Bedri Baykam’ı nasıl bilirisiniz? Sanatçı kişiliğiyle mi yoksa koyu bir Fenerbahçe taraftarı olarak yaptığı futbol yorumlarıyla mı? Belki de zaman zaman katıldığı televizyon programlarından kendisini bilirsiniz. Ancak Bedri Baykam’ın yaptığı işler bunlarla sınırlı değil. Kendisini daha iyi tanıyabilmek ve tanıtabilmek adına kurucusu olduğu Taksim’deki “Piramid Sanat” merkezinin giriş katındaki; duvarları kitaplarla dolu raflarla çevrili, masaların üzerinde günlük gazetelerin bulunduğu, hafif bir müziğin çaldığı, ayrıca gündemi takip edebilmek için haber kanalının devamlı açık olduğu, sürekli demli çayın bulunduğu Cafe 57 adını taşıyan bu hoş ortamda keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Hayattaki en büyük değer olarak özgürlüğün önemini sürekli vurgulayan,attığı her adımda ve yaptığı her işte aslında sadece kendisinin değil başkalarının da özgürlüğünün mücadelesini verdiğini söyleyen Bedri Baykam’la kendisinin de dilediği gibi özgürce bir röportaj oldu bu.Dünden bugüne kendisini,neler yaptığını,hangi işlerle uğraştığını,nasıl bir insan olduğunu ve ülkesi için neyin mücadelesini verdiğini zaman zaman sert ve dobra bir dille ama samimi bir şekilde sorduğum sorulara yanıt vererek özetle anlattı.Sizde kendisini daha yakından tanımak isterseniz buyurun özgürce yaptığımız söyleşiyi okuyun derim;

Siz medyatik bir ressam olarak tanınıyorsunuz ki, Türkiye’de bir ressamın ismiyle tanınması çok zor. Sokaktaki insanlara ressam ismi sorsanız genel itibariyle belki bir-iki isim verebilirler ama Bedri Baykam kimdir diye sorulduğunda sizi bilen büyük bir kesim var. Bunun nedeni ne sizce? Babanızın bilinen bir isim olmasının kendinizi duyurmanızda bir payı olabilir mi ya da siz kendinizi duyurabilmek için özel bir çaba sarf ediyor musunuz? Özellikle de medya isim duyurmada en önemli faktör.

Bedri Baykam: Ben bunu günde 18–20 saat çalışmama bağlıyorum. Ortalama günde 18 saat çalışıyorum. Aynı zamanda benim milletvekili Dr. Suphi Baykam’ın oğlu olmam bir detay. Türkiye’de babam Türkiye’nin gelmiş geçmiş tek önemli adamı değil. Türkiye’de babam dışında yüzlerce belki binlerce politikacı, iş adamı, asker, devlet adamı, genelkurmay başkanı vs. olan önemli insanlar oldu. Onun için, babam çok önemli bir adamdı ama Türkiye’de 20.yy.’da belki beş bin adamdan ya da üç bin adamdan biriydi. Bana kalırsa on adamdan biriydi ama genel konuşuyorum. Dolayısıyla konu buna bağlı olsa hepsinin çocuklarından Bedri Baykam, Yılmaz Güney, Yaşar Kemal çıkması lazımdı. Böyle bir şey olamıyor. Bir başka gerekçe günde 18 saat çalışmak değil, bunun sonucunda ne yapıyorsunuz; kaç resim, kaç kitap, kaç makale ürettiniz, kaç yerde konferans verdiniz… Şimdi ben Bedri Baykam kadar meşhur değilim diyen sanatçılar üç bin makale yazdı mı veya sanatta bu kadar riskli, tehlikeli ilkler denediler mi? Mesela sanata siyaseti sokmayı, mizahı sokmayı, erotizmi sokmayı, resim ebatlarını büyütmeyi, resmin hiç alışılmadık şekillerde 80’lerin başından itibaren özgür boya tarzıyla üstüne yazı yazarak, fotoğrafla, ışıklarla vs. değişik görselliklere uğratarak yenilikçilik yapıp tutucu şeyler tarafından şarlatanlıkla suçlanma riskini aldılar mı?

Yani cesur olmak önemli. Öyle mi?

