2005 Ocak ayında AIDS tablosunun son evresinde bakıma muhtaç bir şekildeyken tanı almıştım. Tedavime başladıktan birkaç ay sonra, Mayıs ayında adalarda mangal yapıp, Haziranda Ege – Akdeniz turuna katılmış, rafting yapmıştım. Yaşama tüm hızımla geri dönmüştüm…

Sağlığım ve gücüm yerindeydi. Ailem, arkadaşlarım, sevenlerim inanılmaz destekti… Tedavim çok başarılı sonuçlar veriyordu ve sağlık hizmetine ulaşmada da hiçbir sorun yaşamıyordum. İşime / mesleğime geri dönmüş mutlu mesut yaşıyordum. Anlayacağınız HIV nedeniyle yaşantımda olumsuz hiçbir etken yoktu… (Günümüzdeki başarılı tedavi seçenekleriyle son evreye gelen kişilerin sağlığını geri kazanmaları ve kaliteli bir yaşam sürmeleri artık mümkün…)

Ben şanslı olan azınlıktan sadece biriydim…

Maalesef bir çok kişi benim kadar şanslı değildi…!

Şu anda ben bir savunucuyum ve savunucu olmama etken olan ve beni en derinden yaralayan iki olay vardı:

12 yaşındaki bir çocuk(!) ameliyat sırasında babasından aldığı kan sonucu HIV+ oldu. Baba bir HIV taşıyıcısı olduğunu bilmiyordu. HIV+ olduğu için hastanede hiçbir klinik çocuğu yoğun bakımına kabul etmedi. Çocuk doğum gününden iki gün sonra öldü!

 

Babasının vicdanının sesi hiç dinmiyorken, annesinin yaşadığı acıyı tahmin edebiliyor musunuz? Sizin de çocuğunuz / yeğen(ler)iniz var mı?

Peki bu çocuk en sevdiğiniz olsaydı SİZ ne hissederdiniz?

22 yaşında genç bir delikanlı cezaevi taramaları esnasında HIV+ olduğu tespit ediliyor. Ne doktor, ne bilgi, ne de ilaç veriyorlar kendisine. Üstüne üstük bir de 6 ay boyunca tecride kapatıyorlar… O kadar kötü şartlarda tutuyorlar ki onu…

Onun yerinde SİZ olsanız o şartlarda nasıl yaşardınız?

En son 12 aralık 2007 günü Pozitif Yaşam Derneği olarakyaşadığımız bir haberi sizlerle paylaşmak istiyorum:

“İstanbul dışındaki gönüllü doktorumuz bir hastasının olduğunu  ve kendisine ulaştığını ”ölmek üzereyim ne olur bana yardım edin dediğini” ifade etti. 60 yaşındaki amcamızın kaldığı yere ulaştım. Amcamızı bir barakada çok kötü koşullarda buldum. 35 kiloya düşmüş, 1,5 yıldır bu barakada yaşıyormuş, son iki aydır tamamen yatalak bir şekildeymiş. Ön ve arka dışkılaşmasını kontrol edemediği ve yataktan çıkamadığı için yatağı ve üstü başı berbat durumdaydı. Ailesi reddetmiş ve onu burada ölüme terk ettirmiş! Hatta kendisini öldürmek için kendi öz oğlu hap bile vermiş intihar etsin diye..

Hamamdan, kahveden, lokantadan ve berberden kovulmuş… Yazın ilaç kutularını  buzdolabı olmadığı için bağlayıp klozetin içine sallandırırmış bozulmasınlar diye. Bir ilaç şişesini ise tuzluk olarak kullanıyor. Defalarca düşüp başını çarpmış sağa sola. O ağladı, ben ağladım. 3 gün kendisini yıkayıp altını temizledim, kalça kemikleri olan yerler yatmaktan ve pislikten yara olmuş. Canının istediği yemekleri kendisine yedirdim ve ilaçlarını verdim.

