Yeniden “Bu ülkede yaşanmaz artık, gitmeliyim”, “artık bu hayattan ne bekleyeceğimi bilemiyorum” süreci başlamış. Okuyorum ve saygıyla karşılıyorum, seçiminizi de hani sormak istiyorum: Arkadaşlar nereye? 🙂

Biz bu topraklara, bu hayata sıkıyı gördüğümüzde sıvışmak için mi geldik? O her milli bayramda facebook profillerimizde saygı duyduğumuz sevgili Atamız ve bu vatan uğruna şehit olanlarımız da aynısını düşünseydi ve yapsaydı bugün biz nerede olurduk düşündünüz mü? Mustafa Kemal bilmez miydi Fransa’ya gidip yerleşmeyi ve orada gününü gün etmeyi… Ya atalarımız? Bu ülke zifiri karanlıklardan geçti de kalmayı seçenlerle yeniden ayağa kalktı.

Bakın ben öyle çok cesur bir adam değilim. Elbette ben de dünya şeyden korkuyorum. Ayrıca öyle milli bayramlarda ne Facebook profilimi değiştiririm, ne de toplu meditasyona katılırım. Ama bakıyorum, spiritüellikte de Atatürkçü olmakta da kül bırakmayanlar maşallah rüzgarı yiyince kül olup dağılıyorlar. Peki bu bilgileri niye okuyoruz, niye bu dünya görüşüne sahibiz? İlk fırsatta dağılıp, topuklamak için mi?

Ben buradayım arkadaş. Bu toprakların çocuğuyum ben! Bu sefer ki hayatıma burada olmaya ve bu topraklar için çalışmaya geldim. Ayrıca kimseyle de savaşım yok benim. Tek derdim var, o da aslında hepimizin istediği… Kendimiz için, çocuklarımız için güzel bir ülke yaratalım, bu topraklara hak ettiği güzellikleri yaratalım… Hangi dünya görüşünden olursa olsun, hangi partiye oy vermiş olursa olsun hiçbir Anadolu çocuğunun buna itirazı olmayacaktır. Bilakis herkesin bunu istediğine de eminim. Sadece herkes kendi bildiği şekilde gidilirse bunun gerçekleşeceğine inanıyor.

Ben de diyorum ki bu ülke de, bu dünya da hepimiz için yeterince geniş. Her birimizin dünya görüşüne saygı duyarak, birlikte insanca yaşama hakkını gözeterek, hangi etnik kökenden, inançtan, mezhepten, partiden, takımdan olursa olsun; öncelikle “Ben İnsanım”, sonra ise “Ben Anadolu Topraklarının İnsanıyım” bilişleri altında birarada barış içinde nasıl yaşayabiliriz? Bunu nasıl yaratabiliriz? Adaletli, dengeli, sevgi ve şefkat dolu, geçmişiyle barışmış, farklılıkların birarada yaşayabildiği bir ülkeyi bu sefer ayrıştırılamaz biçimde nasıl oluşturabiliriz? İşte benim ruhumun odağı bu…

Elbette ki sık sık yurtdışına gideceğim, ama her zaman evim burası olacak ve Anadolumun ruhunu aktaracağım dünya insanlarına. Çünkü ben aynı zamanda Anadolulu bir Dünya İnsanıyım aynı zamanda… Dünyanın çok özel bir noktasında dünyaya geldim hepimiz gibi ve biliyorum ki topraklarımızın ruhu Dünya insanları için de çok önemli. İçeride birbirimizi yiyor olsak da buradan çok daha büyük bir sonuç çıkartabileceğimize inanıyorum insanlık adına…

Belki bu söylediklerim sizin için sadece bir fantaziden ibaret. Gerçeklerle alakası yok. Gerçek dediğimiz nasıl oluşur biliyor musunuz? Düşünceler spermler gibi dolaşırlar çevremizde. Zihinlerimiz de rahim gibidir. Biz hangi spermi rahmimize alırsak, sonunda “gerçek” adını verdiğimiz çocuklarımız ortaya çıkarlar. Yani siz “her şey boktan, karanlık, lanet olsun” spermine yumurtanızı vermek isterseniz, bu sizin seçiminiz olur ve sonunda da nur topu gibi bir karanlığı kucağınıza alırsınız. Veya pozitif bir sperme yumurta verirsiniz de hayatınızdaki gerçekliğiniz bambaşka olur ve emin olun hiçbirimiz aynı gerçekliği yaşamıyoruz.

