Kalbi, aklı, benliği Ege’de kalanların en sağlam sığınaklarından biridir Bozcaada. Ege’nin alabildiğince uzanan bağlar, asırlık çınarlar, incir ve zeytin ağaçlarıyla süslü, deniz kokan, gelenekçi bir yaşam şekli olduğunu bilenlerin adresidir.

Çanakkale-Geyikli limanından kalkıp, Ege’nin lacivert sularında ilerleyen feribot, karşısındaki sarı rengin tek hakim olduğu adaya yaklaşırken yolcularda bir hareket başlar. Kimi adanın adının, bu boz görüntüsünden aldığını söyler adanın tepelerini işaret ederek, kimileri de fotoğraf makinelerine sarılır Ege’nin maviliğine başını yaslamış huzurlu adayı ölümsüzleştirebilmek için. Bu sahnenin kahramanları her konuşmada değişir; adanın her karakteri sırası gelince başköşeye kurulur bu ada masalında. Bazen vakur Bozcaada Kalesi gelir yerleşiverir tüm meraklı bakışlarla pekişen sohbetlere. Kâh sağlamlığından söz edilir, kâh nasıl da görkemli olduğundan. Sonra liman alır sırayı, limandaki restoranlar, kafeler… Sanki aralarında, kim daha çok konu olacak Bozcaada tutkunlarının anılarına diye gizli bir rekabet varmışçasına boy gösterir tüm Bozcaada’lı karakterler…

Feribot limana yaklaşıp da artık anılar, yerlerini yeni yaşanacak Bozcaada deneyimlerine bırakmaya başlayınca unutulmaz bir ada masalına ortak olursunuz farkında olmadan. Sanki adaya yaşam getiren feribotmuşçasına bir anda etraf kalabalıklaşır, ortam hareketlenir bu

saatlerde. Kimileri evine ulaşmanın mutluluğunu yaşar, kimileri de müdavimi olduğu adayla tekrar buluşmanın hazzını yaşar yüreğinin derinlerinde.

Antik çağdaki adı Tenedos olan Bozcaada’yı gezmeye başlamak için ilk durak kaledir kuşkusuz. Tüm Ege havzasının en önemli kalelerinden olan bu yapı, tarih boyunca pek çok kez el değiştirmiş ve saldırılara maruz kalmış. Ceneviz ve Venedikler’in de önem verdiği kale, 1464 yılında ada ile birlikte Osmanlı topraklarına katılmış. 19. yüzyıldan kalma minyatürlerde kale içinde evlerin ve iki caminin varlığı görülmektedir. Kale, Bozcaada’nın önemli konumu nedeniyle pek çok kez saldırıya uğramış ve onarım görmüştür. II. Mahmud zamanında (1815) yapılan onarım, kalede bugün görülebilen kitabeye yazılmıştır. Müzesi ve manzarasıyla kale, Bozcaada gezginlerinin hafızalarında özel bir yer edinen etkileyici bir yapıdır. Adadaki diğer tarihi yapılar arasında Alaybey Camisi, Köprülü Mehmet Paşa Camisi, Meryem Ana Kilisesi, Köprülü Hamamı, Namazgâh Çeşmesi ve yel değirmeni kalıntıları ilk akla gelenlerdir. Bunların dışında, Bozcaada Yerel Tarih Müzesi ise Bozcaada’nın geçmişine yolculuk yapmanızı sağlayacak belgeler, fotoğraflar ve etnoğrafik eserlerle dolu, keyifli bir müze.

Özellikle akşam yemeklerinin ilk adresi olan Bozcaada Limanı, balık restoranları ve barları ile ada yaşamına hareketlilik getiren bir yerdir. Rengârenk kayıkların, teknelerin soluklandığı, Bozcaada akşamlarına dost meclislerinde hazırlananların mekânı olan liman, gündüzleri fotoğraf meraklılarını, akşamları ise Ege Denizi’nin nimetlerinin nasıl olup da tadına doyulmaz lezzetlere dönüştüğüne tanık olmak isteyenleri ağırlar. Elbette akşamları deniz ürünlerinin, Ege’nin iştah açan otlarının ve birbirinden leziz mezelerin süslediği Bozcaada restoranlarında ev sahibi ünlü Bozcaada şaraplarıdır. Antik çağlardan beri bir ada geleneği olan şarapçılık Bozcaada’da çok eskilere uzanan bir meslek, hatta bir yaşam biçimi. Şarap tanrısı Dionyssos’tan yadigâr bu kültür, tanrılarını, tanrıçalarını çoktan unutmuş olsa da geleneksel lezzetinden ödün vermemiş. Bağın, üzümün, şarabın günlük yaşamda önemli bir rolü var Bozcaada’da. Bozcaada’ya gelenlerin mutlaka ziyaret ettikleri şarap evleri ve mahzenleri, adanın kaliteli ve lezzetleri üzümlerinden elde edilen şaraplardan tatmak ve satın almak için en iyi adreslerdir.

