Orpheus’tan 200 yıl sonra, İ.Ö. 570 yılında Samos Adası’nda doğan Pythagoras, Delph Mabedi’nde inisiye edildi. Orpheic doktrini öğrendikten sonra, Samos Tiran’ı Polykrates’e karşı olduğu için adadan ayrılarak Mısır’a (Memphis’e) giden Pythagoras, burada Osiris kardeşlik örgütüne kabul edilerek 22 yıl kaldı.
Mısır’da Pythagoras’ın en çok dikkatini çeken husus, sayıların ezoterik kullanımı oldu. İleride oluşturacağı sistemin, öğrencileri tarafından daha iyi anlaşılması için, rakamları kullanmaya karar verdi.

Mısır macerasından sonra 12 yıl da Babil’de esir olarak kalan Pythagoras, 34 yıl sonra Yunanistan’a geri döndü. Delph Mabedi’ndeki rahiplere, kendi öğretisini vermekte güçlük çektiği için, bir yıl sonra güney İtalya’daki müreffeh Yunan kentlerinden biri olan Crotana’ya geçti ve kendi okulunu kurdu. Bu okulda önemli bir çevre edinmesine rağmen, sonraları Crotanalılar ona karşı çıkmaya başladılar. Burada da kalamayacağını anlayan Pythagoras, yine güney İtalya’da bir Yunan kenti olan Metapontion’a yerleşti ve orada öldü.

< Pythagoras öğretisinde temizliğin esas olduğunu, tüm müritlerin beyaz elbiseler giyindiğini, evlenmenin kutsal ve mecburi sayıldığını hatırlatmak ve ilerdeki yazılarıma konu olacak bazı öğretilerle bu açılardan paralellik içinde addedilebileceğini belirtmek isterim.

“Sayılar evrene hükmeder.”, diyen Pythagoras, Tanrının sayıları, özellikle bir prototip semboller dizisi olarak ortaya koyduğunu, bu nedenle her birinin, ayrı karakterler ve mesajlar içeren simgeler durumunda olduğunu söyler.

Sayıları bir, iki, üç şeklinde değil; “monad”, “diyad”, “triad” diye ifade etmektedir.

Bir sayısı “monad”dır; yani tektir. Hiçbir benzeri olmayan önsüz-sonsuz yaşamı, tüm varlıkların bünyesinden çıktığı eril ateşi, Tanrı’yı simgeler. Sembolü bir noktadır.

İki sayısı “diyad”, evrende varolan düaliteyi temsil eder. “Bölünmez öz ile bölünebilir cevher.”, “Hayatı bahşeden aktif eril prensip ile hayatın oluşumunu sağlayan pasif dişil prensip, Osiris ile İsis”in sembolüdür diyad. Hikmetten doğan fikirdir, doğurgandır ve bu vasfıyla dişildir. Tanrı’nın dişil yönünün ifadesi olup, hayatı içinde barındıran sudur. Sembolü bir çizgidir.

Monad ve diyad’ın birleşmesinden doğan 3 sayısı, yani “triyad”, hikmetten çıkan fikirle oluşan eserdir. Kelamdır. Sembolü bir üçgen olup, Osiris ve İsis’in oğlu Horus’u temsil eder. İnsan’ın kendisinden çıktığı üçlemeyi, ateş, su ve toprak üçlemesini de betimler.

Dört sayısı, tani “tetrat”, sonsuzluğun ve ölümsüzlüğün sembolü olup, kare ile gösterilir. Kainatı kaostan düzene geçiren dört temel gücü, yani ateş, su, toprak ve havayı temsil eder. (Bunlar semavi dinler tarafından dört baş melek veya mahşerin dört atlısı olarak ifade edilirler.)

İnsanın ve üzerinde yaşadığı dünyanın sembolü olan 5 sayısı, “pentat”, beş köşeli yıldızla gösterilir. Beş köşeli yıldız, ateşi, suyu, toprağı,havayı ve bunların toplamından oluşan Dünya’yı sembolize etmektedir. Diyad ve triyadın toplamı olarak, dünyasal sevginin ve evliliğin de sembolüdür.

Altı sayısı, altı ana yönü, kuzey, güney, doğu, batı, yukarı ve aşağıyı ifade ederek altı köşeli yıldız ile sembolize edilmektedir. Günümüzde Hz. Süleyman’ın yıldızı diye de isimlendirilen bu sembol, ilahi adaleti temsil eder.

Yedi sayısı Pythagoras’çılar için çok önemlidir. Kutsal triad ile düzen oluşturucu tetratın birleşiminden meydana geldiği için, tekamül yasasının simgesi olup, dörtgen üzerine kurulu üçgenlerden oluşan bir piramit ile ifade edilmektedir.