Bedri Baykam: Tabi, ne ekerseniz onu biçersiniz. Mühim olan önemli birinin veya paralı birinin oğlu değil veya bilmem ne olması değil, ne yaptığı, ne ürettiği, hangi riskleri aldığı ve ne sonuçlar aldığı önemli. Ben medyada hak ettiğimin ortalama dörtte biri çıkan bir ressamım. Bedri Baykam medyada hak ettiğinin en iyi ihtimalle %25’i çıkmaktadır. Ben normalde Türkiye’de medyada, yalan dörtte biri de değil beşte biri falan çıkıyorum artık. Bu yarı yarıya olsaydı, beşte üç olsaydı ki vazgeçtim Orhan Pamuk gibi beşte sekiz olmasından, beşte üç olsaydı ben herhalde bugün Türkiye’de CHP’nin de başı olurdum, başbakan da olurdum. Örnek veriyim; Yeni dışa vurumculuk akımının çıkışıyla ilgili en önemli sergilerimden biri var Mac Art Gallery’de Nişantaşı’nda. Bu, küçük haber olarak bile gazetede çıkmaz mesela. Ben bu somut örnekleri size her bir aktivitem üstünden verebilirim. Hak ettiğimin beşte biri çıkıyorum ben. Medya sansürüne rağmen ki, bu sansürün ucunda Atatürkçü olmam var, buna rağmen en tanınmış ressamsam insanların demek gerçeği başka yerlerde aramaları lazım.

Siz aslında çok yönlü bir insansınız. Bu da herkes tarafından bilinmez. Bize yaptığınız işlerden bahseder misiniz?

Bedri Baykam: Resim dışında, resim için de videolar yapmak gibi, genel mekân düzenlemeleri gibi başka şeylere de giriyorum. Yazarım; her Salı günü Cumhuriyet gazetesinde yazıyorum, genel, değişik makaleler yazıyorum,21 kitap yazdım. Onun dışında arada çeşitli ortamlarda çeşitli fırsatlarda aktörlük yapıyorum ki, onu da okudum yani eğitimini aldım. Spor yazarlığı veya yorumculuğu yapıyorum.O da benim çocukluğumdan beri büyük bir ilgi alanım; futbol ve tenis. Bütün bu olayları yaparken de aslında bütün bunların bağlandığı şeyin ucunda bir özgürlük konusu var. Özgür bir ülkede ancak bunları en iyi yapabileceğime inanıyorum. Onu da özgür bir Türkiye’de yapmak için siyaset yapıyorum. Dolayısıyla onun da kökeninde Atatürkçülük olduğu için Atatürkçü siyaset yapıyorum. CHP’de üç yıl parti meclis üyesi oldum,2003’te genel başkan adayı oldum. Şuanda sade bir üyesiyim, aynı zamanda CHP’de siyaset yapıyorum. Ülkede yalnız ben değil herkes özgürce sanat, siyaset ve edebiyat yapabilsin istiyorum.

Asıl eğitiminiz nedir?

Bedri Baykam: Asıl eğitimim; 2 üniversite okudum. Birinden master aldım; ekonomi ve işletme. Öbürü de sanat ve sinema.

Peki, ilk edindiğiniz meslek yani ilk para kazandığınız işiniz ressamlık mı?

Bedri Baykam: Evet. Ama onun dışında Amerika’daki yıllarımın başında tenis hocalığı yaparak para kazandım. Dolayısıyla tenis hocalığı bana zor günlerimde de çok yardım etmiş olan bir işti.

Amerika’da okurken mi tenis hocalığı yaptınız?

Bedri Baykam: Okurken ve Amerika’da henüz resim satmaya başlamamışken.

Yalnız bildiğim kadarıyla ilk serginizi çok küçük yaşta açmışsınız. Doğru mu?

Bedri Baykam: Evet, ilk sergimi altı yaşında açtım. Ama buna iş hayatına atılma diyemem, ben keyifle oyun oynar gibi resim yapıyordum. Ve o resimler bütün dünyanın ilgisini çekiyordu. On-on bir yaşıma geldiğimde bütün dünyada meşhurdum. Benden bahsetmemiş bir televizyon kanalı ve gazete yoktu dünyada.

