Dünya geneline yaygın bir siyaset izleyen ve dinler üstü bir etkisi olduğu görülen en operatif batı kökenli ezoterik örgütlenmenin adı İlluminati’dir. Latince bir kelime olan İlluminati, “Aydınlanma” anlamına gelmektedir. Örgütün ilk kez 11. Yüzyıl’da ortaya çıktığı rivayet edilse de, bu doğrultuda güvenilir hiçbir veri bulunmamaktadır. Tüm kurucuları ve temsilcileri, Avrupa’da Rönesans ve Reform hareketleri ile başlatılan Aydınlanmacı Düşüncenin temsilcileridir ve tamamı Katoliklik ve Papalık karşıtıdır. İlluminati, kuruluşunun hemen ardından Vatikan politikaları ile mücadele etmekte olan “Altın Rose Croix” ile ittifak kurarak, güç birliğine gitmiştir. Örgütün tek amacı Papalığın gücünü zayıflatmak ve Katolik bağnazlık ile her alanda mücadele etmektir.

Vatikan’ın 1500’lü yıllarda bilimsel gelişmelere şiddetle karşı çıkması üzerine, hepsi son derece iyi eğitimli, alanlarında uzman kişiler tarafından ilk İlluminati örgütlenmesi Roma’da ortaya çıkarılmıştır. Kilise bu oluşuma derhal karşı çıkmış ve İlluminati üyelerini engizisyon soruşturmalarına ve işkencelerine tabi tutmuştur. Kimi üyeler yakalanmış, önce haçla dağlandıktan sonra diğer kardeşlerinin isimleri ağızlarından zorla alınmıştı. Daha sonra yakalananlar öldürülmüş ve ibret olsun diye Vatikan sokaklarında köpeklere bırakılmıştır.

Bunun üzerine üyeler, kendilerinin de Hıristiyan olduklarını göstermek ve kilise baskısından kurtulabilmek adına “Aydınlanma Kilisesi” adını verdikleri bir kilise kurarak varlıklarını sürdürme yolunu denemişler ancak bu kilise de Vatikan tarafından derhal “Satanist” olarak ilan edilmiştir. İtalyan İlluminati’sinin en ünlü ismi Galile Galileo’dur. Bilindiği gibi Galile, din karşısında bilimsel gerçekleri savunması nedeniyle Vatikan tarafından müebbet hapse mahkum edilmiştir. Yoğun engizisyon baskısı nedeniyle İlluminati’nin İtalya’daki ömrü çok uzun olmamıştır. İlluminati’nin daha sonra, aynı kelimenin İspanyolcası olan “Alumbrados” adı ile İspanya’da kurumlaşmaya çalıştığı görülmektedir. Kurucusu Menendez Pealyo adlı bir İspanyol yazardır. 1492 yılında Madrit’te kurulmuş ve 1623 yılına kadar faaliyet göstermiştir. Papalık 1623’te bir engizisyon fermanı yayınlayarak, tüm İlluminati üyelerini yasa dışı ilan etmiş ve Hıristiyanlıktan aforoz etmiştir.

İlluminati’nin tam anlamıyla kurumsallaşması, Reform hareketi sonrası Almanya Bavyera’da 1776 yılında Adam Weishaupt tarafından gerçekleştirilmiştir. Örgütün Katolik ülkelerdeki başarısızlığından sonra Protestanların kontrolündeki bir ülkede gelişmesi daha kolay olmuştur. Ezoterik bir yapısı olan İlluminati örgütlenmesi üç derece üzerine kuruludur. Birinci derecenin adı “Minerval”dir (Öğrenci). İkinci derecenin adı Minerval İlluminaties (Aydınlanan Öğrenciler), üçüncü derecenin adı da, “İlluminaten” (Aydınlanmış Kişi)’dir. Örgütün sembolü, üçgen içerisindeki göz’dür.

Weishaupt kendisi ile aynı paralelde düşünen ve mücadele veren bir diğer örgüt olan Masonluğa 1777 yılında girmiştir. Böylece İlluminati oluşumunu Masonluk camiası içerisinde, tüm Avrupa ülkelerinde yaygınlaştırma imkanı bulmuştur. Kısa süre içerisinde Masonlar arasından 3 bin kişi İlluminati’ye üye olmuştur. Bu Masonlardan birisi de Baron Adolf Von Knigge’dir. Knigge, İlluminati’ye üç derece daha ilave etmiştir. Bunlar, “İlluminatis Major”; “İlluminatis Drigens” ve sadece örgüt yöneticilerine verilen, “Magnus Rex” dereceleridir.

İlluminati, 1779 yılında, çoğu genç soylular, filozoflar ve bilim adamlarından oluşan 54 kişilik bir örgüt konumumdadır. Dört Bavyera kentinde kolları vardır. Bilinen en ünlü Alman İlluminati üyeleri, Saksonya ve Weimar kontları, Goethe, Schiller, Harder ve Hegel’dir.

