Geçen yazımda UFO nedir, nerelerde bulunur konusuna bir açıklık getirmeye çalışmıştım. Bu yazıda ise tarihi bilgiler her zaman daha önemlidir diyerek, olaya UFO’ların dünyada gözlenme ve belirtilerinin bulunması tarihi açısından bakmayı uygun görüyorum.

Her ne kadar benim bildiğim ilk UFO gözlemi ve fotoğraflama olayı 1900’lü yıllar gibi yakın bir geçmişe dayansa da, aslında evrenin var oluşundan beridir bu zeki yaşam formunun ya da formlarının çevremizde “ata konan sinekler misali” dönüp dolaştıklarını görüyoruz.

Yakın geçmişi bırakıp öncelikle uzak geçmişe bakacak olursak, buralarda bile Uzaylı ve UFO figürlerine rastlamak mümkün. Özellikle hemen her UFO kitabında gördüğüm bir mağara resmi vardır. Bir uzaylıdan çok dalgıç elbisesi ve sualtı kaskı giymiş birini anımsatan görüntüye sahip insanımsı bir varlık ve arkasında, sadece geometrik şekli sebebiyle “kesinlikle UFO” yakıştırması yapılmış yuvarlak çizimler… Örneğin bu resim hakkında ben de bir yakıştırma yapacak olsam, ayrıca bunun ilgi çekmesini istesem şunları söyleyebilirim; Bu Atlantis kıtasında yaşamış, zamanla kıta sular altında kaldığı için özvatanından ayrılmak istemeyerek, su içinde mecburen evrim geçiren, şimdiki dalgıçların atababası olan “Atlantean Dalgıçyus” modeli bir varlıktır diyebilirim. Peki arkasındaki yuvarlaklar nedir diye sorduğunuzu hissedebiliyorum. Eh Atlantis ırkının teknolojik olarak kat kat bizlerden ileri olması onların su altında gaz çıkarmadıkları anlamına gelmez değil mi?

Mağara resimlerine Afrika, Avustralya hatta Fransa’da bile rastlayabiliyoruz. Ve her nedense her biri birbirine benzerlik gösterse de çizimlerin ayrıntılarında coğrafi olarak farklılıklar da içeriyor, tabi buna “kültürler arası sanatsal bakış açısı farkı” diye entelektüel olduğu kadar da uydurma bir açıklamayla aydınlatabiliriz.

Sümerlere baktığımızda kabartmalar üzerinde çok net olarak bazı dünyadışı araç ve varlık motiflerine rastlamak mümkündür. Benzer bir durumu, Irakta bulunan (muhtemelen artık Amerikan askerleri tarafından bulunamaz hale getirilmiş olan) ve günümüz uzaylı formuna en yakın şekliyle yapılmış heykellere rastlayabiliyoruz. Tabi burada eski çağlarda mitolojinin ağırlığı ve inanç sistemlerindeki değişkenliğe göre kendi tanrılarını tasvir etme huylarını unutmamak gerek. Konunun burasında nedense aklıma hamburgercilerde verilen Shrek oyuncakları geliyor. Umarım bundan 5000 yıl sonra bu oyuncaklar kazılarda bulunup başka şeylere yorumlanmazlar. “Yeşil dev tanrıların daha iyi bir hayat için mavi gezegene serptikleri tohumlarız” cümlesinin geçeceği bir kitapta anılmak hiç hoş olmayacaktır.

Gerek mağara resimleri gerekse insanlar tarafından yapılmış heykelciklere birçok farklı yorum getirebilmek mümkündür. Pekala gerçekte insanoğlunun yapmaya gücünün yetmeyeceği ve dünya üzerinde “üstün özelliklerin” varlığını ispatı olabilecek bir şeyler yok mudur? Elbette var, Peru’yu Peru yapan Nazca’daki düzlüktür, Profesörü profesör yapan gözündeki gözlüktür diye saçma bir bağlantıyla konuyu Peru Nazca düzlüğündeki birçok devasa yeryüzü resimlerine çekmek istiyorum. Nazca’da bulunmuş yeryüzü resimlerinin dışında zaman zaman hala yenileri bulunan, insanoğlunun eseri mi acaba diye düşünmeye bile mahal vermeyecek kadar devasa ve yapımı imkansız, bir nevi “imza” niteliği taşıyan şaheserler dünya üzerinde mevcuttur. İşte üzerinde konuşulması, araştırılması hatta illa içinde bir uzaylı aranacaksa burada aranması gereken en önemli konu budur. Hala bir ev boyutunda bez üzerine yapılmaya çalışan lider portrelerini bile hakkıyla yapamayan bir ırkın, bu kadar büyük bir eseri, kaz-döşe sistemiyle yapmış olduğunu düşünmek biraz saçma olur.