Bu sayılar dışında en önemli sayı 10’dur. “Kutsal tetrakis” adı verilen ve dört bölümlü üçgen ile ifade edilen 10 sayısı, ilk dört sayının toplamından oluşmakta ve bu özelliği ile mükemmelliğin, kamil insanın tanrı ile bir olmasının sembolüdür. Bir ve sıfır rakamlarının yan yana gelmesiile yazıldığı için, hiçlikle tekliğin, yoklukla varlığın ahengini de ifade eder. 10 sayısı, bu ahengin tezahürü olan makrokozmos’un da sayısal sembolüdür. Tüm varlıkların makrokozmos içerisinde büyük bir ahenkle, yeniden bir araya gelecek olduklarını temsil eder.

PYTHAGORAS’IN “ALTIN YALDIZLI MISRALAR” ADLI ESERİNDEN ALINTILAR:

İnsanlar arasında, bireylerin ilk ve temel özlerinden ileri gelme farklılıklar mevcut olduğu gibi, ait oldukları spiritüel tekamül derecesinden kaynaklanan farklar da mevcuttur. Bu sonuncu bakış açısından insanlar, dört ana grupta toplanmaktadır. Şüphesiz bu gruplar da ayrıca alt bölümlere ve nüanslara tabi tutulabilmektir.

1-İnsanların çoğunda irade, etkisini özellikle bedende sürdürmektedir. İçgüdüseller (instinctifs) olarak adlandırılabilecek bu insanlar, sadece maddiişlere değil, zekalarını fizik alemde geliştirmeye ve uygulamaya da yatkındırlar ve daha ziyade ticaret ve endüstri ile uğraşırlar.

2-Tekamülün ikinci derecesine mensup insanlarda irade ve şuur, ruhta ikamet etmekte, anlama yeteneğini teşkil eden ve zeka tarafından harekete geçirilen hassasiyet şeklinde kendini göstermektedir. Tinselciler (animiques) veya tutkucular (passionels) diye adlandırabileceğimiz bu insanlar tutkularının seviyesine göre ya savaşçı, ya da şair olurlar. Bilim adamları ve edebiyatçıların çoğunluğu bu kategoridedir. Tutkuları yüzünden kılıktan kılığa sokulan, sınırlı görüşleri yüzünden dar kapsamlı fikirler içinde çırpınan bu insanlar, arı fikre ve evrenselliğe asla ulaşamazlar. Bu insanlarda zeka, çoğu kez tutkuların uşağı durumundadır.

3-İradenin, en ön planda ve bağımsız olarak saf müdrikenin bünyesinde faaliyet gösterdiği, zekanın faaliyeti esnasında, ihtirasların zorbalığından ve maddenin sınırlayıcılığından korunma alışkanlığı edinmiş üçüncü kategori insanlara çok daha ender rastlanmaktadır. Bu nitelik, bu kategorideki kişilerin sahip oldukları tüm kavram ve görüşlere evrensellik kazandırmaktadır. Aydınlar (intellectuels) olarak isimlendirebileceğimiz bu insanlar, Pythagoras ve Platon’a göre vatan uğruna şehit olanlar, birinci sınıf şairler, özellikle filozof ve bilgelerdir; insanlığı asıl yönetmesi gerekenler de bunlardır. Bu insanlarda tutku sönmüş değildir; zira tutku olmadan hiçbir şey yapılamaz. Tutku, moral alemde, ateş ve elektrik gibi harekete geçirici etken mertebesindedir. (La force motrice/ driving force) Bu insanlarda tutkular, zekanın hizmetkarı haline dönüşmüştür.

4-En yüksek beşeri ideal, zekanın ruh ve içgüdü üzerindeki hakimiyetine, iradenin tüm varlık üzerindeki hakimiyetini de ilave etmiş olan dördüncü derece mensubu insanlar tarafından tahakkuk ettirilmektedir. Tüm güç ve yeteneklerinin üzerinde hakimiyet kurmuş olan bu insanlar, tasarruf ehli bireylerdir.
Bunlar, insana özgü üçlemede (trinité) vahdeti sağlamış kişilerdir. Hayatın tüm güçlerini bir araya getirip kümeleştiren bu harika konsantrasyon sayesinde iradeleri, diğer iradelerin içine yansıtıldığında, sınırsız sayılabilecek bir güç kazanmakta, ışıl ışıl parlayan bir sihir haline dönüşmektedir.
Bu kişilere insanlığın temel direkleri, “yüce inisiyeler”, yani beşeriyetin çehresini değiştiren bireyler diyoruz.

NOT:İnsanların bu şekilde tasnifi, firavunvari inisiasyonun dört derecesine tekabül etmekte ve tüm inisiasyonların temelini oluşturmaktadır.

Cihangir Gener