Ancak tüm Alman Masonlarının, İlluminati’nin Hıristiyanlık karşıtı düşüncelerini paylaştıklarını söylemek mümkün değildir. Berlin Rose Croix Mason locası, Ateist söylemleri nedeniyle İlluminati ile mücadele etmeye karar vermiştir. Bu locaya göre İlluminati, Hıristiyan dinini tamamen yok etmek istemekte ve Masonluğu siyasi bir sisteme dönüştürmektedir. Kendisi de bir Mason olan Almanya Kralı Frederic Wilhelm de, Hıristiyan karşıtı, Ateizme varan düşünceleri nedeniyle İlluminati’ye şiddetle karşı çıkmıştır. Onun emri ile Bavyera Prensi Karl Theodore İlluminati’nin yasa dışı ilan edildiğini, üyelikte ısrar edenlerin tutuklanacağını duyurmuştur. Bu gelişme üzerine İlluminati 1782 yılında Masonluğun bir yüksek derecesine dönüşerek kendisini gizlemiştir. Bruswick Dükünün başkanlığında kurulan bu dereceye, “Aydınlanmış Hür Masonlar” (İlluminized Free Masons) derecesi adı verilmiştir. İlluminati locasının başkanına Areopagites denmektedir. Locanın merkezi Frankfurt’tadır ve kurucuları arasında Rothschild ailesinin temsilcileri bulunmaktadır. Bu ünlü bankacı ailenin hem Almanya’da, hem de İngiltere’de birer kolu vardır ve derecenin İngiltere Masonluğunda kabulünde bu ailenin önemli etkileri olmuştur. Örgütün Almanya’daki yeniden canlanışı, 19. yüzyıl başlarında ünlü Alman filozof Hegel’in İlluminati’ye katılımı ile gerçekleşmiştir. Hegel, tez-antitez kuramları ile İlluminati’nin, Yeni Dünya Düzeni fikrinin geliştiği bir topluluk halini almasını sağlamıştır. En büyük destekçisi yine Rothschild ailesidir.

1787 yılında İlluminati üyesi Johacim Christoph Bode, Almanya’daki baskılar nedeniyle Fransa’ya iltica etmeye karar vermiş ve burada “İllumines” adı altında örgütün bir kolunu kurmuştur. İçten içe kaynamakta olan bu ülkede örgüt kısa zamanda büyümüş ve “Fransız Devrim Kulübüne” dönüşmüştür. Aralarında yine çok sayıda Mason üye bulunmaktadır. 1789 yılında gerçekleşen Fransız devriminin arkasında bu kulübün çalışmalarının olduğu bilinmektedir. Devrimin en önde gelen ismi Robespierre, örgütün başındadır. İlluminati’nin her şeyi gören göz sembolü, Fransız devriminin de sembolü olarak ortaya çıkmıştır.

Daha 1798’de, İskoçyalı bilim adamı John Robinson, “İlluminati’nin amacı, ülkelerin ekonomilerine ve paralarına egemen olmaktır. Bu amaca ulaşmak için başta Hıristiyanlık olmak üzere kurulu düzenin tüm kurumlarını yok etmeye çalışıyorlar. Tüm Avrupa Kraliyet yönetimlerini alaşağı edecekler ve daha sonra da gizli hedeflerini tüm dünyaya yaygınlaştıracaklar” demiştir.

Yine Fransa’da İlluminati üyeleri ile güçlü Fransız Deist ya da Ateist filozoflar arasında güç birliğine gidilmiş ve bu güç birliğinden ünlü Jakoben parti doğmuştur. Fransız Grand Orient Masonluğu içerisinde hızla güçlenen akımın uyguladığı siyaset, “Evrenin Ulu Mimarı” üzerine yemin etme zorunluluğunun kaldırılması ile sonuçlanmıştır. Bu Masonlar arasında, Voltaire, Diderot, Montesquieu gibi isimler bulunmaktadır.

1860 yılında Fransa’da Masonluğun yasal olarak kabul edilmesi önerisine Fransız Katolik kilisesi piskoposları şiddetle karşı çıktılar. Bunun üzerine Fransız Grand Orient’ine üye bulunan Deist filozoflar harekete geçtiler ve 1865 yılında Grand Orient Büyük Konvanında, dinsel kanaatine bakılmaksızın herkesin üye kabul edilmesi yönünde bir karar aldırdılar. Böylece Fransa’da Masonluk ile Katolik Kilise tam bir kopma noktasına gelmiş oldu. Grand Orient’in 1877 Büyük Konvanında da Tanrıya ve Ruhun Ölmezliğine inanma zorunluluğu kaldırıldı ve Masonik Anayasa’nın ilk maddesi, “Hür Masonluk, ilke olarak mutlak vicdan özgürlüğü ve insani özgürlüğü benimser” şeklinde değiştirildi. Grand Orient 1878’de, Tanrıya inananlar gibi, inanmayanları da Masonluğa kabul ettiklerini açıkladı.

Jakobenler, Fransa’nın devrim sonrası yönetimlerinde önemli roller oynamışlardır. Kurucuları arasında Grand Orient’in Büyük Üstadı olan Orleans Dükü ile İlluminati örgütünün Fransız kökenli üyeleri bulunmaktadır. Jakoben adı, 17. yüzyıl İngiltere Kralı 2. James’in adının Latincesi olan “Jakobus”tan gelmektedir. 2. James, Protestan damadı William tarafından tahttan indirilen bir Katolik Stuart’dır. James, tahttan indirilince kendi yandaşı olan bazı İngiliz Masonlar ile birlikte Fransa’ya kaçar ve taht üzerindeki iddiasını buradan sürdürür.

İngiltere’de modern Masonluğun kurucusu kabul edilen Sir Francis Bacon’un Nova Atlantis adlı kitabında, “Yeni Dünya Düzeninden” ilk kez bahsedilmiştir. Aydınlanmacı Bacon’un kafasında canlandırdığı bu ütopya, sonuçta Amerika Birleşik Devletlerinin kurulmasına esin kaynağı olmuştur. Bacon’un 16. yüzyıl sonlarında İngiliz Gülhaçlılar Cemiyetinin “Büyük Komutan”lığını yaptığı da bilinmektedir.

