Nikola Tesla adını çok azımız duymuştur. Daha geçenlerde elektronik mühendisi bir arkadaşla konuşuyorduk; onun, “adını duydum ama ne ile ilgili olduğunu hatırlamıyorum” demesi bu gerçeği bütün derinliğiyle ortaya koyuyor. Elektriğin babası sayılan Edison’u, zamanında sallayıp geçen bu dahinin adı hiç bir eğitim, öğretim ve tarih kitaplarında geçmez. “Bilinmeyen nedenlerden” dolayı tarihten ismi silinmiştir. Oysa zamanında sayılan, değer verilen önemli bilim adamlarından biriydi (buluşları için bir çok patenti vardı, bazı kaynaklar 800 patentten sözediyor). Bazı araştırmacılar, 1900’larin başında yapılan keşiflerin “unutulmasına”, lost science adını veriyorlar (Geçen yazımda söz ettiğim Dr. Royal Rife bu bilim adamlarından biri). Size bu yazımda da; elektrik çağının gerçek öncüsü, Tesla bobini*, bugün kullandığımız radyo&TV, motor marşı, motorlarımızı çalıştıran AC akımı**, kablosuz teknoloji, X-ray kısaca günümüzdeki teknolojinin çoğunun temelini atmış  Tesla’dan sözetmek istiyorum.

Nikola Tesla, 1856 yılında Smiljan köyünde (Hırvatistan tarafı, o zamanlar Avusturya-Macar İmparatorluğu) doğmuş; 1943 yılında New York’ta bir otel odasında ölmüştür. Otel odalarında biten yaşamlara baktığımda hep  “yalnız “, ama çok görmüş, geçirmiş bir insanin yaşam öyküsüne de başlamış olurum genellikle. Ama Tesla’nın yaşamı kesinlikle ünlü yazar Bukowski’nin yaşamına benzemez. Bukowski ne kadar içmiş, dağıtmış kadınlarla yatmışsa; Tesla, -bazı araştırmacılara göre- bir kadına el sürmemiş, vejeteryan ,insanlarla tensel temasta bulunmayan, dokunursa da hemen ellerini yıkayan, temizliğine; sağlığına çok dikkat eden, sporla uğraşan, son dönemlerde kendisine elektro tedavi uygulayan, en yakın arkadaşlarından biri Mark Twain olan farklı bir kişiliktir.

Tesla, çocukluğunda ve gençliğinde dahi ilginç biriydi. Zihninde yasadığı onu sarsan  olayların dışında O, yalnız bir çocuktu. Karanlıkta ve gölgede olmayı tercih ederdi. Geceleri yaşar, öğlen çalışmaya giderdi. Fırtınalı, şimşekli gecelerde perdeyi sonuna kadar acar, dışarıyı seyrederken kendi kendine konuşurdu… Hep bir dehanın beyninin nasıl çalıştığını merak ederdim; sağolsun Tesla kendini yazıya dökebilmeyi başarabilmiş ve otobiyografisini bir dergiye de yazmıştır, ama çok ilgi gören bu yazıları bitirmemiştir. Zihninde yaşadığı olaylar ise gerçekten ilginç. İşte otobiyografisinden bazı alıntılar;

“Çocukluğumda zihnimde ortaya çıkan hayaller yüzünden garip bir sıkıntı çektim. Bunlar çoğu zaman çok güçlü ışık parlamalarıyla birlikte gelir ve  gerçek objeleri görmemi engeller, düşüncelerimin ve hareketlerimin arasına girerlerdi. Bu görüntüler bir şeylerin ve yerlerin resimleriydi ki kesinlikle hayalini kurduğum şeyler değildi… Bazen gördüklerimin gerçek olup olmadığını anlayamazdım ve bu bana çok büyük bir rahatsızlık ve endişe verirdi. Danıştığım psikologların ve psikolog arkadaşların  hiç biri bana bu olayı doyurucu bir şekilde açıklayamadı… Bu görüntülerin nedenini düşündüğümde, en sonunda kendi teorimi formüle ettim; bir “heyecan etkisi” altındaki beynin, reflekssel hareketinin, retinanın üzerindeki bir sonucu olmalıydı…

