Evet, aynen öyle yani döne döne pam pam! Ne işlere ve ne günlere kaldık hu? Elimde patlayan Hans Ayberg bombasından söz etmeğe çalışıyorum. Kuantum Fiziği’nin haşarı çocuğu fazla netameli çıktı. Bir hafta on gündür gene basın onunla çalkalanıyor. Olay gazetelerden televizyonlara taşınmaya başladı. Aslanım Hans, bu kere Kuantum Fiziği’nin haşarı çocuğu, Zig-Zag’ın netamelisi değil, “nitelikli dolandırıcı” olarak karşımızda! Bir hafta on gündür o yüzden ortalık yine toz duman. Ortalığın yatışmasına ve suçlamaların netleşmesine ihtiyaç var.

Konu ucundan kenarından beni de ilgilendirdiği için, suçlamalar konusunda, 13 Haziran 2006 itibariyle, kendi yarıçapımda bir netleştirme yaptım ve aşağıdaki yazı çıktı ortaya:

 

9 Haziran Posta:

1) Adının Bülent Ayberg olduğu: Haberi geçen bütün gazetelerde ortak olan bir şey bu. Hemen adının Bülent Ayberg olduğu söyleniyor. Bununla da kendisine batılı süsü veren bir dolandırıcı olduğu iddia edilmek isteniyor. Bence bu durum, istihbaratın da, emniyet müdürünün de basının da konu üzerinde hiçbir ciddi araştırma yapmadığını, kulak dolgunluğu denebilecek şeylerle Hans’ı suçlamak üzere yola çıkıldığını gösteriyor. Elbette savcı bu işin aslını Hans’a soracaktır. Bir de Hans’ın ağzından dinlemek isterdim doğrusu. Sonunda bu konunun çarpıtmaya nasıl tipik bir örnek teşkil ettiği anlaşılacaktır.

Hans’ı karalama kampanyalarında bu konunun bir adım daha ilerisi de vardır. Elazığ doğumlu bir de erkek kardeşi olacak! O kardeşi ile yapılan röportajlar olacak!Oysa adam bu konuyu kim bilir kaç kereler anlattı ama durum kurt-kuzu hikâyesine dönüşünce ve kurt da kuzuya niyetini açıklayınca mantığın ipleri kopuyor. Olay “çamur at, izi kalsın”a dönüşüyor. Böylece adam durup durup hep aynı şeylerle suçlanıyor.

Kendini ecnebî ve prof. tanıtmanın, yasalar önünde suç düzeyi nedir kuzum?

2) İlkokul mezunu olduğu: Böyle bir karalama ile, bırakın adamın profluğunu, anca ilkokul mezunu, kurnaz bir Türk olduğu söylenmek isteniyor. Herkes ilkokul mezunu! Ama Hans’ın burada İlkokuldan öte bir eğitiminin olmadığı söylenmek isteniyorsa, kanıtlanması zor bir iddia bu. Böyle bir iddiada bulunabilmek için yeterince tembel ve biraz da düşüncesiz olmak gerekir. Çünkü böyle bir suçlama, suçlamayı yapanın, Hans’ın kitaplarına elini sürmediğini gösteriyor.

3) Banka Hesaplarında yüzbinlerce dolar olduğu: Bakalım, hep birlikte göreceğiz. Ben de bu konuyu merak ediyorum. İşin içinde para olduğunu sanıyorum ama bu paranın harcanış biçiminin söylendiği gibi olmadığını düşünüyorum.

4) İslâm’ı sözde yeni bir yorumla açıklamaya çalıştığı: Beni hasta eden şey, suçlamaların ciddi ve güvenilir bir araştırmaya dayandırılmaması. Anlaşılan o ki, böyle bir suçlamayı yapanın, hayret bir şekilde, Hans’ın din ve Kur’an üzerine söylediklerinden haberi yok.

9 Haziran Yeni Şafak:

1) Dini kullanarak para toplama yoluyla nitelikli (Çok kişili ve örgütlü)dolandırıcılık yaptığı: Evet, bir de nitelikli dolandırıcılık varmış. Öğrendik. Ve şimdi sonucu bekliyoruz ama ben savcı olsaydım, bu konuda Hans’ı ne ile suçlardım, hangi ifadeleri kullanarak suçlardım kestiremiyorum.

