Nazara inanç, aralarında Paris Hilton, Madonna, Demi Moore, Sharon Osbourne, Winona Ryder, Britney Spears gibi ünlülerin de bulunduğu kişilerin, kıskanç gözlerin olumsuz etkilerini önlemek amacıyla bileklerine kırmızı ipliklerden oluşan bilezikler bağlamalarının fark edilmesiyle dünyada da medya gündemine geldi. İnanışa göre bu iplikler koruyucu güçlerini, İsrail’de mabedi bulunan, Tevrat’taki ünlü kadınlardan Rachel’den alıyor. Bazılarına göre kırmızı iplikler, Kabala adı verilen mistik merkezlerdeki Rabbiler, yani din adamları tarafından özel güçlerle donatılmış kabul ediliyor. Batı’da yeniden yaygınlaşan Kabala inancına bağlı insanlar bu bilezikleri sol bileklerine bağlayıp yedi düğüm atıyorlar. Son dönemde sayıları giderek artan Kabala merkezlerine ilgi gösterenler arasındaysa David ve Victoria Beckham, Laura Dern, Mick Jagger, Ashton Kutcher, Dianne Ladd, Brittany Murphy, Paul Newman, Rosie O’Donnell, Gwyneth Paltrow, Sarah Jessica Parker, Barbra Streisand ve Elizabeth Taylor da bulunuyor. Anlaşılan, kamuoyunun gözü önünde olduğunu hisseden herkes, ‘görülmeyen kötü gözün’ etkilerinden bir biçimde korunma gereğini hissediyor.

Bakışların sahip olduğu potansiyel güce dair inançlara, dünyanın her yerinde ve hemen her kültürde rastlamak mümkündür. Gözler ve bakışla ilgili gerilim ve endişeler, insanlığın en eski atalardan gelen bir tür mirası gibidir. Hayvan davranışlarını inceleyen bilim adamlarının belirttiği gibi, büyük bir yırtıcı hayvan gözlerini üzerinizde sabitlediğinde, başınız dertte demektir; çünkü bu hayvan davranışı, silahı doldurup üzerinize nişan almaya eşdeğer niteliktedir.

Kötü göz ve nazarla ilgili inançlar son derece yaygın olmakla birlikte, en tipik örneklerine Ortadoğu ve Akdeniz’de rastlanır ki bizler, binyıllardan bu yana üzerinde yaşadığımız topraklarda biçimlenmiş zengin kültürümüzün kapsadığı bu ve benzeri batıl inanışlara oldukça aşinayızdır. Ne tür insanların böyle bir bakış gücüne sahip olduğuna dair farklı görüşler vardır. Kimilerine göre, bazı bireyler, bakışlarını yönlendirdikleri nesneleri etkilemek gibi bir güce sahiptirler. Bunlar genellikle kötü niyetli kişiler olarak değerlendirilmekle birlikte, içlerinden bazılarının ‘iyi insan’ nitelemesini hak eden davranışlarıyla fark edildikleri ama doğuştan gelen bir güç nedeniyle, istemeden zarar verebildikleri düşünülür. Sözgelimi, Ortadoğu’da ‘ve hatta bizde de- çok ender görülen mavi gözlü insanlara, böyle bir güce sahip oldukları gerekçesiyle kuşkuyla bakılır. Bununla birlikte, diğer bir görüşe göre, nazar gücü her insanda vardır ve herhangi bir şeye, büyük bir kıskançlık ya da ilgiyle bakıldığında, açığa çıkabilir. Bebeklerin ve yeni evli çiftlerin nazardan en çok etkilenen insanlar olduklarına inanılır ve bu nedenle, ayrı bir koruma ihtiyacı duydukları düşünülür. Nazar aynı zamanda ekinler ve hayvanlar üzerinde de olumsuz etkilere sahip bir güç olarak görülmüştür.

Nazar değmesinin, kültürlere göre farklılık gösterse de, baş ya da mide ağrısı, bulantı gibi, daha çok fiziksel rahatsızlık olarak ortaya çıkan belirtilerle anlaşıldığına ve sonrasında da, şansın kötüye gitmesine neden olduğuna inanılır. Bu etkiler ortaya çıktığında, nazara inanan kişiler genellikle dostlarından, akrabalarından ya da şifacılardan yardım talep ederler. Çoğunlukla, nazar etkisinden arındırma ritüellerinde denizden alınan ya da tuzlu suyla arınma, çeşitli tütsü ve bitkiler yakma ya da kurşun dökme gibi yöntemlerle bedenden kötü enerjiyi çıkartma uygulamaları gerçekleştirilir.