Merkezde yer alan ve Ege kasabalarının değişmez klasiği olan çay bahçeleri, Bozcaada’da da önemli bir mola yeridir. Ağaçların koyu gölgeleri altında huzur içinde kahvaltı edilebilen, çay-kahve molası verilebilen özel bir buluşma yeridir bu çay bahçeleri. Molanızın ardından bahçe etrafındaki hediyelik eşya tezgâhlarından, Bozcaada’ya özgü hediyeliklerden, ada üretimi reçellerden, ünlü ada üzümlerinden hatta asma fidelerinden almak da mümkün.

Bozcaada’nın tarihi kent dokusunun en yoğun yaşandığı yeri, kale arkasında kalan kesimidir. Rum Mahallesi olarak da anılan bu kesimde taş evler, daha ilk bakışta tüm dikkatleri üzerinde toplar. Renk renk boyalı evlerin kapıları, pencereleri ve kapı tokmakları tek tek incelenmeyi hak eder Bozcaada’da. Bazen bir taş evin kenarına işlenmiş bir figür, bazen de ana girişin üzerinde asırlardır duran bir çiçek motifi geçen zamana inat, anılarını anlatmak ister gibidir. Merdivenli girişler, ahşap kapılar, dar sokaklar ve hâlâ yaşayan akşamüstü kapı önü sohbetleriyle kentin bu kesimi, yerli-yabancı tüm Bozcaada ziyaretçilerinin mutlaka görmek istedikleri bir yerdir. Meydandaki asırlık çınar yüzyıllardır Bozcaada’da olan biten her şeyin tanığı gibidir. Mağrur ve dimdiktir yaşına ve yaşadıklarına aldırmaksızın… Şimdilerde gölgesine sığınan köy kahvesinin müdavimlerini serinliğiyle rahatlatan çınar, her zaman adanın en gözde mola yerlerindendir. Çınaraltı Kahvesi olarak tanınan kahvede asırlık çınarın gölgesi ile birlikte, Bozcaada ziyaretçilerini serinleten ve Madam Sofi’nin tarifine uygun olarak hazırlanan limonata da giderek bir ada klasiği halini alıyor. Ahşap sandalyeleri ve kareli masa örtüleriyle göz okşayan bu köy kahvesinin en özel ikramı kuşkusuz damla sakızlı Türk kahvesidir. Kahvenin geleneksel tadına eklenen Ege nimeti damla sakızı, alışılageldik kahve keyiflerine bambaşka bir lezzet katıyor. Keramet sadece damla sakızında değil elbette, damla sakızlı kahvenin sunumu da farklı… Fincanın kenarında bir parça çikolata ve aromalı bir sigara ile sunulan kahve, belli ki hem göze hem de damağa seslenmeye hazırlanır gibidir. Küçücük bir kadehte, kahvenin yanında servis edilen acıbadem likörü ise bu kahve şölenin son sürprizi olarak masanızda yerini alıyor.

Bozcaada’ya gelip de adanın sahillerini, koylarını dolaşmadan, serin sularına bedeninizi teslim etmeden adadan ayrılmak düşünülemez bile. Adanın en popüler kumsalı Ayazma’dır ve yaz aylarında serinlemek, deniz keyfini doyasıya yaşamak için tercih edilen ilk kumsaldır. Denizin buradaki rengini görünce insan burası cennet midir diye düşünmeden edemiyor. Sakin ve huzurlu bir şekilde yüzüp, güneşlendikten sonra kumsalın arkasında sıralanmış restoranları, yiyecek-içecek gereksiniminizi karşılamak için ziyaret edebilirsiniz. Ayazma kumsalına adını veren ayazma, kumsala inen tepede bulunuyor. Aya Paraskevi Ayazması, tarihi bir mekân olmasının yanı sıra, önündeki anıtsal çınarlarla da ün yapmış bir yer. Serinliği ve görkemiyle huzur veren bu çınarlar, rüzgârın her esişinde sanki yüzlerce yıllık Bozcaada söylencelerini bir bir anlatıveriyorlar eski dostları görmüşçesine…

Bozcaada’da kendinizi Ege’nin söylencelerle dolu maviliğine teslim etmek isteyeceğiniz pek çok koy var. Sulubahçe, Habbele, Tuzburnu ve Akvaryum ilk akla gelenlerden. Mavinin, kıyılarda turkuazla cilveleştiği, açıklarda ise lacivertle raks ettiği bu kumsallarda aslında tek efendinin doğa olduğunu çok geçmeden hissedersiniz. Güneşin asırlardır doğaya yarenlik ettiği kumsallarda “el değmemiş” sözcüğünün tam karşılığını bulmak ve hatta yaşamak mümkün.

