“Durup durduk yerde bu ne şom ağızlılık?” diye sorabilirsiniz. Size Hans Aiberg’i anlatan bir kitap yazdığımı ve burada bu kitaptan pasajlar okuyacağımı söylemiştim. Duyduk duymadık demeyin, usta fena halde Kıyamet işçisi! Bunu kendi ağzı ile söylemiyor ama benim gibi onu dikkatle okuyup da bu sonuca gitmemek için, eni konu kalın kafalı olmak gerekir!

 

Evet, o bir Kıyamet işçisi! Anladığım kadarıyla asıl işi Mehdî ile… Müslüman dünyasına özgü gizemci bilgilere göre, Mehdî’nin de asıl işi Kıyamet’le… Onun için Hans, en azından kendi söyleminde bir Kıyamet işçisi. Neresinden tutarsanız tutun, Hans konusunun gide gide vardığı yer Kıyamet. İşte bunun için Hans’ın resmini çizmeye Kıyamet’le başlıyorum?

Böyle bir başlangıç yapmamın ikinci nedeni de sanırım kendi sunuş tarzım. Ben size Hans’ı tümdengelimli anlatmaya çalışıyorum. Böylece, önce Hans’ı ait olduğu en büyük kapsarında ele alıyor sonra da Hans’ı içerdiği alt başlıklarla anlatmaya çalışıyorum. Hans’ın sözle yapılabilecek resminin bundan daha yetkin olabileceğini sanmıyorum.

Bu açıklamadan sonra “Kıyamet” konusuna gelebiliriz.

Hans’ın omnijektivizminden getirdiğini sandığım bir özelliği var. O, Kur’an’daki sembolleri, konusuna ilişkin “işaret” olarak almıyor. Örneğin, melek, cennet, cehennem, mahşer, hesap, arş, kürsi vb. şeyler onda bir sembol değil, birebir var olan şeylerin adı! Sürpriz ya da değişiklik, Hans bunları var olan şeyler olarak anlatmaya başladığında ortaya çıkıyor. Örneğin melekler teşbihçi, kinayeci, imacı ya da sembolcü anlayışa göre, Tanrı’nın işini gören, iyi, temiz, bize göre Tanrı’ya daha yakın, yüce varlıklardır. Şiddetten uzak, etrafımızda pır pır dolanan, güzel ve iyi varlıklardır. Orta Çağ’ın insanı, onları çok sevmiş ve hızını alamayıp bir çift de kanat takmış. Takar ya, kim ne karışır? Yoo!.. Hans’a, metinler ya da “ilmi ledün” otoriteleri bu kanatlardan söz etmişse, o meleğe kanadı da eklemekte hiç duraksamıyor. Sonra da size öyle bir melek kanadı çiziyor ki, “Ha… Evet… Olabilir!” demek zorunda kalıyorsunuz.

“Kıyamet” konusunda da öyle! Bence Kıyamet de bir semboldür. Birebir bir gerçeği anlatmaktan çok, insanları ürkütüp yola sokma amacını taşımaktadır ama Hans için bu hiç de böyle değil. Ona göre Kıyamet, önce bir sonu, sonra da katastrofik yani bozulup, çökmeye, yerle yeksan olmaya yönelik bir sonu, bir başka deyişle,  tahrip olarak yok olmacasına bir sonu dile getiriyor. Ve bu bozularak, tahrip olarak yok olmanın konusu da bizim ev, sizin sokak, şu yer küre değil, “evren”dir. Yani “Kıyamet” ona göre, bozularak, yıkılarak, tahrip olarak evrenin yok olmasıdır.     

Bu yok oluş, evrenin önce ölümü sonra da bir karadelik yutulumu olarak gerçek anlamda yok oluştur.

Ona göre, Tanrı “Ol!” demiş ve evrenimiz sıfıra yakın bir aknoktacık olarak oluvermiştir! Sonra da bu aknoktaya üflemiştir. Bu üfleme;

Evrenimize ruh vermiş,
Onu organizma haline getirmiş,
Holografik kılmış ve
Belli bir çapa kadar genişlemesini öngörmüştür!
Ve şimdi evrenimiz, bu genişleme ve soğumanın sınırlarına gelmektedir. Yani Hans’a göre Kıyamet kapıdadır. O halde, şu soruları ele almanın zamanıdır:

Evrenin ölümünden ne anlamalıyız? Evrenin ölümü temelde neyi anlatmaktadır?
Evrenin çöküşünü sağlayacak olan şeyler neler olabilir?
Kıyamet çeşitlerinden söz edilebilir mi? 