… (Bu görüntülerin dışardan gelen etkiler sonucu olduğunu fark ettim, mesela bir şeyin ismi dahi çağrışım yapabiliyor ve bu görüntülere neden olabiliyordu ve o şeyin yapısının içine detaylıca girebiliyordu.) Bunun nedenini bulmak için çok uğraştım. Zihnime düşen görüntülerden birini diğer odada bulunan başka bir kimseye aktarabilmeyi başarabildim… Kendimi bu sıkıntıdan kurtarmak için başka birşeye konsantre olmaya çalışıyordum. Bir sureliğine rahatlıyor, ama bunu dahi yapabilmek için yeni görüntüler bulmam gerekiyordu. En sonunda bütün bu çabanın benim kontrolümde olmasından yorulmuş makara boşalmıştı (pilim bitmişti demek istiyor, o zamanlar makara var tabii). Bu dünyada, evimdeki ve yakın çevremdeki eşyalardan başka çok az şey görmüştüm. Bu zihinsel operasyonları, 2. ve 3. kez uygulamaya çalışırken vizyonumdan gelen görüntüleri yakalamaya uğraşırdım; sonunda bulduğum bu çare de, kendi gücünü yavaşça kaybetti. İste o zaman bildiğim bu küçük dünyanın sınırlarının ötesine, kısa seyahatler yapmaya başladım ve yeni görüntüler gördüm. Başlangıçta bunlar bulanık, belirsizdi ve onlara konsantre olmaya çalıştığımda çabucak kayboluveriyorlardı. Ama görüntüler yavaş yavaş güçlendi ve hemen sonra keşfettim ki vizyonlarımda daha öteye ve ötesine gittikçe yeni izlenimler geliyordu ve artık zihnimde seyahat etmeye başlamıştım. Her gece (bazen gündüz, yalnızken) yolculuğuma başlar yeni yerler gezer ve insanlarla tanışırdım… Bunu 17 yaşıma kadar durmadan yaptım, sonra ilgim bilime ve buluşlara yöneldi. Herşeyi istediğim gibi görüntülemeyi başarabiliyordum ve hiç bir modele, çizime, deneye ihtiyacım olmuyordu. Onları beynimde aynen resimsel olarak kafamda çizebiliyordum…

 

(Tesla, bu noktada modelsiz, çizimsiz, deneysiz buluşları nasıl hazırladığını anlatıyor)
Bir fikir oluştuğunda hemen çalışmaya başlamam. Önce zihnimde hızla fikri inşa ederim. Yapıdaki değişiklikleri, gelişmeleri, aracı çalıştırmayı, zihnimde yaparım. Hatta eğer dengesiz ise onu dahi not alabilirim. Türbinin, laboratuarımda ye da zihnimde test edilmesinin arasında kesinlikle hiç bir fark yok, sonuç itibarıyla aynı. Bu yöntemle hiç bir şeye dokunmadan modeli hızla geliştirir, buluşumun her türlü gelişimini cisimlendirince de, eğer bir hata göremezsem, beynimdeki son haliyle somut hale getiririm ve deney aynen planlandığı gibi ortaya çıkar; en azından son 20 yıldır bu böyle…”
 

Tesla yine otobiyografisinde, algılarının sınırsızlığının onu ne kadar rahatsız ettiğinden sözeder. Öyle ki uzak bir odadan gelen cep saati tıklamasının, ona onu sağır yapacak kadar gürültülü gelmesi ve uykularının şaşmasına neden olmasına dayanamazdı. Otobiyografisinde bu deneyimlerini söyle anlatıyor; “Gece olduğunda bir yarasanın sahip olduğu kadar duyarlı hale gelirdim. 12 fent uzaklıktaki bir objenin var olduğunu, alnıma ulaşan tüyler ürpertici bir duyarlılıkla keşfedebilirdim.”

