Günümüzde neredeyse her evde bir bilgisayar var. Hepimiz Internet’de gezinmek, E-Posta göndermek, dökümanlarımızı yazmak, bütçemizi kontrol etmek gibi işler için bilgisayarımızı harıl harıl kullanıyoruz. Doğal olarak, az tecrübeli kullanıcılar için yazılmış sayısız yardım dökümanı ve kitap mevcut.

Bilgisayar teknolojisi hakkında yazılan bu dökümanlardan biri bundan 50.000 yıl sonra bir başka uygarlık tarafından bulunsaydı ne olurdu, hiç merak ettiniz mi? Ben ettim, ve ulaştığım sonuç beni çok eğlendirdi.

 

Bize göre çok farklı bir ortam ve kültürde yaşayan geleceğin varlıkları, metinleri muhtemelen yarım yamalak tercüme edebilecek ve bizim hayal ettiğimizden çok farklı bir şekilde yorumlayacaktır. Pek anlam veremedikleri bu satırları, belki de “O zamanların rahipleri tarafından yazılmış ezoterik bir öğretinin kalıntıları” olarak kabul edeceklerdir.

 

Gelin; günümüz dünyasına ait inançları(!) geleceğin uygarlıklarının gözünden inceleyelim…

 

=====================

 

 

Geçmişin insanları, dünyaya “PC” adını vermişlerdir. Bunun yanı sıra, evrendeki başka gezegenlerin varlığından da haberdardılar. Bütün gezegenlerin “Internet” adı verilen elle tutulmaz, gözle görülmez şekilsiz bir deniz üzerinde yer aldıklarına inanıyorlardı. Bu gezegenler arasında, “Modem” adı verilen kapılar aracılığıyla iletişim sağlanıyordu.

 

İnsanlar, kendilerine o zamanın diliyle “Program” adını vermekteydi. Bütün insanlar, “Programcı” adı verilen iyi tanrılar tarafından yaratılmıştır. İnsanlar günlük hayatlarında ne yaparsa yapsın, tanrıların çizdiği sınırların dışına çıkamaz ve belirlenen amaca hizmet ederdi. Tanrıların, her bir insanı farklı karakterde ve farklı bir görevi yerine getirmesi için uygun şekilde yarattığına inanılırdı. Toplumlarında “Word” adı verilen yazıcılar, “Excel” adı verilen hesapçılar, “Access” adı verilen kütüphaneciler, “Photoshop” adı verilen ressamlar, “Dreamweaver” adı verilen gazeteciler yer almaktaydı. Bütün insanlar, “Task Manager” adı verilen ölümsüz bir kral tarafından yönetilmekteydi.

 

“Outlook” adı verilen medyumlar, uzak gezegenlerden gelen mesajları hissedebilme yeteneğine sahip seçilmiş kimselerdi. Bu kimseler büyük saygı görürler ve geleceğe yönelik haberler de verebilirlerdi. Bu mesajlara halk arasında “Email” adı verilmekteydi.

Dünya düzeninin, “Sistem Programları” adı verilen melekler tarafından sağlandığına inanılırdı. Bu melekler, tanrıların iradeleri dışında hareket edemezler ve görevlerini sürekli yerine getirirlerdi. Meleklerden bazıları, zaman zaman insan görünümüne de bürünebiliyordu. Öyle olduğu zamanlarda dahi, tanrıların izin verdiği ölçüde, diğer insanların yapamadığı şeyleri yapabilir ve mucizeler gerçekleştirebilirlerdi.

Aynı inanışa göre; iyi tanrıların yanı sıra, “Hacker” adı verilen şeytanlar da bulunmaktaydı. Şeytanlar, “Virüs” adı verilen cin & iblis türü uşaklarını dünyaya gönderirdi. İnanışa göre; bu iblislerin niyeti, insanları yapması gereken işlerden alıkoyup onları kötü yola sevketmek ve kendileri gibi yapmaktır. Ne var ki, insanlar iblislere karşı savunmasız değildir. Tanrıların emrinde çalışan ve “AntiVirüs” adı verilen varlıklar, insanları sürekli korumaktadır. Bu varlıkların bazıları insan görüntüsünde olabildiği gibi, bazıları da gözle görülmezler.