1) Kıyamet nedir?

Yukarıda da söylediğim gibi, Hans’a göre Kıyamet, evrenin ölümüdür. Peki bundan ne anlamalıyız? Evrenin ruhunun evren dediğimiz bedeninden ayrılışını anlamalıyız. Bunu bir örnekle daha anlaşılır hale getirelim. Bir kâğıt üzerine biraz demir tozu dökersek ve alttan bir mıknatısı yaklaştırır ve dolaştırırsak, çekim gücüne ve mıknatısın ucunu hareket ettirdiğimiz zaman oluşan biçime göre kâğıdın üzerindeki demir tozlarında bir takım şekillerin belirdiğini görürüz. Bu, o mıknatıstaki çekimin kendini ifade biçimidir. Bu örnekten yola çıkarak, mıknatıstaki çekim etkisinin ruhu temsil ettiğini söyleyebiliriz. Nasıl mıknatısı kâğıttan uzaklaştırdığımız zaman demir tozları, akibetleri meçhul, düzensiz bir hale geliyorsa, nasıl bir cesedin sonu parçalanıp dağılmak ve sonunda  varoluş ve eylem biçimini yitirmekse, Kıyamet de evrenden evren ruhunun çekilerek, evren dediğimiz cesedin başıboş hale gelerek kendi iç dinamikleri ile kendini tüketmesidir.

Hans bu cümleden olarak, “İşte bu evren yaşayan organizmadır. Her nefs gibi ölümü tadacaktır. Kozasından çıkarak arka plandaki evrene (aknokta ötesine) üflenecektir. Orada açılacaktır yeniden. Evren yeniden ruhuna kavuşacaktır. Daha doğrusu ruhu cesedine kavuşacaktır” diyor.

Bir başka yerde de Kıyamet’i şöyle tanımlıyor: “Sonsuz ihtimalli yani sonsuz yüzlü bir zar var. Allah Bunun tüm ihtimallerini-olasılıklarını tamamladı. Bu zardan sonsuz kez atıldı (bir kez değil). Bunu da tamamladı. Bu sonsuz yüzeyli sonsuz zardan da sonsuz tane var… Allah şimdi bunu tamamlıyor… ve o günün adı Kıyamet. Yani o gün tüm ihtimaller bitmiş, karanlıkta bir tek ihtimal kalmamış ve Allah Nûr’unu tamamlanmış olacaktır. İşte o günün adı Kıyamet’tir… O gün hiç bir şey kalmamış, tek bir şey var:Yaratmadan önce de öyleydi. Adı “El Evveli” idi. Aynı isim şimdi Muahhir (Muahhar Ahir en sonuncu) olarak tersyüz olmuştur. Sadece zâtı kalmıştır ve Nûr’unu tamamladığından Allah bize sorar: “Bugün Mülk kimindir?” Yanıtı kendinden hazır bir soru: “Bugün mülk Vahidün Kahhar olan Allah’ındır”. İşte bu Allah sözü ile birlikte Sur üfürülür. O gün birbirimize “Selam! Selam!” deriz, barış deriz. Barışık olmayan o zâlimler de “Eyvah bize” derler.”
 

2) Evreni yıkacak, Kıyamet’i koparacak olan şey nedir?

Yaratılmış bir evren, amaçlı bir evrendir. Böyle bir evrenin, sona erip çökmesi, öncelikle “amacı” ile ilgilidir. Eğer yaratılmış olan bir şeyin gündemden, işlerlikten ve hatta gözden çıkarılarak, onun sürdürülmesine son vermek söz konusu ise, bu sonun iki nedeni vardır: Ya amaca ulaşılmıştır ya da ulaşılamayacağına kanaat getirilmiştir! Tanrının evreni yaratırkenki amacına ulaşıp ulaşamadığını, işlerin ve günlerin bu amaca ulaşmak için ümit verici olmaktan çıkıp çıkmadığını biz bilemeyiz. Ama yaratılmış bir evren için elbette ki, bir amaç vardır. Hans için, bütün zarlar da atıldığına göre, amaç hasıl olmuş, sıra finale, bir başka deyişle kapanışa gelmiştir. Yani sıra, evren dediğimiz cesedin ruhsuz hale gelerek kendi iç dinamikleri ile kendini tüketmesine gelmiştir.

İç dinamiklerle evrenin kendini tüketmesi… Önemli bir kavram bu; çünkü fizik çöküşün nedenlerini verdiği gibi, fizik çöküşle ilgili sahnelerin, görüntülerin nasıl bir şey olabileceğinin ip uçlarını da içermektedir.