Bozcaada’da gezerken mutlaka ya bir üzüm salkımı çıkar karşınıza ya da bir denizfeneri görseli. Bozcaada’nın denizfeneri tutkunlarına en büyük armağanı Polente Feneri’dir. Adanın Batı Burnu’nda yer alan fenere giderken elektrik üretimi gerçekleştirilen dev rüzgâr pervaneleri, insanda teknolojiye karşı hayranlık uyandırıyor. Sert rüzgârların tanrısı Boreas’tan miras kalan rüzgâr, Bozcaada’nın özellikle bu bölümünde, Ege’nin söylencelerini bir o yana, bir bu yana savuruyor. Bozcaada ziyaretçilerinin hemen hepsinin önünde hatıra fotoğrafı çektirdiği bu pervaneler, az ilerdeki Polente Feneri’nin naif ve sakin görüntüsüyle zıtlık oluştursalar da, fener ve pervaneler, fotoğraf karelerinin en güzel unsurları olarak popülerliklerinin tadını çıkartıyorlar. Güneşin son ışıklarını Ege’nin karşı kıyısına, yerel Bozcaada şarapları eşliğinde yolcu etmek adanın son dönemlerdeki en ünlü geleneklerinden biridir demek yanlış olmaz. Fener geziniz sonrasında, aklınızda benzersiz Ege Denizi manzaraları, fener ve pervaneler kalacaktır kuşkusuz, bir de aklınıza, yüreğinize işleyen keskin kekik kokusu size eşlik edecektir bir sonraki fener ziyaretinize dek…

Bozcaada’da ne yenir sorusunun ilk yanıtı elbette deniz ürünleridir. Balık, ahtapot, ıstakoz, yengeç, deniz börülcesi gibi birbirinden lezzetli yiyecekler adaya gelenlere unutulmaz ziyafetler sunuyorlar. Bunlardan başka domates reçeli, incir reçeli, çavuş üzümü ve kaliteli ve lezzetli ada şarapları Bozcaada ziyaretlerinde iz bırakan tatlardandır.

Tarihinde yaşanmışlık adına ne varsa her şeyden bir parça koruyabilen Bozcaada, huzurlu, sakin ve Ege esintileriyle süslü keyifli bir tatil vaat ediyor ziyaretçilerine. Bozcaada’ya gelirken unutmamanız gereken, bu ada deneyiminden sonra tatil anlayışınızda büyük bir değişiklik yaşanacaktır. Hatta yüreğinizin, aklınızın bir köşesinde hep Bozcaada olacaktır yeni tanışılan ama çok anı paylaşılan eski bir dost gibi…

Bozcaada’nın Modern Simgesi, BOZCA HANIM

Kalesi, limanı, Polente Denizfeneri, rüzgâr pervaneleri ve üzümlerinin yanı sıra, son zamanlarda Bozcaada yeni bir simgeye daha kavuştu. Adayı ziyaret eden yabancı turistlerin de büyük ilgisi ile karşılanan Bozca Hanım figürleri, her geçen gün biraz daha popüler oluyor Bozcaada’ya gelen yerli-yabancı ziyaretçileri, sevimli bir ev sahibesi edasıyla karşılayan Bozca Hanım’lar, Sinem ve Tonguç Kayacık çiftinin ürettikleri seramik rüzgâr çanları aslında. Bozca Hanım’lar kısa sürede Bozcaada’da pek çok evde ve kafede başköşeye kuruldular. Bozcaada ziyaretlerinizin sonunda Bozcaada’nın yerel ürünlerinin yanı sıra, evinize, bahçenize götürebileceğiniz sevimli Bozca Hanım’lar, hem Bozcaada anılarınızı tazeleyecekler, hem de Bozcaada’yı tekrar ziyaret etme zamanınızın geldiğini hatırlatacaklardır.

Konuk Yazar