Artık biliyorum; boşanmış olan gerçekten boşanmıştır… Yürüyebilseydi, yürürdü zaten… Ve bazen yürüyebilmiş olmayı isteyebilir insan ve ama öyle anlar geliyor ki, çekiç misali, biliyorsun… Asla yürümezdi! Bu ne iyidir, ne de kötüdür; sadece bir durumdur. Ve insan herhangi durumdan ancak öğrenebilir; kendini,-tüm duygu ve düşüncesiyle, karşısındakini ve varsa eğer evladını veya evlatlarını…

Aile ile sıkı sıkıya bağlantılı olan Noel’e yaklaşırken tüm bunları sorguluyorum ve aslında birkaç gündür içimde bin-bir hüzün yeniden alevleniyor… İnsan güçlü olmayı, ancak güçsüz kalırsa öğreniyor. Dualitenin böylesi bir mizah anlayışı var: Aşkı takdir etmek için önce kaybetmen gerekir mesela… Ve bir sonraki aşk, asla kaybettiğinle olmaz! Olsaydı, kaybetmemiş olduğunla kaldığın yerden devam ediyor olurdun ki bu, tekamüle aykırıdır kanımca! İnsan gerçekten sahip olduğunu asla kaybetmez: Ruhu gibi mesela. O sebeple boşanmış olmak, sahip olmadığını resmi olarak ilan etmek anlamına geliyor… Oysa ruh, resmi olana ihtiyaç duymazdı!

Boşanmak, esoterizm açısından herhangi şeyi salıvermek. Bu açıdan bakınca İslam’nın üç kez “boş ol” demekle boşanılacağına ilşkin yaklaşımı anlaşılabilir hale geliyor. Ama salıvermek, pek çoğunun dediği gibi “evrene atayım, orada bir yerde kalsın, benden uzak” yaklaşımıyla olmuyor. Bu tıpkı bir dağdan bağırırken yankının gelmeyeceğini düşünmeye benzer!

O sebeple insanın, aklıyla afirmasyon yapıp, oraya buraya düşüncelerini salması ve bu şekilde boşanacağına inanması yerine, kalbine, tüm acısıyla yaşamasına izin vererek, o acının iyileşmesine olanak yaratması gereklidir kanımca.

Çünkü insan kendisine bahşedilmiş iki yakıtla yaşamını sürdürüyor; düşünce ve duygu. Her ikisi de son derece iç içe geçmiş enerjiler; hem kendi aralarında, hem de her yerde ve herkesle bağlantıda olması sebebiyle insanın, başkalarının düşünce ve duygularıyla.  Evlilik gibi bir ilişkide, duygu yoğun bir enerji söz konusu; daha kırılgan, daha acıtan, daha mutlu eden, daha naif bir enerjisinden söz ediyoruz: Her dokunuş ve seks sonrası tüm duyguların karşılıklı değişimi olan bir ilişkiden bahsediyoruz. Karşılıklı daha iyi duyguların oluşmasıyla yaratıcı bir sevgiden veya karşılıklı kötü duyguların oluşmasıyla yok edici nefretten söz ediyoruz: Bu şekilde bakınca Yüzüklerin Efendisi’ndeki iyi-kötü karakterlerden farkı yok herhangi ilişkinin enerjisel boyutunun! Ve evlilik gibi bir ilişkide duygudan düşünceye geçiliyor, oysa ticari bir anlaşma olsaydı, ki son zamanlarda sıklıkla tanık olduğumuz kimi evlilikler buna benzer, düşünceden duyguya geçilirdi! İşte tam da bu sebeple, düşünsel afirmasyonlar işe yaramaz bir boşanma da… Çünkü düşünce değildir salıvermek istediğimiz, duygularımızın dönüşmesi sürecidir yaşanması gereken!

Ben son birkaç gündür bu durumu çok net anlıyorum. Eski eşimle “daima dostuz” derken aslında düşüncelerimle kendimi kandırmaktaymışım ve duygularımla hiç yüzleşmemişim meğer. Aniden olan biten her şey bana inanılmaz acı vermeye başladı ki, boşanalı on bir sene olmuş! Şimdi fark ediyorum ki evliliğim duygularımı hiç beslememiş… Mesela eski eşim bana asla güzelsin veya çirkinsin demedi, beni sevdiğini sanırım 6 sene içinde en fazla üç kez söylemiştir, bana asla çiçek almadı, bulaşık yıkarken gelip omzuma dokunmadı, sabahları uyandığımda onu beni seyrederken görmedim hic, sadece gözlerimin içine bakıp sohbet etmedi benimle, ellerimi tutup öpmedi hiç, sevişmek bir rutindi tıpkı duş almak gibi, evlilik bir şekilde kuralları belirlenmiş bir yaşam şekliydi; tıpkı herhangi firmada çalışmak gibi… Boşandığımızda sadece çekip gitti ve ne benim, ne de oğlumuzun herhangi ihtiyacı olup olmadığını asla sormadı. Bugüne kadar da bunu sormuş değildir! Ben ise düşüncemde daima onunla dost olduğumu söyledim kendi kendime… Evet, elbette dost idik; ama acı veren hiçbir şey konuşulmamış, sadece üzerleri örtülmüştü. Duygularım, hala orada bir yerde, on bir sene önce de; tüm kırılganlığı ile dururken, ben aklımla işi çözdüğümü sanıyordum… Afirmasyon denilen şeyle sözüm ona af ediyordum; onu, kendimi ve sonra da salıveriyordum evrene bu düşünceleri!

Ama duygu yoğun hiçbir şey boşanma ile kurtulabileceğimiz bir durum değildir. Bu olsa olsa boşu-anma gibi bir işlem olur… İşe yaramaz yani. Hani bazı motivasyon hocaları vardır; size sürekli yaparsın der ve siz de yapacağınızı düşünürsünüz… O düşünce duygu başlangıçlı olmadığı sürece, motivasyon hocanız yanınızdan ayrılır ayrılmaz, duygunuz düşüncenizi ele geçirir! Yani düşünce kaybeder… Eninde sonunda duygu dağlardaki yankı gibi çıka gelir ve hiç beklemediğin bir yerde sana tokadını indirir…

Ben fark ettim ki dün, evlilik denilen şeyde gerçekten istediğim bana sarılmasıymış eski eşimin… Tuhaf ama hiç sarılınmamış olmak; sadece fiziksel değildir sarılmak, çok acıtmış içimi. Öyle korumaya almışım ki kendimi, ona dair söylediğim dost kelimesiyle ve yanıma yaklaşan herkesi kendimden uzaklaştırmakla, ben sanki sarılmak istemiyorum gibi karmaşıklaşmış düşüncelerle yok etmeye çalıştığım duygularım. Böylesi derin bir duygu enerjisini deneyimler ve bunu da kendinize itiraf edebilirseniz, olan biten her şey gözyaşıyla birlikte, tıpkı acının hüzne dönüşmesi gibi, kendi kendini dönüştürüyor.

Bana da dün itibariyle olan buydu! Gözlerim ağlamaktan şişmiş ve bir anda kendimi hafiflemiş bulduğumda, duygumun, tıpkı şu an yazıp da sizlerle paylaştığım gibi, dönüşmeye başladığını anlamış oldum.

Sanırım artık şunu söyleyebilirim: Boş ol, boş ol, boş ol! Ki yeniden dolabilsin…

Deniz Kite