Amerika kıtasına yapılan göçler sırasında çok sayıda İngiliz Masonun yanı sıra, Fransız Mason da yeni dünyaya ayak basmıştır. Bunlar arasında “İlluminized Free Masons” ve “İllumines” üyeleri de bulunmaktadır. En tanıdık isim Benjamin Franklin’dir. Örgütün Amerika’da kurulan kolunun adı, “Beyaz İlluminati Locası” ya da, “Beyaz Kardeşlik”tir. Bir İllumines üyesi olan Jean Jacques Rousseaus’un, bağımsızlık savaşı öncesi Amerika’da devrimci yandaşı faaliyetlerde bulunduğu bilinmektedir. Dönemin Amerika’daki Fransız büyükelçisi Edmont Genet’in de bir Jakoben ve Mason olduğu ve burada İlluminati örgütlenmesinde önemli rol oynadığı söylenmektedir. Koloni savaşlarını başlatan örgütler arasında İlluminati başı çekmektedir.

Bağımsızlık savaşı sonrası Amerika Birleşik Devletleri üç Ezoterik örgüt üzerine kurulmuş görünmektedir. Bunlar, başta Masonluk olmak üzere, İlluminati ve Rose Croix’dır. Devletin kuruluşunu ilan eden Bağımsızlık Bildirgesine imza atan 40 kişiden 28’inin Mason olduğu bilinmektedir. İlluminati ya da Rose Croix üyelerinin sayısı ise bilinmemektedir. Devletin ilk Başkanı olan General George Washington Mason’dur. Beyaz Saray’ın temel atma töreni, tüm biraderlerin regalyeleri ile katılımı sonucu Masonik bir tören ile gerçekleştirilmiştir. 18 Eylül 1793’de George Washington, Maryland Büyük Locasının Büyük Üstadı sıfatı ile Capitol binasının temel taşını ve çok sayıda Masonik sembolü temele yerleştirmiştir. Başta yeni devletin anayasası olmak üzere, pek çok kurum ve kuruluş, Masonik kurallara göre düzenlenmiştir. Denilebilir ki, ABD bir Masonik düzen cumhuriyetidir.

ABD Büyük Mührü, Ezoterik sembollerinin birleşimi ile oluşmuştur. Bir Dolarlık banknotlardan tanıdığımız Büyük Mühür 1776 yılında Benjamin Franklin, Thomas Jefferson ve John Adams tarafından dizayn edilmiştir. Bir Dolarlık banknotun üzerinde, üstünde üçgen içinde bir göz bulunan, tamamlanmamış bir piramit vardır. Üçgen içinde göz sembolü, her şeyi gören Evrenin Ulu Mimarının en eski sembollerindendir ve batık Mu uygarlığından beri binlerce yıldır Ezoterik ekoller tarafından kullanılmaktadır. Masonluğun yanı sıra İlluminati de aynı sembolü benimsemiştir. Piramidin hemen altında Latince, “Novos Ordo Seclorum” yazmaktadır. Anlamı, Yeni Seküler Düzen’dir. Bu söylem, İlluminati’nin hedefidir. Böylece ABD, kendi ulusal politikasının ve dini kurallarının bu yeni seküler düzen çerçevesinde uygulandığını açıklamıştır. Seküler düzen, İlluminati’nin yanı sıra Masonluğun da en öncelikli taleplerinden birisi olagelmiştir. Novos Ordo Seclorum’un hemen altında 1776 tarihi bulunmaktadır. Bu tarih, bağımsızlık ilanının yanı sıra, ABD’ndeki İlluminati’nin de kuruluş tarihidir.

Bu sembollerin altında yine Latince, “Annuit Coeptis” yazmaktadır. Türkçe’ye, “Plan mutlaka başarılacak” şeklinde çevrilebilir. Plan, İlluminati’nin “Yeni Dünya Düzeni” kurulması hedefidir. Paranın üzerindeki bir diğer Latince cümle, “E Pluribus Umum”dur. Bu ifade de, “pek çoklarının arasında tek” şeklinde çevrilebilir. ABD, o günkü dünya üzerinde İlluminati hedefleri doğrultusunda kurulmuş ilk ve tek devlettir. Tüm bu sembol ve cümleler birleştirildiğinde, mutlaka başarılması gereken büyük bir planın bulunduğu ve bu planın sadece ABD için olmadığı anlamı çıkmaktadır. “Yeni Seküler Dünya Düzeni” bu uluslararası planın adıdır ve günümüzden iki yüz yıl önce, kurucu babalar tarafından açıklanmıştır.

Bu planın gerçekleştirilmesinin, ABD dışındaki uluslararası düzeyde ilk adımı 1877 yılında atılmıştır. İngiltere’yi birleştiren efsanevi Kral Arthur’un Yuvarlak Masa Şövalyelerine atfen, “Yuvarlak Masa” adı verilen bir örgüt ABD ve İngiltere’den beş işadamı tarafından 1877 tarihinde kurulmuştur. Hedef, İngilizce konuşan ülkeleri bir federasyon çatısı altında bir araya getirmektir. Bu birlik, ileride kurulacak Dünya Federasyonu’nun ana nüvesini teşkil edecektir. O günlerde dünyanın en zengin adamları olarak tanınan bu beş iş adamı, Amerika Birleşik Devletleri’nden John Rockefeller, John Morgan, Andrew Carnegie ile İngiltere’den Mayer Rotschild ve Cecil Rhodes’dur. Hepsi İllüminati üyesi ve 33. Derece Masondur.

Yuvarlak Masa grubu, iç ve dış gruplar olmak üzere ikili bir oluşumdur. İç gruba Beyaz Kardeşlik İnisiyeleri ya da Seçkinler, dış gruba ise Yardımcılar Birliği denmektedir. İngiliz Lord Milner Rhodes ve Lord Victor Rothschild İnisiyelerdendir. Rhodes Fund’ın yanı sıra, Charnegie Thrust, J.P. Morgan, Rockefellar’lar ve Rothschield’lar gruba mali destek sağlamışlardır.