Buna göre, Hans’ın ileri sürdüğü, olası fizik çöküş nedenleri, başka bir deyişle, potansiyel  Kıyamet nedenleri ve bunlara bağlı fizik evrenin çöküş modelleri şunlar: 
 

Karadelik Kıyamet’i:

Bu Kıyamet evrenin, Hans’ın Horn Hole (Sur Borusu) dediği, ana karadelik tarafından yutulmasıdır.

O bu konuda şöyle demektedir: “Kıyamet tek biçim değildir, sevgideğer okurlar… Rabbimiz Kur’an’da kaç adet değişik sure ile ayrı ayrı kıyametler bildirmişse, hepsinin birden olacağını anlıyoruz. Nasıl ki evrenin yaradılışı bir anda olmuşsa, değişik kıyametlerin de birleşeceği tek bir an olacaktır. Bunlardan biri karadelik kıyametidir ve birinci Sur’un üflenmesi anlamına gelir ” diyor. Bir başka yerde de “Kur’an’da yapılan tasvirler doğrudur. Dağlar hallaç pamuğu gibi atılacaktır! Ama bu bir yanardağın içindekileri püskürtmesi gibi değil, ona çok benzeyen ama asla aynı mekanizmayı izlemeyen novaların ve süpernovaların tarzında olacaktır. Novalar ve süpernovalar, dışa doğru bir püskürme izlenimi verirler, sanki bir yanardağ harekete geçmiş de içindekileri dışarıya atıyormuş gibi görünürler ama sonuçta her şey “cüce”lerin oluşması içindir. Cücelerin oluşması, daha ağır kütlelerin oluşmasını sağlar. Olay ufkunun sınırında olan malzemeyi de dışarı atar ama sonuçta her şey daha yoğun yani atom içi boşlukları daha küçük bir kütle içindir. Böyle bir kütle, çekimini artırarak karadelik haline dönüşür. Ve ondan sonra ne varsa öğütmeğe başlar. İşte Kıyamet’i oluşturacak kozmik kara delik de böyle çalışacaktır. Yani görünüşte dağlar atılacak, arzlar içlerindekileri dışarı çıkaracaklardır ama sonunda hepsi de bir karadelikte toplanıp un ufak edilecektir. Bu, sistemin her ne kadar hallaç pamuğu gibi atılmasına benzese de sistemin bir karadelik etkisi ile kendi içine çökmesi biçiminde olacaktır. Bazı Güneş sistemlerinde ve galaksilerde Karadeliğin olay ufkundan kurtulmuş olan göksel cisimler, sanki bir yanardağdan püsküren malzeme gibi görünebilirler ama sonunda o kaçanlar da Karadelikte toplanacaklardır; çünkü hiçbir gezegenin evrenden ve onun sınırlarını çizdiği uzaydan başka kaçacak bir yerleri yoktur!” demektedir.

Antimadde Kıyamet’i:

Yine Hans’tan edindiğimiz bilgilere göre, Doom Day’in  (patlayarak yaratılışın) ilk anlarında madde ile antimadde birlikteydi. Ancak madde de bugünkü anlamında madde değildi. Yani yarı quant durumundaydı. Sonra yaratılışın ilerleyen ilk saniyesinde bunlar birbirinden ayrıldılar ve fizik evren gibi bir de antimadde evreni oluştu. Ne ki, onların birbirlerini yok etmek doğalarında var. Bu yüzden, şu anda madde ile antimadde yan yana geldiğinde birbirlerini yok etmektedirler. Buna göre, anti madde evreninden, bizim madde evrenimize olası bir sızıntı, pekâlâ bizim fizik evrenimizin işini bitirmeğe yeterli ve bunu sağlayabilecek kadar büyük bir anti madde evreni de var.
 

Nötrino Kıyamet’i:

Hans şöyle diyor: “Sadece nötrinoların olması bile, evreni çökertecektir.” S:235 C:3 Bant:2


Sayha-Fonon Kıyamet’i: 

Burada sözü edilen sayha (ses), Semud toplumunun yok edilmesinde adı geçen sestir. Bu ses için Hans, şu açıklamayı veriyor: “Tüm evrenlerin CORN HOLE’ları  (boynuzsu karadelikleri) bir tek olarak HORN HOLE (Sur borusu) içinde toplanırlar. Horn Hole, Sur Borusu’dur. O da boynuz biçimindedir. Kara ve ak deliklerden söz ederken, bu borunun mini modellerinin yapı ve işlevlerini açıkladım. Bu sur borusunun işlevlerinden biri, fizik evreni yutmak ve öbür ucundan püskürtmektir. Bu borunun bir diğer işlevi de içinde evrenin öztitreşim eşdeğeri olan sesi barındırmaktır. Öztitreşim, Semud kavmini yok eden ses, asma köprüyü yıkan klakson sesi, soprano-tenorun şarkı söylerken bardağı parçalayan sesi…” diyor. İşte bu sayha-fonon da pek âla fizik evrenin kıyametini koparabilir.
 