Hatta “Harika Çocuk” olarak bahsediliyormuş sizden…

Bedri Baykam: Evet, dünyanın gelmiş geçmiş en meşhur harika çocuğu oldum Mozart’la beraber. Tek farkı Mozart’ın döneminde medya yoktu. Benim dönemimde vardı, dolayısıyla ben her yerde çıktım. Hatta sekiz yaşında New York’ta resim satmaya başladım. Üstelik o zamanın parasıyla ciddi fiyatlara… Bunlar tabi biraz olağan dışı durumlardı, orda tabiî ki bunlar, babamın bu organizasyonlara yardım etmiş olması sayesinde oldu. Yoksa ben herhalde sekiz yaşında dünyayı gezip kontratlar yapacak değildim.

Bu anlamda çok şanslıymışsınız. Ailenizin sizdeki bu yeteneği keşfetmiş olması ve sizi bu yönde desteklemesi çok önemli.

Bedri Baykam: Ve tabi sanata önem veren bir aile olması, hem de kendileri sanatçı olmamasına rağmen sanata önem veren bir aile olmaları çok önemli. Neden? Çünkü Türk aydınlanmasından gelen Atatürkçü bir aile. Dolayısıyla sanata önem veriyorlar. O da bir şans.

Peki, siz erken yaşta olgunlaşan çocuklardan mıydınız? Yoksa küçük yaştaki başarılarınıza, yaptığınız işlere rağmen çocukluğunuzu doya doya yaşayabildiniz mi?

Bedri Baykam: Doya doya çocukluğumu çok yaşadım ben. Okulda da, mahallede de en rahat hayatı yaşayan, devamlı dizi kanayan, sokakta oynayan bir çocuktum. Bugün kendi oğlum bu rahatlıkta değil.Artık güvenlik o seviyede değil Türkiye’de. Ben bu gün 9–10 yaşındaki oğlumu sokağa salıp ona hadi git kendi başına dolaş, oyna diyemem. Ne trafik yüzünden bunu diyebilirim, ne de insanların güvensizliği yüzünden diyebilirim. Ama o zamanlar o güven vardı, ülkede de vardı, bizim ailede de vardı. Ve ben çok serbest, özgür bir çocuktum. Benim harika bir çocuk olmam bana bir sorun teşkil etmedi. Ben çocukluğumu yaşadım. Ama bu Türkiye’de bir sorun teşkil etti. Çünkü Türkiye’de bunu sürekli “eyvah Bedri Baykam’a harika çocuk olduğu için baskı yaptılar, çocukluğunu yaşayamadı” diye dert yaptılar. Hâlbuki benim hiç öyle bir derdim olmadı. Bunlara çok iyi bir şekilde dikkat edildi bizim ailede ve benim hayatımda; aldığımız tavsiyelerle, pedagoglarla, mantıkla vs. Ama Türkiye için bir sorun oldu ve ben Türkiye adına üzüldüm.

 

 

Resim alanında siz gerçekten de doğuştan yetenekli bir insansınız. Peki, sizce resim yapabilme yeteneği sonradan kazanılabilir mi yani eğitimle bu yetenek elde edilebilir mi?

Bedri Baykam: Eğitimle eğitim alınır, yetenek alınmaz ama yetenek geliştirilir. Sanatta eğitimin sonu yok. Bir mimar, mühendis, doktor için bile eğitimin sonu yok, her şey her an değişebiliyor. İletişim için de sonu yok. Ama benim izlediğim yolu herkes izlemeye mecbur değil, herkes harika çocuk olmaya mecbur değil, öyle bir şey yok. Ama sanata ilgi duyan herkes kendini rahat geliştirebilir. Ben halen kendimi geliştiriyorum. Sürekli müzik dinlerim, kitap okurum, not tutarım, arşiv tutarım yani ben halen o itinayla devam ediyorum. Ama belki beynimdeki başka ya da yaşamımdaki farklı olaylar başka şeylere cesaret etmemi sağlıyor. Sonuçta bu ortama yıllardır ben yön veriyorum. Benim seçimlerim yön veriyor. Ve bu cesaretle oluyor. Cesaret, özgüven ve çalışma. Onu da herkes geliştirebilir.