Bir sineğin masaya konması onun için bir ses değeri olabiliyordu ve bir mil uzaklıktaki bir arabanın sesi bedenini titretebiliyordu. Dışarıdan, sokaktan geçenlerin titreşimlerini azaltmak için ayaklarının altına lastikten yapılmış yastık koyardı, çünkü ona deprem oluyor gibi gelirdi. Işığa maruz kalmak, gözleri gibi cildi  için de dayanılmaz oluyordu. Bu olağanüstü dönem en sonunda yavaşladı ve Tesla “normal” algılayışa döndü ve bu “anormalliğin” onu yapacağı buluşlarına hazırladığı söylenebilir herhalde (normallik ve anormallik ne demekse?). Algılarının bir çok insandan değişik çalışmasına ilişkin tek yorumum, beyninin büyük bir kısmını kullandığı olabilir. Yarasanın ultrasonik seslerle avının yerini tespit ettiğini duymuşsunuzdur. Yarasanın işitme frekansları ultrasoniktir, yani 20khz’in çok üzerindedir. Bir mil ötedeki arabanın sesi, ayak sesleri vs. frekanslarını duyması, düşük frekansları duyması demektir ki bu da 20Hz’in altındaki sesler oluyor. Normal bir insanin duyma yetisinin dışındaki frekanslardan söz ediyorum. Tesla’nın algılarının, normal insanın algılarından çok daha geniş bir spektrumda olduğu kesin. Okuldayken yaptığımız bir deneyde, hocamız 20 Hz ile 20 Khz arasındaki sesleri bize dinletmişti. Başımızı 1 metre aralıkla sağa sola kaydırdığımızda 20 Hz frekansının dalga boyunu hissedebilmiş, ama sesi duyamamıştık. Tesla’nin rahatsızlığını çok iyi anlıyorum, çünkü 20 Hz  ve 20 Khz’un dışındaki frekanslara maruz kalırsak durum rahatsız edici olabilir. Tesla’nın bir düşünceyi başka bir odada bulunan birine iletmeyi başarması ise telepatik bir deneydir, bilenler bilir. Ayrıca Tesla’nın vizyonları da çok ilginç; ben bunu  başka boyutlara yolculuk yapmasına bağladım. Bilmem sizler ne düşünürsünüz?

Gençlik yıllarına geldiğinde -stresli zamanlar dışında- bu vizyonları bastırmayı kendine öğretebilmişti. Tesla, telepatik olduğunu ve yaşadığı bazı vizyonların onun yaşamını kurtardığını otobiyografisinde anlatıyor; “Öğrencilik yıllarımda yaşadığım şehrin yakınındaki nehirde bir baraj ve onun  kenarında un değirmeni vardı. Barajda yüzmek sık sık yaptığım bir spordu ve tehlikeli değildi. Bir gün her zamanki gibi yalnız nehre gittim ve yüzmeye başladım. Duvardan kısa bir mesafe uzaklıktaydım ve birden fark ettim ki sular yükselmiş ve ben sulara kapılmıştım. Suyun akışından kendimi kurtarmaya çalıştım, fakat çok geç olmuştu. Şans eseri duvarı iki elimle yakalamayı başarabildim. Göğsümdeki baskı çok büyüktü ve başımı zar zor suyun üzerinde tutabiliyordum. Yakından geçen hiç kimse yoktu ve sesim de gürültüde kaybolmuştu. En sonunda gücüm tükendi ve kendimi neredeyse karşıdaki kayalığa bırakmak üzereydim ki bir ışık parlaması gördüm ve görüntüler başladı. Bu görüntüler bilinen hidrolik bir prensibin diyagramıydı. Bu prensip şöyleydi; hareket halinde olan sıvının baskısı, açığa çıktığı bölge ile orantılıdır. Hemen otomatik olarak sol tarafıma döndüm ve baskı azalmıştı. Ama hala tehlikedeydim ve er ya da geç aşağıya sürüklenecektim. Solaktım bu yüzden sağ kolum güçlü değildi ve sağıma dönmeyi düşünmedim bile. En sonunda hiç bir gücüm kalmamıştı ve vücudumu yavaşça ittim ve bıraktım. Bayılmışım beni kıyıda buldular.”
 

Tesla’nın buna benzer bir çok anısı var, ama ben Tesla’nın yaşam hikayesindeki önemli dönüm noktalarına değinmek istiyorum.

