INFINITY: Çocukluğumda ne zaman çok ama çok mutlu olsam ve içimdeki duyguları coşkuyla yaşayıp paylaşmak istesem mutlaka bir tanesi çıkar ve “beni uyarmak ve tehlikelerden koruma” adına tüm coşkumu boğazıma tıkardı. Başta babam.

Ben coşkumu ömrüm boyunca çok az kişiyle paylaşabildim ve sonuçta da kendi mutluluğumu rahatça ifade edemez hale geldim.

Sabahtan beri acaip coşkuluyum ve bunu paylaştığım ve boğazıma tıkmayan sadece 2 kişi oldu. Diğer herkes beni “korumak” adına çeşitli uyarılarda bulundular ve kendilerinin o uyardılarından daha fazla zarar verdiklerini fark etmediler bile. Çünkü
onlar görevlerini yapmışlar ve ahkamlarını kesmişlerdi.

Aslında bu daha uzun bir yazı konusu olacak ama daha uygun vaktimde yazacağım.

MOZCUNYIR: abi bu çok tipik bir “hay allah çok güldük… allah ağlatmasa baari / aman
başımıza bi şey gelmese baari” tutumu… ve evet, nef-ret-e-di-yo-ruuuuuzzz!!!!! 🙂

ama ben de yaparım… niye bilmiyorum… 🙂

ama bak şööle de bi şiy var!.. uzun gelcem, hazırlıklı olun 🙂 çok güzel, hoşuma giden iki örnek olay annatayım :

bizim proje grubunda irice ve keyfine boğazına düşkün bi arkadaş vardı. Saat akşamüstü 3-4 falan olmuş, biz bilg labında kastırıyoz… Bu arkadaşla ben bi bilg’da rapor hazırlıyos, diğer iki kişi de ne biliim işte daha teknik düzeltmeleri yapıyo alt katta. Bu bizim tosun, tutturdu durdu “aabi hadi bea! ne zaman bitcek bea! çok acıktım bea!….” vs vs. Bi dakka diyom, şu bi bitsin, birlikte gider yeriz diyom… Ama soona ortaya çıktı ki tosunumuz öğlen yememiiişşşşş!! Durumu vahim yaani 🙂 Ve şöyle bi laf etti, 1 saat kadar soona (Pasaportu elinde, Zıvana gümrük kapısına varmak üzere yaani!!) : “Ya, Möz, yaa… Aabi benim tok olduğum zamanlar da olmuştu!! Aabi hiç hatırlamıyorum nasıl bi histi?!!”

bak haala gülüyorum hatırlayınca yahu! :))) tabi bu durum farkedilince hemen atladık gittik bi güzel ciğer ziyafeti çektik! (evet ben etoburum var mı? Şeysimden aşşaa Spiritipaşa!! 😛 ) üzerine temiz temiz çayını yudumlarken, gözleri taze höşmelim kıvamı bulan tosunumuza sordum “Adamım, açlık nasıl bi şey yaw? :)” Aaaa, ööle bi şey vaaaardı di miii? edasıyla bi gerinip : “Valla bana çook uzak şimdi be aabi! Sormasan hiç aklıma bile gelmezdi! Bi
şey diyemiycem…”

bi başka takdir ettiğim örnek : bir arkadaş TV’de reklam seyrederken “orkid hiper über ultra, inanılmaz incelikte!” gibi bi cümle geçmiş (ben tanık olmadım, anlattılar 🙂 )… Ve arkadaş bi süre düşünüp soona isyan etmiş : “Nassı yaa?? ne demek inanılmaz incelik?? incelik nedir aabi?! Kalınlık vardır… bi şeyin inceliğini ölçemezsin!!!”