Günümüzde aileler çocuklarının resim okumak istemelerine genelde tepki gösteriyorlar. Hobi olarak resim yapmalarını tercih ediyorlar. Sizce resim yapmak, ressam olmak karın doyuruyor mu? Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?

Bedri Baykam: Bugün gittiğim bir kolejde eğitimle ilgili bir sempozyum vardı. Lise talebelerine bir saat konuştum. Orda özetle kendi deneyimlerim dışında anlattığım; üniversite bitiren %5’in bu işte para kazandığı, üstelik en iyi ihtimalle. Çok risk olduğu, herkesin birbirine çelme taktığı, resimle geçinmenin zor olduğu vs. bütün zorlukları fazlasıyla anlattım ki bu işe girip kimse sonra hayal kırıklığına uğrayıp “hay Allah ben burayı tozpembe, bir-iki fırça sallayıp milyonlar alacağım bir yer zannediyordum” demesin diye.

O zaman şöyle diyebilir miyiz; bu işin eğitimini almak isteyen alsın ama para kazanmak için sizin gibi başka işlere de yönelsinler.

Bedri Baykam: Riskini alarak, mesela her futbol oynayan kişi Can Bartu veya Rıdvan Dilmen olmayacak. Dolayısıyla orda risk olarak yüzde bir futbolcu üne kavuşuyorsa burada binde bir oran. Bu oranları kabul eden insan o riskleri alır ama öbür taraftan aldığı şeyde tarihe kalma şansıdır. Bu gün, yüzyıl önce kim büyük bankacıydı, kim holding sahibiydi vs. bunlar kimsenin umurunda değildir ama yüzyıl öncesinin şairi, yazarı, ressamı, fotoğrafçıları gündemdedir. Oraya demir attınız mı bu çağlar ve asırları devirir.

Peki, ekonomi okumak sizin seçiminiz miydi?

Bedri Baykam: Ekonomi okumak benim yarı seçimimdi. Ailem de, sen ömür boyu resim yapacaksan bile başka bir meslekte edinmiş ol dediler. Bende zaten bunu okursam bu sanat yapmama mani değil ve aynı zamanda dünya kültürümü geliştiririm, dünyaya bakışımı genişletirim diye düşündüm ki evdeki hesap çarşıya uydu. Piramid Sanat’ı kurabilmem, kitaplarımı yayınlayabilmem, sürekli olarak yeni girişimlerde bulunabilmem, siyasi çıkışlar yapabilmem de, aldığım bu eğitim sayesindedir yani buna bağlıdır.

Ekonomi eğitimi almış biri olarak küresel kriz hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bedri Baykam: Bu krizin iki ayağı var. Bir tanesi, kapitalizmin yarattığı biraz içi boş kazançsızlığı isteyen dönemeçlerin emlak muafiyet krizinden finans dünyasına taşıyarak yarattığı etki alanları ve depremler. Yani boş yere para kazanamazsınız, boş yere değer üretemezsiniz. Emek-değer ilişkisini, onun para dünyasıyla ilişkisini yok sayamazsınız. Bu birinci ayağı. İkinci ayağı olarak krizin öbür bir bölümü de biraz psikolojik. Kriz başladıktan sonra insanlar aman harcamayalım, yatırımı durduralım durumuna geldi. Adam resim almayınca sen işletmene yeni bir buzdolabı almıyorsun veya yeni bir personel almıyorsun. İşsizlik oluyor, bu sefer dayanıklı tüketim eşyası dönmüyor. Her şey birbirine bağlı. Ve bunun için de kriz var, harcamayalım durumu var. Bu da en az %35 etkilemiştir krizi.

Türkiye’de krizden çok etkilenen ülkelerden biri, sizce kısa zamanda bu krizin içinden çıkabilir miyiz?