1910 yılında bu kez ABD’nin Jekyll adasında, Ulusal Para Komisyonu Başkanı John Rockefeller, New York National City başkanı Frank Vanderlip, First National Bank’ın başkanı Charles Norton, ABD Maliye Bakan yardımcısı Abraham Andrew, John Morgan’ın temsilcisi Henry Davison, Morgan’ın bir diğer yardımcısı Benjamin Strong ile Nelson Aldrich ve Alman Warburg Bankası temsilcisi Paul Moritz Warbrug, basına kapalı bir toplantı düzenlediler. Bankacı Mayer Rothschild’ın bu toplantıya katılamadığı ancak tüm gücü ile oluşuma destek verdiği biliniyordu. Dışa açıklanan gündem, ABD Merkez Bankasının oluşumu idi ancak asıl gündem konusu, İlluminati’nin öngördüğü gizli bir dünya hükümetinin oluşturulması planının yürürlüğe konulmasıydı. Kapalı kapılar ardında plan doğrultusunda Avrupa Aristokrasisine karşı mücadele edilmesi kararı alınmış olması kuvvetle muhtemeldir. Nitekim kısa süre sonra 1. dünya savaşı çıkmış, Amerika’nın da müdahalesi ile sonuçta Avrupa, kraliyet yönetimlerinden soyutlanmıştır. 33 dereceli Mason ve İlluminati üyesi olan Amerikalı General Albert Pike da, “Yeni Dünya Düzeni”nin teorisyenlerinden olarak bilinmektedir. Bu yeni düzenin oluşturulması için Pike’ın 1859-1871 yılları arasında üzerinde çalıştığı proje, 1. Dünya Savaşı ile birlikte yürürlüğe konmuş görünmektedir.

Birinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra 30 Mayıs 1919’da Paris’te Majezik otelde bir Yuvarlak Masa toplantısı düzenlendi. Dünyaya yeni bir yön çizmenin zamanı gelmişti. Bu toplantıda katılımcılar Uluslararası İlişkiler Enstitüsü kurulmasına karar verdiler. Ayrıca, yeni dünya düzeninin oluşturulması için yeni think-thank kuruluşlarının da oluşturulmasına aynı toplantıda karar verildi. Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nün ABD’de kurulmasına karar verilen koluna, “Dış İlişkiler Konseyi” (CFR- Counsil on Foreign Affairs) adı verildi. Bu kuruluşun İngiltere’deki ikizinin adı ise, “Uluslararası İlişkiler Kraliyet Enstitüsü” olarak tespit edildi. Açıklanan amaç, dünya barışına hizmet etmekti. Yuvarlak Masa grubu’nun devamı niteliğinde olan Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, toplantılarını Londra’daki Chatham House’da yapmaktaydı.

Birinci dünya savaşından sonra kurulmuş olan Milletler Cemiyeti, Uluslararası İlişkiler Enstitüsü tarafından oluşturulmuş bir örgüttür. Ancak muhtelif uluslara ait ekonomik işletmelerin ve şirketlerin çıkarları birbirine ters düşünce bu girişim atıl kalmış ve ikinci dünya savaşı çıkmıştır. Ulusal şirketler uluslararası platformlarda büyüdükçe, çıkarlarının örtüşmemesi ve uzlaşma ortamının giderek azalmış olması büyük bir ders olmuş, uluslararası düzeyde kontrolü sağlayacak mekanizmaların oluşturulmasının zorunluluğu ortaya çıkmıştır. İkinci dünya savaşı sonrası örgütlenmeler de bu ihtiyaç göz önüne alınarak kurgulanmıştır.

Yeni Dünya Düzeninin merkez komitesi niteliğinde olan Dış İlişkiler Konseyi CFR, New York’ta 1921 yılında kuruldu. CFR’ye kuruluşunda Rockefeller ailesi, Carnegie Enstitüsü ve Wall Street bankerleri mali destek sağladı. Kuruluş tarihinden itibaren, ABD’nin dış ilişkilerini düzenleyen örgüt daima CFR oldu. Özellikle ikinci dünya savaşı ve sonrasında her türlü dış politika, bu kuruluşun güdümünde yürütüldü. Bugün ABD’nin uluslararası alanda izleyeceği stratejiler CFR tarafından saptanmakta ve Başkanlar ve Dışişleri Bakanları tarafından yürütülmektedir. 1945 yılından bu yana tüm ABD Başkanları CFR üyesidirler.

CFR, Amerika Birleşik Devletleri yapısı içerisinde Roosvelt döneminde kurumsallaşmasını tamamlamıştır. O günden bu yana, Başkanların yanı sıra ABD hükümetlerinin üyelerinin neredeyse tamamı CFR üyelerinden oluşmuştur. Bugün ABD’nde 1500, dünya genelinde de 3300 CFR üyesi bulunmaktadır. Bu üyelerin tamamı yüksek dereceli Masondur veya Mason eşleridir. ABD’nde halen 5 milyonun üzerinde Mason bulunmaktadır. CFR üyeleri aynı zamanda, daha sonra inceleyeceğimiz Bilderberg’in veya Trilateral Komisyonunun üyesi olabilirler. Ancak bugüne kadar her üç kuruluşa da üye olanların sadece ABD vatandaşları oldukları gözlemlenmiştir.

Dış İlişkiler Konseyinin kuruluş şeması iç içe geçmiş iki çemberden oluşmaktadır. İç Çember 40 üyeden müteşekkildir ve başkanlığını David Rockefeller yapmaktadır. Merkez Komite adı verilen iç çemberin kararları kesin ve nihaidir. Merkez Komitesinin tüm üyeleri 33 dereceli Masondur. CFR’nin dış komitesinde tüm üyelerin öneride bulunma ve oylamalara katılma hakları vardır. Ancak öneriler ve alınan kararlar bağlayıcı değil, tavsiye niteliğindedir. Sadece iç çember kararları bağlayıcıdır. İlluminati’nin tüm üyeleri aynı zamanda Merkez Komite’nin de doğal üyesidirler.