İnanışlara göre, nazardan korunmanın en yaygın yöntemi, çeşitli tılsımlar taşımaktır. Bu sol bileğe takılan kırmızı bilezik örneğinde, kırmızının aktif bir renk olarak bakışları yakaladığı ve onlardaki saldırganlığı gerisin geriye sahibine gönderdiği inancı söz konusudur. Mavi nazar boncukları da en yaygın tılsımlar arasındadır ve muhtemelen ‘aynı kutuplar birbirini iter’ ilkesinden yola çıkmaktadır. Çünkü daha önce de söylediğimiz gibi, mavi gözlüler Ortadoğu’da kötü bakışın sahipleri olarak görülürlerdi. Bununla birlikte, mavi renk koruyucu kabul edilir; çünkü mavi aynı zamanda, gökyüzünün rengidir. Eski kültürlerde yaygın olarak rastlanan ve bizim ‘Fatma Ana’mızın Eli’ olarak bildiğimiz hamsas adlı tılsımın da rengi genellikle mavidir. Bu, beş parmağın ve avuç içinin belirgin bir şekilde görüldüğü, ortasında bir göz işareti bulunan bir tür el ikonudur. Bazı kültürlerde mavi nazar boncuklarına ek olarak, hamsas tılsımları da pencere ya da kapıların kenarlarına koruma amacıyla asılır.

Bunların yanı sıra, çeşitli kuş tüyleri, taş ve kaya parçaları ve üzerinde göze benzer şekiller seçilebilen deniz kabukları, nazara karşı etkili olarak kabul edilip tılsımlarda kullanılır. Bunun mantığı, kötü bakışa sahip olan gözün dikkatini parlak ve cazip objelere çekmektir; çünkü nazarın tüm potansiyelinin, ilk bakışta açığa çıktığı düşünülür. Altın, gümüş ve turkuaz gibi değerli taşların kullanıldığı diğer mücevherler de, kimi zaman bakışları üzerinde toplayıcı unsurlar olarak aynı amaçla kullanılır.

Antropologlar çeşitli toplumların geleneklerindeki nazar anlayışını, ‘iyi şansın nadirliği’ söylemiyle açıklıyorlar. Bu saptama, eğer bir insan iyi şansı yakalayıp zenginleşiyor ve yaşamı gelişiyorsa, diğerlerinin aynı oranda şanssızlık ve yoksullukla karşılaşacakları varsayımına dayanır. Yani nazarın, toplumsal eşitsizlik ve gelir dağılımındaki dengesizlik sonucunda doğmuş bir inanış olduğu düşünülmektedir. Dolayısıyla toplumlarda zaten azınlıkta kalan ‘olumlu şansı’ yakalamış insanlar, buna sahip olamayan diğer yoksul çoğunluğa sürekli kuşkuyla bakarlar. Bu mantık uzantısında, tek tek kişilerin nazarından başka, şanssız çoğunluğa dahil insanların bir araya gelerek oluşturduğu toplumun da, bir tür ‘anonim’ nazara sahip olduğu inancına sık rastlanır. Buna karşılık olarak kırmızı bilezik ya da mavi nazar boncuğu gibi tılsımların görünür biçimde kullanılması, olumsuz anonim nazarından endişe duyulan topluma, ‘Bakışlarınızın farkındayım ve size karşı korunuyorum’ mesajını vermektedir.

Toplumsal nazar ve olumsuz etkilerin yanı sıra, iyi niyetli insanların güçlü bakışlarıyla bir tür ‘karşı-nazar’ etkisine sahip oldukları inancına da rastlanır. Mesela restoran, kafe gibi bir yerde, birisinin garsona çok kötü davrandığına tanık olursunuz. Bu tür bir aşağılamaya maruz kalan garson, baş ağrısı, mide bulantısı gibi, nazarın etkilerini andıran belirtilerle evine gidecektir. Ama olaya tanık olanlar, sert tavırlı müşteriye kınayan bakışlarını yönelterek garsonun üzerindeki negatif etkiyi azaltmaktadırlar. Bu örnekler çoğaltılabilir ama bütün bunları bir yana bırakıp çevremizdeki her şeye iyi niyetle bakar ve birbirimize anlayışla yaklaşırsak, ne bu tılsımlara gerek kalacak, ne de nazara inanılacaktır. Önemli olan bunu başarabilmemiz, mavi boncuklarımızı yine takabiliriz.

Konuk Yazar