Ailenin huzurlu olmasının birinci şartı anne ve baba arasındaki uyum ve anlaşmadır. Eşler arasında anlaşmazlık ve geçimsizlik tüm ailenin, dolayısıyla çocuğun mutsuz olmasına neden olur.” Ve şöyle devam ediyor uzman doktor; “Aralarında ağır geçimsizlik olan eşler fiilen ayrılmasalar da duygusal olarak ayrılıkları evde çocuklar tarafından hissedilir. Bu eşlerin boşanması çocuk için şaşırtıcı olmaz… Boşanma nedeniyle çocukta gelişebilecek sorunlardan kaçma bahanesiyle her ne pahasına olursa olsun evliliği sürdürmeye çalışan eşler vardır. Şurası unutulmamalıdır ki çocuk için sadece anne babayla birlikte yaşamak değil ailenin huzuru da önemlidir. Her gün kavga gürültünün olduğu, çocuğun gözü önünde annenin veya babanın dövüldüğü, hakarete maruz kaldığı bir aile ortamının çocuğa zarar vermediğini düşünemeyiz.”

Ne olursa olsun hüzünlü bir hikaye, çünkü ya huzursuz bir aile ortamına ya da ayrılığa işaret eden bir konusu var… Henüz çocuk sahibi olmamış bir çift düşünsek; daha ziyade kırık dökük bir aşk hikayesi. Ne ilişkileri ne de ayrılıkları patalojik hale getirmemek gerek diye düşünüyorum. O yüzden bu tür boşanmaları değil de daha ziyade üzücü bir aile trajedisine dönüşebilen çocuklu çiftlerin boşanmalarını baz almak istiyorum. Çünkü; Hukuk da böyle yapıyor, uygulamaya baktığımızda; çiftlerin anlaşarak boşanma davası açtığını bile düşündüğümüzde ihtisas mahkemesi hakimi olan Aile Mahkemeleri hakimlerinin geniş takdir yetkileriyle karşı karşıya kalınıyor… Pedagog gibi uzman bilirkişilerin de katkılarıyla yapılan yargılamalarda; hakimler, bir tarafın ya da çocukların zarar göreceğini hissettiği noktada boşanma kararından uzaklaşıp davanın reddine karar verebiliyor. Böylece toplumu oluşturan aile, kurum olarak koruma altına alınıyor ve dolayısıyla boşanma birbirinden –tabiri caizse- sıkılan çiftlerin ayrılması için basit bir prosedür olmaktan uzaklaşıyor.

Medeni Kanunda, boşanma nedenleri genel ve özel boşanma sebepleri halinde sıralanıyor. Ve fakat bu yazıda; uygulamada en çok gündeme gelen genel boşanma sebebi olan; “Evlilik Birliğinin Temelden Sarsılması” ndan bahsedeceğiz; yani bilinen yaygın adıyla şiddetli geçimsizlik…

Nedir bu şiddetli geçimsizliğin nedenleri? Son dönemlerde gazete ve televizyon haberlerinde de zaman zaman yer alan ve bazısı şaşırtan örneklere yer verelim; mesela eşlerden birinin horlaması ya da aşırı cimri olması geçerli bir boşanma nedeni olarak kabul ediliyor. Ya da eşin kocasının cebinden ondan habersiz olarak para alması… Hatta eşin, aslında başka bir evde yaşamakla birlikte ara sıra aile konutuna ziyarete gelen ve bakıma muhtaç olan kayın valideye bakmaması gibi… Bunların yanı sıra içki, kumar, gece hayatı gibi aşırı sorumsuz ve aileyi ihmal eden davranışlar, ağır küfür ve hakaretler (“sümüklü herif” örneğin), uzun süreli cinsel yetersizlik, fiili şiddet, dayak gibi olgular da boşanma için geçerli ve yeterli sebep olarak kabul ediliyor. Şöyle bir durup tüm bu örneklere baktığımızda, aile içerisinde huzursuzluk yaratacak bu tür olayların sebeplerinin genel olarak çiftler arasındaki saygı, sevgi, özen ve güvenin azalması olduğu dikkati çekiyor.

Tüm bunlar tabi ki her davanın kendi özelliklerine bakılarak değerlendiriliyor; kişilerin sosyal, ekonomik ve çevresel konumları da değerlendirme yapılırken dikkate alınıyor. Son dönemde şaşırtan bir örnek daha mesela; normalde akıl hastalığı (kalıcı olan türler sadece) boşanma için spesifik bir sebep olarak kanunda yerini alırken, diğer hastalıklar yeterli sebep görülmüyordu, fakat mesela kadının hormonal bozukluk nedeniyle aşırı tüylenmesi, erkek için haklı boşanma sebebi olarak kabul edilebiliyor.

Bu tür sebeplerin varlığı halinde, kusurlu davranışta bulunmayan ya da az kusurlu olan eş boşanmak için dava açabiliyor. Fakat pek tabi ki; tamamıyla kusurlu olan taraf bir de üstüne boşanma davası açıp, karşı tarafı iyice mağdur edemiyor… Özetle, her dava hakim tarafından kendi içerisinde ince elenip sık dokunarak değerlendiriliyor ve hakim vicdanen taraflardan, artık evlilik birliğinin sürdürülmesinin beklenmesinin imkansız olduğuna kanaat getirirse; boşanma kararına hükmediliyor.