Yuvarlak Masa örgütlenmesinden sonra, piramidin tepesindeki kuruluş olan İlluminati’nin üye sayısının 10 kişi ile sınırlandırılması, her türlü örgütlenmenin bu yapının emri altındaki oluşumlar aracılığıyla gerçekleştirilmesi karara bağlanmıştır. Bu 10 kişilik İlluminati örgütünün bir diğer adı, “İmparatorlar Konseyi”dir. İlluminati’nin üyeleri, bugün global ekonomiyi kontrol altında tutan 10 aileden gelmektedirler. Paraya hükmederek, bugünkü konumlarına ulaşmışlardır. Örgütün ABD’ndeki ilk kurucuları başta olmak üzere, bütün nesiller yatırımcılık ve bankerlik yapan kişilerdir. Bu 10 ailenin bugün ne kadar paraya hükmettiğini hesaplamak, hatta tahmin yürütmek dahi mümkün değildir. 200 yıldan bu yana, sahip oldukları şirketler, bankalar, tekeller ve diğer mali yapılar ile, dünyadaki neredeyse tüm para trafiğini kontrol etmektedirler. İlluminati üyelerinin tamamı sadece on seçkin ailenin içinden çıkacaktır diye genel bir kabul söz konusu değildir. Örneğin örgüte en son üye olarak kabul edilen, elektronik dünyasının en önde gelen ismi olan Microsoft kuruluşunun sahibi Bill Gates, bu ailelerden herhangi birisinden değildir. Ancak örgüt üyelerinin büyük kısmının, bu on ailenin üyesi oldukları da bir gerçektir.

Paranın dini yoktur. İlluminati’nin de herhangi bir din tercihi yoktur. Ancak din düşmanlığı da söz konusu değildir. Tek hedef, Yeni Dünya Düzeninin Seküler olmasıdır. Dinin, politika üzerinde belirleyici olmasına izin verilmeyecektir. Din sadece inananlar için bir vicdan ve ritüel meselesi olarak bırakılacaktır. Hıristiyanlık dahil tüm dinler ve tüm milliyetler ikinci planda kalacak ve hepsine kültürel farklılıklar olarak bakılacaktır.

İlluminati’nin şiarı, “Ordo Ab Chao’dur. Kaosun düzeni veya kaostan doğan düzen anlamına gelen bu cümle aynı zamanda 33. derece Masonluğunun da şiarıdır. İlluminati üyelerinin tamamının, 33. dereceli Masonlar oldukları unutulmamalıdır. Başlangıçta Kaos vardı. Ancak bu Kaosun içinde dahi düzen saklıydı felsefesinin açılımı, bugün dünyada kaos hakim gibi görünse de her şey sonunda evrensel düzene dönüşecektir şeklinde algılanmalıdır.

İlluminati ailelerinin en ünlüleri Amerika Birleşik Devletleri’nden Rockefeller’lar ve İngiltere’den Rotschild’lardır. İngiliz bankacılık tröstü Rotschild’lar ve Amerikan petrol devi Rockefeller’lar, dünya ekonomi arenasında çok sayıda ortaklığa sahiptirler. Bu ortaklık yıllar içerisinde stratejik bir işbirliğine dönüşmüştür. Ekonomiler üzerindeki güçleri sayesinde bu iki aile 20. yüzyılın başından itibaren dünya siyasetini de önemli ölçüde belirleme şansını elde etmiştir. Önce birinci dünya savaşı ile en güçlü düşmanları olan, Avrupa’nın aristokrat ve kraliyet ailelerini çökertmişler ve onların yerlerini seküler hükümetlerin ve demokrasilerin almalarını sağlamışlardır. Ardından ikinci dünya savaşı ile, en büyük karşıt güç olan nasyonalizme darbe vurulmuş ve enternasyonalist platformlarının önü açılmıştır. Her iki ailenin destekçisi olan diğer aileler Ford’lar, Morgan’lar, Rhodes’lar, Oppenheimer’lar, Carnegie’ler, Sinclair’ler ve Bofmann’lardır.

Amerika’da Rockefeller’lar CFR’nin, İngiltere’de de Rotschild’lar Chatham House’un kontrolünü ele geçirerek, ülkelerindeki en etkin dış politika belirleme mekanizmaları haline gelmişlerdir. Ülkelerindeki en parlak beyinleri aynı örgütler çerçevesinde toplamışlar ve böylece tüm siyaset yapıcı mekanizmaların kontrolünü bu yolla ele geçirmişlerdir. O günden bu yana bu ailelerin bilgisi dışında herhangi bir uluslararası siyasi karar alınması pek mümkün olmamıştır. Uluslararası kararlar üzerinde özellikle CFR çok belirleyici bir rol üstlenmiştir. ABD’nde siyasi partilerin programları CFR üyelerince yapılmakta, partilerin başkan adayları yine CFR üyeleri tarafından seçilmektedir. ABD’nin, İngiltere yanında ikinci dünya savaşına girmesi kararı CFR tarafından alınmıştır. CIA ve FBI, CFR’nin kontrolüne geçmiş, savaş sonrası oluşturulan IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası ekonomiye yön veren örgütlerin güdümü daima örgütün elinde tutulmuştur. CFR’nin yönetmeliğinde, Konseyin etkinliklerini dışarıda tartışma konusu yapan herhangi bir üyenin, üyelikten derhal atılacağı belirtilmektedir. CFR’nin merkez binası New York’tadır ve Harold Pratt House olarak tanınan bina CFR’ye, Rockefeller ailesi tarafından bağışlanmıştır. David Rockefeller 1950 yılında CFR’nin başkan yardımcısı, daha sonra da Başkanı olarak seçilmiştir. CFR’nin mali kaynaklarının Xerox, Bristol Mayers Squibb, General Motors, Ford Foundation, Andrew Mellon Foundation ve Rockefeller Brothers Fund gibi şirketler tarafından sağlandığı bilinen bir gerçektir.