Avusturya’daki Grantz politeknik okuluna başladığında, günde 20 saatini kitap okumaya ayıran Tesla’nın, bir entelektüel olduğu söylenebilir. Okuduğu yazarlar arasında Descartes, Goethe, Spencer ve Shakespeare gibi isimleri sayabiliriz. Kendisi bir şair ve yazardır da aynı zamanda. Derslerinden A+ almayı becerip ve 9 dili de rahatlıkla konuşabilmektedir bu arada. Bir gün DC indüksiyon motoru*** üzerine yapılacak gösteri için bir sınıfa katıldı. Tesla, bu gösteriyi izlerken gereksiz ve tehlikeli kıvılcımların çıktığını ve motorun randımansız çalıştığını gördü. Bunun da komütatörden (çevirgeç****) kaynaklandığını ve komütatör kullanmayarak önlenebileceği üzerine bir yorum yaptığında, profesör bu çözüme şüpheci yaklaştı. Tesla, yılmayıp bu konuda çalışmaya başladı.
Tesla, üniversite eğitimi için Prag’a gitti, ama buradaki yaşamına ilişkin pek açık bilgiler yok. Sonra 1881 yılında Macar hükümeti tarafından mühendis olarak işe alındı ve buradan artırdığı para ile kendi projeleri üzerinde uğraşmaya başladı. Bu projelerden biri AC** akımını kontrol altına alma çözümü üzerineydi. Bir gün Budapeşte’de parkta bir arkadaşıyla gezerken Goethe’nin Faust’unu kafasından okuyordu. Bir anda kafasında şimşekler çaktı ve hemen kuma bir diyagram çizip arkadaşına gösterdi. Döner manyetik alanının prensiplerini bulmuş ve motorunu dizayn etmişti. Yine bu yıllarda Tesla telefonun iletim kalitesini artırmak için amplifikatör (sesi kuvvetlendirici) icat etti.

1882 yılında Paris’teki Uluslararası  Edison şirketinde çalışmaya başladı. Edison DC akımını bulduktan sonra, uluslararası şirketler açmış ve zenginleşmişti. O zamanlar Paris’teki Edison’un şirketinin başında Charles Batchleor vardı. Neyse Tesla, o sıralar gizlice ilk AC ile çalışan motorunu icat etmişti ve Edison ile çalışma düşüncesi ile 1884 yılında Amerika’ya gitti. Yolda soyulmuştu ve cebinde 4 cent, kendi şiirleri, bir kaç bilimsel yazı ve hesaplamalar ile bir mektup kalmıştı. Bu mektup Charles Batchelor’un tavsiye mektubuydu ve Edison’a şöyle bir not yazıyordu bu mektupta; “İki büyük deha tanıyorum biri sen diğeri de bu genç”…

 

Böylece Nikola Tesla, Edison ile çalışmaya başladı. Sabah 10.30’den, ertesi sabah 5’e kadar çalışıyordu ve 24 standart makineyi yeniden dizayn etti. Edison, o günlerde akkor telli ampulü yeni bulmuş ve elektriğin aktarılması konusunda bir sistem geliştirmeye çalışıyordu ancak DC*** o kadar çok sorun çıkartıyordu ki başarılı olamıyordu.Edison’un lambaları zayıftı ve DC tarafından çalıştırıldığı zaman randımanlı çalışmıyordu; ayrıca sistem öyle avantajsızdı ki 2 milden öteye aktarım yapılamıyordu ve her iki milde direk akım istasyonu gerekiyordu. Edison, Tesla’ya bir teklifte bulundu; eğer sistemdeki sorunları çözerse kendisine $ 50.000 verecekti. Tesla, bu problemleri düzeltti, ama maalesef Edison tarafından vaat edilen para hiç bir şekilde ödenmedi. Tesla, dolayısıyla işi bıraktı. Edison, kendi şirketlerine çok para koymuştu ve çok büyük yatırımları sozkonusuydu ve Tesla’nın AC ile ilgili hiç bir açıklamasını dikkate almadı. Tesla, bu yıllarda bir takım ortaklarla bir şirket kurdu. Yatırımcılar onun AC’si ile ilgilenmemişlerdi ve Tesla bu şirketten de çekildi. Bir süre zorluklarla geçen dönemden sonra Tesla elektrik şirketini 1887 yılında kurdu ve motorunu yapmayı başarabildi. Polyphase motorunu da bu yıllarda keşfetti. Evet, Nikola Tesla bugün kullandığımız AC akımını ve AC akımla çalışan indüksiyon motorunu icat eden elektrik mühendisidir. Tesla’nın geliştirdiği transformatörler aracılığıyla artık elektriği ince kablolar üzerinden uzaklara kayıpsız taşımak mümkündü. Oysa DC temeline dayanan sistemde, her bir mil için büyük bir santral kurmak ve çok kalın kablolar kullanmak gerekiyordu.