2)Suriye asıllı olduğu: Valla bu bana tam bir sallama göründü. Tam bir asparagas örneği.

3)Cemaat oluşturduğu ve üyelerden aidat topladığı: Ben önce böyle bir ifadenin ne demek istediğini bilmek isterim. Gerçi temelde suçlama kasıtlı olduğu belli de, bir insan böyle bir ifade ile nesi ile suçlanmaktadır onu anlayamadım. Hem fikir özgürlüğü diyeceksin hem de senin inanç ve düşüncelerini kimsenin paylaşmasına izin vermeyeceksin. Böyle bir iş nasıl olur? Tarihte kim becermiş, bilmiyorum. Yargılama bittiğinde bu madde ile ilgili hüküm ne olur, merak ediyorum. Eh, bu arada böyle bir madde oluşturulmayabilir de ama gazetede çıkması hiçbir olumsuz etki yapmaz mı demektir? Suçlama listesinde böyle bir madde oluşturulmaz ya da oluşturulduğu halde Hans böyle bir maddeden hüküm giymezse, ne olacak? Kim ortaya çıkıp da aynı gazetelerde “Hans bu maddeden beraat etti!” diye haber yapar? Ha, diyelim ki hüküm giymiş olsun. Bu kere de nasıl bir ifade ile suçlanmış olacağını çok merak ediyorum.

4) Aşırı kişisel harcamalar yaptığı, araba ve mülklere sahip olduğu: “Yurtdışı bağlantıları olduğu ve kurduğu cemaatten topladığı paraları kişisel harcamalarında kullandığı öne sürülen Bülent A’nın, çok sayıda gayrimenkul ve otomobile sahip olduğu, eşiyle lüks bir hayat sürdüğü kaydedildi” deniyor. Açık, net iddialar bunlar. Kanıtlanamazsa, iftiraya girer. Herhalde, suçlama listesinde böyle bir madde olmalı ve net bir karara bağlanmalıdır. Ayrıca bu kararı, anlaşılabilir gerekçeleri ile birlikte okumalıyız.

a) Yurt dışı bağlantıları olduğu: Bu açık bir ifade değil. Bu bağlantılar ekonomik, cemaat, siyasi olarak hangi türdendir? Bu bağlantılarda Hans’ı suçlu kılacak ne vardır? Sanırım yakın bir zamanda öğreneceğiz. Ya da Hans böyle bir madde ilesuçlanmayacak ve biz de bu başlıktan ne şimdi ne de sonra hiçbir şey anlayamadığımızla kalacağız. Ama bu arada Hans kamuoyu önünde güzel güzel karalanmış olacak.

b)Ayda on milyar harcayacak kadar, eşiyle çok lüks bir hayat sürdüğü: Evet suçlama listesinde bulunması gereken maddelerden biri bu. Kendi payıma sonucu çok merak ediyorum.

5) 100 kişinin sürekli ödeme yaptığı: Evet bu da yeterince açık ve sonucun halka açıklanması iyi olur.

6) “Karısının üniversite camiasına zanlıyı, “Alman profesör” olarak tanıttığı, Bülent A’nın da üniversitede bazı ziyaretlerde bulunduğu öğrenildi” deniyor. Bu neyin suçlamasıdır? Nasıl bir suçlamadır?”Vayy, Üniversiteyi bile dolandıracakmış galiba âdi herif!” dedirtmeyi hedefliyor. Bu eksik balonu şişiren gitsin de Balıkesir Üniversitesinde Hansın ilgilendiği, yaptığı ve yapmaya çalıştığı şeyleri de doğru biçimde öğrensin.