David Rockefeller, 1999 yılında uluslararası Newsweek Dergisine verdiği bir mülakatta, “Yeni Dünya Düzeninde, uluslararası toplum yararına bağımsızlıklarımızdan vazgeçmeli ve Dünya Vatandaşlığını benimsemeliyiz. Gelecekte dünya üzerinde, ülkeleri yöneten hükümetler olmayacak. Bunun yerine uluslararası şirketler olacak. İnsanlığa hizmet için en uygun yol, serbest piyasa ekonomisidir ve bunun sağlanması adına hiçbir sınır kalmamalıdır” demiştir.

Bohemya Korusu, Amerikalı işadamları, politikacılar ve yayıncıların yılda bir kez bir araya geldikleri ve ABD’nin ve dünyanın sorunları ile çözümlerinin ele alındığı basına kapalı bir toplantının yapıldığı California’daki bir kampın adıdır. Boemian Korusunda ele alınan konular ve sonuçlar asla dışarı sızdırılmaz. CFR kontrolünde ve David Rockefeller başkanlığındaki toplantılara George W. Bush, Henry Kissinger, James Baker gibi isimlerin düzenli olarak katıldıkları bilinmektedir.

Dünyanın geleceğini belirleyecek stratejik kararların alınmasında CFR’nin rolü çok büyüktür. Hedef, dünya siyasetini belli rotaya oturtmak, ekonomileri birleştirmek ve bir Dünya Konfederasyonu oluşturmaktır. Uluslararası tekellerin çıkar çatışmalarını engelleyecek ve kontrol altına alacak olan bu hedefe ulaşmak için önce Birleşmiş Milletler örgütü kurulmuş, ardından Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu gibi mali yapılar ortaya çıkarılmıştır. Ancak, tüm bu örgütlerin desteklerine rağmen dünya genelinde sadece CFR yapılanması ile bu oluşumun başarıya ulaşması mümkün görünmemektedir. Dünyanın farklı bölgelerinde işlevsel olacak, CFR benzeri başka yapılara da ihtiyaç duyulmuştur.

Yeni Dünya Konfederasyonunun üç ayrı Federe Devletten oluşması öngörülmektedir. Bunlar, tüm Amerika kıtasını kapsayacak Amerikan Birliği, Asya ve Pasifik ülkelerini kapsayacak Pasifik Birliği ve Avrupa ülkelerini kapsayacak Avrupa Birliği devletleridir. Bu hedefe ulaşabilmek için, tıpkı CFR gibi örgütlenecek ve çalışacak iki örgüte daha ihtiyaç duyulmuştur. Önce Catham House’un önderliğinde Avrupa Birliği’nin oluşturulması için harekete geçilmiş ve 1954 yılında ilk “Bilderberg” toplantısı yapılmıştır. Bilderberg’in kurucuları Hollanda Prensi Benard, Unilever şirketi başkanı Paul Rijkens ve Polonyalı sosyolog Hieronim Rotinger olarak görünmektedir. Ancak arka plandaki yapı Uluslararası İlişkiler Kraliyet Enstitüsü ve CFR’dir. Bilderberg grubunun başkanlığını, aynı zamanda Uluslararası İlişkiler Kraliyet Enstitüsünün de başkanlığını yapmakta olan Lord Peter Carrington’un yürütmesi de bu gerçeğin ifadesidir. İlk toplantı Hollanda’nın Osterberg kentinde düzenlenmiştir. Toplantının yapıldığı otelin adı Bilderberg’dir ve daha sonra yapılan toplantılara da aynı isim verilmiştir. Bilderberg üyelerinin bazıları, Avrupa kraliyet ailelerinin üyeleridir. Üyeler arasında İngiltere, İsveç, İspanya ve Hollanda kraliyet ailelerinden aristokratlar bulunmaktadır. Bu aristokratlar, Sion örgütlenmesi ya da Vatikan ile bağlantısı olmayan, İlluminati ile barışık, çoğu Protestan olan aristokratlardır.

2. dünya savaşından çıkan batılı Avrupa ülkelerinin karşısında Komünizm’in hızla yayılması gibi güçlü bir tehdit vardır. Bu nedenle İngiltere’nin önderliğinde Avrupalı liberal ülkeler güçlerini birleştirmek ve ABD’yi de yanlarına çekmek istemişlerdir. CFR örgütlenmesinin tüm Avrupa için uyarlanmasına ilişkin ilk öneri, 1952 yılında Avrupa Hareketi Sekreterliği tarafından gerçekleştirilmiştir. Birincisi bu talep doğrultusunda gerçekleştirilen Bilderberg toplantıları, ilk yapıldığı 1954’ten bu yana her yıl düzenlenmektedir.

Bilderberg, bir CFR projesi ve onun Avrupalı devamı niteliğindedir. Aynı yapılanmanın Pasifik ayağı olan Trilateral Komisyonun kurulmasına da, bir Bilderberg toplantısında karar verilmiştir. Her üç kuruluşun İlluminati ile organik bağları bulunmaktadır. Bugün var olan Avrupa Birliği, Bilderberg toplantılarının bir tezahürüdür. Amaç, bu yapılanma tarzını tüm dünyaya yaygınlaştırmaktır. Bilderberg toplantıları her yıl farklı Avrupa ülkelerinde gerçekleştirilmektedir. Toplantıların gündemleri ve sonuçları asla basında yer almaz. Katılımın ön şartı, sıkı ağızlılıktır.

