Martin Bernal’in Kara Athena’sını (1) okurken Masonluk ve Mısır bağlantısı yine karşıma çıktı. Ben de bunun üzerine geçen sayıdakine benzer bir biçimde Mısır ve Masonluk bağlantısı üzerine sözkonusu kitaptaki bilgileri kullanarak yazmaya karar verdim.

Kara Athena ile ilgili olarak yazımın sonunda ayrıca bir makale önereceğim ama kısaca açıklamak gerekirse Kara Athena 19. Yy’da tavan yapan Avrupa Merkezli Irkçılığa ve sözkonusu ırkçı tarih (Ari Modeli) görüşüne karşı 19. Yy’a kadar egemen olan “Eski Çağ Modeli’ni” savunuyor.

Kitap, Helen Uygarlığı’nın kökeninin Fenike ve Mısır olduğunu ve günümüz Yunanistan’ın, Mısır ve Fenikelilerce kolonileştirildiğini kanıtlarıyla tek tek ortaya koyuyor.

Örneğin bu konuda Heredot’tanörnek veriyor: “(…) Bu sözünü ettiğim Fenikeliler, Kadmosun yol arkadaşları, bu ülkeye yerleştikten sonra Yunanistana pek çok bilgi getirmişler ve özellikle yazıyı sokmuşlardır ki, ben Yunanların bunu daha önce tanıdıklarını sanmıyorum.” (Kara Athena Syf 264)

Athena adı da, yazara göre Mısır Bilgelik Tanrıçası “Nt”den gelir ve o topraklara da siyah tenli Mısırlı kolonicilerle gelmiştir, bu nedenle Kara Athena’dır.

Yazarın iddiasına göre Yunanca’nın dörtte biri Fenike, Mısırca ve Samice kökenlidir.

Fazlasını merak edenler e öncelikle yazımın sonundaki “ Kara Athena: Eski Yunanistan Uydurmacası Nasıl İmal Edildi?”(2) makalesini öneririm:

Sözkonusu kitap, Emperyalizmin tarihi nasıl çarpıttığına çok güzel bir örnek, gerçi benzer bir örneği de biz Sözde Ermeni Soykırımı Uydurmacası’nın imalatında da görüyoruz. Ermenistan’ın İlk Başbakanı Kaçaznuni (3), SSCB arşivleri (4), Osmanlı arşivleri ve son olarak İrlandalı Sosyalistlerin ortaya koyduğu İngiliz Belgeleri(5)gibi kanıtlarıBatı görmezden gelerek, Türkiye’yi akıllarınca yargılamaya ve meclislerinde yaftalamaya devam ediyor.

Bu yazı da ilginçtir, Emperyalist Batı’nın kendi içindeki ezoterik örgütlenmesine dair bir bakış açısı da sağlıyor. Batı, Doğu’yu sömürmek için önce kendi halkını sömürüyor sonra Doğu sömürüsünden elde ettiği imkanları Avrupa’da Sosyal Demokrasi ile ABD’de ise zenginleşme imkanları ile halkını uyuşturmak için kullanıyor. Batı emperyalizm’inin seçkinleri bunu yaparken kendi içinde ezoterik gelenek içerisinde örgütleniyor ve halkı da ezoterik yapının çift-katmanlı yöntemi ile yönlendiriyor.

Daha fazla uzatmadan Mısır üzerinden günümüze uzanacağımız yazıya başlıyorum.

ÜÇLÜ BİRLİK VE EZOTERİK YAPI

Kitabın 206. Sayfasındaki konu başlığı “ Mısır Dinin Kalıntıları: Hermesçilik, Neo-Platonizm ve Gnostizm”

Yazara göre, Mısır dininin kalıntıları “ Tanrı’ya bireysel ya da ezoterik tarikatlar içinde ulaşılabileceği “ inancı içindeki gruplarda yaşıyordu.

Bu gruplarda “ Tanrı’ya ulaşmak için, girişte gizlilik yemini edilmesi ve gizemli ergilenme( inisiyasyon) ayinleri yapılması” gerektiği inancı vardı. Ezoterik yapıya sahip oldukları için bilgilerin halka açılmasına karşıydılar, bilgi mürşidden müride bir silsile içinde ve uzun bir süreçte akmalıydı.