Bu arada AC konusundaki başarıları George Westinghouse (Westinghouse buzdolaplarını herkes hatırlar sanırım) adındaki girişimcinin gözünden kaçmamıştı ve bir gün Tesla’nin laboratuvarına uğradı. Gördüklerinden çok etkilenince Westinghouse, Tesla ile bir sözleşme imzaladı. Sözleşmeye göre, Westinghouse sattığı her kilovat AC elektrik için Tesla’ya $2.5 verecekti. (Başka bir kaynak da bunu 1 milyon dolar+her kilovat için $1 olarak geçiyor) Tesla, bir anda projeleri için gerekli olan paraya kavuşmuştu. Westinghouse’in sponsorluğunda, Tesla, elektrik şirketini ve laboratuvarunu kurdu. Bütün enerjisini ve parasını yeni elektrikli araçlarına harcadı (Buna “Tesla coil”(bobin)* de dahil). Ama Edison ile çatışmaları başlamıştı. Kaynaklara göre Edison ilginç bir reklam savaşı başlattı. AC elektriğin tehlikeli olduğunu gittiği yerlerde göstermeye çalışıyordu, öyle ki hayvanlara elektrik vermeye kadar isi götürdü. Büyük bir kalabalığın karşısında köpek yavrusuna ve dev bir file AC elektriğini verip tehlikeli olduğunu göstermeye çalışıyordu. Sayesinde elektrikle idam cezasını da insanlar böylece öğrenmiş oldu. Başka bir kaynağa göre ise Tesla, Sing Sing cezaevine, ilk AC ile çalışan elektrikli sandalyeyi yapmıştı. Bunun üzerine Edison gazetelere büyük makaleler bastırıp AC motorun ne kadar tehlikeli olduğunu yazmış ve Tesla’ya kötü bir isim vermeye çalışmıştı. Tesla’da bunun üzerine 1893 yılında Chicago Dünya Fuarı’nda, halkın karşısında üzerinden yüksek frekanslı AC akımını geçirip, lambaları yakma gösterisini yaptı.
İncelediğim her iki kaynak da bu fuarın içeriği konusunda hem fikir, ama elektrikli sandalyenin düşünce babası kim, orası pek açık değil. Ama şu kesin ki AC akımı bunun için kullanılmış. Neyse böylece elektrikle idamın nasıl çıktığını da öğrenmiş olduk. İnanılmaz değil mi? İnsan aklı bazen yararlı buluşları da zarara dönüştürmeyi becerebiliyor işte! (Gerçi öldüren her bir yolla da öldürüyor ya!)

Neyse başarılı geçen Dünya Fuarı’ndan sonra Uluslararası Niagara komisyonu, Westinghouse’un Niagara şelalesinde Tesla’nın Ployphase***** AC sistemini kullanarak jeneratörler inşa etmesine izin verdiğinde, Tesla da bu jeneratörleri dizayn etti. Tesla’nin çalışmaları büyük ilgi toplamaya başlamıştı.
 