Bilderberg toplantılarına katılanların çoğunluğunu iş adamları ve bankerler oluşturmaktadır. Ancak katılımcılar arasında çok sayıda siyasi ile devletlerin çeşitli düzeydeki resmi görevlileri de bulunmaktadır. Bilderberg toplantıları kapalı kapılar ardında yapılır ve hiçbir resmi açıklama yapılmaz. Bu toplantılarda ülkelerin siyasi, sosyal, sınai, ticari yapılanmaları tartışılır, yön verilir ve şekillendirilir. Avrupa Birliği’nin oluşmasının ardından Euro’nun tek para birimi olarak kabulü ile amaca yönelik önemli bir adım atılmış görünmektedir. Roma Anlaşmasının ardından oluşturulan Avrupa Ortak Pazarı, hızla yeni bir devlet oluşumuna doğru evrilmektedir.

Bilderberg’in ardından 1973 yılında Trilateral (Üçlü) Komisyon kurulmuştur. Bu oluşumun fikir babaları David Rockefeller ve Zbigniev Brezinski’dir. Üçlü Komisyonun oluşturulması fikri ilk kez 1970 yılında Brezinski tarafından dile getirilmiştir. Brezinski 1972 yılında Belçika’da yapılan Bilderberg toplantısında bu fikri üyelere sunmuş ve öneri ittifakla kabul edilmiştir. Böylece 1973 yılında, David Rockefeller başkanlığında Üçlü Komisyon kurulmuştur. Asya-Pasifik ülkelerinin tamamını yeni yapılanma içerisinde örgütlemesi tasarlanan Üçlü Komisyon, otuzbeş üyeden oluşan bir yönetim kurulu tarafından yönetilmektedir. Komisyonun etkinlikleri için mali kaynak, Rockefeller Brothers Fund, Ford Foundation, Time-Warner, Exxon, General Motors, Wells Fargo ve Texas İntruments tarafından sağlanır. Trilateral Komisyonun üyeleri genellikle Amerikalı, Avrupalı ve Japon iş adamlarıdır. Ancak tıpkı Bilderberg gibi, çok sayıda liberal Asya-Pasifik ülkesinin iş adamları, siyasi ve resmi görevlileri de kuruluşun üyeleri arasındadır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Rus işadamları ve yetkilileri ile Çin’in Kapitalist sistem içerisine entegre edilmesi doğrultusundaki CFR kararının ardından da Çinli işadamları ve yetkilileri örgütün üyeliğine kabul edilmişlerdir. Komünist sistemin çöküşünün mimarı olan Michael Gorbachov’un, Trilateral Komisyon’un perde arkasındaki destekçilerinden olduğu sanılmaktadır.

Örgütün ilk toplantısı 1973 yılında Tokyo’da gerçekleştirilmiş ardından, Pasifik Birliğinin nüvelerini oluşturacak Asya Kaplanları ortaya çıkmıştır. Trilateral Komisyonun üç merkezi vardır. Bunlar Tokyo, New York ve Paris’tir. Örgütün toplantıları her yıl sırayla bu kentlerde gerçekleştirilmektedir. Her Bilderberg ya da Trilateral Komisyonu toplantısının ardından, Washington’da derhal bir CFR toplantısı düzenlenir ve alınan kararlar bu örgüt aracılığıyla İlluminati’ye iletilir. CFR iç çemberinin ve ardından İlluminati’nin onayının akabinde, nihai uygulamaya geçilir.

Her üç örgüte de üye adayları, genç ve parlak beyinlerden, daha öğrencilik yıllarında seçilmektedir. Özellikle ABD’nde ve İngiltere’de bu sistem uzun yıllardır başarıyla çalıştırılmaktadır. Amerika’da Carnegie, İngiltere’de de Rhodes bursları, dünyanın her yerinden seçilen başarılı öğrencileri desteklemekte kullanılmakta ve bu öğrenciler eğitim sonrası belli noktalara gelmeleri için desteklenmektedir. Bu sistemin en ünlü örneği, Oxford üniversitesini Rhodes bursu ile bitirmiş olan Amerikan Başkanı Bill Clinton’dur.

Bursların yanı sıra, genç beyinleri örgüte dahil etmenin bir diğer yöntemi, ünlü üniversiteler bünyesinde oluşturulmuş olan öğrenci dernekleridir. Bunların en ünlüsü, Yale üniversitesinde daha 1883 yılında kurulmuş bulunan Kuru Kafa ve Kemikler (Skull & Bones) adlı örgüttür. Örgüt general William Russel tarafından kurulmuştur. ABD Başkanlarından Hower Taft’ın babası Alphonso Taft, örgütün diğer bir kurucusudur.