Yazarın bir tespiti de Antik Çağ’ın son dönemindeki “Üç Sayısı Saplantısı”.

Buna göre bu dönemde Gnostikler, Yeni-Platoncular ve Hermesçiler arasında varolan “Üçlü Birlik” inancı iki biçimde yorumlanıyordu.

Hristiyanlığın da dahil olduğu ilkine göre “ bir baba tanrı, babasının zekasını harekete geçiren bir oğul ve sözkonusu iki güç arasında köprü görevi gören üçüncü bir güç” vardı.

İkinci yorumda ise Yahudiler ve Hristiyanlarca tapılan tanrıya Demiurgos deniyordu ve asıl tanrının, Demiurgos adlı tanrının ardında gizli bir biçimde durduğuna inanılıyordu. Gizli Tanrı, Platonculuktaki yaratma eyleminin karşısındaki saf düşünce yani “İlk İlke “ idi. Üçlübirlikteki üçüncü üye ise Dünya’nın Ruhu, Tanrı Zihni, Canlı Madde” şeklinde farklı farklı adlandırılıyordu ancak temel işlevi hem iki güç arasında köprü vazifesi görmek hem de birbirlerini ayrı tutmak idi…

Gizli Tanrı sonsuz(külli) olduğu için sonlu (cüzi) ve sınırlı kavrama yeteneğine sahip olan insanlar O’nu kavrayamazdı. Surlu Maksimus sözkonusu inancıa temel olan anlayışı şöyle açıklıyordu:,

“ Zamandan ve ebediyetten ve varlığın akışından.. .daha yüce olan Tanrı, hiçbir yasa koyucu tarafından isimlendirilemez, hiçbir ses tarafından söylenemez, hiçbir göz tarafından görülemez. Fakat O’nun özünü idrakten aciz olan bizler, seslerin, isimlerin, resimlerin, dövülmüş altının, gümüşün, bitkilerin, ırmakların ve dağ zirvelerinin yardımından yararlanıyoruz çünkü O’nun bilgisine susuyoruz.” (Kara Atnena Syf.207)

Her ne kadar gizli Tanrı kavranamasa da, bu tür ezoterik oluşumlarda, seçkinlerin İlk Neden olarak da adlandırılan Gizli Tanrı’ya yaklaşabilecekleri inançları vardı.

İKİ KATLI FELSEFE

Yazarın 208. Sayfada değindiği “İki Katlı Anlayış” önemli bir konu zira günümüz dünyasını anlamamız için öğrenmemizin gerekli olduğu bir kavram ama önce Gnos’a bakmak gerekiyor.

Yazara göre Gnos kavramı “ insanın kendi kendini bilmesini sağlayan sezgisel bilgi edinmeyi“ açıklıyordu, ancak ezoterik tarikatlar Gnos sözcüğünü “ Seçkinler için Bilgi” olarak yorumluyor ve Gnos/Bilgi kavramını kendi inançlarına göre yeniden biçimlendiriyorlardı. Zira iki katmanlı felsefenin bir katmanında seçkinlerin bilgisi varken diğer katmanında halka sunulan batıl inançlar vardı

Aydınlanmış azınlık, eğitim, ahlaki ve dinsel açlışmalar ile Tanrı’ya yani Demiurgos’un ötesinde hiçbir şey görmeyen kitleler için gizli olan İlk Neden’e yaklaşabilirdi. İç dünyaya kapanış ve seçkincilik, ortodoks Yahudilik ve Hristiyanlığa tamamen yabancı olan başka bir özellikle de ilişkiliydi: insanın fiilen ya da potansiyel olarak Tanrısal olduğu inancı