Kaymakam ve belediye başkanı ile görüşüp durumu arz ettim ve kendilerinden yardım talep ettim, yeşil kart başvurusu yapıldı, sosyal yardımlaşma fonuna başvuruldu. Ayrıca ailesinden ulaşabildiğim kişilerle de görüşüp gereken cümleleri kurdum!!! Ambulans ayarlandı, Hastaneye kabulünü sağladık. Amcamızı ambulansla hastaneye götürdüm ve acil servisten hastaneye soktum ve enfeksiyona konsültasyon alarak enfeksiyon servisine yatırdım. Şu an hastanede tedavisi başladı…”

Hiç kimse “bana gelmez” demesin…

HIV sadece belli gruplara ait bir durum değildir. Her kesimden insanın başına gelebilir… HIV din – dil- ırk – cinsiyet – coğrafya ayırmaz !

Yaşamın her alanında (sağlık hizmeti verirken tekkat eldiven ve önlük giymek, gözlük takmak, Her ilişkinizde mutlaka kondom kullanmak…gibi) bariyer önlemlerini almak önemlidir…

 

Şehir dışından arayan ve telefonda danışmanlık alan genç bir kadın ile konuşmalarımız esnasında danışmanlığı yeni tanı alan ailesi için aldığını öğreniyorum.Konuştuğum kadın bir doktordu! Danışmanlığı da anne ve babası için alıyordu!

Fakültede derslere giren bir hoca “ben derslerimde HIV/AIDS konusunu öğrencilerime sosyal sorumluluk projesi olarak verirdim. Bir gün benim tanı alacağım hiç aklıma gelmezdi!” diyor…

Gün geçmiyor genç bir üniversite öğrencisi kötü şartlarda tanı almış, korku ve panik içinde “ben şimdi ne yapacağım? Üniversiteyi bırakmam mı gerekiyor?” diye endişeli sesiyle soru soruyor…

Tanı alan bir çift derneğimize geldiğinde “biz karı koca karar aldık. Bu durumu çocuklarımızla paylaşmayacağız. Çünkü bu aralar vizeleri var!”diyerek çocukları için tekrar yaşama tutunmaya çalışıyor…

Yaşam ne kadar ironik değil mi?

Ve…. Bunlar gibi daha nice hazin yaşam öyküleri…

Yaşamaya mecbur edildikleri, insan onuruna yakışmayan, uğradıkları her yeni damgalanma ve ayrımcılık konusu karşısında benimde bir şeyler yapmam gerektiğini düşündüm.Toplumdaki önyargılar beni daha çok çalışmam için kamçıladı…

HIV+ kişi dediğimiz zaman yatakta rengi benzi solmuş, kasları erimiş ve hasta kişiler hayal ediyoruz. Oysa her birimiz gayet sağlıklı yaşıyoruz. HIV taşıyıcısı olmak AIDS olmak anlamına gelmiyor! Bizlerin virüsle değil, bu hastalığın sosyal imajıyla derdi var.

Herkes farklı, herkes eşit…”

Bu alanında savunucu olduktan sonra TOG – Y-Peer ile birlikte HIV ile yaşayanların “öteki” olmadığını, “doğrusunu öğrenin! Yok kimseden bir farkımız.Biz de, sizin gibi bu dünyayı paylaştığımız birer İNSANIZ” diyerek, ete kemiğe bürünerek yüzlerce öğrencinin, sağlık hizmeti sağlayıcısının önüne çıkıpfarkındalık ve davranış değişikliği yaratıyorum/ruz.

