Bir zamanlar 14 Şubat’a sevgilisiz girmek çok acıtıyordu bir yerlerimi… Taa ki ilk defa sevgilimin olduğu o ilk 14 Şubat’a kadar… Sonrasındaki hiçbir 14 Şubat’ı da tek başına geçirmedim… Bugün ise Sevgililer Günü deyince pek bir şey hissetmiyorum… Hatta sevgili kelimesi de eskisi kadar bir anlam ifade etmiyor içimde… Çünkü bana aradığım verebilecek olanın bir “sevgili” olmadığını idrak ettim en sonunda galiba… Bu dünyada bana hiç kimse ne mutluluğu verebilecek, ne huzuru, ne aşkı, ne de BEN’i… Evet, belki belli bir süre muhteşem duygular paylaşabilir ve yaşayabiliriz, fakat içimdeki boşlukla kiminle olursam olayım bir süre sonra tükenmeye başlayacak o ilişki… 

Çünkü sevgili olmak demek gel sen benim içimdeki boşluğu doldur demek değil… Sen bana enerjinden ver, ben de sana benimkinden veririm demek de değil… Hadi gel şu güzelim dünyada birlikte neler yaratabiliyoruz yaşamlarımızı güzelleştirmek adına demek… Tek başına yapamadığım şeyler var, hadi gel birlikte yapalım demek… Yalnızlığı gidermek değil, tek başınalıkları paylaşmak demek sevgililik… Birisine sahip olmak değil, yolda yürürken yanyana gelmek ve konuşa paylaşa birlikte yürümek demek… Geleceğe dair sözler vermek değil, şimdiyi yaşamak demek… Zihinsel ideallere göre yanındakini şekillendirmek değil, zihnini aşıp onu olduğu gibi görebilmek ve kabullenmek demek… Onun yüklerini yüklenmek değil, o yüklerin gereklilerini kaldırabileceğini gereksizlerinden de kurtulabileceğini ona hatırlatmak demek… Sen neden benim istediğim kişi değilsin diye sürekli şikayet etmek değil, onu olanıyla sevebilmek demek… Zorlamak değil, kolaylaştırmak demek… Bir isim, bir sıfat, bir nitelendirme peşinde koşup tüm ilişkiyi bunlarla belirlemek değil, birlikte yürüyüşünüzü olduğu haliyle onurlandırmak demek… Beklemek değil, adım atmak ve her şeyin yolunda olduğunu bilip, olanı olduğu gibi akışına bırakıp kucaklamaktır sevgililik…

Böyle bir ilişki için de yalnızlıktan tek başınalığa, benlikten BENliğe, zihinden ruha, illüzyondan perdenin arkasına, eksiklikten tamamlanışa, yokluktan bolluğa, parçadan bütüne, zamandan ana, bilinmezlikten bilişe, cehaletten farkındalığa… geçiş gerekiyor. Ancak o zaman gerçekten başka bir insanla birlikte olmanın nasıl olabileceğini deneyimlemeye başlayacağız… Yoksa şu anda yaşadığımız üzere, kendi zihinsel hapishanemizde yarattığımız yansımalara aşık olacağız veya kızacağız, aslında aşık olduğumuzu sandığımız kişileri gerçekte bir kere bile göremeden… Ve ağıtlar yakacağız sürekli neden ilişkilerimde bir türlü başarılı olamıyorum veya neden onunla eskisi gibi mutlu değilim veya neden bu da şerefsiz çıktı diyerekten… 

Hepimiz için bir 14 Şubat dileğim olacaksa, tek dileğim şudur ki aradığımızı bize bizden başka kimsenin veremeyeceği gerçeğini idrak ettiğimiz bir Sevgililer Günü olsun bizlere… 🙂

Sevgilerimle,
Sonsuz

 

Hasan 'Sonsuz' Çeliktaş

18 Kasım 1976'da Mersin'de doğdu. Toros Koleji'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'ne girdi. Fakültesini çok sevdiğinden mezuniyeti sonrasında oradan ayrılamadı ve asistan kadrosunda eğitim hayatına devam etti. 2005'te ise İzmir'e yerleşti. 2001 yılında "Sonsuzlukotesi" mail grubunu kurmasıyla başlayan yazarlık hayatı, önce 2002'de sonsuzlukotesi.com'u, daha sonra da 2004'de derKi.com'u kurmasıyla devam etti. Bir yandan da Cosmopolitan, Esquire, Yeni Aktüel, Zodiac, Akşam Brunch gibi dergilerde ve Akşam Gazetesi'nde serbest yazar olarak yazıları yayınlandı. 2011'de ise Anadolu topraklarından doğup Amazon.com'da yayınlanan ilk Türk Spiritüel dergisi "The Wise"ı oluşturdu. Halen yazmaya devam ediyor. Duru Sonsuz ile Özün Dünya'nın babası sıfatıyla onlara rehberlik yapmaya çalışıyor...