… İnsanın Tanrı olabileceği düşüncesi, insanları ibadet edenin yardım, yol göstericlik…vb şeyler için dua ettiği din biçiminden, bu tür şeyler üzerinde kendisinin denetim sahibi olabileceği büyüye kolayca sevkedebilir. Yeni-Platoncu Plotinus’un dediği gibi ‘ Tanrılar bana gelmeli, ben onlara değil…’ Bu düşünce biçimi,Tanrı ile eşit olmanın ötesine geçmekte, O’nun üzerinde güç sahibi olmaya varmakta, hatta Tanrı’yı insanın yaratması raddesine ulaşmaktadır…” (Kara Athena Syf. 208)

Bir önceki yazımı ya da Kayıp Sembol’u okuyanlara “ insanın potansiyel olarak Tanrısal olduğu ve Tanrının insanların toplamı olduğu inancı” ile ilgili kısım tanıdık gelmiş olmalı zira Dan Brown’ın eserinin anafikriydi…

Görüldüğü üzere Dan Brown’ın sözde kayıp kelimesi, D. Brown’ın iddiasının aksine aslında evrensel bir kayıp kelimde değil sadece Mısır ve türevi inançların kayıp kelimesiydi…

KADER VE BÜYÜ

Yine tam bu noktada Papus’un Reenkarnasyon (6) adlı kitabında anlattığı Mısır’da “kaderi yönetme üzere yapılan büyü” ile ilgili kısmı da alıntılamak gerek ama önce konuyu başka ayrıntılarla iyice açmam gerek.

Mısır’ın ve masonluğun inisiyasyonlarında(7) Yıldızlar önemli bir yer tutuyordu.

M. Bernal’ın Batlamyus (Ptolemi) üzerinden yaptığı açıklama bize Mısırlıların piramitleri neden belirli yıldızlara göre ayarladıklarını dair kısa bir açıklama sunuyor:

“ … Artık yıldızlara geri dönmek gerekirse: Bütün bu ‘güç anahtarlarında” yıldızlar önemli rol oynuyordu. Gerçi, birbirinden farklı bir dizi astronomik model bulunuyordu ama bunlardan en etkili olanı Mısır’da M.S. 2. yüzyılda, yani tam da eski dinden yeni kültlere geçiş döneminde yaşamış olan astronom Batlamyus tarafından oluşturulan model idi.

Batlamyus’a göre ‘ güneş, ay ve gezegenler ile sabit yıldızlar kendi küreleri içinde dünyanın çevresinde dönüyorlardı. Böylece ideal aleme ulaşmak için bunları aşmak gerekiyordu. Hermesçilik ile Yeni-Platonculuk ‘ruhların önceden var olması(Kalubela) ve metapsikosis yani ruhun bir vücuttan başkasına göçmesi gibi son derece Hristiyanlık dışı düşünceler de içeriyordu. Bu süreç, kürelerin ötesine geçmeyi gerektiriyordu…” ( Kara Athena Syf. 209)

Konun açığa çıkması için Bernal’ın tesbitine ek yapmamız gerek.

Ezoterik gelenekte insanın fizik bedenin yanı sıra astral (yıldızsal) bedenin de olduğu düşünülürdü. Bu nedenle Mısır inançlarında ve Mısır kökenli masonlukta da, tıpkı benzeri ekollerde olduğu gibi, kişinin öldükten sonra astral bedeni ile astral aleme doğduğu inancı vardır.(8)

Astral, “ yıldızsal” demektir. Ruhun, fizik bedeni, astral beden aracılığı ile yönettiğine inanılır. Rüya sırasında, günlük yaşamımız esnasında fizik bedenimizin sınırlamalarından doğan hareket kısıtlamasının aksine, mekanları rahat bir biçimde aşan astral bedenimizdir, ayrıca uyku sırasında bir an uyandığımızı sanıp, odanın ışığını açmayı denediğimizde veya etrafa seslenmeye çalıştığımızta, ışığı açamamızın veya sesimizin duyulmasınının sebebi o an kullandığımız bedenin, astral olması sebebiyledir.

Papus’a göre Masonlukta ölüm sonrası yaşanacak astral hal ilgili olarak astral alem için yapılan inisiyatik hazırlıkların kökeni de Mısır’dır.