7) Profesörlüğü: “Uzunkaya, zanlının, profesör unvanını kullanarak çok sayıda kitap yazdığının, bunları sattığının, bazı televizyon kanallarında din bilimi uzmanlarıyla birlikte tartışma programlarına katıldığının ortaya çıktığını da söyledi” deniyor. Ben Hans’ın bizdeki gibi Prof. luk titrini belgeleyen bir belgeye sahip olduğunu sanmıyorum. Olmuşsa bile çoktan onu bulamayacağı bir yerlere kaldırmıştır. Ciddi söylüyorum; çünkü önem vermez. Onun şimdiye kadar prof. luk iddia ettiği filan da yok. Kitsan okuyucuya gaz olsun diye öyle bir titri Hansa kondurdu, şimdi de adam bunun bedelini ödüyor.

Aslında Hans’ın gerçekten bir prof.’luk belgesi olsa ne olacak? Onu karalamaya çalışanlar yollarını ve dillerini mi değiştirecekler? Yoo.

Bütün bunlara karşı Hans’ın bu konuda bir tek yanıtı, bir tek tepkisi var: “Ben buradayım. Boşver prof diplomasını. Ne sorun varsa bana sor, diplomama değil!” Evet bu bildik prof.’ların vereceği bir tepki değil elbet; ancak varlığını bilgiye adamış bir insanın söyleyebileceği cinsten bir şey. Bence değerlendirmelerin ölçeğini değiştirmenin tam zamanıdır. Prof.diploması bulunur ama Hans her zaman bulunmaz! Ve ne gariptir, dikkat edin, akademik aferinleme ve yetkilendirme klasmanlarımızda kendini bilgiye adayanların yeri de titri de yoktur. Bana öyle geliyor ki, akademik unvan kendini bilgiye adama düzeylerine göre verilirse çok daha güvenilir bir yol izlenmiş olur.

“Tarihî bilgi kahramanlığı!” gibi bir akademik titrimiz var mı? Yok. Hiçbir ulusta yok! Ama Hans’ı ve Hans gibileri akademik kariyer açısından derecelendirmeye alacak klasman ancak böyle bir klasman olur. Mevcut akademik klasmanlar Hans’ı kavramak için de ölçmek için de yeterli değildir. Siz ne kadar bozulursunuz bilmiyorum ama ben onun tek başına on profesör ettiğini söyleyeyim de biraz gazım hafiflesin!

8) Emniyet müdürünün bilgilendirdiği: “Balıkesir Emniyet Müdürü Celal Uzunkaya, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele ile İstihbarat şubelerinin, ortaklaşa düzenlediği “Zig-Zag” adlı operasyonla ilgili gazetecilere bilgi verdi.” deniyor.Bilgi mi vermiş yoksa zanlı hakkında yargısız infaz mı yapmıştır? Açıklamadan çok karalama ve suçlama izlenimi veren ifadeler, gerek Emniyet Müdürü’nün olsun gerekse gazetelerin olsun bir suçlama ve karalama kampanyasına alet ve aracı olduklarını düşündürmektedir. Peki gerek bu gazeteler, gerekse emniyet müdürü, yapılan suçlamalardan yanlış olanlarını da halka açıklamak zahmetine katlanacaklar mıdır? Bu arada Hans ve diğer sanıkların bozulan sağlığı ve moralleri, bu uğurda yapacakları harcamalar Emniyet Müdürü’ne ve o gazetelere yansıtılacak mıdır?

Zanlı-sanık ve mahkum…Bu kavramları emniyet ayıramıyorsa kim ayıracak? Emniyet müdüründen bu karalama ve suçlama niteliğindeki açıklamaları kim istemiştir? Müdürün bu açıklamaları daha doğrusu zanlıya yönelttiği açıklama adı altındaki saldırıları pek mi gerekliydi? Emniyet müdürü emniyet müdürü müdür, savcı mıdır, yargıç mıdır. Yoksa emniyet müdürlerinin bütün bunların dışında infaz yetkileri de vardır da biz mi bilmiyoruz?

9) Banka hesaplarında yüksek paralar olduğu: Yeni Şafak, “Uzunkaya, çiftin banka hesaplarında halen 158 bin YTL ile 100 bin dolar bulunduğunu belirtti” diyor. Göreceğiz. Eğer bu da bir yanlış haberse, o zaman emniyet müdürü aynı gazetelerde bu haberin böyle olmadığını açıklamalı ve konu hakkında herkesin anlayabileceği açıklamalarda bulunmalıdır. Aksi takdirde müdürün ve söylediklerini haber yapan gazetelerin “Çamur at izi kalsın”a oynadıklarını düşünmek kaçınılmaz görünüyor. Müdür’ün de basının da bundan pek ürküp çekineceğini sanmıyorum ama imzama ekleyeceğim “Vatandaş” titri bence önemlidir. Dilerim bunun ne anlama geldiğini anlamak zorunda kalmazlar.