Genişleme ve Soğuma:

Bilim adamları, genişleme ile evrenin soğuması arasında kaçınılmaz bir ilişki kuruyorlar. En azından, mevcut genişleme hızının şimdikinden daha az ya da daha çok olmaması gerekiyormuş. “Her iki durum da evrenimizin geleceği ve geçmişi hakkında çok olumsuz sonuçlar verirdi” deniyor. Bu yüzden bu genişleme hızına “Kritik Hız” deniyor ve bunu Stephen Hawking bulmuş.

Bu kritik hız varlığını sürdüredursun ama bu artık önemli değildir. Çünkü –273,6 Celciüs’de evren donacaktır ve bunun için de artık evrenimizin harcayacağı ısısı tükenmektedir. Artık kullanabileceği 3 Celciüs bile kalmamıştır. Bunu zamana dönüştürecek olursak, evrenin artık Dünya yılı ile ömrü 500 seneyi tutmayacaktır! Yani evrenimizin ömrü dolmuş, Kıyamet denen evren ölümü, gelip kapıya dayanmıştır.
 

3) Kıyamet çeşitlerinden söz edilebilir mi?

“Kûn-feyekûn” bir paranın iki yüzü bile değildir! O şimdinin iki yarısıdır! Her şey şimdide olmaktadır. Sebep ve sonuç, geçmiş ve gelecek aynı yerde ve aynı zamandadır. Bu, bitirdiğiniz bir romanı kapatıp elinizde tutarken fark edebileceğiniz bir şeydir! Bu, Uzuy Üstü Uzay’da fark edebileceğiniz bir şeydir! Oysa romanın içindeki doğrusal zamanda, sözünü ettiğimiz Kıyamet süreci, 300 yıldan fazla bir zamanı kapsamaktadır! Bu yüzden, işi bilen açısından ilkin uzun bir Kıyamet sürecinden ve Kıyamet çeşitlerinden söz etmek gerekmez ama sürecin ve bağlı olduğu zamanın içine girip baktığınızda, gerçekten de uzun bir öyküdür ve pek âla çeşitlerinden de söz edilebilir.

İlkin bilimin Kıyamet’inden söz edilebilir. Sonra Kur’an’ın, sonra da bunların her ikisini birleştiren bir Hans Kıyamet’inden söz edilebilir. Hans kendine özgü olarak bilim ve Kur’an’ın sentetik kıyametini anlatırken, bir başka çeşitlemeden de söz etmektedir: Büyük Ve Küçük Kıyamet!   

Enbiya 104’de, “O gün, göğü kitapların sayfasını dürer gibi düreceğiz. İlk yaratılışta başladığımız gibi, yine onu iade edeceğiz. Bu üstlendiğimiz bir vaaddir. Kuşkusuz biz onu yaparız” diyor. İşte bu “Göklerin kitap sayfaları gibi dürülmesi” Hans’a göre “Büyük Kıyamet”tir! Öldükten sonra yeniden dirilip toplaşmak da İkinci Kıyamet ve Sur borusunun ikinci üfürülüşüdür!

Hans’ın bu çeşitlemesinden başka, Müslüman dünyasına özgü gizli bilimciliğin sözünü ettiği Kıyamet’ten, maddenin Kıyamet’inden (Katastrof), ruhun Kıyamet’inden (bilinç sıçraması) ve halkın Kıyamet anlayışından söz edilebilir.

Bunların içinde en yaygın, en çok gündemde, hatta gündemden hiç düşmeyen Kıyamet anlayışı hangisidir dersiniz? Halkın Kıyamet anlayışı! Halkın Kıyamet anlayışı ise, Nasrettin Hoca’nın Kıyamet anlayışıdır! “Benim karı ölürse küçük Kıyamet, ben ölürsem büyük Kıyamet!” demiş! Evet, gayri resmîdir ama en yaygın, en geçerliği olan anlayıştır bu!

Mustafa Öz