Bu tür davalarda incelenen ve karara bağlanması gereken hususlara; “Anlaşmalı Boşanma” kurumu üzerinden değinmek istiyorum. Daha önce de vurguladığımız gibi, bazı durumlarda çocuklu ailelerde bile, evliliği devam ettirmek boşanmaktan daha fazla zarar verici olabiliyor. Günümüzde artık hem daha kısa sürmesi bakımından, hem de çiftlerin medeni tavırlarından anlaşmalı boşanma örnekleriyle daha sık karşılaşılıyor. Tabi bu arada yapılan araştırmalara gore (ben yapanların yalancısıyım) boşanmaya en kolay karar verenler ekonomik özgürlüğe sahip olan kişiler oluyor… Sanırım günümüzde eskiye oranla –her yıl- boşanan çiftlerin sayısının ciddi oranda artmasının başlıca sebebi budur. Özellikle; artık kadınların da (Lise, lisans, yüksek lisans, doktora ve akademik kariyer de cabası) eğitim görerek iş sahibi olması sonucu; ekonomik anlamda bir erkeğe bağımlı olmaması, dünyalarının sadece bir erkekten ibaret olmaması gerçeği. Aslında kadın-erkek arasında dengeli, medeni ve sağlıklı ilişkiler kurulabilse ibreyi artıya çevirecek olan bu etkenler malesef bizim toplumumuzda, toplum yapısını zayıflatan bir acı gerçek olarak vuku buluyor.

Anlaşmalı Boşanma… Eğer sonuç ille de boşanma ise, başvurulabilecek en hızlı yöntem. Yara bandını hızlıca çekmeden önce, üstünü ıslak süngerle ıslatmak gibi. (Teşbihte hata olmaz biliyorsunuz.)Neden? Çünkü herkes hazırlıklı, bilinçli bir tavır içerisinde. Evlilik birliğini sonlandırma niyetinde olan çiftlerin karar vermesi gereken bir kaç husus var; genel hatlarıyla çocuk varsa velayet konusu ve mali konular. Bu tür bir boşanma için başvurmadan önce yapılabilecek bir şey daha var, o da eşlerin aralarında bu konuları içeren bir protokol hazırlayıp mahkemeye sunması. Mal-mülk varsa hangisi kimde kalacak, çocukların velayetini kim alacak… Tüm bu hususların karmaşaya yol açmayacak şekilde hazırlanan protokolde yer alması ya da duruşma esnasında mahkemede eksiksiz ve tereddütsüz olarak beyan edilmesi gerekir.

Anlaşmalı olarak boşanmak için mahkemeye başvuracak çiftlerin (önce bir eşin dava açıp diğerinin kabul ettiğini beyan etmesi de yeterlidir) en az bir yıldır evil olmaları gerekir. Bu bir yıllık süre emredici süredir, dolmamışsa dava direkt şartlar oluşmadığı için reddedilir. Ve bu tür anlaşmalı boşanma davalarında bile hakim; eşleri en az bir celse dinlemek isteyecektir, dinlemeden asla boşanmalarına karar vermeyecektir. Bunun sebebi; hakimin tarafların hiçbir baskı ve tesir altında kalmadan boşanmak istediklerine vicdanen kanaat getirmek istemesidir.

Genel olarak, boşanma davalarında anne akıl hastalığı gibi nedenlerle boşanmaya tam kusurla neden olmuyorsa, velayeti babanın alması mümkün değildir.

Ayrıca velayet ve mal paylaşımı dışında; boşanmadan sonra maddi açıdan zora düşecek eş için yoksulluk nafakasına, velayeti alan tarafta kalacak olan çocukların harcamalarına katkı olarak iştirak nafakasına, mahkeme esnasında eşlerden birinin (mesela işi yoksa) geçimini sağlayabilemesi için tedbir nafakasına hükmedilebilir. Bunların yanı sıra; yine boşanma sebebine bağlı olarak boşanmaya kusurlu davranışıyla sebep olan tarafın kusurlu davranışı bulunmayan eşe, şartlarının varlığı halinde maddi ya da manevi tazminat ödemesine de karar verilebilir.

Sonuç olarak; bu denli geniş kapsamlı, hem psikolojik hem de sosyolojik etkilere sahip bir konuyu bu kadar kısa tek bir yazıyla yeterince anlatamayacak olmanın bilincinde, yazıya burada son noktayı koymak istiyorum… Genel boşanma sebebi olarak nitelendirebileceğimiz “Şiddetli Geçimsizliğe” ve yanı sıra “Anlaşmalı Boşanma” kurumuna genel hatlarıyla değinirken; belirtmek gerekir ki; Zina, Hayata kast, Pek kötü veya onur kırıcı davranış, Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, Terk ve Akıl hastalığı gibi özel boşanma sebepleri de mevcuttur.

Açılan her boşanma davasının hakim tarafından kabul edilip boşanmaya hükmolunması beklenmemelidir ve fakat; bununla birlikte; boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi durumunda, bu kararın kesinleşmesi tarihinden başlayarak üç yıl geçmesi halinde her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa, artık evlilik birliği temelden sarsılmış kabul edilir ve eşlerden birinin istemi üzerine nihayetinde boşanmaya karar verilir.

Berrak Haşioğlu