Bedri Baykam: Türkiye, işin içinden çıkabilir ama bu konuya girmeyelim çünkü Türkiye’nin öncelikle ekonomiden önce ayakları yere basan siyasi bir iktidara sahip olması lazım. Her şeyi satmaya çalışan, yalnız kendi ailesini ve yandaşlarını zengin etmeye çalışan, yalnız kendi küpürünü doldurmaya çalışan, sadaka kültürüyle halka sanki rüşvet karşılığıyla oy-sadaka ilişkisi kuran bir partinin ne AB ne ABD üstünden yapacağı hiçbir geçici işlem böyle bir yaraya merhem oluşturmaz. Yani burada sanki T.C. devletinin yıllar üstünden birikmiş mal varlıklarını atıp söküp onun üstünden yaşayarak ve yaşatarak nereye kadar gideceklerini görücez. Özeti bu.

Peki, Bedri Baykam’ı manevi yönden en çok doyuran işi hangisidir?

Bedri Baykam: Manevi açıdan en doyurucu iş olarak tamamen genelini özetlersem sert bir dille; yurdun herhangi bir noktasını seçip beni paraşütle atın derim.81 il, bu illerin içinden herhangi bir il, herhangi bir ilçe, herhangi bir sokak… Bu bahsettiğim medya sansürüne rağmen halkın nereye atılırsam atılıyım bana gösterdiği sevgi, ilgi, tevecü ve aidiyet duygusu; sanki yeğeni, oğlu, kardeşi, amcası geliyormuş gibi bana gösterdiği karşılıksız sevgi. En büyüğü bu.

Yaptığınız işler anlamında sizi en çok doyuran an için daha somut bir cevap istersem…

Bedri Baykam: Yani, belki yaptığımın işlerin sonucu olarak otobiyografimi yayınladığım an ya da 99 yılında retrospektif 40 yılı özetleyen sergimi açtığım an diyebilirim.

Piramid Sanat’tan biraz bahsedebilir miyiz? Birçok yaptığınız iş var ancak asıl iş mekânınız, ofisiniz burası sanırım. Burayı kurmaya nasıl karar verdiniz?

Bedri Baykam: Ben kırk iki yıl süren hukuki bir süreçten sonra on beş yıl kaldığım atölyemden çıkarıldım. O binanın tamamı tahliye edildi, başka sanatçılarda vardı. Sonuç olarak, orda acı içinde başka yer ararken bu binaya bir arkadaşım rastlamış ve o da bana tavsiye etti. Ben burayı gezer gezmez kafamda projeyi çizdim. Ve sonuçta 4–5 ay binayı hazır hale getirmek için uğraştık. Ondan sonra resmi açılışını bir sergiyle yaptık.

Peki, Piramid Sanat istediğiniz, düşündüğünüz noktaya geldi mi?

Bedri Baykam: Sanatçılar hiçbir zaman istediğim noktaya geldi demez ama Piramid Sanat, sürekli olarak panellerin yapıldığı, sergilerin olduğu, sosyal buluşma yeri olan, insanların sanat eğitimi gördüğü, sürekli kendini geliştiren aynı zamanda siyasal bir duruşu da olan İstanbul’da sanat ve kültürel hayatta önemli bir nokta.

Burada kendi resimlerinizin satışı yapılıyor mu?

Bedri Baykam: Evet.

 

 

Peki, resimlerinizi satarken hiç içinizin cız ettiği olur mu? Karşılığını belki maddi açıdan doyurucu bir şekilde alıyorsunuz ancak alan kişi o resmi gerçekten anlıyor mu acaba? Sonuçta kim bilir ne duygularla o resmi yapıyorsunuz ve çok emek veriyorsunuz. Ben olsam kendi resmimi satmakta çok zorlanırdım sanki : )

Bedri Baykam: Farz edelim ben 80 yıl yaşadım. Zaten 80 yıl yaşayıp ben bu dünyadan gittikten sonra ürettiğim binlerce resim zaten dünyaya ait olacak. Bunları ben yaşarken de bazı iyi yerlere gittiğini görmek tam tersine güzel bir şey. Tabiî ki içim cız ediyor bazen. Çocuğunu evlendirir gibi oluyorsun. Ama ben ancak o resimleri sattığım için başka resimler üretebiliyorum. O resimleri satabildiğim için başka işler üretip yoluma devam edebiliyorum. Çünkü “hay Allah ben şimdi futbol oynarsam ayağım yorulur” diyemez futbolcu. Bu da onun gibi bir şey. Öyle bir lüksüm yok.

