Filozof Emmanuel Kant, sıklıkla herbirimizin kendi aktivitelerimizi ve hareketlerimizi dikkatlı bir şekilde seçmekle yükümlü olduğumuzu ve bunu çabuk yargılamalardan, yanlış yorumlardan uzak durarak yapmamız gerekliliğini söyler ve bunu sanki kendi kararlarımızın sonuçları herkesin nasıl yaşayacağını belirleyecekmiş gibi yapmamızdan bahseder. Diğer bir deyişle, herkes bizim seçimlerimizi takip edicekmiş gibi davranmalıyız, bize benzeyen insanlarla dolu bir dünya yaratacakmışız gibi.

Kant’in bildiği ve benim daha önce yazılarımda belirttiğim, bunun insan ilişkilerindeki durumun aynısı olduğudur. Bize ait olan bu dünyada bilinçli veya değil, ileri gitmeyi, anlam kazanmayı, daha dolu bir hayat yaşamayı amaçlıyoruz. Gelişim bu şekilde işliyor, herbirimiz kendi inançlarımızı başkalarının inançlarıyla veya hayat tarzlarıyla karşılaştırarak bir dereceye kadar büyüyoruz. Başkalarının sahip olduğu tüm bilgilere sahip olup olmadığımızı control ediyoruz. Etrafımızdakilerin edindikleri sonuçlara nasıl geldiklerini ve hayatlarından nasıl sonuçlar aldıklarını gözlemleyerek derinliklerini ölçüyoruz. Spritüel uyanış sırasında sezgilerinin bizden daha doğru olup olmadığını bile merak ediyoruz.Yüksek bilinçleriyle ve misyonlarıyla bağlantılarının bizden daha yüksek olup olmadığına kara vermeye çalışıyoruz.

İdeal olarak farkında olma derecemizi onlarla karşılaştiriyoruz, bizde olmayan bir şeye sahip olduklarını gördüğümüzde işbirliği yapmaya eğilimli oluyoruz, sadece düşünce seviyesinde değil, aynı zamanda duygular, hisler ve algılama bazında da. Farkında olsakta olmasakta zihnimizi diğer insanlarınkine açıyoruz, bu yüzden bir başkasıyla bir süre birlikte olabilip, ayrılsakta onlarla birlikteymişiz gibi hareket edebiliyoruz, sesimizi onlarınkıymış gibi değiştirebiliyoruz. Aslında bu fenomeni hissetmek hepimizin Bir olduğununun bir delili. Eğer daha fazla mükemmel olsaydık aynı vücut olabilecek kadar benzer olabilirdik, kendi kimliğimizi kaybetmeden aynı gözlerle bakabilirdik.

Bütün bunlardan ve Kant’in formülasyonundan bahsettim, çünkü içinde bulunduğumuz zamanlar tartışmalı ve tehlikeli. Astrologlar Satürn (nasıl olduğumuz) ve Plüto (ruhlarımıza göre nasıl olmamız gerektiği)’nun gökyüzünde nasıl zıtlaştiğini, dünya daha iyiye gidiyor diye düşünürken bir anda çatışma, savaş ve çılgınlığın bir anda ortaya çıkışının göstergesi olarak anlatırlar. Evet dünya daha iyiye gidiyor. Daha yüksek spritüel bir seviyede yaşamamız gerekliliğinin farkına vardığımız bir noktaya kadar ilerledik. Şu an dünyada olanlar bir test. Sadece daha iyi bir dünyaya sahip olduğumuzu (Plüto) anlamakla kalmıyoruz bunu bir test altında yapıyoruz (Satürn). Ve bunu yaparken bir adım geriye çekilip Kant’in yaptığı şekilde işleyişi anlamamız lazım. Karşılıklı alışverişte bulunduğumuz her durumda daha iyi bir perspektife açık kalmak şartıyla farkındalığımıza ve inançlarımıza sahip çıkmamız ve bunları diğerlerine göstermemiz lazım.

Maalesef şu an dünyayla ilgili her meselede– terörizm, Orta Doğu, şirketlerin ve finansal sermayenin birleşimi, kişisel ilişkiler, çevre-fanatikler en çok gürültüyü yapıyorlar. Bir taraf, örnek olarak, şirket ilişkilerinde her adımda büroratik uygulamalar isterken diğer taraf hiç bir hukuki düzenleme istemiyor veya Ortadoğu meselesinde bir taraf bir ülkeyi elimine etmek isterken, diğer taraf kendi bölgesini belirleyerek oraya yerleşmek istiyor. Eğer herkes kendi inançları üzerinde diğerlerinkiyle uyum sağlayabilseydi bütün bu sorunlar bir dakika içinde adil bir şekilde çözümlenebilirdi. Herkes bir şeylerden vazgeçer ama karşılığında ruhları gerçekten ne istiyorsa onu alırlar.Ve bu her yerde hiç bir çatışma olmadan yapılabilir.

Bu bir hayal mi? İddiaya girerim evet. Ama Kant’in da söyleyeceği gibi, zaten biliyoruz ki bahsettiğimiz formülasyon bizi bu noktaya ulaştirir.

Konuk Yazar