“…Ölümün Kapıları, Mısır Dili’nde ‘Ro’ sözcüğü ile ifade edilir ki bu aynı zamanda ‘ siyah lekeleri olan baklalara’ da verilen isimdir; Mısırlıların ve Fisagorcuların, ölümün kapılarının ve Proserpina (Persephone’lin Latince adı) sırlarının ( misterleri) sembolü olan baklalardan çekinmelerinin ve tiksinmelerinin nedeni budur.

İnisiye deduble oluyor ( fizik bedeninden ayrılıyor) ve bu ölümünün kapılarından şuurlu biçimde geçiyordu. Yeniden geri dönüyor ve Güneş ile Ayın mevcudiyetlerinden ne kadar eminse, mezarötesi hayattan da o denli emin oluyordu…” ( Reenkarnasyon, Syf. 62)

Papus’a göre amacı ölüm sonrası astral aleme hazırlık olan sözkonusu inisiyatik(erginlenme) uygulamalar, ölüm sonrası inisiyelerin( müritlerin) işini kolaylaştırıyordu.

“..İntihar dışında, normal evrimde gerçekleşen ölüm hissi acı verici değildir. Bu his, su üzerinde kayıp giden bir gemideyken hissedileni andırır; İsis’in kayığı, Caron’un kayığı simgeleri ve astral planda hissedilenleri halka yansıtan bütün mitolojik fikirler buradan kaynaklanmıştır. Çağdaşlara göre bu his demiryoluna hiç sarsıntısız bir şekilde yapılan yolculuğu andırmaktadır.

Varlık, ölüm dediğimiz şeye maruz kalmış olduğuna inanmaz; uyuduğunu ve rüya görmekte olduğunu sanmaktadır…

Yeni astral organların bundan böyle evrimlerini ( trekamül, gelişim) sürdürecek oldukları planlara alışmaları gerekmektedir ve doğada sıçramalar olmadığından, bu yeni duruma uyum sağlama da, ruhun daha önceki evrimine (tekamül) bağlı olarakağır ağır gelişir.

İnisiyeler için (astral plana daha önceden gitmiş olanlar için) bu evrim süreci kaldırılmıştır ve zodyak kapılarından geçiş çok büyük kolaylıkla gerçekleşir. İnisiye olmayanlar ve kutsal olana karşı saygısız kişiler için ( bu plandan geçmemiş olanlar için evrim çok daha ağır gerçekleşir ve uyanış için yeryüzü zamanıyla bir aydan bir yıla kadar varan bir süre geçmesi gerekebilir. (Rose-Croix Maconnique/Gül-Haç masonluğu derecesinde (grad), bu durum, kırmızı odanın girişine ve çıkışına yerleştirilmiş olan iskelet ile belirtilmiştir.)…” ( Reenkarnasyon Syf. 68-69)

Papus ‘un çizdiğim sözleri çok ilginç; Gül-Haç derecine ulaşan kişilerin, sözkonusu derecede yaptıkları inisiyatik uygulamanın ölüm sonrası o kişilere kolaylık sağlaması…

Bir de Papus’un bu kişilere astral ile ilgili “ evrim/tekamülün kaldırılmış” olduğunu iddia etmesi husus u var. Papus, bu bilgiye hangi çalışmalarla varmış merak ediyorum. Papus’un kendisini ve benzeri inisiyelerin, diğer insanlardan, sırf işe yarar olduğu tartışmalı bir inisiyatik uygulama nedeniyle üstün görmesi, önceki sayfalarda bahsettiğim Plotinus’un kibrini hatırlattı bana…

Ama bu daha birşey değil, şimdi vereceğim “ anormal reenkarnasyon” örneği daha da çarpıcıdır.

Hatırlarsanız yüne üst sayfalarda Papus’tan “ kaderi büyü ile yönetmek “ ile ilgili örnek vereceğimi söylemiştim, İşte şimdi sıra o örneğe geldi.

“ …Dünya üzerinde asırlar boyu mevcut olmuş bir anormal reenkarnasyon biçiminden daha söz etmemiz gerekiyor. Buna Mısırlılar’da ‘dublenin reenkarnasyonları’ adını veriyoruz.