1897’de Tesla ilgisini radyo dalgalarının elektrik enerjisini taşıyabilecekleri düşüncesine  çevirmişti ve kablosuz iletişimi düşlüyordu. O yıllarda radyo kontrollü model tekneler üzerinde deneyler yaptı. 1898 yılında radyo dalgalarıyla kontrollü robot tekne patentini aldı. Tesla, elindeki kontrol mekanizması ile gönderdiği radyo dalgalarıyla teknenin yönünü değiştirebilmişti. O zamanın gazetelerinde bu olay, baslıklar atılarak yazılmıştı. Evet çoğumuz Marconi’nin****** radyonun babası olduğunu düşünürüz ve Tesla’nın adı bu konuda hiç geçmez. Tesla, radyoyu icat ettiğini kanıtlamaya çalıştıysa da patenti Marconi almayı başardı. 1943 yılında ise Marconi’nin patenti geçerliliğini kaybetti ve Tesla’ya gereken değer  verildi.

 

Tesla, 1899’da Colarado Spirings ‘e taşındı ve orada yeni bir radyo istasyonu gibi laboratuar kurdu. (Bazı araştırmacılara göre, Amerikan hükümetinden gelen bir istekle, kablosuz iletişimi geliştirmek için bu laboratuar kurulmuştu). Tesla’nın planı,  yüksek voltaj ve yüksek frekanslarla ilgili araştırmalar yapmak ve bu akımların atmosferde yayılması üzerine çalışmaktı. Tesla, kocaman bir tesla bobininin dünyanın her yerine elektrik akimi gönderebileceğini hayal etmekteydi. Colorada Spirings’de pilot bir projeyi başlattı. 135 feet yukarı kıvılcımlar üretip Hint Okyanusu’na elektriği yolladı ve bu iletim laboratuarı da vurdu. Yangın çıktı ve her sey yandı kul oldu. Kasabanın jeneratörünü de tutuşturup, bütün kasabayı da karanlığa boğdu. Ama buradaki çalışmaları Tesla’yı daha sonra Wardenclyffe diye bilinen uluslararası kablosuz iletişim laboratuarına götürecekti.

Nitekim Tesla, Century dergisine 1900 yılında söyle bir açıklama yaptı; “Dünyanın her bir noktasından yapılabilecek kablosuz iletişim pratik olan yoldur. Benim deneyimlerine göre hava belli bir basınçta iletkenlik gösteriyor, işte bu  da büyük boyutlardaki elektriksel enerjinin iletilmesine ilişkin inanılmaz bir kapıyı açıyor. Bu enerji, insanoğlunun dünyanın hangi noktasında olursa olsun kullanımına ve yararına sunulabilinir…”. Bunun üzerine 1900 yılında J.P. Morgan adlı yatırımcıdan kablosuz telgraf için yardim alınca, NewYork’taki Long Island’ta Wardencliyffe laboratuvarinı kurdu. Bu proje ilerleyemedi ve düşünceleri o zaman için ulaşılamaz geldi, hatta J.P. Morgan da yardımı kesti. Parasızlıktan dolayı da bu projesini gerçekleştiremedi. Başka bir kaynak ise Tesla’nin yeni bir “dalga boyu” bulduğunu söylüyor. Bununla bedava enerji sağlamak ve iletmek mümkündü, öyle ki evine basit bir anten takan bu bedava enerjiyi kullanabilecekti. Öyle ya ne işi olur yatırımcının bedava enerjiyle! Her nedense Westinghouse, General Elektric, American Marconi gibi şirketler Marconi’nin buluşlarını izlediler. Tesla’nın hiç bir önerisini kabul etmediler.

Tesla yalnız bırakılmıştı. Yaşamının son yıllarında bir motelden, başka bir motele taşınıp durdu ve son zamanlarda teorilerini deneyecek mali kaynaklardan yoksun olduğu için sadece not tutabiliyordu. 1937 yılında bir taksi tarafından çarpılınca tıbbi her türlü yardımı reddetmiş ve tam olarak iyileşememişti.
Nikola Tesla, uykusundayken 87 yaşında öldü. Arkasında bir çok not bıraktı ve bütün çalışmaları Custadian of Alien Property’e (sahibi bilinmeyen mal varlıklarının koruyucusu olan bir devlet kurulusu), FBI ve savaş şubesine gitti…

Neden bu kuruluşlar Tesla’nin notlarına sahip çıkmışlar merak ettim tabii. Tesla, öyle buluşlar yaptı, öyle düşler kurdu ki Star Wars filmindeki teknoloji yanında çocuk oyuncağı gibi kalıyordu. Tesla, Sırp kökenli bir Yugoslav’dı ve orada hala akrabaları vardı. O zamanlar Nazi isgalinde olan Yugoslavya düşman sınırları içindeydi. Hükümet/ordu, bu “uçuk, kaçık” bilim adamının teorilerinin/araştırmalarının karşı tarafa geçmesini istemedi ve notlara el koyuldu.
 

