Çarşafın baldıra dolandığı ve parmakların bir tüy edasıyla müstakbel sevgilinin sırtında asilce gezindiği o an, yanlış bir zamanda ama dürüstçe sorulmuş bu sorunun cevabı sizce ne olmalıydı?

“Biz ne olacağız?”

İşte birbirinin dokunsal alanına giren iki kişi arasındaki ilişkinin, hatta daha da tarafsız olmak gerekirse “durumun” ondan sonraki boyutu hakkında tarafların ne kadar fikir sahibi olup olmadıklarına ilişkin sorulmuş bir soru ve yazılmış bir yazı…

Sanırım bu noktada “biz ne olacağız” sorusunun biraz başına dönmekte yarar var. Yani görme, beğenme, hoşlanma, konuşma, dokunma, sarılma, öpüşme ve sonrasının sürecine….

Sizce bu soruyu sordurtan merak ya da kuşkunun, yukarıda bahsi geçen süreçle az da olsa bir ilgisi olabilir mi? Yani artık bu tanımın bir süreç olmamasıyla, hatta böyle bir sürecin bile artık bir tanımı olmamasıyla…

Durum şudur ki; uzun ilişkiler tarih olmaya doğru yol alıyor. İki insanın arasındaki günlük, gecelik ya da anlık hissedişler, büyük cümlelerin kurulduğu bağlılıklara göre daha çok tercih edilir oluyor.

Peki bu durumun artık her iki taraf için de yaşanılır, hatta zevk alınır bir noktada olması ilişki anlayışı tariflerinin de bir noktada değiştiğini mi gösteriyor? Yoksa daha uygar olma yolunda ilerlediğimizi ve kalbi hatta ahlaki gerçeklerden de uzaklaştığımızı ifade ediyor?

Belki de uğrunda emek sarf edilen şeylerin yanında hazır hale getirilmişleri daha çok ilgi görüyor. Dondurulmuş gıdalar, 3’ü bir arada kahveler, fotoğraf çeken telefonlar gibi işlevselliklerinin hepsi bir araçta toplanmış materyaller hem kişilere zaman kazandırıyor, hem de emeğe gereksinim duymuyor. Bu bakış açısıyla bakıldığında evet kısa süreli ilişkiler de aslında insanların başka bir insanda yaşayacağı zamandan kazandırıyor. Yoksa bedensel maymun iştahlılığı mı destekliyor?

Belki de kısa süreli ilişkilerin ziplenmiş bir edayla yaşanılabilirliği ve bundan alınacak hazzın sıkıştırılarak daha yoğun ve çarpıcı bir hale gelmesi hem kişileri hem de ilişkileri daha çekici kılıyor.
Tabi ilişkilerin giriş ve gelişme aşamasındaki muhteşem seyrini bir yana bırakırsak sonrasında gelinen durumun daha doğrusu sonuçsuzluğun tarafları kimi zaman mutlu, kimi zaman da mutsuz etmesi olası. Ne de olsa bu durumdan her iki tarafın da mutlu olması seyrek görülen bir durum, hele ki konu adı ilişki konu da iki insanın kalpsel ve tensel bir mevzuda mutabık kalması söz konusu olunca…

Durumun belki de defalarca bu aşamaya gelmesinden deneyim edinmiş taraflar bu süreci “kafa karışıklığı” teması altında toplamaya ve üzerinde direnmeye de dünden yeminli gibiler…

Buyrunuz günümüzden bir insan modeli;
Aşık olma, etkilenme ve dokunma zaafından ödün vermeyen kafası karışık bir sevişgen…. Tek bir hamlesinin bile arkasında duramayacak olmanın verdiği ucu açık pervasızlık. Kafa karışıklığı içinde gizlenmiş bir maymun iştahlılık. Dokunsal alanların ihlali. Buna düşman askeri muamelesi yapmadığı için pişman olan bir kız/erkek tarafı. Sonra bu yakınmaları dinleyen kız / erkek tarafının yakın çevresi. Ortadan kaybolma hadiseleri. Telefona çıkmama, mesaja cevap vermeme hatta bir daha geri dönüp bile aramama belgeselleri…

Sonra bir gecenin en alakasız saatinde açılan, müstakbel eski sevgilinin sempatik bir alo’su ile yine cevapsız kalınmış onca zamanın yüz kızartıcı sorusu; “görüşelim mi?”

Ben “biz”i geçtim de ne olacak esas sizin bu haliniz?

Elçin Demiröz