Bu sır pek derinlemesine araştırılmamıştır ve şimdi bunun hakkında burada birkaç söz söylememiz gerekiyor.

Günümüzde büyüklüğünü henüz tam anlamıyla kavrayamamış olduğumuz Mısırlı, doğanın en korkunç güçleriyle yüzyüze mücadele etmek istemiş, böylelikle yeryüzünün manyetik kutbunu elli asırdan fazla bir süre Mısır’da kalmaya mecbur etmiştir; halbuki bu kutbun normal evrim süresi bir buçuk asırdır. Hatta, son derece iyi tanıdığı bu reenkarnasyon yasası ile de mücadele etmek istemiştir.

Bu amaçla Mısırlı, mumyalama yöntemi ile fizik bedeninin hücrelerini hareketsiz kılıyor, duble adını verdiği astralini, mumyanın mezara koyulmasından önce yapılan ayinler ile büyülüyor ve bu büyüleme vasıtasıyla da dubleyi mumyaya bağlıyor ve böylece ruhsal tekamülün bir bölümünü engelliyordu. Ruh, Tanrısal Planda normal olarak yerine getirmesi gereken bir dizi işlevini gerçekleştiriyor, Tanrı’nın doğasına iştirak ediyordu; ancak reenkarnasyon uzun bir süre erteleniyordu.

Mezar kentleri gerçekte astral varlıkların ikametgahlarıydı ve Mısırlı için bu astral yaşam, onun zihinsel yaşamından çok daha önemliydi.

Majik (sihirsel) afsunlar, mezarda yer alan yiyecekleri ve hizmetkarları işe yarar hale getiriyor ve böylece insanın Tanrısal buyruklara karşı bilinçli mücadelesi sorunu çözüme ulaşmış oluyordu. Biz, buna zoraki reenkarnasyon diyoruz….”( Reenkarnasyon, Syf 94-95)

Mısırlıların mumyalama yaparken gerçekte bu yönde düşünüp, düşünmediklerini bilemiyoruz zira Papus kaynak vermemiş ama Papus, döneminin ünlü masonlarından olduğundan, en azından Papus’un dahil olduğu masonik ekollerin bu yönde bir inanca sahip olduklarını söyleyebiliriz.

Bu durumda M. Bernal’ın daha önce verdiğim tespiti doğru çıkıyor: “…Yeni-Platoncu Plotinus’un dediği gibi ‘ Tanrılar bana gelmeli, ben onlara değil…’ Bu düşünce biçimi, Tanrı ile eşit olmanın ötesine geçmekte, O’nun üzerinde güç sahibi olmaya varmakta, hatta Tanrı’yı insanın yaratması raddesine ulaşmaktadır…”

Kişilerin, toplukların inancı hoşgörü içinde karşılanmalı ama açıkçası Papus’un “ Zoraki Reenkarnasyon” dediği uygulama, bana göre kişisel kibirlerinin oluşturduğu bir efsane.

Zaten Papus’un önceki astral alem ile ilgili örneği de böyle temelsiz bir iddia izlenimi veriyordu, o yüzden işin masal kısmını geçip, Gül Haç bağlantısı üzerinden konuyu çift-katmanlı geleneğin siyasete yansımasına getireceğim.

SİYASET VE MASONLUK

Yazar 250. Sayfada “ Gülhaç Akımı: Protestan Ülkelerdeki Eski Mısır” başlığı altında şöyle bir tespitte bulunuyor:

“ Protestanlar da Mısır ve Hermesçilik ile ilgilenmeye devam ettiler. 17. Y.y.da Almanya, Fransa ve İngiltere’de ortaya çıkan gizlilik ustası Gül Haççılar, herhalde bağlantı içinde oldukları Bruno gibi seçkin kesim için “ gerçek “ bir din geliştiriyordu. Bu din görünüşe göre Katolikler ile Protestanlar arasında süren kanlı husumetlerden kaçınmak için tasarlanmıştı.

16. y.y. Hermesçileri gibi Gül Haççılar da, ya da onlar adına konuştuğunu iddia edenler de, toplumun gerçek, büyüsel ve bilimsel bilgiye sahip olan seçkin aydınlar zümresi tarafından yönetilmesini savunuyordu.