Benzer bir yeryüzü çizim olayı da ekin tarlaları üzerine yapılan çizimlerdir, artık bunlara çizim adı mı verilir yoksa başka bir şey mi onu bilemeyeceğim. Bir gecede tarladaki ekinlerin sağa-sola yatırılarak yapılan devasa ve büyük çoğunlukla milimetrik çizilmiş gibi görünen şekiller vardır. Bunları da insanların yapma olasılığı üzerinde durmuyorum bile. Ama yapan her kimse öğrendiğim anda ilk kutlayan ben olacağım.

Eski çağlardan kalmış figürler arasında Nazca resimleri ve ekin tarlaları dışında beni hayrete düşüren bir diğer olay da Mısır piramitlerindeki hiyeroglif ve figürlerdir. Figürlerin bazılarının şu an kullandığımız uçak, helikopter, denizaltı, planör gibi araçlara tıpatıp benziyor olması cidden düşündürücü. Bu duvar hiyerogliflerinin yanı sıra piramitlerin eni, boyu, penceresinden hangi yıldızın göründüğü, yılın hangi tarihinde hangi odasına güneş girdiği, güneş girmeyen odalarına doktorun girip girmediği gibi bir çok konu, bir yerlere dayandırılarak yapılan “gizemlendirme” çalışmaları desteklemektedir. Aslında her ne kadar hiyerogliflerde modern çağ araçlarının tıpatıp benzerlerini görsek bile bunun biz çizim hatası olma ihtimalini de göz önünde bulunduruyorum. Malum hiyerogliflerle birlikte aynı duvarda bulunan insan figürlerinin her birinin yüz kısımlarının profilden görünmesine rağmen %90’lık bir bölümünde vücutlarının ön cepheden çizilmiş olması, ya dönemin sanatçılarının real akımdan sürreal akıma yavaştan geçmeye başladıklarını, ya da Mısır uygarlığında akraba evliliğinin, özellikle de hanedanın içerisinde çok fazla olduğunu gösteriyor. Acaba diyorum, UFO ya da uzaylı diye gösterilen figürler de böyle bir orantısızlık ya da imalat hatasından kaynaklanan bir şey olabilir mi?

Farkındaysanız günümüze kadar gelen antik çağ kalıntılarından çıkan heykel, yazıt, duvar resmi ya da fresklerin hemen hepsinde ilgili kişiler tarafından UFO ya da uzaylı olma ihtimali taşıyan belirtiler bulunabiliyor. Acaba vakti zamanında bizim Tarkan posterleri gibi her duvarda bir UFO ve uzaylı kabartması vardı da bizim mi haberimiz yok, çünkü orantıya vuracak olursak elimize geçen kalıntılar var olanın belki % 1’i bile değilken bu kadar UFO izine rastlamak, geri kalan kısım hakkında epeyce düşündürüyor.

Hiyeroglifler, devasa çizimler, heykeller ve yazıtlar için “Uzaylıların bıraktığı kalıcı eserler” diyebiliriz. Acaba şu an “kaçak dövüşen” pek ortalarda gözükmeyen UFO’lar eski çağlarda neden her yerde vardı, yada şimdi neden saklanıyorlar? Her şeyi bırakın, pek çok UFO gözleminde ve fotoğrafında gördüğümüz UFO şekli çok standarttır ve neredeyse hiç değişmez, arada bir puro, üçgen, beşgen gibi çeşitlemeleri çıksa da UFO’yu UFO yapan parlak metal rengi ve yuvarlak hatlarıdır. Acaba bunca çağ öncesi kalıntıda bile aynı formda bulunan “üstün teknolojili” bu yaşam formunun şekli şemali neden hiç değişmemiştir? Biz bu zavallı teknolojimizle bile yılda çeşit çeşit araba üretmekteyken…

Bu kadar kalıcı eserler üzerinde bıraktıkları izler dururken saklanmaya çalışmaları bir yana dursun, uzaylı fenomeninde bir diğer tezat da “dünyanın iyiliği için” yukarılardan bir yerlerden vermeye devam ettikleri bilgilerdir. Bu bilgilerde hem dünyanın oluşumundan bahsedecek kadar içimizdedirler, hem de dünyayı nasıl kirlettiğimiz ve pilini bitirmek üzere olduğumuzu kafamıza kakar dururlar. Yok ettiğimiz yağmur ormanları, çölleştirdiğimiz yemyeşil alanlar, önce zulmettiğimiz sonra neslini tükettiğimiz hayvanlar, renk farkı yüzünden gördüğümüz yada yaptığımız işkencelerden dem vurur durular. İnsanın bu bilgilere bakarak “oğlum ya saklan sus, ya da çık ortaya konuş, madem var oluşumdan beridir dibimdesin, neden dünyanın rezil olmasına göz yumdun?” diyesi geliyor.

Acaba diyorum, gerçekten aramızda uzaylılar mı var?

Mehmet Aslan