Örgütün adı, Templierlerin kuru kafa ve kemikler sembollerinden gelmektedir. Kuru Kafa ve Kemikler örgütü üyeliğine kabul, CFR ve hatta İlluminati’ye katılımın ilk adımıdır. Skull & Bones, İlluminati’nin bir gençlik kuruluşu olarak oluşturulmuştur. Skull & Bones üyesi olmak için Yale üniversitesinde, sondan bir önceki sınıf öğrencisi olmak zorunludur. Her yıl sadece 15 kişi üye alınır. Yeni üyelere Şövalye, eskilerine ise Patrik unvanı verilir. 150 yıllık tarihi içinde bu örgüte 2500 kişi üye olmuştur. Bunların büyük bolümü daha sonra CFR’nin de üyesi olmuşlardır. Örgütün yönetim binası, Connecticut’daki üniversite kampüsünün içindedir. Çok sayıda Amerikan başkanı Kuru Kafa ve Kemikler örgütünün üyesi olmuştur. Bunların en ünlüleri, baba ve oğul Bush’lardır. Üyelerin tamamı WASP’tır. Yani Beyaz, Anglosakson ve Protestan. Yale’dan sonra örgüt, sekiz ABD üniversitesine daha yaygınlaştırılmıştır. Bu yapılanma ile “Sarmaşık Birliği” adı altında tüm önemli üniversiteler İlluminati’ye doğrudan bağlanmıştır. Sarmaşık Kanunlarına göre her üye, bir diğer üyeye kopmaz bağlar ile bağlıdır ve şartlar ne olursa olsun ona yardım etmekle mükelleftir.

20. yüzyılın başından başlayarak ekonomik aktiviteler, ulusal düzeylerden uluslar arası ve giderek uluslar üstü boyutlara taşınmıştır. Bu arada, ekonomiyi kontrol altında tutan güçlerin güdümündeki uluslararası kuruluşlar ortaya çıkmış ve bu doğrultudaki yapılanmanın daha da güçlenmesini sağlamışlardır. Tüm bu oluşumlar, nihai plan doğrultusunda ekonomik, siyasi, sosyal, dini ve kültürel yapılanmaları motive etmişlerdir. Böylece yeni bir Neo Platonist yönetim tarzına doğru hızla yol alınmaktadır. Bu yapılanma, dünya çapında bir seçkinler demokrasisine doğru gitmektedir. Sonuçta bir gurup akil adamın kontrolünde bir toplum sistemi oluşturulacak ve yönetim Yeni Dünya Seçkinlerinin ellerine bırakılacaktır.

Ulusal devlet veya sınır kalmayacak, uluslar üstü evrensel kardeşlik birliği hedefine ulaşılmış olacaktır. Tek Devlet, Tek Para, Tek Kanun tüm dünyada geçerli olacaktır. Tüm kararlar merkezi parlamento tarafından alınacak, her bireyi bağlayan bu kararlar merkezi hükümet aracılığıyla uygulanacaktır. Tüm dünya evrensel kardeşlik çatısı altında toplandığı için herhangi bir çatışma ya da savaş olmayacak, radyoaktif tehlike ortadan kalkacak, açlık ve çevre sorunlarına çözümler getirilecektir. Bugüne kadar üçüncü bir dünya savaşının çıkmamasında, çıkan savaşların sınırlı kalmasında dünyanın yeni düzenine ait çeşitli aktörlerin büyük roller oynadıkları unutulmamalıdır.

Yeni Dünya Devletinin bir din tercihi yoktur. Hedefi Sekülerizmdir. Hıristiyanlığın devlet yönetimi ile ilgili doğrudan bir talebi olmamasına ve özünde devlet işleri ile ilgilenmemesine karşın, Hıristiyanlık dininin Ortodoks uygulama aracı olan Papalık doğrudan bu alanda hak iddia edebilmiştir. Papalığın bu iddiasından vazgeçirilmesinin en büyük savaşımını İlluminati vermiştir. Seküler ve Liberal düzen ancak Rönesans, Reform, 30 yıl savaşları, 100 yıl savaşları, iki büyük dünya savaşı ve binlerce insanın kanları pahasına sağlanabilmiştir. İlluminati’nin bu seküler ve liberal düzenden vazgeçmeye asla niyeti yoktur. Masonik örgütlerin çoğu, bu hedef doğrultusunda spekülatif faaliyetlerde bulunmaktadır. Ancak İlluminati ve onun yönlendirdiği diğer uluslararası örgütler amaca yönelik operatif faaliyetleri yürütmektedirler. 1930’larda ABD’nin seküler bir devlet olarak genel kabulü için yoğun faaliyet gösteren İlluminati, 1970 yılında da Sekülerizmi Yeni Dünya Düzeninin yeni dini olarak kabul ve ilan ettirmiştir.

Bu noktaya kadar anlatılanlar göz önüne alındığında, planlarını gerçekleştirme yolunda büyük mesafeler kat etmiş görünen İlluminati’nin ve onun yan kuruluşlarının niyeti bir dünya diktatörlüğü, bir baskı rejimi kurmak değildir. Evet, yönetim seçkinler yönetimi olacaktır. Ancak hangi yönetim bir seçkinler yönetimi değildir ki? Ulusal bir parlamentoya seçilmenin dahi belli kuralları vardır. Arzu eden herkes yönetime geçemez. Her iktidar, geniş anlamı ile şu ya da bu şekilde bir “seçkinler” iktidarıdır. Dolayısıyla İlluminati’nin bu öngörüsü, örgüt politikalarına bir suçlama olarak yönlendirilemez.

Hali hazırda İlluminati’nin öngördüğü sistemle yönetilmekte olan ABD, İngiltere ve diğer batı tipi demokrasilerden baskı rejimleri, faşist rejimler olarak bahsetmek mümkün değildir. İlluminati ve onun altında çalışan örgütlerin tamamı ezoterik öğretilere sahip, inisiyatik üyelik sistemi ile çalışmakta olan yapılardır. ABD benzeri seküler ve liberal bir yönetim sisteminin, hukuk sisteminin, sosyal sistemin ve diğerlerinin, kısacası batı tipi demokrasi dediğimiz çağdaş sistemin tüm dünyaya yaygınlaştırmanın nesi yanlıştır? Aksine, insanlığı beklediği aşikar olan devasa sorunlar belki de ancak bu sayede aşılabilecek, insanlık kendi doğal mecrasında yürüyebilecektir.

Cihangir Gener