 

Bunun yanı sıra; insanların dünyası ile iblislerin dünyası arasına “Firewall” adı verilen ateşten bir duvar örülmüştür. Hiçbir iblis, tanrıların izni olmadan bu duvarı geçemez. Duvara yaklaşan iblisler yanarak ölür. Ne var ki, şeytanlara kulluk eden bazı insanlar, çeşitli ayinlerle ateş duvarında “Trojan” adı verilen delikler açabilmektedir. Şeytanların bu işi doğrudan doğruya yapmaları tanrılar tarafından yasaklandığı için, mutlaka bir başka insanın iradesi gerekmektedir. İnsanların (özellikle medyumların) bazen iyi, bazen de kötü niyetle davet ettiği iblisler, bu delikleri kullanarak dünyaya adım atabilmekteydi. Bu iblislerin bazıları masum görünüşlü olup insanlara yardım ediyor gibi gözükebilir; bazıları ise son derece korkunç görüntülere sahiptir. Hepsinin ortak yanı ise, hizmet ettikleri şeytanların emirlerini yerine getirmeleridir.

 

İnanca göre; dünyadaki görevini tamamlayan bir insan, “Delete” adlı melek tarafından öldürülürdü. Ölülerin, “Recycle Bin” adı verilen bilinmez bir yere gittiğine inanılırdı. Ancak; “Recover” adı verilen özel bir ayinle, ölen bazı kimseler mezardan kalkarak dünyaya dönebilmekteydiler. Bu durum; sadece, tanrılar bir kişinin görevinin henüz sona ermediğine karar verdiklerinde vuku bulurdu.

 

“Format” adı verilen bir günde, dünyadaki bütün canlıların öleceğine inanılıyordu. Aynı inanca göre; görevlerini güzel bir şekilde yerine getiren ve iblisler tarafından etkilenmeyen insanlar ise kurtarılacak ve “CD”ler üzerinde yeni bir dünyaya taşınacaktı. Bu dünyada ortak çalışan insanlar, diğer dünyada da ortak çalışacaktı.

 

İnanışa göre; tanrıların yarattığı insanlar farklı farklı görüntülere ve özelliklere sahip olsalar da, aslında hepsinin özünde “1” ve “0” adı verilen özler bulunmaktadır. Aslında her insan, “1”lerden ve (muhtemelen aralarındaki boşluk anlamına gelen) “0”lardan oluşmaktadır. “1” adı verilen bu öz, boşluklarla birlikte yoğunlaşarak “Program Lama Dili” adı verilen yeni özleri ortaya çıkarır ki; bunlar, tanrıların insanları yaratırken kullandıkları gözle görülmez, elle tutulmaz kutsal ışıklardır. Bu ışıklardan bazılarının isimleri; If, Else, Switch, Select, Delete, Catch, New, …

 

Bunun yanı sıra; bütün evrenler, “Elektrik” adı verilen kutsal bir ruh tarafından ayakta tutulmaktadır. Tanrılar tarafından üflenen kutsal ruh olmadan, bugün bildiğimiz anlamda hayat diye birşey olmazdı.

 

=====================

 

Bu noktada durmak istiyorum. Gördüğünüz gibi, bilgisayar gibi teknik bir konu hakkında yazılan bir dökümanı bile ezoterik bir metin olarak yorumlamak mümkün.

 

Durum buyken, geçmişte yazılan ve birileri tarafından “Kutsal metindir, halkların inanışlarını temsil etmektedir” diye lanse edilen her dökümanı kutsal, spiritüel, gizemci, aydınlıkçı, şöyleci, böyleci diye yorumlamak ne kadar doğru olur bilemiyorum.

 

Belki de bazı basit gerçekler hakkında yazılmış basit bir döküman ile karşı karşıyayızdır? Kim bilebilir? Hele, dilini ve kültürünü bile doğru dürüst tanımadığımız bir topluluktan çıkmış bir yazıyla karşı karşıyaysak, kim neden emin olabilir?
 

İlginç gözüken her yazıyı kutsal diye kabul etmeden önce durup bir düşünmekte fayda var. Okuduklarımızı yorumlarken daha dikkatli olmakta daha da fayda var. Aksi takdirde; bir gün kendimizi geçmişin “bilgisayar”larına tapar bir halde bulabiliriz.

Kerem Köseoğlu