Gelelim Tesla’nın “çılgın” buluşlarına;
O, yaşadığı dünyayı sonsuz bir enerji ve elektrik dalgaları olarak görmüş ve bütün enerjisini radyo dalgaları ve enerji sorunu üzerine vermiş bir bilim adamıdır (Bütün savaşlar da bu yüzden çıkmaz mi zaten!). Güneşin enerjisini, atmosferdeki dalgaları dahi kontrol edebilmeyi ve insanlığa bedava enerji yollarını açmayı duşunmuş bu bilim adamı, son zamanlarında hangi akla uydu bilmiyorum ama buluşlarıyla orduların “savunmasına” yarayacak teoriler ileri sürmüştü. Tesla, 78 yaşında death beam (ölüm ışını) dediği bir cihaz icat ettiğini iddia etmişti. Ona göre bu cihaz, 250 mil uzaklıktan 10 bin uçağı yok edebilir ve orduları konsantre edilmiş ışın parçacıklarının transmisyonu ile püskürtebilirmiş. Bu bulusunun yeni fizik prensiplerinden yola çıktığını söyleyerek teorilerini neye dayandığını açıklamayı reddetmiştir.

Bir iddiaya göre Tesla, Manhattan’daki laboratuvarinda bir deneyde, insan yapımı depremi yapmayı başarabilmişti. Hatta bir deneyinde yer sarsılmaktaydı ve polis laboratuvara girdiğinde, Tesla’yı, buluşu olan cihazı balyozla kırmaya çalışırken yakalamıştı. Yine başka bir deneyde Tesla, şehirde gece yürüyüşünü yaparken elindeki küçük bir vibrasyon aleti ile belli bir frekansa ayar yapmış ve yarattığı titreşimler ile ayağının altındaki yer sallanmaya başlamıştı. Yine bir kaynak ise bir laboratuvarinda insan yapımı şimşek ürettiğini söylüyor. Yüksek frekanslar üzerine araştırmalar yaparken, 10Khz ve üzeri frekansların vücuttan geçerken hiç bir soka maruz kalmadan geçebileceğini, hiç çekinmeden kendi üstünde kanıtladı. Bir defasında Colorado Springs’teyken başka bir gezegenden -Venüs ya da Mars- sinyaller aldığını iddia etti.

 

HAARP projesine ilişkin bir kaç söz;

Şu meşhur HAARP****** projesi Tesla’nın Wardencliffe projesini hatirlatti bana (HAARP web sitesine baktığımda ilk düşündüğüm bu oldu). Tesla da bir kule inşa ettirmişti hatırlarsanız. Yani boşuna Tesla ile ilgisi konuşulmuyormuş (HAARP ile ilgili bkz. Kıyamet Teknolojileri)

Tesla, Schumann******* boşluğunda (cavity) bulunan sabit (stationary) dalgaları keşfettiğinde, o zamanlar simsek çakmalarından sonraki elektromanyetik radyasyonları inceliyordu. Bunun bir ossillator ile yaratabileceğini hemen not aldı. Tesla’nın niyeti yaratacağı elektriksel dalganın, Schumann boşluğunda dünyanın etrafında dolaşmasını araştırmaktı. Buradan kablosuz iletişimi sağlamayı amaçlıyordu. Daha sonralarda elektrik enerjisinin Shumann boşluğunda dolaşabileceği kanıtlandı. Buradan HAARP’a gelirsek, web sitesinde yapılan açıklamaya göre; HAARP, Alaska ‘da kurulmuş, yüksek frekanslarda çalışan yayıcı (transmitter) antenlerdir ve bir elektrik alanı yaratıyor ve parçacıklar bu alan ile etkileşiyorlar. HAARP, atmosferin 60-90 km yukarısındaki İyonesfer katında çalışıyor (bildiginiz gibi  iyonesferde kisa radyo dalga iletimini yapiyoruz). Söylediklerine göre atmosferin çok az bir kısmını kullanıyorlarmış (%2 civarı) ve dünyadaki atmosfere hiç bir şekilde negatif bir etki yapmıyormuş. Bu iyonesfer araştırmalarını, nasıl zamanında iletişim amaçlı insanlığa hizmet verecek araştırmalar için kullanmışlarsa, simdi de insanlık yararı için araştırıyorlarmış. “Kesinlikle ELF (extreme düşük frekanslar) frekanslarını yaymıyoruz, bu frekanslar zaten atmosferde var” diyorlar. Bazı çevreler ise bu projenin askeri bir proje olduğunu ve bütün dünyanın iletişimini kontrol altına alabileceğini; atmosferi ısıttığını ve zararlı olduğunu, bazı çevreler ise beynimizin direk etki altına sokulabileceğini  söylüyor.