Bali’de 1963 yılında Agung Yanardağı patlar ve 2.000 kişi ölür. Bu 2.000 kişi niye ölür biliyor musunuz? Hükümet yanardağ patlayacak diye uyarır onları, boşaltın gidin der. Onlar, hayır biz yanardağa kendimizi kurban etmek istiyoruz derler. Çünkü Balililer küçücük adalarının yanardağ patlamalarına, tsunamilere ve bilumum doğal felakete açık olduğunu bilirler ve herhangi bir tehdit karşısında, doğayı sakinleştirecek ritüelleri vardır. Bu sefer ise yanardağın sakinleşmesi için kendilerini feda etmeleri gerektiğine inanır o 2.000 kişi ve ölürler. Sonuç? Koca yanardağ sadece belli bir alanı yıkar geçer. İşin ilginci de yanardağın eteklerindeki Besakih Tapınağına hiçbir şey olmaz. Lavlar oraya dokunmazlar. Bu güzel insanların adası da şu anda insanlığın en güzel adası seçilir geçen sene.

Tepenizde yanardağ patlayacakken kendinizi feda etmek nerede, bir sarsıntıda tüm inançlarınızı, yaşayışınızı, hayatınızı bırakıp kaçmak nerede? Diyeceksiniz ki ama her şey kötüye gidiyor. Nereden biliyorsunuz? Ayrıca bu olumsuz düşünce spermlerine yumurtalarınızı vererek neyin oluşmasına katkıda bulunuyorsunuz. Ben bu zorlu süreçlerden ileride dünya için çok faydalı ve hayırlı bir Türkiye çıkacağına inanıyorum. Bir sürü farklı Anadolulu’nun sonunda bir arada yaşamayı öğrendiği bir coğrafya olacağız hayırlısıyla… Ömrüm bunu görmeye yeter mi bilmiyorum, ama en azından gelecek nesiller için ben bu topraklara korku, kin, nefret tohumu değil; birlik, bütünlük, sevgi, şefkat tohumları ekeceğim… Bunu da hemen şimdi yapıyorum. Düşüncelerimle, söylemlerimle, eylemlerimle… Tekrarlıyorum, ürksem veya zaman zaman korksam bile yapıyorum bunu… Yatağıma her uzandığımda, her günümde, her adımımda…

Sevgilerimle Anadolumuzun Güzel Çocukları… 🙂

Hasan 'Sonsuz' Çeliktaş

18 Kasım 1976'da Mersin'de doğdu. Toros Koleji'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'ne girdi. Fakültesini çok sevdiğinden mezuniyeti sonrasında oradan ayrılamadı ve asistan kadrosunda eğitim hayatına devam etti. 2005'te ise İzmir'e yerleşti. 2001 yılında "Sonsuzlukotesi" mail grubunu kurmasıyla başlayan yazarlık hayatı, önce 2002'de sonsuzlukotesi.com'u, daha sonra da 2004'de derKi.com'u kurmasıyla devam etti. Bir yandan da Cosmopolitan, Esquire, Yeni Aktüel, Zodiac, Akşam Brunch gibi dergilerde ve Akşam Gazetesi'nde serbest yazar olarak yazıları yayınlandı. 2011'de ise Anadolu topraklarından doğup Amazon.com'da yayınlanan ilk Türk Spiritüel dergisi "The Wise"ı oluşturdu. Halen yazmaya devam ediyor. Duru Sonsuz ile Özün Dünya'nın babası sıfatıyla onlara rehberlik yapmaya çalışıyor...