Piramid Sanat çok işlevli bir yer. Sergi salonu dışında burada dediğiniz gibi paneller yapılıyor, kütüphanesi var, cafe var, resim kursları veriliyor. Hatta akşamları da lig maçları izlenebiliyor burada. Geçen sene Galatasaray’ın şampiyon olduğu maçı ben burada izledim ve çokta eğlenmiştim : ) Çalışanlarınız da hep GS’lı ayrıca : ) Sizin bu seneki tahmininiz nedir?

Bedri Baykam: Evet lig maçları var, sürekli internet var, her pratiklik düşünüldü burası için. Futbola gelince, ben nasıl ırkçı değilsem futbol için de aynı şekilde düşünüyorum. Her insan her takımı tutabilir. Ama Fenerbahçeli değişmez. Bu sene FB ve GS dinlenecek, herhalde Sivas, Beşiktaş, Trabzon arasında mücadele olacak. Artık bende istiyorum ki, son haftaya en az üç takım şampiyonluk şansıyla girsin. Her saniye şampiyon değişsin, biraz olay çıksın. FB’li olarak işin içinde olamasakta uzaktan sakin sakin keyifle seyredelim, maçlarda böyle heyecandan kan çıksın, bizde büyük keyif alalım. Kan çıksın derken; emek-ter çıksın, kıran kırana olsun anlamında demek istedim.

Futbolu bir aşk olarak değerlendirebilir misiniz? Sonuçta ülkemizde genel olarak erkeklerin vazgeçilmez bir tutkusu.

Bedri Baykam: Aşk olabilir, neden olmasın. Aşk, tutku, heyecan. Mantığı yoktur futbolun. Bir aidiyet tutkusudur, hissidir, keyfidir. Ben beş yaşından beri bu virüsü taşımaktan, futbol tarihini bilmekten, FB’li olmaktan, bu ülkenin futbol ortamında yaşamaktan çok keyif alıyorum. Amerika’dan Türkiye’ye dönüşümde de etken kararlardan biridir. Amerika’da kaldığım yedi yıl süresince ne Amerikan futbolu, ne golf… Hiçbirinin maçına gitmedim, hiç ilgimi çekmedi. Ben bu yörenin insanıyım.

Futbol dışında teniste sizin için bir tutku sanırım.

Bedri Baykam: Futbol ve tenis eşit bende. Tutkusu eşit, ikisini de eşit derecede seviyorum ve hayatımda eşit derecede yer almışlardır. Ve hâlâ iki sporu da, hatta burada hâlâ lafı yanlış. Ben bu iki sporu da eşit derecede yapıyorum. Neden hâlâ lafını kaldıralım, çünkü ölene kadar ikisini de yapacağım.

Sanatta bir aşktır… Böyle düşünürsek aşk her yerde var. Peki, sizin bir aşk tanımınız var mı?

Bedri Baykam: Heyecan, tutku, vazgeçebilme. Öte yandan bedel ödeme. İhtiras demeyelim, çünkü ihtirasta kötü ses tonları var. Onun uğruna neyin riskini alabildiğin, nelerden vazgeçebildiğin ve neyi kaybetmeyi göze aldığın…

Hiç aşkın resmini yaptınız mı?

Bedri Baykam: Aşkın değil daha çok ayrılığın ve acının resmini yaptım. Aşk değil şehvet bana resim yaptırır, cinsel dürtü ilham verir veya aşk acısı.

Aşkın yaşattığı mutluluktan ziyade acısı genelde insan ruhundan dışarı akmak için insanı dürtüyor sanırım. Mutluluklar hemen unutuluyor, acısı daha ağır basıyor.

Bedri Baykam: Evet.

İnternetle aranız nasıl? Ekşi sözlüğe bakar mısınız hiç? Kendinizle ilgili yorumları takip eder misiniz?

Bedri Baykam: İnternetle aram var,2–3 saat nette zaman geçiririm. Yorumlara bir ara baktığım da oldu, yanıtlar da veriyordum. Fakat mesela o ekşi sözlükte o kadar yalan yanlış, mantık dışı, gülünç-komik karalamalar gördüm ki sonunda pes dedim. Soğukta, yağmurda arabama aldığım otostopçunun benim aleyhime yazdığını gördüm. Onun için, onu insanların kendileriyle yüzleşmesinin bir yansıması olarak görüyorum daha çok.