Toplumdaki mevcut bu ürkütücü ve yanlış bilgilerden dolayı HIV ile yaşayanlara karşı önyargılar oluşuyor. Bu ön yargılarda ayrımcılığa sebep oluyor! Her gün birileri bir yerlerde yeni tanı alıyor ve/ya ayrımcılığa uğruyor…

Maalesef hala birçok kişi HIV’i baskılayan ve kaliteli bir yaşam sürdürmeyi sağlayan tedavinin olduğunu, bunun artık ölümcül değil kronik bir durum olduğunu, HIV+ çiftlerin HIV- çocuk sahibi olabildiklerini, her birey gibi sahip oldukları haklardan tam olarak yararlanabileceklerini, evrensel enfeksiyon kontrolü kuralları uygulandığı takdirde hiçbir risk olmadığını bilmiyor !

HIV/AIDS hakkında detaylı ve DOĞRU bilgiler için: www.pozitifyasam.org

HIV Tanısı almak…

2004 yılında mide ağrılarım uygulanan bir sürü tedavi sonucu geçti ama kilo kaybım bir türlü durmak bilmiyordu. Artık her hafta 1 kg vermeye başlamış, bedenimin yarısı yok olmuştu. Sene başından beri 14 kg vermiştim… Boğazımda geçmek bilmeyen, ağız sıvımı bile yutarken acımdan beni ağlatan yaralar oluşmuştu.Sonraları gelişen nefes alamama krizleri ise 3 ay kadar sürmüştü. 5 ayrı hastane ve doktorun rahatsızlıklarımın neye bağlı olduğunu bir türlü anlayamıyordu…

Sedyelerle karga tulumba acile kaldırıldım ve gittiğimiz3. hastaneye yatırıldım. 1 ay kadar yatalak vaziyette kadar bakıma muhtaç yattım. Tuvalet ve yemek ihtiyaçlarımı bile gideremiyordum!

Bu arada her iki günün biri benden ha bire kanlar alınıp bir sürü tahliller, hastanenin bir çok bölümünde değişik değişik aletlerle ölçümler, sürekli araştırmalar yapılıyordu.

Sonra bir günnn… (11.Ocak.2005)

Güler yüzlü bir kadın doktor benim viziteme geldi. Bu çok doğaldı çünkü, her gün birçok farklı alandaki doktorlar gelip beni muayene ediyordu. Bana birçok soru sordu.

Daha sonragörüşmek için beni başka bir odaya aldı. Sonra bana yaptıkları bir testin + geldiğini söyledi. HIV. Anlamayan gözlerle yüzüne bakıyordum. Ne olduğunu sorduğumda, Fısıltı halinde “AIDS” dedi…

Büyük sessizlik…

içimde çok büyük bir sessizlik oldu…

Dünya hızzzzlaa geri çekildi…

Beynim uyuştu, oturduğum yerde sallandım. Sanki o an; ayaklarınızdan bir iple bağlanmışsınız ve habersiz olduğunuz bir anda görünmeyen bir el tarafından keskin bir uçurumun kenarından aşağıya itiliyorsunuz. Aynen Bangi jumping gibi. Siz tam parçalanmak üzere dibe vurmak üzereyken, tekrar aynı hızla yukarı çekiliyorsunuz ve yeniden aşağı doğru uzanıyorsunuz. Bu defalarca beyninizde tekrarlanıyor…

Doktor benim düşünce boşluğuma düşmeme hiç fırsat vermeden hemen açıklamalara başladı. Bunun artık ölümcül bir hastalık olmadığını ilaçlarla virüsü baskıladıkların, kişilerin yaşam kalitesini çok yükselttiklerini, ancak çok düzenli ve ömür boyu kullanmam gereken ilaçlarım olduğunu anlattı. İlk birkaç dakika karşınızda konuşan insanın hiç sesini duymuyorsunuz, hiçbir şeyi algılayamıyorsunuz.Sadece ağzını açıp kapatan bir görüntü var… Neden sonra dünyaya geri dönebiliyorsunuz. O da sorumluluklarınız aklınıza geldiğinde…

HIV tanısı almak çok büyük bir travma… ama alışıyor insan. Birlikte barış içinde yaşamayı öğreniyorsun…

Hayat tüm zorluklarıyla ve güzellikleriyle devam ediyor.

Kızkulesiii