Amaçlarının ne olduğunu bilmem ama bu ELF frekanslarının atmosferde olduğu doğru. Shumann boşluğundan sözettim, ama  rezonans frekanslarını vermedim söyle ki; 7, 8, 14, 20, 26, 33, 39 ve 45Hz, bu frekanslar, düşük frekanslar oluyor (ELF). Peki insan beyninin doğal frekansları neler? Beta dalgaları, 14 ile 30 HZ, Alfa dalgaları; 8 ile 13 Hz, Teta dalgaları; 4 ile 7Hz ve Delta dalgaları; 1 ile 3 Hz. Anlayacağınız shumann rezonanz frekansları ile beyin dalgalarımızın frekansları yakın boylarda gidiyor. Beta dalgaları; beynimizin çok çalıştığı konsantre olduğu bir durum, Alfa dalgaları meditasyon ve rahatlamayla ile ilişkili; Teta ise hayal, düş, yaratıcılık ile ilgili; Delta ise uyku halimizdir. Neyse olay fizik bilgisi istiyor, ama sanırım bu kısa bilgiler hayal gücünüzü çalıştıracak bir  temeli vermiştir.

Nikola Tesla, evrenin bu muhteşem enerjisini ve buna ulaşmanın aslında ne kadar temiz ve kolay olabileceğini hayal ederken, bu sonuçları düşünemedi doğal olarak; aynı Einstein’in atomu parçalamasının sonuçları gibi. Niyeti, fikri negatif olan alir. ELF frekansları ile bir silah da yapabilir ya da terapide kullanabilir ya da yüksek frekansları araştırıyorum derken herşeyi kontrol de edebilirsiniz. Niyetler iyi olsun,hepinize alfa dalgaları gönderiyorum. 🙂


* Tesla’nın en unlu buluşlarından biri Tesla bobinidir. Tesla bobini yüksek frekans air core voltaj değiştiricidir. 120 AC’yi alır ve yüksek bir voltaja dönüştürür. Voltajlar 1000000 volts’a çıkabilir ve elektrik arc (köşesel) biçiminde boşalır.

** Dalgalı akım, alternate current

*** Doğru akim, Direct current

**** Komutator, elektrik akımının yönünü değiştirir.

***** 3 fazli AC

****** Marconi, dünyaya adını radyoyu bulan bilim adamı olarak  duyurdu.

****** High frequency Active Auroral Research Program

******* Schumann boşlugu;  bulunduğumuz toprak seviyesi ile iyonesfer arasindaki çok düşük frekanslarda hava boşluğunda bulunan bir enerjidir. Bu frekanslara schumann rezonans frekanslari denir. Schumann boslugunun rezonans olabilmesi icin yüksek enerji ile uyarılması gerekiyor. Mesela şimşek çakması buna bir örnek. Dr. Schumann bu hesaplamaları yapan fizikçidir.

 

Yararlandigim kaynaklar;

The Tesla Papers-edited by David Hatcher Childress
My inventions-The Autobiography of Nikola Tesla by Nikola Tesla
Tesla – The Lost Inventions  by George Trinkaus
www.teslasociety.com
www.teslascience.org
www.haarpalaska.edu.com

Nalan Warren