Böylece Mısır rahipler zümresinden Pythogorasçı biraderliklere, oradan da Platon Akademisi’ne uzanan –artık aşina olduğumuz- zinciri izlemiş oluyorlardı.

Bu bağlamda Frances Yates akla yakın bir iddiada bulunarak, 1650’lerde İngiltere^de Royal Society’yi (Kraliyet Akademisi) kuranların kafasındaki ‘Görünmez Heyet (İnvisible Collage)” düşüncesinin ardında bu Gül-Haççı kavramın yattığını belirtmiştir…” ( Kara Athena Syf. 250)

Ve bu konuda 18. y.y.’da uygun şartlar oluşur:

“ İngiltere’de 1680’lerde Hermesçi ve Gül-Haççı geleneklerden yeni, aynı ölüçede radikal bir güç ortaya çıktı. Yeni hareket iki katmanlı bir felsefeyi ve seçkin kesimin, kitlelerin dinsel patırtısının ötesine geçmesini savunuyordu. Kitlelilerin kendi özel inançlarının gereklerinin yerine getirilmesi hoş görülmeli fakat siyasal ve entelektüel iktidar, güvenli bir biçimde Aydınlanmış azınlığın elinde olmalıydı… Bu genel tavır 18. Y.y.daki İngiliz toplumu ile mükemmel bir uyum içindeydi…” (Kara Athena Syf 264)

Yazar 265. sayfada da masonluk ile ilgili yazılar okuyanların akıllarına gelen ilk sorulardan biri olan “masonların inancı nedir” sorusuna masonluk içinde de çift katmanlı bir yapı olduğunu ima ederek açıklıyor:

“ …Radikal Aydınlanmacılığın bazı yönleri, saygıdeğer kabul edilen ve iki katmanlı felsefesi ile Yeni-Platonculuğunu (yeni bir biçim altında) muhafaza etmiş olan masonluk içinde yaşamaya devam etti. Yeni-Platoncu gelenekte olduğu gibi, masonlukta da sıradan insanlar, hatta masonluğun çoğu, kısmi bir inancı izliyor, fakat daha yüksek derecede olanlar Hristiyanlığı aşıyordu…” (Kara Athena Syf. 265)

Mason locaları, kendi inançları ile ilgili sorular sorulduğunda “ Tanrı’ya inanması kaydıyla” herkesi üye olarak alabileceklerini söylerler ve eklerler,” herkes kendi inancını devam ettirir, masonluk onlara ek olarak sadece evrensel kardeşlik ilkeleri ilgili inanç aşılar…”

Görüldüğü üzere bu ve benzeri açıklamalar, masonluğa, çift-katmanlı yapı özelliği veren ezoterik gelenek nedeniyledir. Masonluğun belirli seviyesine gelenlerin farklı bir inanca mensup oldukları ve bu inancın kökenin de Mısır olduğu aşikar.

Dan Brown, Kayıp Sembol adlı kitabında söz konusu inancı kitlelere duyurdu. Seçkinlerin (!) Mısır kökenli dininin, böyle patırtılı bir biçimde kamuoyuna üstelik ABD merkezli ve ABD’nin kuruluşunun gizemli kökenlerine atıfta bulunarak duyurulması ise ilginç.

Küreselleşme kapsamında bir yandan Ulus-Devletler yıkılırken diğer yandan yıkılan Ulus-Devlet nedeniyle ortaya çıkan boşluğu, seçkinler kendi denetimlerindeki Çok Uluslu Şirketler ve bunların beslediği (sponsor olduğu) Sözde Sivil Toplum Kuruluşları ile kendi siyasal uzantıları olan partileri aracılığı ile doldurmaya çalışıyorlar.

Devletler küçülürken, yerküremizin seçkinlerinin sahibi oldukları Çok Uluslu Şirketler daha da büyüyor.