Yok, gerçekten Hans’ın banka hesapları ve bu hesaplarda bu paralar var ve kullanılış tarzı tıpkı gazetelerin dediği gibi ise, bu suçlamanın nasıl belgelendiğini öğrenmek isterim. Allah’tan ki, yargıçlarımızın “gerekçesiz hüküm” gibi bir lüksleri yok. Bu yüzden ben bu suçlamanın hangi neden ve gerekçelerle mahkemece doğru sayılacağını merak ediyorum. Hep birlikte bekleyip göreceğiz.

10) “Hızırla görüştüğü” ve “Gizli güçleri olduğu”: Hans hiçbir zaman böyle bir şey söylememiştir. Söylediğini söyleyenler, onu sanırım çirkin yüzlü bir asparagas haberle boğmayı planlıyorlar! Bu nasıl vur abalıya böyle?

11) Basının suçlamalarını emniyet müdürüne dayandırdığı: “Balıkesir Emniyet Müdürü Uzunkaya, internet ortamında yazıştığı kişilere, “ihtiyaç sahibi öğrencilere burs verdiklerini, yoksul insanlara yardım ettiklerini, sağlık sorunları bulunduğunu, tedavi masraflarını karşılayamadıklarını” söyleyen Bülent A’nın bu şekilde para topladığını ifade etti” deniyor. Gazete böyle söylüyor ve “Emniyet müdürü böyle söyledi” deniyor. Ama basınla emniyet müdürü birlikte öyle bir söylem tutturuyorlar ki,hiç de amirim açıklama yapıyor ve bilgi veriyor gibi görünmüyor. Yazılıp çizilenlere bakarsanız, basının da bu arada pek haber filan vermediğini, Hans’ı doğrudan infaza yöneldiğini görürsünüz. Gerçi “Vurun kahpeye!” modunda böyle bir yanlışı görmek her babayiğidin harcı değil elbet ama ben yine de söyleyeyim dedim.

İşin açığı şu; vatandaş olarak bir fırıldağın döndüğünü hissediyorum da rüzgârın nereden, hangi yönden geldiğini anlayamıyorum. Bence bu durumda, müdürümün adı konmamış görevlerinden biri de sözünü ettiğim rüzgârın nereden estiği konusunda beni daha doğrusu vatandaşı doğru bilgilendirmektir. Hani diyorum, öyle bir gözü peklik yapsa da çözümsüz görünen kötü bir bulmaca ile bizi uğraştırmasa!

12) Aylık harcamalarının 10 milyar olduğu: “aylık harcamalarının ise 10 bin YTL civarında olduğunu söyledi” deniyor. Böyle bir ifade inandırıcı olmaktan çok açıkça suçlamaya yöneliyor ve bunun emniyet müdürünün görevi olduğunu sanmıyorum. Bu ifadelere yer veren gazetelere gelince, dilerim onlar da bir gün medyanın batağı ile tanışırlar!

13) Porno CD’ler ve ruhsatsız tabanca bulunduğu: “80 porno içerikli CD, görüntü ve ses dosyaları, 10 porno içerikli dergi, disket, belge, doküman ve ajandalar ile bir ruhsatsız tabancaya el konulduğunu bildirdi” deniliyor. Peki bu ifadeler ne anlama geliyor? “Adam seks manyağı ve de tehlikeli; çünkü ruhsatsız tabancası var. Mutlaka çete filan var işin içinde!” demek anlamına geliyor. Ve çok açık bir suçlama. Baylar, bayanlar! Suçlama ne yayın organının ne de emniyet müdürlerinin işidir. Suçlamanın mercii savcılıktır. Aksi takdirde görev sınırları aşılmış olur. Oysa, kimse ve hiçbir kurum, zanlı durumundaki bir insanı kamu önünde sorumsuzca böylesine infaz edemez, etmemeli. Bu tür aşağılayıcı haberler, ancak mahkemece alınmış kararlar olduklarında halka iletilebilir, o da kişiyi aşağılamak ya da karalamak için değil, caydırıcılık sağlamak ve kitleyi basın yoluyla terbiye etmek içindir! Basının konuşmaları hiç de bu yönde görünmüyor. Gizli bir doğrudan infaz var, ben buraya dikkati çekmeye çalışıyorum. Yoksa her şeye karşın Hans’ı savunmak gibi bir gayretim yok.