Ben de sizi biraz internette araştırdım açıkçası. Sizi antipatik bulan insanlar olduğu gibi aynı zamanda çok saygı değer ve başarılı bulan insanlar da var.

Bedri Baykam: Beni antipatik bulanlar genelde benimle tanışmamış olan insanlardır, beni önyargılı olarak kulak dolgunluğuyla tanıyanlardır.

Peki, insanların sizinle ilgili düşüncelerini çok önemser misiniz?

Bedri Baykam: Yok, çok önemsemem, bir tek beni tanıyanlara açık çek veririm. Derim ki, bana karşı hususi ya da bir şekilde laf üreten insanlara gidin söyleyin herhangi bir iftira atıyorlarsa yirmi dört saat beni arama hakkı veriyorum ben, buyursun yaptığı iftirayı bana yansıtsın bende cevap veriyim. Ben eleştiriye her zaman açığım. Zaten cevap veremeyeceğim bir şey olsa ben onu yapmam. Ben her türlü şeye cevap vermeye hazırım. Onun için bana her soruyu sormak hep serbesttir. Televizyon canlı yayınlarında da, röportajlarda da her soruya açığımdır.

Hayat felsefeniz nedir?

Bedri Baykam: Özgürlüğün en büyük değer olduğunu bilmek. Ve oğluma da ilk öğrettiğim şeylerden biridir bu. Hayatta en önemli şey özgürlüktür.

Özgürlüğün peşinden gitmek gibi mi?

Bedri Baykam: Özgürlüğün yalnız peşinden gitmek değil onu korumak. Ben hayatımın yarısını Türkiye’de yaşadığı özgürlüğün değerini bilmeyen insanlara o özgürlüğü korumak üzere, onlara rağmen özgürlüklerini korumaya çalıştım. Türkiye’de birçok yarı cahil ya da siyasi bilinci gelişmemiş insanlar, benim Atatürkçü olarak verdiğim mücadelenin kendi özgürlükleri için olduğunu anlamayıp o mücadeleden hâlâ benim aleyhime laf üretme peşindeler. Ancak onun bedelini ödeyip, o özgürlüklerini kaybettikleri gün ne yapmışız deyip o zaman farkına varacaklar. Ama ben hâlâ o noktaya gelmemeleri ve özgürce bana küfretmek dâhil tüm özgürlüklerini kullanabilmeleri için uğraşıyorum. Anlamasalar bile mühim olan; ben, biz, başarılı olan özgürlükler kaybolmasın da diğerleri laf salatasına devam etsin, buna bile razıyım. Yani aman haklı çıkayım da onlarda gününü görsün demiyorum.

Durmak nedir bilmeyen son derece aktif bir insansınız; sanatçısınız, yazarsınız, gazetecisiniz, zaman zaman aktörlük yapıyorsunuz ya da video filmler çekiyorsunuz, televizyon programı sunuyorsunuz, sporcusunuz, spor yorumları yapıyorsunuz, sergi düzenlemeleri var, hazırladığınız paneller olsun aktif üyesi olduğunuz dernekler var, işlettiğiniz bir sanat merkezi var ve de siyasetle yakından ilgilisiniz. Ve tüm bunları yaparken anlıyoruz ki, siz aslında özgürlüğün-özgürlüğünüzün mücadelesini veriyorsunuz. Peki, Bedri Baykam’ın yeni projeleri var mı?

Bedri Baykam: Proje hep var. Tek rahatsızlığım son 21 kitaptan sonra üzerinde çok çalıştığım, çıkarmak istediğim kitaplar var. Ben bunların hiçbiri ya çıkmazsa diye düşünüp bunun rahatsızlığını yaşıyorum. Ya 10 yıl sonra hepsi çıkacak ya da hiçbiri çıkmayacak.

Bize bu yoğun temponuzda değerli vaktinizden zaman ayırdığınız için çok teşekkür eder, başarılarınızın devamını dilerim. Umarım üzerinde emek verdiğiniz tüm kitaplarınız çıkar ve okuyucularıyla özgürce buluşur…

Simla Taş