Ne alaka diyceksiniz şimdi… Şööle ki, ademoğlusu dediğin “olmak”la “mutlu olmak” ayrımını yapamıyo… Bi duygu, bi ruh hali olarak ortaya çıkan bi şey mutluluk, coşku, heyecan, keder, blues… BEN değil yaani… Adı üstünde sıfat : isimden “önce” gelerek nitelik veya nicelik olarak ismi “tasvir eden” kelime… “ismin” kendisi değil yaani…

Olmak’tan kaynaklanan o (ne denir ki ona?) duyumsama, farkettiğini farketmekten, farkında olduğunun farkında olmaktan kaynaklanan o duyumsama, duygu ekseninin üzerinde değildir… Herhangi bir enerjiden kaynaklı değildir çünkü! Enerjide hareket vardır — olmak zorunda! (Sabah hatırlattığım gibi, enerji = iş yapabilme potansiyeli, iş = kuvvet x alınan yol…) Duygu dediğimiz olgular da sıfatlar da birer enerji modeli. Yaani devingen… Yaani, incelik diye bi şey yok. Daha doğrusu, incelik ve kalınlık aynı enerji deviniminin birer ucundan bakarak ölçümü, adlandırması… Yani mutluluk diye ayrı bi şey yok, hüzün diye ayrı bi şey yok : mutluluk-hüzün ekseni var; coşku-durgunluk ekseni var…

Bu bağlamda, iğrenç slogan bi cümle olacak ama, “varolmanın duyumsaması”dan başka her duygu diğer kutbuna da kaymak zorunda… (Duyguyla duyumsama arasındaki fark ne diye sormayın, duyumsamayı geçici kullanıyorum, sadece bu yazıya özgü bi içerikle yani)

Beşer dediğin, tok iken açlığı sorgulamaz, aç iken tokluktan başka bi şey düşünemez ama tokluğun ne olduğunu bile hatırlaması zor — tokken düşünmemiş ki açlık/tokluk ne diye! 🙂 Aynı şekilde, coşkuluyken durgunluğu, mutluyken blues’u sorgulamaz… Ama bunlar doğaları gereği aynı — inanılmaz incelikte diye bi şey olmaz! 🙂

Peki yanlış mı coşmak, sevinmek, kederlenmek, yerinmek…? “Coşkulu olduğun için” iyi hissediyorsan, “sevinçli olduğun için” iyi hissediyorsan, “kederli olduğun için” kötü hissediyorsan, vs yanlış… yanlış ne ya! şuursuzluk diyelim daha dooru olsun… Bunlar salınmak zorunda… salınsın ki “iş yapabilsin”… salınsın ki BEN gözlemliyeyim…

Tiksinir bazı arkadaşlar benden.
— Aaabijimm var yaaa!… züpperim bugün!!… o biçim enerjikimmm!.. Hayat güzel, güneş gülümsüyo, elma şekeri bilem yedim sabah!!….:))
— Rahat ol, geçer…
— …!!
— Ne? Yalan mı??
— …. Picj heriff seni !
— :]

Bu da yannış bi tutum tabi… Geleceği kullanarak An’ı piç etme sanatı düpedüz ! 🙂

Sevinçli, coşkulu birisini uyarmak, aman ayakların yerden kesilmesin, aman çok gülme soona çok ağlarsın demek… Hiç ağlarken, oleeyyy o biçim gülcem soona dediniz mi? Bugün efkarlıyım açmasın güller dediğinizde, büyüklerimiz “Hayırlı olsun, yarın bulutlarda gezceksin, hasta falan da olmassın o coşkuyla, hadi yaşadın!” dediler mi?? Denmez… çünkü hayat derttir, yüktür, zulümdür… çünkü biz cennetten kovulmuşlarız…

Bir ruh halini beğenip bir diğerinden hazzetmeyebilirsiniz. Basitçe tercih, ağız tadı meselesi bu… Ancak, herhangi bir ruh hali içindeyken dikkat edilecek tek bi şey var : Bu ruh hali BEN değilim. O geçici. Ama BEN, o yokken de Varım….. İşte bunun farkında olduğum zaman tercihim doğrultusunda “seçim” gücüm de var…

Neyim peki?….

O da bana kalmış…..

Murat Öz