14) 767 kişinin organizasyona üye yapıldığı: Burada önce 767 iradesiz, kolayca yönlendirilebilecek kadar zavallı bir insan topluluğundan söz ediliyor. Biraz analizi ilerlettin mi de 767 suçludan söz edildiğini görüyorsunuz.

Oysa bu 767 kişinin TC için oluşturduğu risk, kamuya zarar vericiliği önemlidir. Emniyet müdürü, savcı ya da basın ne karışır benim kime, hangi kuruma ne kadar paravereceğime? Bunlar ne biçim suçlar? Ne biçim suçlamalar? Bir kere basın adına yapılan şey,habercilikten çok infaza benziyor. Hiçbir sorumluluk taşımadan çal karayı gitsin. Vatandaş temizlenicem diye yolunsun dursun! Ayrıca sözcüklerle istediğiniz gibi oynayacak ve işi kitlesel illüzyona dönüştüreceksiniz. Sizi eski zamanların kabile büyücüsü gibi görecekler. Korkup saygı gösterecekler. İşte o zaman gel keyfim gel!

Şimdi şu habere bakın: “Teşekkül oluşturmak suretiyle bilişim yolunu kullanarak, İslam dinini istismar ederek, nitelikli dolandırıcılık yapmak” suçlarından çıkarıldıkları nöbetçi mahkemece tutuklandı” deniyor. Ve tabi Hans, karısı ve diğer zanlılardan söz ediliyor. Ne anlıyorsunuz? “Daha birinci günde aslanım Hans kodesi boyladı!”

Hayır, olan şu: Öbür dört beş kişi tutuksuz yargılanmak üzere salınıveriyor, Hans’ın da tutuklu yargılanması için karar veriliyor. Bu kararı veren de mahkeme tabi. Ama öyle bir anlatım sergileniyor ki, o 4-5 kişi için tutuksuz yargılanacakları söylenmiyor bir, bir de Hans ve karısı hemen mahkeme edilmiş ve mahkum olmuşlar havası veriliyor. Efendiler, bunlar mahkemece tutuklanmadılar, mahkemece tutuklu olarak yargılanmalarına karar verildi. Yani hâlâ mahkum değil, sanıktırlar.

Ve bir şey daha… Hans’ın düşüncelerini sistemleştirip kitaplaştırıyorum ya. Yenilerde ikinci kitabı çıkardım ve “Bir alternatif bilim işçisi: Hans Von Aiberg” dedim. Birinci kitabı almış Yeni Şafak. “Bir Kıyamet işçisi: Hans Von Aiberg”. Niye mi almış? Suç unsuru olarak!

Fesüphanallah yani! İnsafın kurusun kurt kardeş! Benim yaptığım şey, Hans’ın avukatlığı değil, onun bilgi ve düşünce sistematiğini oluşturmak. İnsan merak eder hiç değilse, kitabın başına sonuna şöyle bir bakar. Elini sürmemiş tembel kurt cenapları! Böylece ne olduk dersiniz? Yeni Şafağın ve bazı kanalların sayesinde, Hans’ın avukatlığından yakamı sıyırmağa çalışırken, şer şirketinin ortaklığına yükseltildim!

Kısacası, Hans’ın aleyhindeki belgeler topluluğunda benim kitabı da görünce, çok kötü abandone oldum. “Eyvah be!” dedim. “Neredeyiz? Kimlerle dansa kalkıyoruz? Ne günlere gelmişiz? İsmail kim? Saat kaç? Burası neresi? “… Vay ki vay… Vay ki vay…

Mustafa Öz