Devletlerin ve dolayısıyla Şirketlere karşı halkın gücü zayıflıyor, sözde sivil toplum kuruluşları da esasen Çok Uluslu Şirketler ya da seçkinlerin egemenliğindeki başka siyasal örgütlerce beslendikleri için yediğimiz yiyecek GDO’lu, soluduğumuz hava bol karbiondioksitli, kullandığımız ilaçlar şifa olmaktan öte ilaç şirketlerinın kar etmesini sağlayacak biçimde üretilmiş oluyor. Örnekleri uzatmama gerek yok sanırım, bunlar esasen hepimizin gözlemlediği acı gerçekler… Tüm bunları yaparken bir yandan da kendi Mısır kökenli dinlerini, Dan Brown gibiler üzerinden insanlığa barış ve kardeşlik getireceği vaadi ile dünyaya açıklıyorlar. Belki niyetleri tüm dinleri, kendi dinleri içinde eritmektir, Dan Brown’ın “ kayıp sembol” kavramını da bu bağlamda değerlendirmek gerek.

Söz konusu dinin Tanrısının bir de adı var anlaşılan; M.Bernal, 265. Sayfada, Masonların ,Tanrı için kullandıkları ada dair de bir açıklama yapıyor.


MASON TANRISI: YABULON

Buna göre Hermesçiler de olduğu gibi masonlarda da belirli bir dereceden aşağı olan üyelere Tanrı’nın büyüsel adı açıklanmıyor.

Aşağı derece üyelerden ve halktan gizlenen bu Tanrının adı Yabulon. Ve bu ad üçlübirliğe uygun olarak tasarlanmış

İlk hecesi İsrail Tanrısı Yahve’den Ya

İkinci hecesi Kenani Tanrısı Ba’al’den Bul

Üçüncü hecesi Yunanlılar tarafından Heliopolis olarak bilinen ve günümüzde Kahire’nin dış semti olarak varlığını sürdüren On (IWNV) kentinin adından.

Sözkonusu şehir mason efsanelerine göre eski bir Güneş Kültü Merkezi ve dolayısı ile öğrenim şehri, bu nedenle masonlarca ezoterik bilgeliğin timsali olarak görülüyor.

Hermesçilikte, Hermes’in kurduğu mükemmel bir kentten ( Citta del Sole/Güneş Kent) bahsedilmesi, ve sözkonusu kentin Bruno ‘da ve sonrasında Campanella’nın ütopyasında belirmesini sebebi bu efsane.

Yazar, Mason tapınaklarının, masonlarca Mısır tapınakları olarak görülmesinin ve “1 Abd Doları’ndaki” Mısır simgelerini de bu bağlamda değerlendirmek gerekli diyor…

1 Abd Doları, ABD’deki Masonik tapınaklar ve Mısır simgeleri için, bir önceki yazıma göz atabilirsiniz:

“Kayıp Sembol” https://www.derki.com/sayi37/2020-kayip-sembol.html

derKi’de bir sonraki sayıda görüşmek üzere…


Kaynaklar:

1-) Kara Athena

http://www.kaynakyayinlari.com/pinfo.asp?pid=2668

2-) “ Kara Athena : Eski Yunanistan Uydurmacası Nasıl İmal Edildi?”

http://www.hakimiyetimilliye.org/index.php/vivvo_entertainment/kitap/1073888.html

3-) “ Taşnak Partisi’nin Yapacağı Birşey Yok!” – Hovannez Kaçaznuni

http://www.kaynakyayinlari.com/pinfo.asp?pid=2528

4-) “Taşnak ve Sovyet Ermenistanı Kaynaklarında Taşnaksutyun Gerçeği”, Mehmet Perinçek

http://www.turksam.org/tr/a646.html

5-) “ Ermeni Soykırım Yalanı İngiliz Gizli Örgütü’nce Nasıl Yayınlandı?”

http://www.odatv.com/n.php?n=ermeni-soykirimi-yalani-ingiliz-gizli-orgutunce-nasil-hazirlandi–1903101200

6-) “ Reenkarnasyon”, Papus

7-) İnisiyasyon

http://www.bilyay.org.tr/sozluk.asp?index=i

😎 Astral

http://www.bilyay.org.tr/sozluk.asp?index=a

Derya Koca