Bu gördüklerim bir gerçek mi, yoksa Platon’un dediği gibi gerçeğin bir yansıması mı? Eğer bir yansımaysa ki, öyle olduğuna inanıyorum, o halde gerçek denilen şeye nasıl ulaşacağım? Hayatımın, kendimi bildim bileli, cevaplamaya çalıştığım tek sorusu bu.

Gerçeğin yansıması ise her şey, buna kendim de dahil miyim? Öyle olmalıyım. O halde ilk önce kendimi görmeye çalışmalıyım ki, gerçek benle karşılaştığım an, diğer şeyleri de kendi gerçeklikleriyle görebileyim. Gerçek bene nasıl ulaşacağım diye sorgularken kendi kendimi, insan olmak denilen şeye takılı kaldı aklım. İnsan nasıl insan olur demeyin, hepimiz görünürde insanlarız ama,  bizi biz yapan her  şeyden arındığımızda asıl insan olan ruhumuza dönmez miyiz?  Nasıl ki, aynı olay karşısında farklı kişiler farklı tepkilerde bulunuyor, o halde o tepkilere sebep olan bilişsellikten, ki o bilişsellik doğuştan getirdiğimiz içgüdülerin sonradan eğitilmesiyle oluşuyor, kurtulursak, gerçek insan olmayı başarabiliriz(mi?). Yani kendimizi,  sonradan öğrendiğimiz ve bizi bağlayan tüm sistemlerden kurtarıp, salt kendimiz olabilirsek, o zaman insan olmayı başarabiliriz(mi?). Öyle olduğunu varsaydığımızda, yani düşüncelerimizin tutsaklığından kurtulup, şeyleri kendi gerçeklikleri dışında görmemizi engelleyen bariyerleri kaldırabildiğimizde, şeyleri kendi gerçeklikleri içinde görmez miyiz?

Tüm bu düşünceler içindeyken, Üsküdar’dan vapurla Eminönü’ne geçiyordum. Sorgulamamı başlatan, gökyüzünde gördüğüm bulutlardı. Oğlumla Viyana’dayken sık sık çimenlere uzanır, bulutların aldığı şekilleri şeylere benzetirdik. Görmek istediğimiz şey gibi görürdük onları. Her şeyi düşünmemize sebep olan beynimizin bir sistemi var, mükemmel bir sistem. Her bir şeyi alıyor, kategorilere ayırıyor ve sonra ait olduğu yerde saklıyor. Ne zaman bir şey görsek veya yaşasak, beynimiz içindeki arşivden benzer şeyleri çekip çıkarıyor ve uygun kategoriye eklemeler yapıyor. En kötü ihtimalle, yeni bir kategori oluşturuyor.  Bu sistem öyle muhteşem bir sistem ki, bir kez kuruldu mu, hata vermesi çok zor. Hata vermemesi için binlerce ek destek sağlanmış, söz gelişi savunma mekanizmaları. Dahası var, hata vermemek için bazen unutmayı, bazen görmemeyi, bazen algılamamayı seçiyoruz. Ancak hata bazen öylesi ne yoğun oluyor ki,  ve insanda ki direnç o kadar fazla,  psikolojik desteklerin çöküvermesiyle fiziksel arızalar başlıyor. Bulutlar diyordum, paragrafın başında, onlara bakarken hem oğlumla yaşadığım oyun geldi aklıma, hem de bulut diye gördüğüm pamuksu güzelliklerin aslında sadece su damlacıkları olduğunu düşündüm. Sonra, vapurun üstünde salına salına gittiği Boğaz’ın derin sularına takıldı gözlerim. Hangisi suyun gerçek görüntüsüydü? Beynim başlangıçtan itibaren kategorilere ayırmıştı su damlacıklarını; havadaki su damlacıklarının bulut, boşlukları dolduran damlacıkların göl, deniz, vs  olduğu konusunda emindim. Bunlar benim gerçekliğimdi. Ama su damlacıklarının gerçekliği neydi? Belki de soru şu olmalıydı: Su damlacıklarının kendi gerçeklikleri var mıydı?

Bulutların arasından puslu ve nazlı çıkan güneş ışıklarının, uzaklardaki Topkapı Sarayı’na ulaşmasına bakındım. Ne muhteşem bir manzaraydı. Biraz daha uzaklarda Adalar gözüme ilişti. Gördüğüm her şeyin aslında oldukları gibi olmadığını düşündüm. Gördüğüm her şey, ışıklardan ve ışıkların bir araya gelmesinden oluşuyordu.  Ben onları öyle görüyordum ve  gördüğüm şeyler, onların farkına varabildiğimde,  beni onların üstüne bir yerlere taşıyordu. Ben hem oraya aittim ve aslında hiç oraya ait değildim. Ben o ışınların bir parçası olarak, belki onlarla başka yerlere de gidebilirdim. Belki biraz çaba sarf etsem, onların içinde eriyebilirdim. Eriyip yok olarak, belki yeniden yaratılarak sonsuzluğa kadar gezinebilirdim. Ben aslında ışıkların bir yansıması mıydım? Bu gezegenin ve bu galaksinin oluşturduğu ortamda, ben bu şekilde yansıyordum belki de. Bu yansımadan kurtarabilseydim kendimi, ışığın bir parçası olarak, nasıl görünürdüm acaba?

“Tek isteğim kendim olabilmekti, neden bu kadar zor oldu” derken Hesse, benim bu vapurda düşündüğüm şeyleri mi düşündü acaba? İnsan olmak, ah, insan olmak!Gerçekliğin, kendi gerçeğim dışında, mutlak gerçekliğin bir parçası olarak,  insan olmayı başarabilecek miyim? Gerçekliğin, varsa eğer, ki olduğuna inanıyorum, arasında gezinirken, gerçekliğe nasıl bakmam gerektiğini sorgulamalıyım diye düşündüm. Mutlak gerçek denilen şeye ulaşmak için boş bir akıla ihtiyacım var, bunu biliyorum. Şeyleri olduğu gibi görebilmek için boş bir akıla ihtiyacım var. Ama diğer tarafta, beni ben yapan, bilgi ve deneyimlerle dolu, hata vermemek için çırpınan  bir sistemim var. Şimdilerde, belki de, yeni yeni anlamaya başlıyorum,  “ Bir ben var bende, benden içeri “ diyen Yunus’u.

Gerçeklikler arasında, varsa eğer, ki olduğuna inanıyorum,  gezinirken, günün birinde mutlak gerçeğe ulaşabilmenin hayalini kurdum. Başımı kaldırıp bakınırken bulutlara ve sonra köpük köpük vapurun ardında kalan sulara, içimden her ikisinin de parçası olabilmek geldi. Düşlerimde balık oldum, girip çıktım derin sulara… Ve ellerimin arasından kayıp giderken bulutlar, bir kuş misali süzüldüm aralarından. Algılayabildiğim dünya ne güzel! Yansıma bile olsa, bu ne güzel yansıma. Düşlerimde asla hayal edemeyeceğim kadar güzel! Meraklandım, acaba gerçeği de bu kadar güzel mi?

Deniz Kite